Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə42/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   138

DAVRANIŞ TtPt SORUNU

129


bu aşağı düzeydeki biçim için kimyasal çözücü rolü oynuyor.  Sayelerinde 

elde  edilen  serbest,  ancak  nötür haldeki  enerji,  rağbet  görmüş  dağlayıcı 

devalardır.  Şimdiye  kadar,  bu  yeni,  serbest  kalan  enerjinin  hastanın 

emrinde  bulunduğu,  onu dilediği  gibi kullanabileceği  sanılmıştır.  Enerji, 

cinselliğin  içgüdüsel gücü olduğuna göre,  herkes  bunun  süblime edilmiş 

(yüceltilmiş)  bir  uygulamasından  söz  eder  olmuştur,  hasta,  bu  çerçeve 

içinde, analizin yardımıyla, cinsel enerjiyi «yüceltebilecekti», yani cinsel­

likle  ilgisi olmayan bir alana uygalayabilecekti,  onu ya bir sanata yönel­

tecek, ya da başka, iyi veya yararlı bir etkinliğe dönüştürecekti. Bu görüşe 

göre, hasta dilerse, eğilimi de varsa,  içgüdüsel güçlerini yüceltebilir.

İnsan,  ömrünün  geri  kalan  yanında,  izleyeceği  kesin  bir çizgi  çize­

bilecek yetenekteyse eğer,  bu görüşü bir dereceye kadar yerinde bulabili­

riz.  Ancak  biliyoruz  ki,  yaşamımız boyunca izleyeceğimiz yollan önce­

den  saptamamızı  belirleyecek  bir  ileri  görüşlülüğe  veya  bilgeliğe  sahip 

değiliz,  kısa  kısa  aşılacak  yollar  için  bir  şeyler  söyleyebiliriz  ancak. 

Sözünü ettiğimiz «sıradan» bir yaşam için, «kahramanlık» dolu bir yaşam 

değil,  çok  daha  ender  olmasına  rağmen,  kahramanlık  dolu  yaşamlar da 

var,  doğal  olarak.  Böyle  bir  yaşam  için,  yaşamın  izleyeceği  belli  bir yol 

yoktur,  ya  da  yollan  ancak  kısa  kısa  saptayabiliriz  diyemeyiz  elbette. 

Yaşamın  kahramanca  yaşanması  salt  bir  olay,  yani  bazen  ölümle 

sonuçlansa dahi  bu  tür bir yaşama neyle sonuçlanacağı  belli kararlar yön 

verir. Kabul etmek gerekir ki, hekim genelde gönüllü kahramanlarla değil, 

sıradan  vatandaşlarla  uğraşır;  bu  vatandaşların yüzeysel  kahramanlıktan, 

kendilerinden  büyük,  çocuksu  bir meydan  okuyuş  gibidir,  ya da  alıngan 

bir  aşağılık  duygusunu  örtmeye  çalışan  bir  böbürlenmedir.  Bu,  insanı 

ezici, yavan yaşamda,  yazık  ki,  sağlıklı,  sıradışı pek bir şey yok.  Bizden 

kahramansı taleplerde bulunulmuyor değil; tersine, insanı sinirlendiren ve 

iğrendiren de bu —  her gün,  sabrımızdan,  sadakatimizden, sebatımızdan, 

fedakârlığımızdan,  sıradan  taleplerde  bulunuyorlar,  bu  talepleri  alçakgö­

nüllülükle yerine getirmek (ki  böyle davranmak zorundayız) kahramanca 

davranışlara, alkış almaya yeltenmeden davranmak için, doğrusu dışardan 

fark edilmeyecek bir kahramanlık gerektirmektedir.

Panltılı  bir  hali  yoktur,  övgü  almaz,  daima  günlük  kılığı  ardına 

gizlenir.  Bu  talepler,  öyle  taleplerdir ki,  yerine  getirilmezse eğer,  nevroz




130

ANALİTİK PSİKOLOJİ

doğururlar.  Bunlardan  kaçınmak  için  birçok  insan,  herkesin  gözünde 

büyük  yanılgı  gibi  olsa  da,  yaşamını  etkileyecek  önemli  kararlar  almak 

cüretini  göstermiştir.  Böyle  bir  yazgı  karşısında  ancak  saygı  ile  eğilinir. 

Ama,  dediğim  gibi,  bu  tür  vakalar  nadirdir;  büyük  çoğunluğu  öteki 

vakalar oluşturur. Bunların yaşamlarının yönleri basit, düz bir çizgide git­

mez;  kader,  onların  karşılarına  çapraşık,  zenginliklerle  dolu  bir  labirent 

çıkarır, ancak bu sayısız olanaklardan sadece birini seçmek zorundadırlar. 

Kendi  huyunu  çok  iyi  bilse  de,  önceden  bu  tek  olanağı  kim  önceden 

bilebilir ki. İrade ile çok şey başarılabilir. Ancak belirgin bir şekilde güçlü 

iradesi  olan  bazı  kişiliklerin  kaderine  bakarak,  kendi  kaderimizi,  ne 

pahasına  olursa  olsun,  kendi  irademize  tâbi  kılmak,  büyük  yanılgıya 

düşmek olur. İrademiz, düşünmemizin ayarladığı bir işlevdir; dolayısıyla, 

söz  konusu  düşüncenin  niteliğine  bağlıdır.  Buna,  gerçekten  düşünme  di­

yorsak, mantıklı olması gerekir, yani akla uygun olmalıdır. Ama yaşam ile 

kaderin  akla uygun olması,  tıpatıp  uyması  nerede görülmüştür?  Bunların 

akıldışı  olduğunu,  ya  da  en  azından  insan  aklının  ötesinde  olduğunu 

düşünmemiz  için  nedenlerimiz  var.  Olayların  akıldışılığını  kör  talih 

dediğimiz  şey  gösteriyor,  gelgelelim,  şans  denen  şeyi  inkâr  etmemiz 

gerekiyor;  çünkü,  ilk  olarak,  nedensel  ve  gerekli  olmayan  her hangi  bir 

süreci  hayal  edemiyoruz;  bu  yüzden  de  şansa  yoramıyoruz  onu.  Ama 

uygulamada,  her  şey  şansa  bağlı,  öyle  ki,  bizim  nedensellik  felsefemizi 

rafa  kaldırsak  yerinde  olacak.  Yaşamın  bütünlüğünü  sözüm  ona  yasaya 

bağlı,  ama  işin  tuhafı  yasaya  göre  yönetilmiyor,  aslında  akıldışı. 

Dolayısıyla akıl  ile  akla dayanan  istenç  ancak  bir noktaya kadar  geçerli. 

Aklın  seçtiği  yönde ne kadar ileri gidersek, aynı şekilde hayat hakkı olan 

yaşamın  akıldışı  olanaklarım  dışladığımızdan,  o  kadar  emin  olabiliriz. 

İnsanın  yaşamına  yön  vermede  daha  çok  yetenek  sahibi  olması  uygun 

görülmüştür.  Aklın ele geçirilmesinin insanlığın en büyük başarısı olduğu 

söylenebilir;  ancak  bu,  olayların  daima  o  yönde  gideceği  anlamına 

gelmez.  Birinci  Dünya  Savaşı’nın  korkunç  faciası  kültürün  en  iyimser 

akılcılarının  hesaplarını  bile  yanlış  çıkarmıştı.  1913’de  Osvvald  şöyle 

yazıyordu:




DAVRANIŞ TİPΠSORUNU

131


Şimdiki  silahlı  barışın  savunulamayacağı  ve  gittikçe  olanaksızlaş­

tığı  konusunda  dünyada  herkes  aynı  fikirde.  Milletlerden  kültür  için 

sarfedilen paranın  çok üstünde  büyük fedakârlıklar beklenmekte,  üstelik, 

karşılığında  herhangi  olumlu  bir  değer  beklemeden.  İnsanlık  savaşçıl 

amaçların  ve  şimdiki  durumun yarattığı  bütün  diğer sayısız  kötülüklerin 

hayat bulmasına yönelik,  asla gerçekleşmeyen şu  savaş  hazırlıklarını bir 

yana  bırakacağı  çareyi keşfedebilse,  bir  milletin  erkek  nüfusunun  azami 

kuvvet ve etkinlik çağındaki gücünün büyük bir bölümünü terhis edebilse, 

öyle  bir  enerji  tasarrufu  sağlamış  olurdu  ki,  bugüne  kadar  hayal  dahi 

edilmeyen  bir  kültürün  yeşereceğini  düşünebilirdik.  Çünkü  savaş,  irade 

çatışmalarının  çözümüne  yönelik  en  eski  vasıta  olsa  da,  tıpkı  kişisel 

çatışmalarda olduğu  gibi,  uygunsuz,  gereksiz  enerji  israfına yol açmak­

tadır.  Dolayısıyla,  hem  potansiyel  durumdaki  savaşın  hem  de  kuvveden 

fiile çıkmış savaşın toptan ortadan kaldırılması, başarının zorunlu şartı ve 

günümüzün en önemli kültürel görevlerinden biri olur.

Ne var ki, kaderin akıldışılığı,  iyi  niyetli düşünürlerin akıldışılığı  ile 

uyuşmuyordu;  kaderin  bu  akıldışılığı,  sadece  yığılan  silah  ve  orduların 

yok edilmesini  mukadder kılmıyor,  aynı zamanda eşine rastlanmayan  bir 

kitle  katliamı,  canavarca  bir  tahribatı  da kapsıyordu  —  insanlık,  bundan 

kaderin  sadece  bir yanına akılcı  yollarla egemen  olunabileceği  sonucunu 

çıkarabilirdi.

İnsanlık  için  sözkonusu  olan,  birey  için  de  söz  konusu,  insanlık 

bireylerden  oluşuyor da  ondan.  İnsanlık  psikolojisi  neyse,  birey psikolo­

jisi  de  odur.  Dünya  savaşı,  uygarlığın  akılcı  niyetleriyle  korkunç  tarzda 

boy  ölçüşmüş  oluyor.  Bireyde  «irade» denilen  şey,  milletlere  uygu­

landığında  «empeıyalizm»  oluyor,  çünkü  irade,  kadere  karşı  iktidarın 

başkaldırmasıdır, şansı dışlamaktır.  Uygarlık, irade ve niyetin doğurduğu, 

serbest enerjilerin akılcı, «amaçlı» bir tarzda yüceltilmesidir. Birey için de 

durum  aynıdır;  dünya  uygarlığı  fikri,  savaş  tarafından  nasıl  korkunç  bir 

düzeltmeye  uğramışsa,  bireyin  de  yaşamında  sık  sık  öğrenmesi  gereken 

şey  «kişinin  kendi  tasarrufunda»  olduğu  söylenen  enerjilerin,  aslında 

kendi  tasarrufunda olmadığıdır.




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə