Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə117/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   113   114   115   116   117   118   119   120   ...   138

354

ANALİTİK PSİKOLOJİ



rum"un  «canlı  Taş»ın  tohumunu  simgelemektedir.  Ab-ı  hayat  simyada 

aqua permanens olarak geçer.  Bu  su  «cana can katması» ile ün salmıştır, 

bütün  katı  maddeleri  eritir  ve  sıvıları  pıhtılaştırır.  Kuran  tefsirlerinde, 

balığın  gözden  kaybolduğu  yerde  denizin  katı  bir  toprağa  dönüştüğü, 

üzerinde  balığın  izlerinin  hâlâ  görünebildiği  anlatılır.  Bu  şekilde  oluşan 

adanın  üzerinde orta yerde Hızır oturmaktadır.  Gizemci  bir yoruma göre 

«yukarı  ve aşağı deniz arasında nurdan bir taht» üzerinde, gene orta yerde 

oturmaktadır.  H ızır’ın  zuhuru  ile balığın  gözden  kaybolması  arasında  bir 

bağlantı vardır.  Sanki balığın kendisi odur. Tefsirlerde, yaşam kaynağının 

«karanlıklarda olduğu»  sözü  bunu  desteklemektedir.  Denizin derinlikleri 

karanlıktır (mare tenebrositatis).  Karanlık, simyada paralelini nigredo’da 

bulmaktadır;  buysa dişi, erkeği  kendi  içine  aldığı  anda gerçekleşen  coni- 

urıctio’dan (karşıtların birleşmesinden) sonra yer almaktadır. Nigredo’m n  

ürünü  ise  ölümsüz  Öz-Ben’in  simgesi  «Taş»tır;  üstelik  ilk  ortaya 

çıktığında «balık gözlerine»  benzetilir.

Hızır  Öz-Ben’in  simgesi  olabilir  pekâlâ.  Nitelikleri  onun  böyle 

olduğuna  işaret  ediyor:  mağarada,  yani  karanlıkta  dünyaya  geldiği 

söyleniyor.  İlyas  gibi daima kendini yenileyen,  «Uzun Ömürlü  01an»dır. 

Osiris  gibi,  zamanın  sonunda,  Deccal  tarafından  uzuvları  parçalanıyorsa 

da,  kendini  yeniden  diriltebilmektedir.  Dirilen  balığın  özdeşleştirildiği 

Hazreti İsa’ya benzetilmektedir; Kutsal Ruh’tur, «Hızır Kardeş»tir. Musa, 

öyle  veya böyle,  onu daha  üstün  bilinç gibi görerek,  ondan  talimat bekler 

sanki.  Derken,  Ben-Bilincinin,  kaderin  cilveleri  yoluyla  Öz-Benin  üstün 

rehberliğinin,  ne  gibi  tepkilerle karşılaşıldığını  gösteren,  hikmeti  anlaşıl­

mayan  birtakım  olaylar  izlemektedir.  Dönüşüme  uğrama  yeteneği  olan 

sâlik  için,  iç  açıcı  bir  hikâyedir  bu;  mümin  kul  için  hikmetinden  sual 

olmaz  Allah’ın  kadiri  mutlaklığma  karşı  dil  uzatılmamasını  gösteren  bir 

uyarıdır.  Hızır,  bir yandan  üstün  bilgeliği  simgelerken,  diğer yandan  bil­

gelikle uyuşan  ve aklın ötesindeki  bir davranış biçiminde bulunmaktadır.

Böyle  bir  gizemli  hikâyeye  kulak  veren  herkes  kendi  içindeki,  bir 

şey  peşinde  koşan  Musa  ile  savsak  Yeşua’nın  farkına  varır;  bu  hikâye 

ölümsüzlük  bahşeden yeniden  doğuşun  nasıl yer aldığını  göstermektedir. 

İşin ilginç yanı, dönüşenin Musa ya da Yeşua değil, balık oluşudur. Ölüm­

süz varlık kendi halindeki, unutulmuş  bir yeyden, doğrusu hiç de olmaya­




DÖNÜŞÜM SÜRECİNİ CANLANDIRAN ÖRNEK SİMGELER 

355


cak  bir  kaynaktan  çıkmaktadır.  Bu  sık  rastlanan,  «kahramanın  doğuşu» 

motifidir, burada ayrıntılara girecek değilim. Kitab-ı Mukaddes’i okuyan­

ların  aklına  hemen  «Tanrı  Kulu»nun  anlatıldığı  İşaya  (53:2  ff)  ile 

İncillerdeki H.  İsa’nın  doğuşunu  anlatan bölümler gelecektir.  Dönüşümü 

gerçekleştiren  maddenin  ya da  tanrısal  varlığın  besleyici  özelliği,  birçok 

inanç  efsaneleri  ile  de  kanıtlanmaktadır:  İsa,  ekmektir;  Osiris,  buğday; 

Mondamin, mısır vb. Bu simgeler ruhsal bir olaya tekabül etmektedir: Bu, 

bilinç  için  gerçek  niteliği  umursanmayan,  ancak sindirilmesi  gereken  bir 

şey  demektir.  Balık  simgesi  bunun  ne  olduğunu  hemen  göstermektedir: 

Bilinçdışı  içeriklerin  «besleyici»  etkisidir  bu;  sürekli  enerji  akıtarak,  bi­

linci  canlı  tutar;  çünkü  bilinç  kendi  başına  enerji  üretmez.  Dönüşüme 

uğramayan,  elverişli  olan  şey  bilincin temelidir — belli belirsiz,  nerdeyse 

göze çarpmayacak  (yani  bilinçdışı)  varlığı olmasına karşın—  bilince tüm 

enerjisini sağlayan budur. Bilinçdışı bize bunun yabancı bir şey olduğunu, 

Ben-olmayan  bir  şey  olduğu  duygusunu  verdiğine  göre,  bunun  yabancı 

bir figür ile  temsil edilmesi  gereği tamamiyle doğaldır.  Böylece, bir yan­

dan,  alabildiğine önemsiz  bir nesne  iken,  öte  yandan,  bilinçte eksik olan 

şu  «yuvarlak»  tamlığı  gizli  güç  halinde  içerdiğinden  son  derece  önem­

lidir.  Bu  «yuvarlak» şey,  bilinçdışının mağarasında gizli  büyük hazinedir, 

kişileşmiş  hali  ise,  bilinç  ile  bilinçdışının  ulu  bir  kattaki  birliğini 

simgeleyen  bu  kişisel  varlıktır.  Bu,  Hiranyagarbha,  Puruşa,  Atman  ve 

gizemci Buda ile karşılaştırılabilecek figürdür.  Ben  buna «Öz-ben» diyo­

rum,  bundan  anladığım,  ruhsal  bütünlüktür,  bu  aynı  zamanda  bir 

merkezdir de; bunlardan hiçbiri Ben ile aynı  şey değildir, Ben’i içine alır, 

tıpkı  daha  büyük  bir  dairenin  daha  küçük  bir  daireyi  içine  aldığı  gibi. 

Dönüşüm  sırasında  kendini  belli  eden  ölümsüzlük  sezgisi  bilinçdışının 

garip  niteliği  ile  bağlantılıdır.  Bir  bakıma  mekândışıdır,  zamandışıdır. 

Bunun  deneysel  kanıtı  gerçekte  sanıldığından  daha  sık  yer  almasına 

karşın,  aşırı  kuşkucu  davranan  eleştirmenlerin  hâlâ  yadsıdığı  telepatik 

olaylardır.  Ölümsüzlük  duygusunun  kaynağı  zaman  ve  mekânın  acayip 

genişleme  duygusu  olsa  gerek,  eski  dinlerdeki  gizli  ayinlerde  görülen 

tanrılaştırma  törenlerini  aynı bu  ruhsal  olaym  bir yansıması  gibi  görüyo­

rum.



356

ANALİTİK  PSİKOLOJİ

Öz-Benin kişilik niteliği Hızır efsanesinde açıkça beliriyor. Bu özel­

lik  Kuran  dışında  Hızır  konusunu  işleyen  hikâyelerde  çok  belirgin  bir 

şekilde  anlatılmakta,  nitekim  Vollers  bazı  çarpıcı  örnekler  vermektedir. 

Kenya  yolculuğum  sırasında,  safarimizin  rehberi  sufî  inancıyla  yetişmiş 

bir Somalili  idi. Ona göre Hızır her bakımdan canlı bir kişiydi, bana Hızır 

ile  her an karşılaşabileceğimi  söylemişti,  nedeni  de,  beni  M ’tu-ya-kitubu 

(Ehli  Kitap)  addettiğindendi.  Kitaptan  anladığı  Kuran  idi.  Konuşmaları­

mızdan, benim Kuranı kendisinden daha iyi bildiğim sonucunu çıkarmıştı 

(aslına  bakarsanız,  kendi  de  fazla  bir  şey  bilmediğinden,  pek  iltifat 

sayılmazdı  ya).  Bana  «islamu»  (Müslüman)  gözü  ile  bakıyordu.  Bana 

Hızın  yolda  insan  biçiminde  görebileceğimi  söylemişti.  Kendisi  de 

savaştan  sonra  iş  bulamadığında,  yoksulluk  içindeyken,  nasıl  Hızır  ile 

karşılaşıp avutulduğunu ve yardımına mazhar olduğunu  söyledi.  Bir gece 

uyurken,  kapının  yanında  beyaz  bir  ışık  görmüştü düşünde;  Hızır idi  bu, 

eminde  (düşünde)  ayağa kalk onu  selâmün  aleyküm  diye selamlamıştı,  o 

gün  bugün  emrindeydi  artık,  dileği  gerçekleşecekti.  Nitekim  birkaç  gün 

sonra  Nairobi’de  teçhizat  ve  giyim  eşyası  satan  bir  firma  tarafından  bir 

safariye katılmak  üzere  rehberlik teklifi  almıştı.

Bu,  günümüzde bile Hızır’ın halk dilinde hâlâ dost, nasihatçi, avutu­

cu,  insana «vahyolunan hikmet»  hocası olarak yaşadığını göstermektedir. 

Dogma’daki  yeri  — bizim  Somaliliye  göre—  maleika  favanzaya-mongu 

(Tanrının ilk meleği) idi, yani müjdeci meleğiydi. Hızır’ın dost niteliği  18. 

Surenin devamında şöyle ele alınıyor:

Ey  Muhammedi  Sana  Ziilkarneyn’den  sorarlar.  Onlara:  «Size  onun  hak­

kında bazı şeyler anlatacağım» de.

Biz, ona yeryüzünde büyük bir güç ve mevki verdik. Biz ona, ulaşmak iste­

diği her şeyi elde etmenin yolunu  gösterdik.

O  da  bu  yollardan  birini  tutup  sarıldı.  Gide  gide  güneşin  battığı  yere 

ulaşınca, güneşi sıcak ve kara balçıklı bir yere batıyor sandı. Orada bir kavme rast­

ladı.  Biz Zülkameyn’e  «Ey  Zülkameyn!  Onları  ya  cezalandırırsın  ya  da  onların 

hakkında iyi davranırsın» dedik.

Ziilkameyn  şöyle dedi:  «Biz zulmedeni  yakında cezalandıracağız.  Sonra da 

Rabbiniıı  huzuruna çıkarılır.  Rabbi onu görülmemiş bir azaba uğratır.»



Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   113   114   115   116   117   118   119   120   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə