32
Büyük Britanya
18. Yüzyıl’da partiler oluşmaya başladı. Whig ve Tory sıfatları,
ilk kez II. Charles döneminde ve birinciler onun muhaliflerini, ikin-
ciler taraftarlarını ifade etmek üzere ortaya çıktı. Her ikisi de alaycı
nitelemelerdi: Asıl Whigler İskoç, asıl Toryler ise İrlandalı eşkıya sı-
fatlarıydı. Önceleri bu ilk örnek partiler, basit birer parlamento gru-
buydu ve Toryler toprak sahibi aristokrasiyi, Whigler ise tüccarları
ve imalâtçıları temsil ediyorlardı. Bunlar, ancak bir sonraki yüzyılda
seçmen tabanına kök salacaklardır.
19. Yüzyıl esnasında iki partili bir sistem ortaya çıktı. Whigler zaman-
la Liberal Parti’ye, Toryler ise Muhafazakâr Parti’ye (ki lâkapları hâlâ
Torylerdir) dönüştüler. Parti sıfatları ne olursa olsun, parlamenterleri sıradan insanlar değillerdi. Lord-
lar Kamarası, miras yoluyla bu unvanı edinmiş asilzadelerden ibaretti. Adına rağmen, Avam Kamarası
da yüksek sınıfın, arazi sahiplerinin ve zengin insanların yuvasıydı. Seçimler çoğunlukla, az sayıda insa-
na rüşvet yedirilerek kazanılırdı.
Ancak, Amerikan ve Fransız devrimlerine kadar, 18. Yüzyıl’da Parlamento, seçmen kitlesinin
büyütülmesi lehine esen rüzgârlara dikkatini yöneltmişti. İnsanlar demokrasiden ve oy kullanma
hakkından bahsediyorlardı. Sanayi devrimi ve ekonomik büyümenin etkisi altında, güçlü iki yeni
sosyal sınıf ortaya çıktı –orta sınıf ve işçi sınıfı. Karakterleri bakımından elit olan Whigler ve Tory-
ler, kitlesel oy hakkı taleplerini önceleri hor gördüler ve hatta korktular; bu onlara, Fransız Devrimi
sırasında demokrasinin nasıl çıldırmışçasına ilerlediğini hatırlattı.
Gerçi Whigler, devrimin yönünü değiştirmenin yolunun, birtakım sıradan İngilizleri siyasete
katmak ve onlara sistem içinde bir pay vermek olduğunu yavaş yavaş fark etmişlerdi. Dahası, oy
hakkının genişlemesini savunan partinin yeni seçmenler kazanmasının kuvvetle muhtemel oldu-
ğunu da anlamışlardı. Avam Kamarası’ndaki Torylerin ve Lordlar Kamarası’nın tamamının epeyce
direnişinden sonra, Parlamento, orta sınıftan daha fazla kişinin oy kullanabilmesine imkân veren
ama yine de oy hakkını yaklaşık yarım misli, yani toplam yetişkinlerin yüzde 7’sine kadar artıran,
1832 tarihli Reform Yasası’nı geçirdi. Gerçi Reform Yasası, Avam Kamarası’nın, sadece ileri gelen
kişilerin değil, geniş bir yurttaş kitlesinin temsilcisi ve onlara karşı sorumlu olma zorunluluğu ilke-
sini getirmişti. 1867’de sıra Muhafazakârlarındı. Başbakan Benjamin Disraeli yönetiminde, İkinci
Reform Yasası, yetişkin İngilizlerin yaklaşık yüzde 16’sına oy hakkı vererek, oy kullanma yaygınlığını
ikiye katladı. 1884’teki Üçüncü Reform Yasası da tarım işçilerini oy kullananlara ekledi ve böylece
erkeklerin neredeyse tamamı oy kullanma hakkı elde etti. Nihayet 1918’de kadınlar da bu hakkı
kazandılar.
İngiliz seçmen kitlesine ilişkin ilginç nokta, bunun yavaş artmış olmasıdır. Oy verenler kitlesine
yeni unsurların eklenmesi, bir ayaklanmaya maruz kalınmaksızın, Parlamento’ya kitle siyasetinin
enerjisini massetme zamanını tanıyacak şekilde, tedricen olmuştur. Tedricî ilerleyiş, yurttaşların
buna hazır oldukları zaman oy hakkını elde etmeleri anlamına da gelmiştir. Herkese oy hakkının
Reform Yasaları İngilizlerin oy
hakkını yaygınlaştıran bir dizi yasa.
doğa durumu Uygarlıktan önceki
insanlar.
sivil toplum Uygarlaştıktan sonraki
insanlar. Modern kullanımı: aile ile
devlet arasındaki birlikler.
muhafazakârlık Mevcut kurumları
ve görenekleri korumayı amaçlayan
ideoloji.
33
Britanya: Geçmişin Etkisi
–bir adam, bir oy– erken kurumsallaştığı bazı ülkelerde, sonuç sahte
demokrasi olmuştur, çünkü kurnaz resmî görevliler, seçim siyasetin-
den anlamayan halkın oy kullanmasına hile karıştırmışlardır. Meselâ
İspanya, herkese oy hakkını 1870’lerde elde etmişti ama seçim sonuçları önceden hazırlanıyordu.
İngiliz işçi sınıfı oy hakkını elde ettiğinde ise, bunu zeki bir biçimde kullanmaya hazırdı.
Oy kullanma hakkının yaygınlaşmasıyla, siyasî partiler de parlamenter kulüplerinden, bugünkü
modern partilere dönüştüler. Binlerce seçmenin katıldığı seçimleri kazanmak zorundaydılar. Bu ise
örgütlenme, program, vaatler ve süreklilik anlamına geliyordu. Seçmen kitlesinin büyümesi, parti-
leri demokrasinin araçları olacak şekilde güçlendirdi.
Refah Devletinin Ortaya Çıkışı
20. Yüzyıl’ın başlangıcında, çalışan insanların oy hakkına sahip olmalarıyla birlikte, İngiliz partileri,
Liberal ve Muhafazakâr Partilerin üst tabakadan centilmenlerinin daha önce asgarî seviyeye indir-
diği refah düzenlemelerine –devlet eğitimi, konut edinme, iş bulma ve sağlık bakımı– ilişkin talep-
lere dikkat kesildiler. Oy hakkının yaygınlaşması, refah devletinin büyümesine yol açtı.
Refah tedbirlerine teşvik eden bir başka güç de, 1900’de kurulan yeni İşçi Partisi’ydi [Labour].
Önceleri İşçi Partisi, Liberallerle işbirliği –“Lib-Lab” koalisyonu– yapmıştı ama Birinci Dünya
Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte, İşçi Partisi, Liberalleri bugüne dek içerisinde eridikleri zayıf bir
refah devleti Batı Avrupa’da standart
olan ve refahı zenginden fakire yeni-
den dağıtan siyasî sistem.
Karşılaştırma
İki Refah Devleti Arasındaki Fark
İsveç İngiltere’den biraz daha fazla böyle olsa da,
sonuçta her ikisi de refah devletidir. Bu nasıl ol-
muştur? Tarihlerini mukayese ederek bazı ipuçları
elde edebiliriz.
• İsveç Kralı Gustav Vasa, VIII. Henry’den bir-
kaç yıl önce, 1520’lerde Roma’yla bağlarını
kopardı. Her birinin kendi bağımsız kilisesini
–İsveç’te Lutheran, İngiltere’de Anglikan–
kurmasıyla, her iki ülke de devlete muhalefet
kaynağı olan dini safdışı etmiş oldu
• Bu yüzden, her iki ülkedeki siyaset, Fransa,
İtalya ve İspanya’da olduğu gibi Kilise’nin
rolü konusunda bir ruhban-ruhban karşıtı
tartışmasına saplanmaktan kurtulmuştur.
İngiltere ve İsveç’te temel siyasî bölünme
sınıf ayırımı üzerindendi, yani orta sınıfa kar-
şı işçi sınıfı.
• Hem İngiltere, hem İsveç, verimli çalışan
ve yozlaşmamış bir kamu hizmeti geliştir-
diler ki bu refah programlarının etkili işleyişi
açısından mutlak bir gerekliliktir.
• Her iki ülkede de işçiler, güçlü –fakat Mark-
sist olmayan– sendikalar içinde örgütlendi-
ler; İngiltere’de TUC, İsveç’te LO.
• Bu iki işçi hareketi, birtakım refah tedbirle-
rinin çıkarılmasını isteyen ve zaman içinde
bunları elde eden, işçi taraftarı, ılımlı partile-
re, İngiltere’de İşçi Partisi’ne, İsveç’te Sosyal
Demokrat Parti’ye götürmüştür. Bir büyük
fark, Sosyal Demokratların İsveç’te, birkaç
yıl hariç, 1932’den beri iktidarda olmaları
ve daha esaslı –ve daha pahalı– bir refah
devletini yürürlüğe koymuş olmalarıdır.
34
Büyük Britanya
üçüncü parti konumuna düşürdü. Pek çok Kıta sosyalistinden farklı olarak, sadece az sayıda İngi-
liz İşçi Partili Marksist’ti. Onlar, bunun yerine, İngiltere’de sınıf farklılıklarını dengelemeye çalışan,
pragmatik, aşamacı bir ideoloji üretmek için, militan sendikacılıkla entelektüel sosyal demokrasi-
yi bir araya getirdiler. Bir gözlemcinin ifade ettiği gibi, İngiliz İşçi Partisi, “Metodizm [mezhebin]e,
Marx’a olduğundan çok daha fazla şey borçludur”.
19. Yüzyıl’ın sonundaki İngiliz emek hareketi tavizsizdi ve bu uzun süre devam etti. Pislik mua-
melesi görmekten öfkeli olan pek çok işçi, günümüzdeki varislerinin bir kısmını hâlâ karakterize
eden bir militanlıkla siyasete girdi. 1926 Genel Grevi’nde, sendikalar, bütün İngiliz ekonomisini,
kendi ücret taleplerini kazanmalarına da engel olacak bir durma noktasına getirmeye kalkıştılar.
Ancak başarısız oldular.
1920’lerde, Ramsay MacDonald yönetiminde kısa süreli ve güçsüz bir biçimde iktidara gelen
İşçi Partisi, 1945’te yankı uyandıran bir seçim zaferi kazandı ve tutkulu bir refah programı, ayrı-
ca hizmet kurumlarını, demiryollarını, kömür madenlerini ve pek çok ağır sanayiyi devletleştirme
programını yürürlüğe koydu. O günden beri İngiliz siyasetinde başlıca tartışma, refah devletini ve
devlet mülkiyetini isteyenlerle istemeyenler arasında olmuştur.
Anahtar Terimler
Anglikan
Lordlar Kamarası
antiklerik
Magna Carta
Avam Kamarası
Maliye
bakan
muhafazakârlık
başbakan
Normanlar
Commonwealth
Örf Hukuku
cumhuriyet
Parlamento
cumhuriyetçi
Parlamentocular
doğa durumu
refah devleti
Eşitlikçiler
Reform Yasaları
karayla çevrili
sivil toplum
karışık monarşi
teâmül
kasaba sakini
tımar
Keltler
Toryler
Kıta
Vatikan
Kralcılar
Whigler
35
Britanya: Geçmişin Etkisi
Ek Kaynaklar
Beloff, Max.
Wars and Welfare: Britain 1914–1945. London: Edward Arnold, 1984.
Callaghan, John.
Socialism in Britain since 1884. Cambridge, MA: Basil Blackwell, 1990.
Chrimes, S. B.
English Constitutional History. London: Oxford University Press, 1967.
Clarke, Peter.
Hope and Glory: Britain 1900–1990. New York: Penguin, 1996.
Colley, Linda.
Britons: Forging the Nation, 1707–1837. New Haven, CT: Yale University Press,
1992.
Davies, Norman.
The Isles: A History. New York: Oxford University Press, 1999.
Greenleaf, W. H.
The British Political Tradition, 3 vols. London: Methuen, 1987.
Hibbert, Christopher.
Cavaliers & Roundheads: The English Civil War, 1642–1649. New York:
Scribner’s, 1993.
Kishlansky, Mark.
A Monarchy Transformed: Britain, 1603–1714. New York: Allen Lane/Pen-
guin Press, 1997.
McKibben, Ross.
Classes and Cultures: England 1918–1951. New York: Oxford University
Press, 1998.
Thorpe, Andrew.
A History of the British Labour Party. New York: St. Martin’s, 1997.
Williams, Glyn, and John Ramsden.
Ruling Britannia: A Political History of Britain, 1688-1988,
2
nd
ed. New York: Longman, 1990.
36
Bölüm 3
Britanya: Anahtar Kurumlar
37
B
ritanya’nın yazılı bir anayasasının olmadığı her
yerde söylenir, ancak İngiliz Anayasası’nın fa-
sılları yazılıdır. O tek bir belgeden oluşmaz, daha
ziyade Örf Hukuku’nun, tarihsel fermanların,
Parlamento’dan geçen kanunların ve en önemlisi
oturmuş geleneklerin yüzlerce yaşındaki koleksi-
yonundan ibarettir.
Eklektik niteliği, İngiliz Anayasası’na esneklik
kazandırır. Atıfta bulunulacak yazılı tek bir belge
olmadığı için, hiçbir şey “anayasal değil” diye ilân
edilemez. Parlamento –özellikle de Avam Kama-
rası–, İngiliz siyasî sistemini, bir sistem krizi olma-
dan, zaman içinde değiştirmesine de imkân vere-
rek, hoşuna giden herhangi bir yasayı kabul edebilir. ABD Yüksek Mahkemesi bazen değişiklikleri
anayasal değil diye engellediği hâlde, bu İngiltere’de nadiren bir sorun teşkil eder.
Bunun olumsuz yanı, Britanya’nın insan haklarını çok az güvenceye almış olmasıdır. 1975’te
IRA bombacısı olarak mahkûm edilen altı adam, dayakla itiraf ettirilerek suçlandıklarının ve polisin
delillerinin düzmece olduğunun utanç verici kabulünün ardından, 1991’de serbest bırakılmışlar-
dı. Fransa Strasbourg’da bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bunun gibi pek çok davada
Britanya adâleti aleyhine karar vermiştir; bunlar, İngiltere için epeyce mahcup edicidir. 2000 yılın-
da Britanya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni iç yasa olarak kabul ederek, nihayet Britanyalılara
ABD Haklar Beyannamesi’nin eşdeğerini sunmuş oldu.
İngilizler, genel olarak hükümetin yetkileri anlamına gelen, her şeyi kuşatıcı bir terim olan
“Taç”tan söz ederler. Başlangıçta Taç, kral manasına geliyordu ama yüzyıllar içinde, Parlamento,
kabine ve devlet memurları gibi, krala ya da kraliçeye yardımcı olan herkesi kapsayacak biçimde
anlam genişlemesine uğramıştır. Şimdi bunlardan bazılarını ele alalım.
Kral
Britanya’da, “devlet başkanı” ile “hükümet başkanı” arasında net bir ayırım vardır. Amerika’da ise bu
ayırım görmezden gelinir, çünkü bu ikisi, başkanlık unvanı içinde kaynaşmışlardır. Ancak, dünya-
nın diğer yerlerinin çoğunda, ulusu simgeleyen ve çok fazla yetkisi olmayan, yabancı büyükelçileri
kabul eden, yurtseverlikle ilgili önemli günlerde demeç veren bir üst şahsiyet mevcuttur. Bu –ço-
ğunlukla göstermelik olan– kişi, ya hanedan soylu bir monark, ya da ABD tarzı bir başkan olmasa
1. Bagehot, “etkin” görevlerin zıddı olan “onur-
sal” görevlerle neyi kastetmiştir? Örnekler?
2. Britanya nasıl bir “başbakanlık” yönetimidir?
3. Britanya’da kuvvetler ayrılığı var mıdır?
4. Blair’in siyasî görüşünü tarif edin.
5. Britanya, genel seçimleri ne zaman yapmak-
tadır?
6. Başkanlık ve parlamenter sistemler arasında-
ki farklar nelerdir?
7. Blair Lordlar Kamarası’yla nasıl başa çıktı?
8. İngiliz seçim sistemini tarif edin.
9. Britanya’nın başlıca partileri hangileridir?
Dikkate Alınacak Sorular
38
Büyük Britanya
da, seçilmiş bir başkandır. Britanya, İsveç, Norveç, Danimarka, Hol-
landa, Belçika ve İspanya monarşidir. Bu onların demokratik olma-
dıkları anlamına gelmez, sadece devlet başkanlığının eski devirlerden
nakledilen bir gelenek oluşuna işaret eder.
Hanedan soylu bir devlet başkanı faydalı olabilir. Siyasetin
üstündeki bir kral, ülkeyi bir arada tutan psikolojik bir çimen-
to olarak işlev görebilir, çünkü yönetimde önemli bir role sahip
değildir. Zira ülkedeki en üst makam –kralcı filozofların egemen
olarak adlandıra geldikleri şey– zaten doludur, bunun için siyasî mücadele yapılmaz. Dünya-
daki en çirkin mücadeleler, kesinlikle kimin egemen olacağı konusundadır; Britanya’da me-
sele uzun zaman önce hâlledilmiştir.
İngiliz Anayasası’nın büyük yorumcusu Sör Walter Bagehot, onu onursal ve etkin kı-
sımlar olarak ikiye ayırmıştır. Devlet başkanı olarak krallık, çok fazla sembolik, fakat gerçek
siyasî güç olmayan, onursal bir görevdir. Kral veya kraliçe “hüküm sürer ama hükmetmez”.
Kral ya da kraliçe, Majesteleri’nin memuru olan bir kabineyi sözde tayin eder, zaten bu da
olmasa, kral resmî bir teşrifatçıdan başka
bir şey olmazdı.
Britanya’da “etkin” görev, hükümetin başı
olan –seçim mücadelesi veren, partisini yö-
neten, siyasî konuşmalar yapan , etkili olan–
başbakanınkidir. Prestijine rağmen bu gö-
rev, kralın sahip olduğu “itibar”a hemen hiç
sahip değildir. İki görevi birbirinden ayıran
İngiltere’nin ve diğer bazı ülkelerin, bu tarzının
bir avantajı vardır. Eğer hükümet başkanı ap-
talca ya da yasadışı bir şey yapacak olsa, halkın
öfkesini üstüne çekecektir ve suçlama kişisel
olarak başbakana yönelecek, “onursal” görev
olan devlet başkanına duyulan saygı azalma-
yacaktır. Sistem meşruluğunu sürdürecektir.
ABD gibi, iki görevin tek kişide toplandığı ve
başkanın namussuzca bir işe bulaştığı yerlerde
ise halk, hem çalışan politikacıdan ve hem de
ülkenin sembolik liderinden nefret etmiş olur.
Bir diplomat, “İngilizlerin başbakanlarını sev-
meye ihtiyaçları yoktur, çünkü kraliçelerini
seviyorlar” demiştir.
kanun Genellikle özel bir sorun için
çıkarılan, sıradan yasa.
eklektik Değişik kaynaklardan alınan.
Taç İngiliz hükümetinin yetkileri.
şerefli Bagehot’ın adlandırmasında,
sembolik ya da süslü görevler.
etkin Bagehot’ın adlandırmasında,
etkili olan siyasî görevler.
İngiltere’nin gelecekteki kralı ve devlet başkanı Prens Charles, o
zamanki karısı son Prenses Diana ve çocukları, geleceğin bir başka
kralı Prens William ve Prens Henry ile mutlu günlerinde. Charles ile
Diana’nın 1996’da boşanmaları, Charles’ın tahta geçme sırasını et-
kilememiştir.
39
Britanya: Anahtar Kurumlar
Prens Charles’ın eski karısı Prenses Di’nin 1997’de ölmesi, kraliyet
ailesi dâhil, bütün Britanya’yı derinden sarsmıştır. Di, yaygın sempa-
ti kazanmış tek kraliyet mensubuydu; onun hayır işleri ve aşk hayatı,
dikkatleri, halka soğuk ve uzak olan Windsor Sarayı üzerine çekmiştir.
Di için dolup taşan üzüntü içinde, kraliyet ailesinin, onun ölümüne
aslında çok fazla aldırmadığı biçiminde fısıltılar yayılmıştı. Bazıları ise
monarşiyi yerle bir etmenin tam zamanı olabileceğini bile düşündüler.
Fakat yaşlı hanedan üyeleri konumlarını nasıl devam ettireceklerini bi-
liyorlardı ve Kraliçe ile Prens Charles, derhal daha halka açık ve cana yakın olmaya başladılar.
Monarşi yerine cumhuriyeti tercih edecek az sayıda kişi olmasına karşılık, (Kraliçe Elizabeth’in
kendisi de dâhil) bazıları, kraliyet sarayına aktarılan hükümet fonlarının kesilmesi ve taht için er-
keklerle eşit sayıda kadın vârisler ilân edilmesi biçiminde reformlar önermektedir. Kraliçe Eli-
zabeth öldüğünde çok önemli bir karar fermanını bekleyin. Charles otomatikman tahta çıkacak
mı? 2005’teki ikinci evliliğine rağmen mi? (Boşanmış) halktan biriyle mi? Son defa bunun olduğu
1936’da, Kral VIII. Edward tahttan çekilmişti ama bunun tekrarlanması pek muhtemel değildir; za-
man değişmiştir. İngiltere muhtemelen bir monarşi olarak kalacaktır, ancak bu, parasal desteği ve
siyasî rolleri azalmış bir kral olabilir.
Kabine
İngiliz kabinesi de ABD kabinesinden farklıdır. İngiliz kabinesi, partilerinde yüksek konumlarda
bulunan ve önemli siyasî kişiler olan Parlamento üyelerinden (çoğunluğu Avam, birkaçı Lordlar
Kamarası’ndan) oluşur. Çoğu, önce sıradan MP (Parlamento üyesi), sonra alt bakan [junior
minister] ve sonunda kabine bakanı olduğundan, büyük tecrübeye sahiptir. Artık nadiren topla-
MP Parlamento üyesi.
alt bakan [junior minister] Kab-
inenin altında, yürütme sorumluluğu
bulunan Parlamento üyesi.
portföy Bakanın atandığı görev,
bakanlık.
Cortes İspanya parlamentosu.
aykırılık Birbirine zıt olan fikirler.
Demokrasi
Son Siyasî Monark
Avrupalı diğer monarklardan farklı olarak, İspan-
ya Kralı Juan Carlos, bazı önemli siyasî fonksiyon-
ları elinde tutmaktadır. Juan Carlos, Franco’nun
1975’te ölümünün ardından devlet başkanı olarak
yönetimi devralmış ve İspanya’yı diktatörlükten de-
mokrasiye döndüren bir süreci başlatmış ve koru-
muştur. Franco rejimini yürürlükten kaldıran, kırk
bir yıl sonra İspanya’nın ilk serbest seçimlerini ger-
çekleştiren ve yeni bir anayasa taslağı hazırlayan bir
başbakan atamış ve bütün bunlar kralın açık tasvibi
ile olmuştur.
Juan Carlos, demokrasi savunucusu olarak asıl
sınavını, 1981’de, bazı canı sıkkın subaylar bir dar-
beye kalkıştıklarında vermiştir; bu subaylar bütün
Cortes’i silâh tehdidi altında tutmuşlardı. Kral, askerî
üniforması içinde, televizyondan halka hitabetmiş
ve askerî birliklere kışlalarına geri dönmeleri em-
rini vermiştir. Onlar da bu emre itaat etmişler ve
bütün kesimleriyle İspanyollar, kralları için Tanrı’ya
şükretmişlerdir. Demokrasi ile monarşi birbirleri
için bir aykırılık teşkil etmezler; tersine birbirlerini
desteklerler. Yaşa Kral Juan Carlos! [Viva el rey!]
Document Outline
Dostları ilə paylaş: |