9
arasındaki uzaklığa nasıl bağlı olduğunu deneyle bulmanın olanağı çok kısıtlıydı ve
bulunsa bile hatası büyük olacaktı.
Acaba neden Newton evrensel çekim kanununu yazarken, kuvvetin uzaklığa
ters kare ile bağlı olmasına karar vermişti?
7
Uzayın geometrisi ile bir bağlantı olduğunu
mu düşünmüştü: O dönemde bunu düşünmek bile olanaksızdı. Yukarıda Öklid dışı
geometrilerin arandığı tarihin çok eskilere kadar gittiğini söylemiştik. Bu dönemlere ait
bilgilere rastlamadığımızı söyleyerek bilinen günümüz bilgilerine dayanan tartışmamızı
sürdürelim.
ki hareketsiz ve noktasal cisim (elektrik yükü taşıyan kütleler olarak
düşünelim) için Newton ve Coulomb yasalarında kuvvetlerin uzaklığın karesi ile ters
orantılı olması, yaşadığımız uzayda yaklaşık olarak Öklid geometrisinin geçerli
olmasından dolayıdır. Bu uzayda, (fizikten bildiğimiz) vektör alanları için, Gauss teoremi
yazıldıkdan sonra uzaklığın karesi ile ters orantılı değişim kesinleşmiştir. Bu da, Öklid
uzayında, küre yüzeyinin onun çapının karesi ile doğru orantılı olmasına bağlıdır. Gerçek
evrende (çok büyük bölgelerde ya da çok güçlü çekim alanlarında) Rimann geometrisi ve
Einstein’ın evrensel çekim teorisi geçerlidir. Bu durumda, çekim kuvvetini
Newton’ununkine benzetmek istersek, n (1/r
n
’deki n) her zaman ikiden büyük olur,
uzaklık azaldıkça n artar ve çekim kuvveti Schwarzchild (Karl Schwarzchild, 1873-1916)
yarıçapında sonsuz değere ulaşır.
Yeni fizik kanunlarını ya da ilkelerini yalnızca matematik aracını kullanarak ya
da deneyler yaparak ortaya çıkaramayız. Önemli ölçüde genellemeler yapmak ve yeni
fikirler üretmek de gerekir. Bazı yeni tür deney ve gözlem sonuçları bu işte önemli ölçüde
yardımcı olur. Örneğin, gravimetrik ölçümler için yeni bir tür aygıt yerine, Dünya
yarıçap değeri ve duyarlı bir matematik sarkaç kullanarak, serbest düşme ivme değerini
aynı enlemde ama farklı yüksekliklerde ölçerek çekim kuvvetinin uzaklığa nasıl bağlı
olduğunu bulabiliriz. Unutmamak gerekir ki Newton’un çekim kanununun
bulunmasında astronomi gözlemlerinin sonuçları da bir gravimetri ölçümü gibi
kullanılmıştır. Sonucu biliyoruz: Dahi Newton Güneş sistemindeki gezegenlerin
hareketini ve mekaniğin üçüncü kanununu kullanarak temel kanunların her ikisinin de
tüm evrende ve tüm süreçlerde geçerli olduğunu ireli sürdü. Yani çok büyük bir
genelleme yaptı.
Bir ev taşlarla, bilim de olgularla kurulur.
Nasıl bir yığın taşa ev denmiyorsa
olgular yığınına da bilim denemez.
Henri Poincare (1854 – 1912)
Her şey olabileceği kadar basit olmalıdır,
ama daha basit değil.
Albert Einstein
7
Newton gibi Kepler de ileriyi görerek denklemlerinde tam sayılar kullanmıştır. Ayrıca bkz.
dipnot no: 4.
10
Günümüzde Lagrange denkleminde (Joseph-Louis Lagrange, 1736–1813) Newton
potansiyelini kullanarak, Kepler kanunlarını ve onun ışık hızına yakın hızlarda
(relativistik) da geçerli durumunu yazabiliriz. Relativistik teoride etkileşmenin hızı
Newton’da ki gibi sonsuz büyük değil ışığın boşluktaki hızına (
10
10
3×
=
c
cm/s) eşittir.
Bu nedenle de, gezegenin yörünge hızına bağlı olarak etkileşmedeki gecikmeyi göz
önüne alan potansiyel kullanılır ve bu gecikmenin sonucu olarak, iki cisim için bile
yörünge kapalı olmaz. Hidrojen atomunun içinde elektronun hızlı hareketi sonucu
Coulomb potansiyelinde ki büyük gecikme, kapalı yörüngeden çok daha farklı bir
yörünge ortaya çıkarır. Bu gecikme potansiyeli de yörüngenin enberi (ing. perihelion)
noktasını sürekli olarak kaydırır.
Noktasal durumlarda geçerli, statik Newton ve Coulomb potansiyellerinin
uzaklıkla ters orantılı olması koşulu, toplam enerjisi sıfırdan küçük olan parçacığın
yörüngesinin kapalı olmasını gerektirir. Noktasallık, etkileşen cisimlerin sayısının iki
olması ve hareket hızlarının çok küçük olması koşulları bozulduğunda ne Newton, ne de
Coulomb kuvvetleri uzaklığın karesi ile ters orantılıdır. Gecikmenin önemini ilk Einstein
göstermiş ve bunu ilk kullanan da (toplam enerjisi sıfırdan küçük olan, yani bağlı,
elektron hareketinde) Arnold Sommerfeld (1868-1951) olmuştur. Newton çekim alanında
cismin yörünge şeklinin onun enerjisine ve açısal momentine nasıl bağlı olduğu Lagrange
denklemi kullanılarak açığa çıkar. Bu da “her gözönüne alınan yeni fikir, yeni çözümler
getirir” demektir.
Cisim kendi ekseni etrafında dönüyorsa onun yarıçap doğrultusundaki çekim
kuvvetine dik yeni bir kuvvet oluşur. Bunu ilk ortaya çıkaran ve böyle bir durum için
Einstein denkleminin kesin çözümünü ilk bulan Roy Patrick Kerr (1934- ) olmuştur.
Teori hiçbir zaman bu böyledir demez.
Teori bu böyle olabilir der.
Yalnızca deney bu böyledir diyebilir.
Her teorinin geçerli olduğu bir sınır vardır.
A. Einstein
Bilimde, en önemli buluşlardan sonra diğer biliminsanları bu buluşların hangi
düşüncelere dayandırıldığını kolayca benimseyemezler. Örneğin, Newton’un çok değer
verdiği öğrencisi ve iyi bir matematikçi olan Roger Cotes (1682–1716), Newton’un
kitaplarını okuyarak ve onunla fikir alışverişi yaparak Güneş’in Dünya’yı çektiğini
kavramıştı. Ama bazı bilim tarihçilerine göre Cotes Dünya’nın Güneş’i çekebileceğini
anlayamamıştır. Belki de Cotes, çekimin, kütlenin vazgeçilmez, temel, bir özelliği
olduğunu kavrayamıyordu. Diğer yandan, Cotes, Newton’un etki–tepki yasasını da
derinden değil de mekaniksel anladığı sonucuna varılabilir. Zaten bu kanun, şu an
kullandığımız okul kitaplarında bile kanunun yalnız mekanikte geçerli olduğu çerçevede
anlatılmaktadır.
Unutmamak gerekir ki Newton etki tepki kanununu mekaniğe dayanarak
çıkardıysa da kanunun çok geniş bir geçerliliğinin olduğunu kavradı ve karşılıklı etki gibi
ele aldı. Bu kanunun yalnızca mekanik ve gravitasiyon alanı için değil, sonradan
incelenmiş diğer tüm alanlardaki etkileşmeler için de geçerli olduğu doğrulandı.