ÇAĞDAŞ devlet sistemleri Siyaset, Coğrafya, Kültür



Yüklə 3,92 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə15/15
tarix08.09.2018
ölçüsü3,92 Mb.
#67783
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

32

Büyük Britanya

18. Yüzyıl’da partiler oluşmaya başladı. Whig ve Tory sıfatları, 

ilk kez II. Charles döneminde ve birinciler onun muhaliflerini, ikin-

ciler taraftarlarını ifade etmek üzere ortaya çıktı. Her ikisi de alaycı 

nitelemelerdi: Asıl Whigler İskoç, asıl Toryler ise İrlandalı eşkıya sı-

fatlarıydı. Önceleri bu ilk örnek partiler, basit birer parlamento gru-

buydu ve Toryler toprak sahibi aristokrasiyi, Whigler ise tüccarları 

ve imalâtçıları temsil ediyorlardı. Bunlar, ancak bir sonraki yüzyılda 

seçmen tabanına kök salacaklardır.

19. Yüzyıl esnasında iki partili bir sistem ortaya çıktı. Whigler zaman-

la Liberal Parti’ye, Toryler ise Muhafazakâr Parti’ye (ki lâkapları hâlâ 

Torylerdir) dönüştüler. Parti sıfatları ne olursa olsun, parlamenterleri sıradan insanlar değillerdi. Lord-

lar Kamarası, miras yoluyla bu unvanı edinmiş asilzadelerden ibaretti. Adına rağmen, Avam Kamarası 

da yüksek sınıfın, arazi sahiplerinin ve zengin insanların yuvasıydı. Seçimler çoğunlukla, az sayıda insa-

na rüşvet yedirilerek kazanılırdı.

Ancak, Amerikan ve Fransız devrimlerine kadar, 18. Yüzyıl’da Parlamento, seçmen kitlesinin 

büyütülmesi lehine esen rüzgârlara dikkatini yöneltmişti. İnsanlar demokrasiden ve oy kullanma 

hakkından bahsediyorlardı. Sanayi devrimi ve ekonomik büyümenin etkisi altında, güçlü iki yeni 

sosyal sınıf ortaya çıktı –orta sınıf ve işçi sınıfı. Karakterleri bakımından elit olan Whigler ve Tory-

ler, kitlesel oy hakkı taleplerini önceleri hor gördüler ve hatta korktular; bu onlara, Fransız Devrimi 

sırasında demokrasinin nasıl çıldırmışçasına ilerlediğini hatırlattı.

Gerçi Whigler, devrimin yönünü değiştirmenin yolunun, birtakım sıradan İngilizleri siyasete 

katmak ve onlara sistem içinde bir pay vermek olduğunu yavaş yavaş fark etmişlerdi. Dahası, oy 

hakkının genişlemesini savunan partinin yeni seçmenler kazanmasının kuvvetle muhtemel oldu-

ğunu da anlamışlardı. Avam Kamarası’ndaki Torylerin ve Lordlar Kamarası’nın tamamının epeyce 

direnişinden sonra, Parlamento, orta sınıftan daha fazla kişinin oy kullanabilmesine imkân veren 

ama yine de oy hakkını yaklaşık yarım misli, yani toplam yetişkinlerin yüzde 7’sine kadar artıran, 

1832 tarihli Reform Yasası’nı geçirdi. Gerçi Reform Yasası, Avam Kamarası’nın, sadece ileri gelen 

kişilerin değil, geniş bir yurttaş kitlesinin temsilcisi ve onlara karşı sorumlu olma zorunluluğu ilke-

sini getirmişti. 1867’de sıra Muhafazakârlarındı. Başbakan Benjamin Disraeli yönetiminde, İkinci 

Reform Yasası, yetişkin İngilizlerin yaklaşık yüzde 16’sına oy hakkı vererek, oy kullanma yaygınlığını 

ikiye katladı. 1884’teki Üçüncü Reform Yasası da tarım işçilerini oy kullananlara ekledi ve böylece 

erkeklerin neredeyse tamamı oy kullanma hakkı elde etti. Nihayet 1918’de kadınlar da bu hakkı 

kazandılar.

İngiliz seçmen kitlesine ilişkin ilginç nokta, bunun yavaş artmış olmasıdır. Oy verenler kitlesine 

yeni unsurların eklenmesi, bir ayaklanmaya maruz kalınmaksızın, Parlamento’ya kitle siyasetinin 

enerjisini massetme zamanını tanıyacak şekilde, tedricen olmuştur. Tedricî ilerleyiş, yurttaşların 

buna hazır oldukları zaman oy hakkını elde etmeleri anlamına da gelmiştir. Herkese oy hakkının 

Reform Yasaları   İngilizlerin oy 

hakkını yaygınlaştıran bir dizi yasa.

doğa durumu Uygarlıktan önceki 

insanlar. 

sivil toplum Uygarlaştıktan sonraki 

insanlar. Modern kullanımı: aile ile 

devlet arasındaki birlikler.

muhafazakârlık Mevcut kurumları 

ve görenekleri korumayı amaçlayan 

ideoloji.



33

Britanya: Geçmişin Etkisi

–bir adam, bir oy– erken kurumsallaştığı bazı ülkelerde, sonuç sahte 

demokrasi olmuştur, çünkü kurnaz resmî görevliler, seçim siyasetin-

den anlamayan halkın oy kullanmasına hile karıştırmışlardır. Meselâ 

İspanya, herkese oy hakkını 1870’lerde elde etmişti ama seçim sonuçları önceden hazırlanıyordu. 

İngiliz işçi sınıfı oy hakkını elde ettiğinde ise, bunu zeki bir biçimde kullanmaya hazırdı.

Oy kullanma hakkının yaygınlaşmasıyla, siyasî partiler de parlamenter kulüplerinden, bugünkü 

modern partilere dönüştüler. Binlerce seçmenin katıldığı seçimleri kazanmak zorundaydılar. Bu ise 

örgütlenme, program, vaatler ve süreklilik anlamına geliyordu. Seçmen kitlesinin büyümesi, parti-

leri demokrasinin araçları olacak şekilde güçlendirdi.

 Refah Devletinin Ortaya Çıkışı

20. Yüzyıl’ın başlangıcında, çalışan insanların oy hakkına sahip olmalarıyla birlikte, İngiliz partileri, 

Liberal ve Muhafazakâr Partilerin üst tabakadan centilmenlerinin daha önce asgarî seviyeye indir-

diği refah düzenlemelerine –devlet eğitimi, konut edinme, iş bulma ve sağlık bakımı– ilişkin talep-

lere dikkat kesildiler. Oy hakkının yaygınlaşması, refah devletinin büyümesine yol açtı.

Refah tedbirlerine teşvik eden bir başka güç de, 1900’de kurulan yeni İşçi Partisi’ydi [Labour]. 

Önceleri İşçi Partisi, Liberallerle işbirliği –“Lib-Lab” koalisyonu– yapmıştı ama Birinci Dünya 

Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte, İşçi Partisi, Liberalleri bugüne dek içerisinde eridikleri zayıf bir 

refah devleti Batı Avrupa’da standart 

olan ve refahı zenginden fakire yeni-

den dağıtan siyasî sistem. 



Karşılaştırma

İki Refah Devleti Arasındaki Fark

İsveç İngiltere’den biraz daha fazla böyle olsa da, 

sonuçta  her  ikisi  de  refah  devletidir.  Bu  nasıl  ol-

muştur? Tarihlerini mukayese ederek bazı ipuçları 

elde edebiliriz.

•  İsveç Kralı Gustav Vasa, VIII. Henry’den bir-

kaç yıl önce, 1520’lerde Roma’yla bağlarını 

kopardı. Her birinin kendi bağımsız kilisesini 

–İsveç’te  Lutheran,  İngiltere’de  Anglikan– 

kurmasıyla, her iki ülke de devlete muhalefet 

kaynağı olan dini safdışı etmiş oldu

•  Bu yüzden, her iki ülkedeki siyaset, Fransa, 

İtalya  ve  İspanya’da  olduğu  gibi  Kilise’nin 

rolü  konusunda  bir  ruhban-ruhban  karşıtı 

tartışmasına  saplanmaktan  kurtulmuştur. 

İngiltere  ve  İsveç’te  temel  siyasî  bölünme 

sınıf ayırımı üzerindendi, yani orta sınıfa kar-

şı işçi sınıfı.

•  Hem  İngiltere,  hem  İsveç,  verimli  çalışan 

ve  yozlaşmamış  bir  kamu  hizmeti  geliştir-

diler ki bu refah programlarının etkili işleyişi 

açısından mutlak bir gerekliliktir.

•  Her iki ülkede de işçiler, güçlü –fakat Mark-

sist olmayan– sendikalar içinde örgütlendi-

ler; İngiltere’de TUC, İsveç’te LO.

•   Bu iki işçi hareketi, birtakım refah tedbirle-

rinin çıkarılmasını isteyen ve zaman içinde 

bunları elde eden, işçi taraftarı, ılımlı partile-

re, İngiltere’de İşçi Partisi’ne, İsveç’te Sosyal 

Demokrat Parti’ye götürmüştür. Bir büyük 

fark, Sosyal Demokratların İsveç’te, birkaç 

yıl  hariç,  1932’den  beri  iktidarda  olmaları 

ve  daha  esaslı  –ve  daha  pahalı–  bir  refah 

devletini yürürlüğe koymuş olmalarıdır. 



34

Büyük Britanya

üçüncü parti konumuna düşürdü. Pek çok Kıta sosyalistinden farklı olarak, sadece az sayıda İngi-

liz İşçi Partili Marksist’ti. Onlar, bunun yerine, İngiltere’de sınıf farklılıklarını dengelemeye çalışan, 

pragmatik, aşamacı bir ideoloji üretmek için, militan sendikacılıkla entelektüel sosyal demokrasi-

yi bir araya getirdiler. Bir gözlemcinin ifade ettiği gibi, İngiliz İşçi Partisi, “Metodizm [mezhebin]e, 

Marx’a olduğundan çok daha fazla şey borçludur”.

19. Yüzyıl’ın sonundaki İngiliz emek hareketi tavizsizdi ve bu uzun süre devam etti. Pislik mua-

melesi görmekten öfkeli olan pek çok işçi, günümüzdeki varislerinin bir kısmını hâlâ karakterize 

eden bir militanlıkla siyasete girdi. 1926 Genel Grevi’nde, sendikalar, bütün İngiliz ekonomisini, 

kendi ücret taleplerini kazanmalarına da engel olacak bir durma noktasına getirmeye kalkıştılar. 

Ancak başarısız oldular.

1920’lerde, Ramsay MacDonald yönetiminde kısa süreli ve güçsüz bir biçimde iktidara gelen 

İşçi Partisi, 1945’te yankı uyandıran bir seçim zaferi kazandı ve tutkulu bir refah programı, ayrı-

ca hizmet kurumlarını, demiryollarını, kömür madenlerini ve pek çok ağır sanayiyi devletleştirme 

programını yürürlüğe koydu. O günden beri İngiliz siyasetinde başlıca tartışma, refah devletini ve 

devlet mülkiyetini isteyenlerle istemeyenler arasında olmuştur.

 

Anahtar Terimler



Anglikan 

Lordlar Kamarası  

antiklerik 

Magna Carta  

Avam Kamarası 

Maliye  


bakan  

muhafazakârlık  

başbakan  

Normanlar  

Commonwealth  

Örf Hukuku  

cumhuriyet  

Parlamento  

cumhuriyetçi  

Parlamentocular  

doğa durumu  

refah devleti  

Eşitlikçiler  

Reform Yasaları  

karayla çevrili  

sivil toplum  

karışık monarşi  

teâmül  


kasaba sakini  

tımar  


Keltler  

Toryler  

Kıta  

Vatikan  



Kralcılar  

Whigler  




35

Britanya: Geçmişin Etkisi

 

Ek Kaynaklar



Beloff, Max. 

Wars and Welfare: Britain 1914–1945. London: Edward Arnold, 1984.

Callaghan, John. 



Socialism in Britain since 1884. Cambridge, MA: Basil Blackwell, 1990.

Chrimes, S. B. 



English Constitutional History. London: Oxford University Press, 1967.

Clarke, Peter. 



Hope and Glory: Britain 1900–1990. New York: Penguin, 1996.

Colley, Linda. 



Britons: Forging the Nation, 1707–1837. New Haven, CT: Yale University Press, 

1992.


Davies, Norman. 

The Isles: A History. New York: Oxford University Press, 1999.

Greenleaf, W. H. 



The British Political Tradition, 3 vols. London: Methuen, 1987.

Hibbert, Christopher. 



Cavaliers & Roundheads: The English Civil War, 1642–1649. New York: 

Scribner’s, 1993.

Kishlansky, Mark. 

A Monarchy Transformed: Britain, 1603–1714. New York: Allen Lane/Pen-

guin Press, 1997.

McKibben, Ross. 

Classes and Cultures: England 1918–1951. New York: Oxford University 

Press, 1998.

Thorpe, Andrew. 

A History of the British Labour Party. New York: St. Martin’s, 1997.

Williams, Glyn, and John Ramsden. 



Ruling Britannia: A Political History of Britain, 1688-1988, 

2

nd 



ed. New York: Longman, 1990.


36

Bölüm 3


Britanya: Anahtar Kurumlar


37

B

ritanya’nın yazılı bir anayasasının olmadığı her 



yerde söylenir, ancak İngiliz Anayasası’nın fa-

sılları yazılıdır. O tek bir belgeden oluşmaz, daha 

ziyade Örf Hukuku’nun, tarihsel fermanların, 

Parlamento’dan geçen kanunların ve en önemlisi 

oturmuş geleneklerin yüzlerce yaşındaki koleksi-

yonundan ibarettir.

Eklektik niteliği, İngiliz Anayasası’na esneklik 

kazandırır. Atıfta bulunulacak yazılı tek bir belge 

olmadığı için, hiçbir şey “anayasal değil” diye ilân 

edilemez. Parlamento –özellikle de Avam Kama-

rası–, İngiliz siyasî sistemini, bir sistem krizi olma-

dan, zaman içinde değiştirmesine de imkân vere-

rek, hoşuna giden herhangi bir yasayı kabul edebilir. ABD Yüksek Mahkemesi bazen değişiklikleri 

anayasal değil diye engellediği hâlde, bu İngiltere’de nadiren bir sorun teşkil eder.

Bunun olumsuz yanı, Britanya’nın insan haklarını çok az güvenceye almış olmasıdır. 1975’te 

IRA bombacısı olarak mahkûm edilen altı adam, dayakla itiraf ettirilerek suçlandıklarının ve polisin 

delillerinin düzmece olduğunun utanç verici kabulünün ardından, 1991’de serbest bırakılmışlar-

dı. Fransa Strasbourg’da bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bunun gibi pek çok davada 

Britanya adâleti aleyhine karar vermiştir; bunlar, İngiltere için epeyce mahcup edicidir. 2000 yılın-

da Britanya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni iç yasa olarak kabul ederek, nihayet Britanyalılara 

ABD Haklar Beyannamesi’nin eşdeğerini sunmuş oldu.

İngilizler, genel olarak hükümetin yetkileri anlamına gelen, her şeyi kuşatıcı bir terim olan 

“Taç”tan söz ederler. Başlangıçta Taç, kral manasına geliyordu ama yüzyıllar içinde, Parlamento, 

kabine ve devlet memurları gibi, krala ya da kraliçeye yardımcı olan herkesi kapsayacak biçimde 

anlam genişlemesine uğramıştır. Şimdi bunlardan bazılarını ele alalım.

 Kral

Britanya’da, “devlet başkanı” ile “hükümet başkanı” arasında net bir ayırım vardır. Amerika’da ise bu 

ayırım görmezden gelinir, çünkü bu ikisi, başkanlık unvanı içinde kaynaşmışlardır. Ancak, dünya-

nın diğer yerlerinin çoğunda, ulusu simgeleyen ve çok fazla yetkisi olmayan, yabancı büyükelçileri 

kabul eden, yurtseverlikle ilgili önemli günlerde demeç veren bir üst şahsiyet mevcuttur. Bu –ço-

ğunlukla göstermelik olan– kişi, ya hanedan soylu bir monark, ya da ABD tarzı bir başkan olmasa 

1. Bagehot, “etkin” görevlerin zıddı olan “onur-

sal” görevlerle neyi kastetmiştir? Örnekler?

2. Britanya nasıl bir “başbakanlık” yönetimidir?

3. Britanya’da kuvvetler ayrılığı var mıdır?

4. Blair’in siyasî görüşünü tarif edin.

5. Britanya, genel seçimleri ne zaman yapmak-

tadır?

6. Başkanlık ve parlamenter sistemler arasında-



ki farklar nelerdir?

7. Blair Lordlar Kamarası’yla nasıl başa çıktı?

8. İngiliz seçim sistemini tarif edin.

9. Britanya’nın başlıca partileri hangileridir?

Dikkate Alınacak Sorular



38

Büyük Britanya

da, seçilmiş bir başkandır. Britanya, İsveç, Norveç, Danimarka, Hol-

landa, Belçika ve İspanya monarşidir. Bu onların demokratik olma-

dıkları anlamına gelmez, sadece devlet başkanlığının eski devirlerden 

nakledilen bir gelenek oluşuna işaret eder.

Hanedan soylu bir devlet başkanı faydalı olabilir. Siyasetin 

üstündeki bir kral, ülkeyi bir arada tutan psikolojik bir çimen-

to olarak işlev görebilir, çünkü yönetimde önemli bir role sahip 

değildir. Zira ülkedeki en üst makam –kralcı filozofların egemen 

olarak adlandıra geldikleri şey– zaten doludur, bunun için siyasî mücadele yapılmaz. Dünya-

daki en çirkin mücadeleler, kesinlikle kimin egemen olacağı konusundadır; Britanya’da me-

sele uzun zaman önce hâlledilmiştir.

İngiliz Anayasası’nın büyük yorumcusu Sör Walter Bagehot, onu onursal ve etkin kı-

sımlar olarak ikiye ayırmıştır. Devlet başkanı olarak krallık, çok fazla sembolik, fakat gerçek 

siyasî güç olmayan, onursal bir görevdir. Kral veya kraliçe “hüküm sürer ama hükmetmez”. 

Kral ya da kraliçe, Majesteleri’nin memuru olan bir kabineyi sözde tayin eder, zaten bu da 

olmasa, kral resmî bir teşrifatçıdan başka 

bir şey olmazdı.

Britanya’da “etkin” görev, hükümetin başı 

olan –seçim mücadelesi veren, partisini yö-

neten, siyasî konuşmalar yapan , etkili olan– 

başbakanınkidir. Prestijine rağmen bu gö-

rev, kralın sahip olduğu “itibar”a hemen hiç 

sahip değildir. İki görevi birbirinden ayıran 

İngiltere’nin ve diğer bazı ülkelerin, bu tarzının 

bir avantajı vardır. Eğer hükümet başkanı ap-

talca ya da yasadışı bir şey yapacak olsa, halkın 

öfkesini üstüne çekecektir ve suçlama kişisel 

olarak başbakana yönelecek, “onursal” görev 

olan devlet başkanına duyulan saygı azalma-

yacaktır. Sistem meşruluğunu sürdürecektir. 

ABD gibi, iki görevin tek kişide toplandığı ve 

başkanın namussuzca bir işe bulaştığı yerlerde 

ise halk, hem çalışan politikacıdan ve hem de 

ülkenin sembolik liderinden nefret etmiş olur. 

Bir diplomat, “İngilizlerin başbakanlarını sev-

meye ihtiyaçları yoktur, çünkü kraliçelerini 

seviyorlar” demiştir. 

kanun Genellikle özel bir sorun için 

çıkarılan, sıradan yasa.

eklektik Değişik kaynaklardan alınan. 

Taç İngiliz hükümetinin yetkileri. 

şerefli Bagehot’ın adlandırmasında, 

sembolik ya da süslü görevler.

etkin Bagehot’ın adlandırmasında, 

etkili olan siyasî görevler.

İngiltere’nin  gelecekteki  kralı  ve  devlet  başkanı  Prens  Charles,  o 

zamanki karısı son Prenses Diana ve çocukları, geleceğin bir başka 

kralı Prens William ve Prens Henry ile mutlu günlerinde. Charles ile 

Diana’nın 1996’da boşanmaları, Charles’ın tahta geçme sırasını et-

kilememiştir.



39

Britanya: Anahtar Kurumlar

Prens Charles’ın eski karısı Prenses Di’nin 1997’de ölmesi, kraliyet 

ailesi dâhil, bütün Britanya’yı derinden sarsmıştır. Di, yaygın sempa-

ti kazanmış tek kraliyet mensubuydu; onun hayır işleri ve aşk hayatı, 

dikkatleri, halka soğuk ve uzak olan Windsor Sarayı üzerine çekmiştir. 

Di için dolup taşan üzüntü içinde, kraliyet ailesinin, onun ölümüne 

aslında çok fazla aldırmadığı biçiminde fısıltılar yayılmıştı. Bazıları ise 

monarşiyi yerle bir etmenin tam zamanı olabileceğini bile düşündüler. 

Fakat yaşlı hanedan üyeleri konumlarını nasıl devam ettireceklerini bi-

liyorlardı ve Kraliçe ile Prens Charles, derhal daha halka açık ve cana yakın olmaya başladılar.

Monarşi yerine cumhuriyeti tercih edecek az sayıda kişi olmasına karşılık, (Kraliçe Elizabeth’in 

kendisi de dâhil) bazıları, kraliyet sarayına aktarılan hükümet fonlarının kesilmesi ve taht için er-

keklerle eşit sayıda kadın vârisler ilân edilmesi biçiminde reformlar önermektedir. Kraliçe Eli-

zabeth öldüğünde çok önemli bir karar fermanını bekleyin. Charles otomatikman tahta çıkacak 

mı? 2005’teki ikinci evliliğine rağmen mi? (Boşanmış) halktan biriyle mi? Son defa bunun olduğu 

1936’da, Kral VIII. Edward tahttan çekilmişti ama bunun tekrarlanması pek muhtemel değildir; za-

man değişmiştir. İngiltere muhtemelen bir monarşi olarak kalacaktır, ancak bu, parasal desteği ve 

siyasî rolleri azalmış bir kral olabilir.

 Kabine

İngiliz kabinesi de ABD kabinesinden farklıdır. İngiliz kabinesi, partilerinde yüksek konumlarda 

bulunan ve önemli siyasî kişiler olan Parlamento üyelerinden (çoğunluğu Avam, birkaçı Lordlar 

Kamarası’ndan) oluşur. Çoğu, önce sıradan MP (Parlamento üyesi), sonra alt bakan [junior 

minister] ve sonunda kabine bakanı olduğundan, büyük tecrübeye sahiptir. Artık nadiren topla-

MP Parlamento üyesi. 

alt bakan [junior minister] Kab-

inenin altında, yürütme sorumluluğu 

bulunan Parlamento üyesi.

portföy Bakanın atandığı görev, 

bakanlık.

Cortes İspanya parlamentosu.

aykırılık Birbirine zıt olan fikirler.

Demokrasi

Son Siyasî Monark

Avrupalı diğer monarklardan farklı olarak, İspan-

ya Kralı Juan Carlos, bazı önemli siyasî fonksiyon-

ları  elinde  tutmaktadır.  Juan  Carlos,  Franco’nun 

1975’te ölümünün ardından devlet başkanı olarak 

yönetimi devralmış ve İspanya’yı diktatörlükten de-

mokrasiye döndüren bir süreci başlatmış ve koru-

muştur.  Franco  rejimini  yürürlükten  kaldıran,  kırk 

bir yıl sonra İspanya’nın ilk serbest seçimlerini ger-

çekleştiren ve yeni bir anayasa taslağı hazırlayan bir 

başbakan atamış ve bütün bunlar kralın açık tasvibi 

ile olmuştur.

Juan  Carlos,  demokrasi  savunucusu  olarak  asıl 

sınavını, 1981’de, bazı canı sıkkın subaylar bir dar-

beye  kalkıştıklarında  vermiştir;  bu  subaylar  bütün 

Cortes’i silâh tehdidi altında tutmuşlardı. Kral, askerî 

üniforması  içinde,  televizyondan  halka  hitabetmiş 

ve  askerî  birliklere  kışlalarına  geri  dönmeleri  em-

rini vermiştir. Onlar da bu emre itaat etmişler ve 

bütün kesimleriyle İspanyollar, kralları için Tanrı’ya 

şükretmişlerdir.  Demokrasi  ile  monarşi  birbirleri 

için bir aykırılık teşkil etmezler; tersine birbirlerini 

desteklerler. Yaşa Kral Juan Carlos! [Viva el rey!]



Document Outline

  • ÇDS 1b
  • ÇDS2

Yüklə 3,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə