Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   138

36

GİRİŞ


Dört  işlevin  dördü  de,  bilinç  yüzeyine  çıkarılabilirse,  tüm  daire 

aydınlığa  kavuşur;  o  zaman,  yusyuvarlak,  yani  «dört  başı  mamur», 

«tam insan» doğar. Bu kuramsal açıdan doğruysa da, gerçekte bu duru­

ma  ancak  bir  yaklaşma  söz  konusu  olabilir.  Kimse,  kendi  içindeki 

karanlığı  tamamiyle  aydınlatamaz.  Bununla  birlikte,  kendimizi  eğite­

biliriz:  Örneğin,  önce  akıl  yoluyla  nesneyi  bilmeye  çalışırız;  sezgiyle 

içimizdeki  gizilgüçlerin  ne olduğunu  araştırırız,  duyu  yoluyla bulduk­

larımızı  algılamaya  çalışır,  en  sonunda  da  (söz  konusu  bir  Alt  îşlev 

duygusu  ise) bir dereceye kadar değerlendiririz bunları.  Hangi işlevsel 

tipe  ait  olduğumuzu  bilenimiz  azdır.  Oysa  gücüne,  dengeliliğine, 

duyarlığına bakarak,  bir  işlevin  farklılaşmış  olup  olmadığını,  ne  dere­

ceye  kadar  farklılaşmış  olduğunu  anlamak  genellikle  zor  iş  değildir. 

Gelişmemiş  Alt  İşlev  ise,  günlük  yaşamda  güvenilmez  niteliktedir; 

belirgin  değildir,  kabadır.  Size  egemendir.  Sözünü  geçirtir.  Kendi 

başına  buyruktur;  dilediği  an  bilinçdışından  yüzeye  çıkıverir. 

ayrışm am ış  ve  tam am ıyla  bilinçdışında  göm ülü  bulunduğundan, 

çocuksu,  ilkel,  içgüdüsel,  eski  çağlardan  kalma  niteliktedir.  Bazan 

tanıdığımız  kişilerde  hiç  beklemediğimiz  şeylerle  karşılaşırız;  bu 

kaprisli,  tepkisel,  ilksel  davranışları  g ö rü rd e  şaşırırız.

Çizdiğimiz bu görünüm elbette kuramsal. Gerçek yaşamda, işlev­

sel  tipler  katıksız olarak çıkmaz karşımıza.  Karışık tip türleri  görürüz. 

Kant,  katıksız  düşünür  tipse,  Schopenhauer,  sezgisel  düşünür  tiptir. 

Tip karışımları, ancak birbirine bitişik işlevler için söz konusudur:  Her 

iki  öğe  belirli  olduğu  zaman  da,  bireyi,  işlevinin  tipine  göre  ayırmak 

zordur. Düşünme-duygu ile duyum-sezgi'nin oluşturduğu eksen düzeni 

üzerindeki  karşıtlar karışımı olanaksızdır.  Aralarında bir denge ilişkisi 

vardır;  örneğin  tek-yanlı,  okumuş  bir  bireyde,  işlevlerden  biri  aşırı 

geliştiğinde,  karşıt  işlev,  ki  burada  duygu  olmaktadır,  dengeleyici  bir 

dürtü oluşturur.  Örneğimizde duygu  duyan  irade,  alt,  gelişmemiş biçi­

mini  alacaktır.  Hiç  beklenmedik  bir  anda,  okumuş  adamda,  çocuksu 

duygu  patlam aları  görülecektir;  bu  kişi  düşlem lerin  egemenliği 

altındadır,  içgüdüsel  düşler  görür  de,  onlara  karşı  koyacak  hiçbir 

savunuda  bulunamaz.  Aynı biçimde, tek-yanlı  sezgisel birinde savsak­

lanmış  olan  duyum  işlevi,  görünürde  nedeni  anlaşılmayan  şiddetli




GtRtŞ

37

saldırılarla ona gerçeğin sertliğini zorla duyuracaktır.  İnsan  yaşlandık­



ça  üst  işlev,  gelişmiş  işlev  daha  ağır  basar,  buysa  yaşamın  ikinci 

yarısındaki  başlıca  sorunların  kaynağını  oluşturur.  Aşırı  ayrışma  ise 

insanın dengesini  bozar,  ciddi  sonuçlar doğurabilir.

Jung'a  göre,  dışadönük  ve  içedönük  diye  iki  davranış  tipi  vardır. 

Bu  davranış  tipleri  bütün  ruhsal  süreci  etkiler.  Dışadönük'ün  nesne 

karşısındaki  tepkisi  olumlu,  içedönük'ünkü  olumsuzdur.  Dışadönük, 

dışa  yönelik  kişi,  çevresine  uyum  sağlam a  ve  tepki  türü  bakımından, 

ortak  normlara,  değerlere,  çağına  egemen  olan  ruha  doğru  yöneltir 

kendini.  İçedönük'ün davranışlarıysa,  daha çok öznel  öğelere dayanır; 

çoğunluk,  çevresine  uyamaz.  Dışadönük,  dıştaki  «nesne»ye  göre 

düşünür,  duygu  duyar  ve eylem de  bulunur;  ilgisi,  özneden çok nesne­

ye  bağlıdır  ve  kendini  daha  çok  kendi  dışındaki  dünyaya  yöneltir. 

İçedönük  için,  öznedir  yönelmenin  temeli;  nesne  arka  plana  geçer, 

dolaylı  bir  rolü  olur.  Herhangi  bir  durum  karşısında,  davranışı,  ilkin 

içinden  «hayır»  diyerek  geri  çekilmektir;  gerçek  tepkisi,  bu  davranış­

tan  sonra oluşur ancak.

İşlevsel  tipler,  yaşantı  gereçlerinin  nasıl  kavrandığını  ve 

oluştuğunu  gösterirken,  davranışsal  tip,  yani  dışa  ve  içedönüklük, 

genel  psikolojik davranışı,  yani  «libido»nun  yönünü  belirtir.  «Libido» 

deyimi  Freud  için  daha  çok  cinsel  enerjiyi  ifade  ediyordu.  Jung,  bu 

sözcüğün  anlamını  genişletmiştir;  Jung'a  göre  «libido»,  genel  ruhsal 

enerjidir.  Davranış  tipi,  biyolojik  yapımızdan  gelir,  işlevsel  tipimize 

göre  çok  daha  belirli  bir  biçimde  doğuştan  saptanmıştır.  Üstün  gelen 

işlevi  saptayan  şey,  genellikle  yaradılıştan  gelen  bir  eğilimdir;  bu 

eğilimse,  bilinçli  çaba  ile  büyük  çapta  değiştirilebilir,  hatta  bastırıla­

bilir.  Oysa  davranış  tipindeki  değişiklik,  ancak  «yeniden  bir  iç  kuru­

luş»  ile  olur;  ya  (biyolojik  etkenlerden  kaynaklanan)  kendiliğinden 

oluşan bir değişim  ile,  ya da çetin  bir ruhsal  gelişim süreci olan  analiz 

ile,  ruhun yapısındaki  bir değişim  sonucu  gerçekleşir.

Dışadönüklük  ile  içedönüklük  arasında  aynı  zamanda  bir  denge 

ilişkisi  de  vardır.  B ilinç,  dışadönük  olduğu  zam an,  bilinçdışı, 

içedönüktür;  bilinç  içedönükse,  bilinçdışı  dışadönüktür.  T ipler 

arasındaki  değişiklik,  evlilik  anlaşmazlıklarının,  ana baba ile çocuklar



38

GİRİŞ


arasındaki  çatışm aların,  dostlar  arasındaki  sürtüşm elerin,  hattâ 

toplumsal  ve  siyasal  anlaşmazlıkların  esas  psikolojik  temelidir.  Bu 

gibi  durumlarda,  bireyin  kendi  ruhunda  bulunup da farkında olmadığı 

her  şey,  nesneye  yansıtılmıştır;  birey,  yansıtılmış  içeriği  tanımadığı 

sürece  de,  o  nesneye  yükler  bütün  benimsemediklerini.  Ahl&ksal 

görev,  kişinin  kendi  içinde,  o  karşıt  davranış  alışkanlığını  yaratması­

dır;  bu  durum,  bu  karşıtlık  herkesin  yapısında  vardır.  Ancak  bunu  bi­

linçli  olarak  benim seyip  geliştirerek,  birey,  hem  kendi  için  denge 

sağlamış  olur,  hem de  hemcinsini  daha iyi  anlar.

İşlevlerdeki,  bilinçli  ve  bilinçsiz  davranışlardaki  bu  karşıtlık, 

genellikle,  ömrün  ikinci  yarısında,  tam  bir  çatışmaya  dönüşür.  Bir de 

bakarsınız,  içinde  bulunduğu  ortamla  uyumlu  ilişkileri  olan  kırk 

yaşlarında,  yetenekli  bir adam,  «parlak  zekâsına»  karşın,  ev  yaşamın­

daki  güçlüklere  dayanamaz  olduğunun,  mevkiinin  adamı  olmadığının 

farkına  varır.  Bu,  gelişmemiş  olan  alt  işlevin  sesini  duyurmaya  başla­

dığını,  ona,  kendisiyle  karşılaşma  zamanı  geldiğini,  onu  uyardığını 

gösterir.

Başka  bir  sorun  da,  dört  işlevin  hiçbirinin  gelişmemiş  olduğu 

durumdur;  dört  işlevden  biri  ayrışmamıştır.  Bu,  tam  biçimini  bul­

mamış,  henüz sağlam  ve  belirgin  bir nitelik elde etmemiş çocuk ruhu­

nun  durumudur.  Çünkü  BEN-bilincinin  gelişmesi,  ağır  ve  çetin  bir 

dikkat  toplaşımı  ve  büyüme  sürecidir;  buysa,  baş  işlevin  büyüyüp 

sağlamlaşmasına paralel gider. Aslında, ergenlik çağı  sonunda tamam­

lanmış  olması  gerekir  bunun;  ne  var ki,  temel  gelişimi  ilk evrelerinde 

kalan  nice  yaşını  başını  almış  kişiler  vardır.  Arkalarında  bıraktıkları 

yıllara  karşın  bu  insanlar  çocuksu  kalmışlardır;  tuhaf  bir güvensizlik, 

sözlerinde, yargılarında ve eylemlerinde sürekli bir duraksama görülür. 

Bu  tür  kişi,  belli  bir  durumda,  dört  işlevden  hangisine  başvuracağını 

kestiremez. Kolay etkilenir, kişiliği her dakika değişir; ya da, bu kolay etki 

altında  kalma  huyuna  karşı  korunmak  amacıyla,  ruhsal  gelişmemişliğini 

gizlemek için katı, resmî bir maske kullanır. Ama gene de olgunlaşmamış 

ruh,  kritik  anlarda,  yaşamın  kritik  durumlarında  kendini  belli  eder  ve 

sayısız  karmaşalara  yol  açar.  Böylece  işlevlerdeki  yetersiz  gelişme,  tek- 

yanlı farklılaşmaya uğramış bir gelişme kadar tehlikeli olmaktadır.




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə