13
TEORİ
rındaki Yahudi cemaati İstanbul‘a göç etti. Başbakan İsmet İnönü
antisemitizmi yabancı bir düşünce olarak nitelendirse de sonuçta
Yahudiler İstanbul‘a taşınmak zorunda kaldı.
Nitekim 1920‘lerde ve 1930‘larda yayımlanan Akbaba dergi-
sinde ve diğer yayınlarda antisemit karikatürler yer alıyordu. Bu tür
karikatür ve yazılarda, Yahudiler diğer antisemit klişelerin yanın-
da zengin ve Türk ulusunun kanını emen sömürücüler olarak tas-
vir edildi. Ayrıca gazetelerde Yahudi halkına yönelik, İstanbul’da
Adalar vapuru veya tramvayda yüksek sesle İspanyolca (Ladino)
konuştukları yönünde eleştiriler yapıldı. Bu eleştirilerde, Yahudile-
rin tam anlamıyla iyi Türkler olmadıkları ve 15. yüzyılın sonlarında
İspanya‘dan atılmış olmalarına rağmen hala İspanyolca konuşarak
Türklere nankörlük ettikleri belirtiliyordu.
“Vatandaş, Türkçe Konuş” kampanyasının bir parçası olarak,
kamusal alanda Ladino konuşmamaları yönünde Türk hükümetin-
den ve öğrencilerden gelen uyarılarla karşılaştılar. Bu nedenle, Tür-
kiye’de artık Türk Yahudi cemaati anadil olarak Türkçe konuşuyor
ve canlandırmaya yönelik çabalara rağmen toplumsal düzeyde La-
dino konuşmuyor.
Gayrimüslimler arasında, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ve
modern Türkiye‘nin başlangıcında Yahudilerin Türk diline en az ha-
kim grup olduğu iddiası da enteresandır. Rumlar ve Ermeniler büyük
oranda iki dilli oldukları için pek fazla dil problemi yaşamamışlardı.
Fakat Yahudi cemaatinin Türkçe seviyesi, iki dil; Fransızca ve İspan-
yolca konuşmalarından dolayı daha düşüktü. Ancak 1950‘lerden
sonra, hatta daha önce, Yahudi cemaatinin önemli bir bölümünün
anadilini bıraktığı, ev ve sokakta Türkçe konuşmaya başladığını id-
dia edebiliriz.
Bir başka önemli olay 1942 Varlık Vergisi’ydi. 2. Dünya Savaşı
sırasında Türk hükümeti tüm vatandaşlara bir vergi koymaya karar
verdi. Ancak gayrimüslimler orantısız bir şekilde vergilendirildi.
Bu antisemit bir karardan çok, gayrimüslim karşıtı bir önlemdi.
Ancak Yahudiler ciddi biçimde zarar gördü ve birçok girişimci ve
hatta küçük esnaf iflas etti. Bu verginin gayrimüslimlere yansıması
o kadar sertti ki, bazıları eşya ve mülklerinin hepsini satacak olsalar
bile vergiyi ödeyemeyecek durumdaydı.
Bir başka önemli bir hadise de 6-7 Eylül 1955’te oldu. Olay,
daha çok Kıbrıs‘la ilgili ve Rumlara yönelik olsa da; Yahudilerin ve
Ermenilerin dükkanlarına saldıran protestocular tarafından tüm gay-
rimüslimler tek bir kategori olarak görüldü.
1960‘lı yıllardan 1980‘lere kadar antisemitizmin görünür be-
lirtileri yoktu. Ancak 1969‘da İsrail Başkonsolosu Ephraim Elrom‘un
solcu militanlar tarafından öldürülmesinden bahsedilmelidir. Bu ör-
nekle antisemitizmin sadece dini temelli olmadığını, dünya devri-
minin bir parçası olarak algılanan Filistin hareketine sempati duyan
soldan da kaynaklanabildiğini anlayabiliriz.
Öte yandan, İslamcı tabanda siyaset yapan Milli Görüş Ha-
reketi‘nin lideri ve aynı zamanda Milli Selamet Partisi (MSP) ile
Refah Partisi’nin (RP) başkanı olan Necmettin Erbakan, antisemit
düşüncelerin; özellikle Yahudilerin dünyayı kontrol ettiği, Amerikan
ve Avrupa politikalarını belirlediğine olan inanışın yaygınlaşmasında
önemli bir rol oynadı.
Ayzin: “Grubumuz içinde [Holokost gibi
konularda] öğrencilerin doygunluğu
fenomeni üzerine uzun uzun konuştuk ve
kendimize sorduk: Bu nasıl bir fenomen?
Nereden geliyor? Bu fenomen konuların
fazla işlenmesiyle bağlantılı değil. Çok
büyük bir toplumsal tartışma ve yapılan
çok şey var ancak bu aşırı doygunluk
ahlak dersi veren tutumlar gibi başka
kaynaklardan besleniyor.”
Derya: “Türkiye’de böyle bir doygunluk
algısı yok. 2. Dünya Savaşı ve Holokost gibi
konulara büyük bir ilgi olduğunu gözlem-
liyoruz. Bilgiye çok büyük bir istek var.
Bu istek de ağırlıklı olarak tarihsel olay-
lara yöneliyor.”