Commitment without borde ers antisemitizmi Önleme ve Holokost Eğitimi Kılavuzu



Yüklə 27,26 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/37
tarix14.05.2018
ölçüsü27,26 Kb.
#43553
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37

TEORİ 
ANTİSEMİTİZM VE  
HOLOKOST EĞİTİMİ –  
ARKA PLAN VE SÖYLEM 


9
TEORİ
Araplar ve Yahudiler, en eski dönemlerden günümüze varlığını sür-
düren iki Sami ulustur. Bu iki ulusun ilişkilerini, birbirinden farklı, 
zamansal açıdan da birbirine eşit olmayan dört ana döneme ayırmak 
mümkündür: “İslam öncesi” olarak adlandırılabilecek 1. dönem, her 
ne kadar bazı devreleri çok belirgin olmasa da, iki ulusun ilişkileri-
nin tarihsel arka planını anlama açısından önemlidir. Öte yandan iki 
halkın ortak kökenlerinin çağı olması itibariyle bazı ilginç yönlere de 
sahip olan bu dönem, 1400 yıllık bir ilişkiler devresini oluşturmak- 
tadır. Arap-Yahudi ilişkilerinin 2. dönemi, ilişkilerin en önemli ve en 
yoğun olduğu dönemdir. İslamiyet’in doğuşu ile başlayan ve yaklaşık 
800  yıllık  süreci  kapsayan  bu  dönem,  “Arap-Yahudi  birlikteliğinin 
en yaratıcı dönemi” kabul edilmektedir. Müslüman/Arap-Yahudi bir-
likteliğinin zirvesi kabul edilen bu dönemde Yahudilik, Helenizm ve 
Babil dönemlerinden sonra yeni, ancak kapsamlı bir şekil ve format 
kazanmıştır. Yahudilik çoğu yönüyle bu şekil ve formatını hala ko-
rumaktadır. Miladi 1300’lerden 1900’lere kadar devam eden 600 
yıllık 3. dönem ise, Arapların dünya tarihinden, Doğu Yahudilerinin 
de Yahudi tarihinden silindikleri bir dönem olmuştur. Yahudi-Arap 
ilişkilerinin 4. ve son dönemi olan 20. yüzyıl ise, “yüzleşme ve yeni-
lenme dönemi” kabul edilmektedir. Bu son dönemde, Batılılaşmış 
Yahudiler, tarihlerinin esas sahnesi olan Doğu ile yeniden irtibat ku-
rarak İsrail devletini kurmuşlardır (1948).
 
Araplarla, daha doğrusu Müslümanlarla, Yahudilerin ikinci dö- 
nemden başlayan ilişkilerini kısaca gözden geçirelim. Günümüz iliş- 
kilerine bakarak geçmişle ilgili tahminde bulunmak söz konusu oldu- 
ğunda insanların belki de en çok yanılacakları mesele, Müslüman-
larla Yahudilerin tarihi süreçte geliştirdikleri ilişkilerdir. Özelde Müs-
lüman-Arap genelde ise İslam dünyasının bazı kesimlerinde görülen 
Yahudi karşıtlığının çok modern bir olgu olduğu belirtilmelidir. Mevcut  
görüngünün aksine “Müslüman-Yahudi Birlikte Yaşam Tarihi” pek çok  
müşterekliğe sahiptir.
Hz. Muhammed Zamanında Yahudi Yaşamı
Müslüman-Yahudi birlikteliği Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretiyle  
başlamıştır. Hicretten sonra yapılan nüfus sayımında Müslümanlar 
şehir nüfusunun sadece yüzde 15’lik bir kısmını oluşturuyordu. On 
bin nüfuslu olduğu belirtilen şehrin kalanını ise müşrikler ve ağırlıklı 
olarak Yahudiler oluşturmaktaydı.
 
Hicretin ilk yıllarında Müslüman-Yahudi ilişkileri çok gerilimli 
bir seyir takip etmiştir. Bu da anlaşılabilir bir durumdur: Müslüman-
lar için var olma, Yahudiler içinse o güne kadar Medine’de sürdür-
dükleri ekonomik ve sosyo-kültürel üstünlüğü elinde tutma çabası 
bu gerilimin en önemli sebepleridir. Ancak bu gerilimli sürece Medi-
ne’deki bütün Yahudilerin iştirak etmediği belirtilmelidir. Günümüz-
de İsrail devletindeki Araplarla Yahudilerin ilişkilerine benzer şekilde, 
kaynaklarda  Hz.  Muhammed’in  aynı  toplumu  paylaşmanın  gereği 
olarak  Yahudilerle  medeni  ilişkiler  kurduğuna  dair  pek  çok  örnek 
vardır. Mesela, O’na hizmet eden Yahudi bir genç bulunduğu, hasta 
olan Yahudi komşularını ziyaret ettiği, yanından geçen bir Yahudinin 
cenazesi için ayağa kalktığına dair anlatılar mevcuttur. En dikkat çe- 
ken örnek ise Kur’an’da hanımları “müminlerin annesi” olarak tanı-
tılan (Ahzab 33/6) Hz. Muhammed’in iki eşinin, Hz. Safiye ve Rey-
hane’nin (Rebeka) Yahudi kökenli olmasıdır. Kendisi Harun Peygam-
berin soyundan gelen, yani Kohen ailesine mensup Hz. Safiye’nin 
vefatına  kadar  Yahudi  akrabalarına  yardım  etmeye  devam  etmesi, 
hatta vefatında (ö. 672) mirasının 3’te 1’lik kısmını (ki kaynaklarda 
bu miktarın 33 bin dirhem gibi yüklü bir para olduğu rivayet edilir)  
onlara vasiyet etmesi, o dönem Müslüman kamuoyu tarafından bıra- 
kın yadırganmayı, akrabalıktan kaynaklanan doğal bir tutum olarak 
kabul edilmiştir.
* Marmara Üniversitesi. Bu yazı proje kapsamında İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz 
çalışma ziyaretinde 24 Mayıs 2015 tarihinde yapılan konuşmanın bir özetidir.
Müslüman-Yahudi İlişkilerine 
Tarihsel Bakış
METİN 
Prof. Dr. Nuh Arslanta
ş*


10
TEORİ
Medine’de yaşanan gerilimli süreçteki olumsuz ilişkiler, ilk fetihlerle 
genişleyen  İslam  dünyasında  hakimiyet  altına  alınan  yeni  Yahudi 
cemaatlerine  hiçbir  surette  yansımamıştır.  Yaşananların  tamamen 
siyasi olduğu, dini herhangi bir yönünün bulunmadığı, hem Müslü-
man hem de Yahudi cephesince gayet iyi bilinmekteydi. Bu olaylar, 
Müslüman-Yahudi ilişkilerini, İsa’ya karşı tutumları bahane edilerek  
Yahudilerin Hıristiyanlarla yaşadığı kan davası tarzı bir ilişkiye dönüş- 
türmemiş, kesinlikle ebedi düşmanlık söz konusu olmamıştır.
Hz. Muhammed’den Sonra İslam ve Yahudilik
Hz.  Muhammed’in  vefatından  hemen  sonra  başlayan  fetihlerle,  o 
dönem dünyasının büyük bir bölümü, dolayısıyla kökeni İslam önce-
si dönemlerdeki Asur, Babil ve Roma sürgünlerine dayanan Yahudi 
cemaatlerinin çoğu da İslam idaresine girmiş oldu. Bu durum Yahu-
di tarihi açısından da bir dönüm noktasıdır; çünkü Süleyman Pey-
gamber zamanından beri Yahudi cemaatleri ilk kez tek bir devletin 
sınırları içerisinde birbirleri ile rahat bir şekilde irtibat kurma fırsatı 
elde etmiş, Talmud Yahudiliği ilk kez bu kadar geniş bir coğrafyada 
yayılma imkanı bulmuştu. O dönem dünyasında Yahudi cemaatleri-
nin çoğu Atlas Okyanusu’ndan Orta Asya içlerine kadar uzanan ge-
niş bir coğrafyaya hakim olan İslam idaresinde yaşamıştır. O dönem-
de  dünyanın  diğer  bölgelerinde  de  Yahudiler  vardı;  ancak  Yahudi 
nüfusunun büyük çoğunluğu İslam dünyasında yaşıyordu. Seyahat, 
taşınma ve yerleşme konularında herhangi bir engel de bulunmadığı 
için İslam dünyasının her tarafına dağılmış durumdaydılar.
 
İslam fetihlerinin Yahudiler için her anlamda bir iyileşme oldu- 
ğu tartışmasız kabul gören bir olgudur. Yahudiler, İslam idaresinde 
“zimme” adı verilen “hukuki bir teminat”la belli bir statü kazanmış; 
kendilerine din, dil ve kültür hürriyeti tanınmasının yanında can ve 
mal emniyeti de sağlanmıştı. Zaman zaman yaşanan bazı tatsızlı- 
klara rağmen Yahudilerin bu statüsüne dikkat edilmeye çalışılmıştır.  
Bu statü halife ve sultanların keyfiliğine bırakılmamış, Kur’an ve Hz.  
Muhammed’in emir ve uygulamaları ile bağlayıcı hale getirilmiştir. 
Yahudilerin  diğer  din  mensupları  arasında  bir  arada  yaşamak  için 
yine  Müslümanları  tercih  etmesi  dikkat  çeken  bir  diğer  husustur. 
Haçlılar döneminde Suriye ve Filistin’de Yahudiler Haçlıların sürgün 
ve katliamlarını Müslüman komşuları ile birlikte yaşamıştır.
 
İslam dünyasında fikri-siyasi karışıklıklar ile şiddet ve kaosun ha- 
kim olduğu dönemlerde dahi Yahudilerin cemaat yaşamlarına müda- 
hale edilmemiş, kendi mahallelerinde, günümüz  hahambaşılığının 
yetkilerine sahip Bet-Din [hukuk evi] ve sinagog etrafında yoğunla- 
şan kümeler halinde “devlet içinde devlet” statüsünde bir hayat sür-
dürmüşlerdir. O dönemin geçer akçesi “tebaa”lık statüsü, fiili anlamda  
modern dönemlerin “vatandaş”lık statüsünden çoğu yönüyle ileri özel- 
likler taşımaktaydı. Milli devletlerin kendisine benzetmeye çalıştığı 
azınlıklar, bazı araştırmacıların yerinde tanımıyla, İslam dünyasındaki  
“Ortaçağ dini demokrasisi”nde çok rahat bir hayat sürmüş, “devlet için- 
de devlet, hatta devletten de öte” bir statüye sahip olmuşlardır.
 
Müslümanlarla karşılaşmalarının ilk asrında “diğeri”ne karşı asır- 
ların getirdiği tereddütler sebebiyle yeni komşularına mesafeli duran  
Yahudiler, zamanla bu mesafeyi kaldırmaya başlamıştır. Aynı toplum-
da birbirini daha yakından görme fırsatı, Yahudilerde Talmudik dö-
nemde “diğeri”ne (Yahudi olmayanlar, goyim) karşı geliştirilen katı tu- 
tum ile bazı sert kuralların, İslami dönemde yumuşamasına sebep 
olmuştur. Gerçekten de her iki kesim birbirini asla yabancı görme-
miştir. Karışık mahallelerde yaşam ve komşuluk ilişkilerine dair pek 
çok örnek vardır. Bir araya gelmek, yiyip içip eğlenmek yadırganan 
bir durum olmadığı gibi, keder ve acılı günler de bu ilişki ve yardım-
laşmayı pekiştirmiştir. Birbirinin fakirine el uzatmak, yetim-öksüz ya 
da duluna sahip çıkmak insani bir vazifeden öte komşuluğun gereği 
kabul edilmiş; kıtlık ve kuraklık gibi müşterek kader anlarında dualar 
beraber edilmiş, her iki dince mübarek kabul edilen şahsiyetlerin tür- 
be ve kabirleri yan yana ziyaret edilmiş, toplanan ortak paralarla ta- 
mir edilmiştir.
 
Aynı toplumda yaşanması sebebiyle bazı problemler de eksik 
değildi. Fakat Müslüman idareciler dini aidiyetine bakmaksızın bü- 
tün vatandaşların durumlarıyla ilgilenmeye çalışmışlardır. İslam ta-
rihinde Yahudilerin yaşadığı bazı sıkıntılar kesinlikle genelleştirile- 
mez. Bunlar istisna olup belli olaylarla sınırlı kalmıştır. Yahudilerin  
ara sıra da olsa gördüğü bazı kısıtlamalar asla sürekli bir tavrın par-
çası olmamıştır.
İslam Toplumunda Yahudilerin Sosyo-Ekonomik  
ve Kültürel Dönüşümü
İslam dünyasının ilk üç asrı (miladi 8-10. asırlar), sosyo-kültürel ve 
iktisadi açıdan muazzam bir canlılığa şahit olmuştur. Yaygın bir şe-
hirleşmenin, para ekonomisine dayalı canlı bir ticari hayat ve yoğun 
nüfus hareketlerinin yaşandığı bu dönemde yeni kurulan şehirlere 
başlayan akınla İslam toplumuyla bütünleşmeye başlayan Yahudiler, 
birkaç nesil sonra şehirlerdeki yeni imkanlar sayesinde toplumsal bir 
dönüşüm de yaşamıştır. Mesleki gettoların olmaması sebebiyle baş-
ta  ticaret  olmak  üzere  istedikleri  mesleklerde  rahatça  faaliyet  gös-
termiş,  İslam  toplumuna  tam  anlamıyla  entegrasyonlarına  paralel 
olarak değişik iş kollarına yönelmiş, bazılarında da sadece onlar söz 
sahibi  olmuşlardı.  Yahudilerin  Talmudik  dönemden  beri  süregelen 
kırsal kültürden şehir kültürüne geçişi de bu asırlarda gerçekleşmiş-
tir. Bugünkü dünya ekonomisi, siyaset ve kültürel hayatındaki Yahu-
di katkısında, bu dönemlerde kazanılan bilgi ve tecrübenin azımsan-
mayacak bir katkısının olduğunu söylemek mümkündür.
 
İslam şehirlerinin ekonomik ve kültürel merkezler haline dönüş- 
mesiyle beraber Yahudiler, İslam medeniyetine dahil olmakla kalma- 
mış, bu yeni medeniyetin etkisiyle yeni bir Yahudi kültürü de ortaya 
koymuştur. İslam hakimiyetinden önce Yahudiler Helenizm’den faz- 
lasıyla etkilenseler de putperest bir topluluğun mahsulü gördükleri 
için Helen bilim ve medeniyetinden “bozulmamak ve kaybolmamak 
için uzak durmayı” tercih etmişlerdi. Ancak İslam medeniyetine ta-
vırları farklı olmuştur. Ortaçağ dünyasına her manada hakim olan 
bu medeniyetten kendi istekleri ile verimli bir kazanç sağlarken, ba- 
ğımsızlık ve bütünlüğünü Yunan-Helen medeniyetinden daha iyi ko- 
ruyabildikleri için İslam medeniyetiyle başka hiçbiri ile olmadığı ka-
dar çok yakın ve verimli bir birliktelik yaşamışlardır.


Yüklə 27,26 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə