11
nsan düşüncesi hem bireyin düşünce tarzına, hem de bu düşünce tarzını
etkileyen ortama bağlıdır. nsanın çevresinde bulunan şeyleri görmesini bile onun
düşüncesi yöneltir. Toplumun düşüncesi gerekli yönde gelişmiyorsa böyle bir toplumun
eğitime, kültüre, bilime ve teknolojiye katkıda bulunması da çok zordur. Yeri gelmişken
hatırlatmakta yarar var: Newton gibi bir dahinin mekaniği ve kanunları okullarımız ve
üniversitelerimizde çok kötü anlatılıyor. Öğrenciler bunları anlamadan fizik bölümlerini
bitirebiliyorlar. Mekaniksel hesaplamalar yapabilseler de ortada anladıkları pek bir şey
gözükmüyor.
Doğal olarak Newton’un çekim yasasına çok itirazlar olmuştu. Şaşırtıcı değil mi:
evrensel bir yasa çok basit bir denklemle verilmiş. Bilebildiğimiz kadarıyla, biliminsanları
bu yasaya karşı en son 1745’te itiraz etmiştir. tirazların uzun sürmesi, yapılan deney ve
gözlemlerin hatalarının büyük olmasına da bağlıdır. Einstein zamanında fizik çok
ilerlemişti ama onun sıradışı fikirlerinden dolayı Genel Görelilik Teorisini hiç kimse
kabul edemiyordu.
Doğa ve onun yasaları karanlığa gömülüydü.
Tanrı “Newton gelsin” dedi “ve heryer Işık oldu”.
(Papa)
Rövanş ve karanlık isteyen şeytan Einstein’ı getirdi.
Çoğusu için aydınlık kalktı, ama Doğa daha fazla aydınladı.
4. Fizik eğitimi ve bilim
Unutmamak gerekir ki, dünyanın en büyük matematikçi ve fizikçileri, en önemli
bilimsel çalışmalarını çoğunlukla 22–26 yaşlarında yaptılar ve buna en iyi örnek
Newton’dur. Birkaç örnek daha verelim: Einstein 24 yaşında yaptığı çalışmayla Nobel
aldı ve 25 yaşında yaptığı çalışmayla da Dünyanın en büyük biliminsanı olduğunu
gösterdi. Fransız matematikçi ve astronom Alexis Claude Clairaut (1713-1765) Paris
Akademisine ilk bildirisini sunduğunda 13 yaşındaydı. Fizik ve matematik konularında,
çalışmalarıyla öncülük yapan bazı biliminsanları ilk bilimsel makalelerini 13–14
yaşlarında yazdılar (örneğin Maxwell ve Hamilton). Adı matematik tarihine geçmiş ama
21 yaşında düelloda öldürülmüş Evariste Galois (1811–1832) da vardır. Büyük fizikçi
Thomas Young (1773–1829), 2 yaşında kitap okumaya başlamıştı ve 16 yaşında yaklaşık
on dil biliyordu - bunların içinde Türkçe ve Arapça da vardı; 23 yaşında ise tıp dalında
doktorasını bitirmişti.
Şimdi yukarıdaki örnekleri göz önüne alarak düşünelim: Orta eğitimi 12 yıl yaparak (ve
devamında da bilimsel olanakları kısıtlı üniversitelerde ezbercilikle zaman geçirerek), gençlere ne
bilim, ne de düşünce mantığı vermemek, nasıl bir eğitim sistemidir? Ama Türkiye’de lise ve
üniversitelerde çok zeki ve bilim arzusu ile dolu birçok ögrenci var. Bunların fizik ve teknoloji
alanlarında çok iyi biliminsanları olma potansiyelleri var ama şansları yok. Hiç olmazsa bunların
eline yanlışlardan arındırılmış kitaplar verebilmeliyiz.
Matematikçi istediğini söyleyebilir,
ama fizikçi biraz olsun aklı başında olmalıdır.
Josiah Gibbs (1839 – 1903)
12
Matematik ve fizikte yaşanan gelişmeler daha güçlü bir düşünce yapısı gerektirir.
Fakat fizikte ek olarak doğadaki olaylar, süreçler ve bunlara bağlı verilerin doğru
yorumlanması için yalnızca güçlü bir mantık yetmemekte ve bazılarımızda doğuştan
bulunan sezginin de oldukça gelişmiş olması gerekmektedir.
Hepimiz biliyorki eğitim sistemimiz ezberciliğe dayanmaktadır. Eğitim ve bilim düzeyini
belirleyen ÖSS sınavlarında da ezberciliğe dayanan (bilimsel düşünçeyi kısıtlayan) bu
anlayış korunmaktadır
8
. Özellikle iyi eğitim ve bilimsel çalışma yerine yalnızca
üniversiteyi kazanma ve diploma almaya yönelik bir yapıyla başarılı olmamız söz
konusu bile değildir. Üniversitelerin de bu yapının işleyişinde önemli payı olduğu
görülmektedir.
ÖSS fizik sınav sorularına (1994-2003 yıllar) bakıldığında ve lise 1., 2. ve 3. sınıf
öğrencileri için yazılan kitaplar incelendiğinde görülmektedir ki soruların yaklaşık %50’si
doğa bilimlerinden olup bilimsel düşünce bakış açısının dışında kalmaktadır. Hazırlanan
soruların yaklaşık %20’si de doğru çözülmemekte ya da fiziksel anlam taşımamaktadır.
Üniversitelerimizdeki fizik eğitimi de ezberci sistemden payını almış ve ortaöğretimde
edinilen fizik düşünce düzeyini fazlaca aşamamıştır. Ama unutmamak gerekir ki 15-17
yaşlarını geçtikten sonra bilimsel fizik düşüncesine olan istek sürekli azalmaktadır.
Bunun yanı sıra son 15 yılda lise ve üniversite fizik eğitimi hep gerilemektedir. Ne yazık
ki eğitim, bilim ve yeni teknoloji üretimi konusunda uzman ne bir kurumun varlığını
(eski TÜB TAK Feza Gürsey Enstitüsü dışında – şu andaki durumu daha da kötü ve en
önemlisi de temel bilimleri tam kapsamıyor) duyduk ne medyanın bu işlere ciddi bakışını
gördük ne de toplumda bu işlere saygı gösterildiğini.
Yalnızca 15 milyon nüfuslu Hollanda biliminsanları, Çin’den Avrupa sınırlarına
kadar, Asya ve Afrika halklarının toplamından (yaklaşık 5 milyar insan) daha fazla fizik
Nobel ödülü almışlardır. Bu yılki 8 Nobel ödülünü alanlardan 6’sı ABD’de yaşayanlar
oldu. Matematikde ise durum tam olarak böyle değil: Matematikte bireylerin önemi çok
daha fazla; buna karşılık fizikte ve özellikle de yeni teknoloji üretiminde, güçlü fiziksel
düşünce ve grup çalışmaları artık çok öne çıkmaktadır.
Newton ve Einstein bizim eğitim sistemimizden geçmek zorunda kalsalardı
bizim biliminsanlarımızdan pek farklı olmazlardı. Böyle bir ortaöğretimden sonra yurt
dışında iyi üniversitelerde okumanın ve oralarda bilim yapmanın bile çok işe yaramadığı,
bizim temel bilim düzeyimizden de görülmektedir. Üniversite eğitimimiz ise (özellikle
yüksek lisans ve doktora) ortaokuldakinden de kalitesizdir. Örneğin lise fiziğini, iyi
öğretmenler ya da en iyi lise son öğrencileri kadar bile bilmeyenler, ne yazık ki
üniversitelerimizde
yüksek
lisans
ve
doktora
öğrencilerine
danışmanlık
yapabilmektedirler. Okul ve üniversite sayısını ikiye katlamak değil on kat artırmak bile
kaliteyi pek etkilemez.
Türkiye’nin en iyi (“ünlü” sözünü kullanmıyoruz ki ünlü ama iyi olmayanlar
birbirine karışmasın) matematiksel fizikçilerinden Prof. Dr. Erdal nönü, matematiğin
önemini vurgulamak için şöyle diyor: “Matematik bilimlerin kraliçesi, hizmetkarı ve
kızıdır”. Buna da razıyız ve desteklemek için aşağıdaki fikri söylüyoruz:
8
Burada “ÖSS sınavları bizim eğitim ve bilim düzeyimizi belirleyen en önemli olaydır”
dediğimizde çok da yanıldığımızı sanmıyoruz.