DAVRANIŞ TİPt SORUNU
135
«konseptualism» inde birbirine karşıt görüş açılarını birleştirme
girişiminde bulunması, en azından bir girişimde bulunması, Abelard’ın
büyük başarısı olmuştur. Bu çekişme, idealizm ile materyalizm arasındaki
bu karşıtlık günümüze dek gelmiştir. Öte yandan, sadece genelde
insanoğlu değil, her birey daha bir yakından bakıldığında, her bir tip, eş
olarak kendisini tamamlayıp, eksik yanını telâfi eden, karşıt tipi seçmeyi
yeğlemektedir. İçedönüğün düşünür yapısı onu eylemden önce daima
düşünüp taşınmasına, ince eleyip sık dokumasına iter. Bu, ister istemez,
onun eyleme geçmesini yavaşlatır, çekingenliği, güvensizliği onu durak
satır, dolayısıyla dış dünyaya kendini uydurmada güçlük çeker. Bunun
tersine, dışadönük objeye karşı olumlu bakar. Deyim yerindeyse, nesne
ler onu çeker adeta. Yeni, bilinmeyen durumlar onu büyüler. Bilinmeyeni
yakından tanımak için can atar. Genelde, ilkin eylemde bulunur, sonra
hareketi üzerinde düşünür. Dolayısıyla, eylemi hızlıdır, duraksamalara,
kuruntulara yer yoktur. Bu durumda, iki tipin, birlikte, ortak yaşamaları
için yaratılmış oldukları görülmektedir. Biri işin düşünme yanının
gereğini yapmakta, öteki ise girişim ve uygulamanın icabına bakmaktadır.
Bu iki tip evlenince, ideal bir birlik meydana getirebilirler. Yaşamın türlü
cepheli ihtiyaçlarına uymak için vakitlerini harcadıkları süre, birbirleri
için biçilmiş kaftandırlar. Ne var ki, erkek para kazandığında, ya da durup
dururken şöyle okkalı bir mirasa konduğunda ve dış gereksinimler baskısı
kalktığında, birbirleriyle uğraşmak için vakit bulurlar. O ana kadar sırt
sırta vermişler ve dış zorluklara göğüs germişlerdir. Ama artık yüzyüze
bakmakta, karşı tarafça anlaşılmayı beklemektedirler; ancak, bir de bakar
lar ki, meğer hiç anlamamışlar birbirlerini. Her biri başka bir dil
konuşmakta. O zaman işte çatışma başlar. Bu mücadele sakin ve dört
duvar arasında geçse bile, acıdır, zalimcedir, aşağılayıcıdır. Çünkü biri
için değer olan şey, öteki için değer yokluğudur. Her birinin, kendi
değerinin bilincinde, karşısındakinin değerini anlayacağını, böylece her
hangi bir çatışmanın boşuna olacağını düşüneceği sayılır. Bu yolu
deneyen fakat başarılı bir sonuca varmayan epey vaka gördüm. Normal
insanlar söz konusu olduğu zaman, bu kritik geçiş dönemleri oldukça
kolayca atlatılmaktadır. «Normal»den anlaşılması gereken kendisine
asgari yaşam gereksinimi sağlayan koşullar altında yaşayabilen insandır.
136
ANALİTİK PSİKOLOJİ
Ama çoğu insan böyle davranamamaktadır; dolayısıyla normal insan
sayısı da az olmaktadır. Kendini nisbeten tanıyan kişilerin çoğu, yeme ve
yatma güvenliğinden çok daha başka şeyler ister yaşamlarında. Bu gibi
kimseler için ortak ilişkinin sona ermesi büyük darbe olur. Bunun neden
böyle olması gerektiğini anlamak kolay değil. Ancak hiç kimse sadece
içedönük ya da dışadönük olmayıp, potansiyel olarak her iki davranışı da
içinde sakladığından — kendini dış dünyaya uydurmak için ancak bun
lardan birini seçmiş bulunduğuna göre— içedönüğün içinde, bir yerde,
uyur durumda, gelişmemiş halde, dışadönüklüğün saklı bulunduğu, öte
yandan ise dışadönüğün içinde içedönüklüğün, benzer bir biçimde,
gölgede yaşamını sürdürdüğü sonucuna varmak zorundayız. İşte böyle,
İçedönüğün içinde dışadönüklük vardır, ancak, bilinçli bakışı daima süj-
eye yöneldiği için bu davranış bilinçdışmdadır. Kendisi objeyi görmüyor
değildir, ancak obje hakkında, ya yanlış kanıları vardır, ya da obje baskı
altındadır, bu yüzden elinden geldiğince, sanki obje korkunç ve tehlikeli
bir şeymiş gibi, ondan kaçınmak ister. Bir örnek vererek, anlatmak iste
diğimi daha bir açıklığa kavuşturayım.
İki genç, kırlarda gezintiye giderler. Karşılarına bir şato çıkar. İkisi
de şatonun içini görmeye can atarlar. İçedönük: «Acaba içinde ne var?»
der. Dışadönük: «Ne duruyoruz, girip baksak ya» diye yanıtlar. İçedönük
duraklar: «Ya bizi içeri almazlarsa?» der. Bu arada hayalinde birtakım
zabıta kuvvetleri, cezalar, vahşi köpekler canlanmıştır. Dışadönük: «Biz
de sorarız o halde. Nasıl olsa girmenin bir yolunu buluruz.» Onun haya
lindeki iyi yürekli yaşlı bekçiler, konuksever şato beyleri ve belki de
kendilerini bekleyen romantik serüvenlerdir. Dışadönüğün iyimserliği
üstün gelir, sonunda kendilerini şatonun içinde bulurlar. Hikâye şöyle
çözümlenir: şatonun içi restore edilmiştir, içinde eski el yazmaları bulu
nan birkaç salondan başka bir şey yoktur. İçedönük, eski el yazmalarıyla
çok ilgilenir. Onları görür görmez, sanki dünyası değişmiştir. Bulduğu
hazine onu kendinden geçirmiş, haz çığlıkları atmaktadır. Müze bekçisini
bir tarafa çeker, ondan bu konuda bilgi koparmaya çalışır, fazla bilgi elde
edemeyince, delikanlı müze müdürünü görmek istediğini söyler.
Çekingenliği kaybolmuştur, objeler çekicilik kazanmıştır, dünya kılık
değiştirmiştir. Öte yandan, dışadönüğün sabrı tükenmektedir. Yüzünü
DAVRANIŞ TtPl SORUNU
137
asmış, esnemeye başlamıştır. Ne iyi yürekli yaşlı bekçiler vardır ortada,
ne şövalye konukseverliği, ne her hangi bir süreven izi — görüp göreceği,
müzeye dönüştürülmüş bir şatodan ibarettir. El yazması denen şeyin,
geldikleri yerde bir sürü benzeri vardır. Birinin coşkusu artarken,
ötekininki sönmektedir, şato kendisine artık sıkıcı gelmektedir, el yaz
maları ona bir bilgi kitaplığı anımsatmaktadır, kitaplık üniversiteyi,
üniversite ise dersleri ve karşısına dikilen sınavları. Daha önceleri, o kadar
ilginç ve çekici gelen şato üstüne, şimdi kasvet bulutları çökmüştür. Obje
negatif bir değer kazanmıştır. «Bu harika koleksiyonla karşılaşmak
inanılmayacak şey!» diye çığlık atan içedönük karşısında, dışadönük,
keyfi kaçmış olduğunu saklamadan: «Burası çok sıkıcı, ben patlıyorum»,
diye yanıt vermektedir. Bu içedönüğün canını sıkmıştır, için için bir daha
dışadönük biriyle gezintiye çıkmamaya yemin etmiştir. Dışadönük ise,
içedönüğün kendisine kızmasına canı sıkılmış, için için şöyle düşünmek
tedir: «Herifin bencil olduğunu biliyordum zaten, böyle güzel bir bahar
günü, açık havada gezmek dururken, kendi keyfi için günümüzün içine
etti» demektedir.
Peki, ne olmuştu? Şu şato karşılarına çıkıncaya dek mutlu bir ortak
yaşamları vardı. Derken (Prometeus gibi) önceden-düşünen kişi şatonun
içine girebileceklerini söylemiş, (Epimeteus gibi) sonradan-düşünen,
dışadönük kişi, kapıyı açmıştır. İşte o an tipler tersine dönmüştür. İlk başta
içeri girme fikrine karşı duran içedönük, şimdi dışarı çıkmak istememek
tedir, dışadönük ise, keşke ayağım kırılsaydı da içeri adım atmasaydım,
demektedir. İçedönük, objenin büyüsü altındadır, dışadönük, olumsuz
düşünceler içindedir. İçedönük el yazmalarını bulduğunda her şey
bitmiştir. Çekingenliği yok olmuştur, obje onu ele geçirmiştir, o da karşı
koymadan boyun eğmiştir. Öte yandan obje, dışadönük için gittikçe itici
bir nitelik kazanmış, sonunda, kendi keyifsiz öznelliğinin mahpusu duru
muna gelmiştir, İçedönük dışadönük, dışadönük içedönük olup çıkmıştır.
Ancak içedönüğün dışadönmesi ile dışadönüğün içedönmesi başka başka
şeylerdir. İkisi de kıvançlı bir uyum içinde gezerken, birbirlerinden
yakınmıyorlardı, ikisi de doğal karakterlerini yaşamaktaydılar. Davranış
ları birbirlerini tamamladığından, her birinin ötekine karşı davranışı olum
lu idi. Birinin davranışı, ötekini de içerdiğinden, birbirlerini tamamlıyor
Dostları ilə paylaş: |