Cudi Dağı’nın doruklarının 2017 metrelik tepesinde Sefine makamı



Yüklə 88,12 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix29.01.2018
ölçüsü88,12 Kb.
#22789


 

 

 

Cudi Dağı’nın doruklarının 2017 metrelik tepesinde Sefine makamı 



 

 

HZ. NUH VE TUFAN BAĞLAMINDA 

KADİM MEZOPOTAMYA 

HAVZASINDA İKİNCİ MEDENİYET 

İNŞÂSI 

 

Mezopotamya coğrafyası medeniyetlerin hafızasında 

derin köklere sahiptir. Bu kökler sadece etnik 

topluluklarda değil, birçok dini ve mitolojik 

gelenekte de izlere sahiptir. Mezopotamya havzası, 

monoteist gelenekler denilen Yahudilik Hıristiyanlık 

ve İslamiyet açısından ontolojik bir öneme sahiptir. 

Zira bu üç dini geleneğe göre de insanlığın hayata 

başlaması Mezopotamya’da gerçekleşmiştir. Bu 

çalışmamızda Mezopotamya havzasının bu konumu

evrensel bir olgu olarak tüm kültürlerde görülen Hz. 

Nuh ve tufan olayı ile birlikte ele alınacaktır.



 


 

 

  



Cudi Dağı, bahar ayında bir görünüm

 

  I. İnsanlığın Ortaya Çıktığı Coğrafya 

Mezopotamya’da  bulunan  Cudi  dağı  ve  çevresi 

aynı  zamanda  insanlık  hayatının  başladığı  coğrafyadır. 

Zira  Tevrat’ın  Yaratılış  kitabındaki  anlatıya  göre  ilk 

insan  ve  ilk  peygamber  Hz.  Adem,  Allah  tarafından 

Aden  cennetine  yerleştirilmiştir.  Sonrasında  ise  Aden 

cennetini sulamak için bir ırmak yaratılmıştır. Dört kola 

ayrılan  bu  ırmaklardan  ikisi  Fırat  ve  Dicle’dir.  Diğer 

ikisi de Pişon, Gihon’dur (Yaratılış, 2/10-14). Medeniyet 

tarihinde  “bolluk  ve  sevinç  bahçesi”  şeklinde  meşhur 

olan  Aden,  ayrıca  ilk  insanların  yaşadığı  bereketli 

topraklarla  özdeşleşmiştir.  İşte  Dicle  Nehri  kıyısında 

bulunan Cudi, Hz. Adem’in vefatından yaklaşık bin yıl 

sonra  gerçekleşen  tufanın  olayının  bu  bölgede 

gerçekleştiğini göstermektedir. Çünkü nasıl Hz. Nuh’tan 

önceki  nesiller  Cudi  ve  Dicle  çevresinde  yaşamışsa, 

tufandan 293 sene sonra doğan Hz. İbrahim de Harran ve 

çevresinde yaşamıştır. 

 

 



 

 

 



Şırnak’tan Cudi Dağı’nın görünümü 

 

Hz.  Nuh  zamanında  gerçekleşen  tufan,  Hz.  Nuh’a 



inanlar  dışındaki  tüm  canlılarına  sular  altında  kalmasıyla 

biliniyor. Bu yüzdendir ki Hz. Adem’den sonra insanlığın 

ikinci atası ve babası olarak Hz. Nuh kabul edilir. Cudi dağı 

ise Hz. Nuh zamanından beri bereketi ile meşhur olmuştur. 

Nitekim Hz. Nuh tufandan sonra geminin bereketli bir yere 

inmesi  için  (Müminun  Suresi,  23/29)  dua  ediyor.  Dicle 

havzasında  bulunan  Bakarda  ve  Bazebday’ın  bu  özelliği 

tarih kitaplarına geçen bir şiire şu şekilde konu olmuştur: 

 

Bakarda ve Bazebda yazlık ve baharlıktır. 

Selsebili andıran serin tatlı suları vardır. 

Bunların yanında Bağdat ne ki? 

Ya insanı bunaltan sıcak toprağı, ya da şiddetli soğuğu var  



 

 

 

Günümüzde Cudi Dağı 

 

 



Kutsal 

metinlerin 

tasvirinden 

anlaşıldığına göre Hz. Adem’in yaşadığı coğrafya 

ile Hz. Nuh’unki aynıdır. Bunun için Hz. Nuh’un, 

günümüz Suriye ve  Irak’ın birleştiği  yerde  yani 

Mezopotamya’da  yaşaması  ve  tufanın  da 

Mezopotamya  merkezli  olması  muhtemeldir. 

Mezopotamya’daki  en  yüksek  dağlarından  biri 

olan Cudi ise suların yeryüzünden çekilmesinden 

sonra  Hz.  Nuh’un  gemisinin  inmesi  için  en 

müsait yer konumundadır. 

 

 

 



 

 

 



 

 

 




 

   


İslam tarihinde Tufanı gösteren bir minyatür

 

 

Tufan  hadisesi  tüm  kültürlerin  üzerinde 



evrensel  bir  vakıa  olarak  tüm  medeniyetlerin 

zihninde  yer  almıştır.  Tufanın  izleri  Eski 

Mezopotamya  sakinleri  olan  Sümer,  Akad  ve 

Asur  medeniyetleri  ile  Babillilere  ait  Gılgamış 

destanında yer almaktadır. Yine tufan eski İran ve 

Yunan  tarihlerinde  de  kendisine  yer  bulmuştur. 

Esas  önemlisi  ise  Yahudilik,  Hıristiyanlık  ve 

İslam  dinlerine  ait  kutsal  metinlerin  tufanı 

ayrıntılarıyla  birlikte  anlatmasıdır.  Neticede 

tufanla  ilgili  bilgilerin  detaylarında  farklılıklar 

bulunsa  da,  kadim  milletlerin  tufanla  ilgili 

hafızasının  temelinde,  Allah’a  ve  onun 

peygamberi  Hz.  Nuh’a  uymayan  zalim  ve 

inkârcıların 

tufanla 

cezalandırılması 

yer 

almaktadır. 




 

 

Hafız-ı Abru’nun Macma’u Tevarih eserinde tufan 



minyatürü (15. yüzyıl)

 

II. Tufan Evrensel mi Yoksa Mezopotamya 

Merkezli mi? 

Tarihçiler  ve  din  bilginleri  tufan  olayının  nerede 

gerçekleştiği  ve  evrensel  veya  bölgesel  bir  tufan  olup  olmadığı 

hakkında  şimdiye  kadar  ortak  bir  görüşe  ulaşmamışlardır. 

Tevrat’taki tufan anlatımı tüm yeryüzünün sular altında kaldığını ve 

Hz. Nuh ile ona inananlar dışındaki tüm canlıların suda boğulduğunu 

haber vermektedir. Kuran-ı Kerim ise tufanı anlatırken Hz. Nuh’un 

kavmini  merkeze  almaktadır.  Nitekim  Hz.  Nuh  zamanında 

yeryüzünde  vahiyle  muhatap  başka  canlı  grubunun  olup  olmadığı 

bilinmemektedir.  Bu  nedenle  Hz.  Nuh’un  kavminin  ve  onların 

yaşadığı  bölgelerin  tufana  muhatap  olduğu  kesin  olarak 

bilinmektedir.  Böylece  Hz.  Nuh  zamanında  bilinen  dünya  olan 

Mezopotamya’nın sular altında kaldığı açıktır. Bunun ötesinde tüm 

yeryüzünün sular altında kaldığı ve bütün canlıların  yok olduğunu 

ileri sürmek Kuran-ı Kerim’in konusu olmadığı gibi, bu yönde bir 

bilgi  verme  hedefi  de  yoktur.  Bu  nedenle  Kuran-ı  Kerim’deki 

bilgiler  ışığında,  Nuh  tufanının  tüm  yeryüzünü  kapladığını  ve 

gemidekiler  dışındaki  tüm  canlıları  yok  ettiğini  -kesin  olarak- 

söylemek mümkün değildir.

 



 

   

Sadrüddin el-Hüseynî’nin Zübdatül Tevarih eserinde Hz. Nuh ve tufan 

(13. yüzyıl) 

III. Gemi Hangi Dağa İndi? 

Tufanın boyutunun yanı sıra tufana inananların 

esas  meraklarını  çeken  bir  diğer  nokta  ise  suların 

yeryüzünden  çekilmesinden  sonra  Hz.  Nuh’un 

gemisinin  nerede  durduğu  ve  hayatına  nerede  devam 

ettiğidir.  Hemen  hemen  tüm  tufan  anlatımlarında 

suların yeryüzünden çekilmesinden sonra Hz. Nuh’un 

gemisinin  bir  dağ  üzerinde  karaya  oturmasından  söz 

edilmektedir.  Sümerlere  ait  anlatımda  bu  dağın  ismi 

Dilmun,  Gılgamış  destanında  ise  Nissur  veya  Nisir, 

başka rivayetlerde ise Lubar ve Massis dağlarından söz 

edilmektedir. Her ne kadar tarihi rivayetlerde geçen bu 

dağ isimlerinden bazıları farklı seslenişlerde (Dilmun, 

Nissir  ve  Missir  gibi)  Cudi  dağı  ile  özdeşleşse  de; 

bunların  hem  coğrafi  konumu  hem  de  varlığı  tam 

olarak bilinmemektedir.  



 

 



 

  

Tevrat’ta zikredilen Ararat dağlarına geminin inmesini 



gösteren Yahudi sanatkarlara ait tablo (13. yüzyıl)

 

IV. Ararat’tan Cudi’ye 

Hz. Nuh’un gemisinin tufandan sonra karaya oturduğu 

yer ile ilgili tartışmalara yol açan neden ise, Tevrat’ın Yaratılış 

bölümünde  “Gemi  yedinci  ayda,  ayın  on  yedinci  gününde 

Ararat  dağlarına  oturdu”  (Yaratılış,  8/4)  ifadeleridir.  Burada 

geçen “Ararat dağları”, gemi için belirli bir yeri göstermekten 

ziyade Urartuların toprakları içinde yer alan dağlar silsilesine 

işaret etmektedir. Nitekim M.Ö. 900-600 yıllarında Van Gölü 

merkezli  hüküm  süren  Urartular,  Mezopotamya’da  bulunan 

Asurlular’a  komşu  ve  rakip  bir  krallıktır.  Urartular  günümüz 

Ermenistan  ve  Azerbaycan’ın  Batı  kesimi  ile  İran’ın  Urmiye 

bölgesini ve Dicle Nehrinin kuzeyini içine alan bir coğrafyadır. 

Dolayısıyla  Ararat  dağlarından  söz  eden  Tevrat’taki  ifadeler, 

Cudi dağını da içine alan geniş bir alana yayılmış dağları ifade 

etmektedir.  İşte  bu  nedenle  Tevrat’ın  Yaratılış  bölümündeki 

“Ararat  dağları”  ifadesi,  Arami  ve  Süryani  çevirilerde  Van 

Gölü’nün  güneydoğusunda  bulunan  “Ture  Kardu”  yani 

“Kürdistan’ın dağları” olarak çevrilmiştir.

 

 



 

 

 



Hz. Nuh’u güvercin gönderirken gösteren bir mozaik

 

 

 



 

Bu  konu  ile  ilgili  en  açık  ifade  ise  Kuran-ı  Kerim’de 

“sular  çekildi  ve  gemi  Cudi’de  karaya  oturdu”  (Hud  Suresi, 

11/44)  ayetinde  geçen  Cudi  ismidir.  Ararat  dağları,  Van 

Gölü’nün  güneyinden  başlayıp  Cudi  dağının  da  bulunduğu 

Dicle  Nehri’ne  kadar  uzayan  dağ  silsilesi  olarak 

düşünüldüğünde  Tevrat  ve  Kuran-ı  Kerim’deki  ifadelerin 

birbiriyle örtüştüğü görülür. 

 



 

 

 



Cudi Dağı uzaktan bir görünüm

 

 

V. İşaretler Cudi’yi Gösteriyor 

Kuran-ı Kerim’de Nuh tufanının anlatıldığı Hud Suresi’nde 

ismi açıkça geçen Cudi dağı, Hz. Nuh’un gemisinin durduğu yer 

ile  ilgili,  en  kesin  tarihsel  konum  olarak  bilinmektedir.  Nitekim 

Cudi dağı, tüm Ortadoğu ve Mezopotamya’da İslam hâkimiyetinin 

kurulduğu  yedinci  yüzyıldan  itibaren  İslam  coğrafyacıları 

tarafından Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer olarak kabul 

edilmiştir. Esas önemlisi ise Cudi dağı ve çevresinin, tufan ve Hz. 

Nuh’un  yaşamı  ile  ilgili  günümüze  kadar  ulaşan  birçok  olguya 

sahip  olmasıdır.  Zira  Hz.  Nuh’un  gemisinin  Cudi’ye  indiğine 

tanıklık edecek mahiyette tarihi rivayetler, şehirler, ziyaret yerleri 

ve makamlar bulunmaktadır.  

Tufandan  sonra  geminin  Cudi’ye  indiği  ve  Hz.  Nuh’un 

yaşamını  Cudi  etrafında  devam  ettirdiğinin  işareti  sayılabilecek 

işaretlerin en belirgin olanları şunlardır: 

 

 

 




 

 

 



Cudi Dağı yakın mesafeden 

 

1. Cudi Dağı (Cebel Kardu) 

Cizre, Şırnak ve Silopi üçgeni içinde yer alan 

Cudi dağı, Mezopotamya’nın en yüksek dağlarından 

biridir.  Tufanın  önemli  safhalarının  anlatıldığı 

Kuran-ı  Kerim’de  Hz.  Nuh’un  gemisinin  Cudi’ye 

ineceği, tufan devam ederken belirlenir. Çünkü Hz. 

Nuh  tufan  sırasında  gemide  bulunurken  “Rabbim 

beni  bereketli  bir  yere  indir”  (Müminun  Suresi, 

23/29) sözleriyle Allah’a duada bulunur. Bu duanın 

ardından Hz. Nuh’un  gemisi  yerleşime müsait olan 

Mezopotamya’daki  Cudi  dağında  karaya  oturur 

(Hud  Suresi,  11/44).  Sonunda  Hz.  Nuh’un  duasına 

karşılık olarak “Selam ile nice bereketlere kavuşmak 

üzere  yanındakilerle  beraber  gemiden  in”  (Hud 

Suresi,  11/48)  vahyi  Allah  tarafından  indirilir. 

Bundan  böyle  bu  dağ,  cömertlik  anlamına  gelen 

“Cudi” adını alır. 

 

 




 

 

Cudi Dağı Cizre-Şırnak yolundan bir kare 

 

 

 



Kuran-ı  Kerim  açık  olarak  Cudi  ismini 

anmadan  önce  Mezopotamya  sakinleri  olan 

Süryaniler Cudi bölgesini tanımlamak için Kardu 

ismini  kullanırlar.  Esas  önemlisi  ise  Süryaniler, 

Cudi  dağı  için  ise  “Ture  Kardu”  yani  Kürtlerin 

dağı  ismini kullanıyor ve Hz. Nuh’un gemisinin 

buraya  indiğini  kabul  ediyorlar.  Günümüzde 

Cudi’nin yanı başındaki Silopi ilçesine bağlı olan 

Bakarda veya Bajarkard köyü bu dönemden kalan 

bir isimlendirmedir. 

 

 



 

 

 



Sefine; Hz. Nuh’un gemisinin indiği yer. (Gertrude Bell’in çekiminden 1910)

 

 

2.  Sefineti  Nebi  Nuh:  Geminin 



Karaya Oturduğu Yer  

Dicle  Nehri  kıyısında  bulunan 

Cudi dağında iki bin metrenin üzerinde 

olan  dört  doruk  vardır.  2017  metre 

yüksekliğindeki  bir  doruğun  üzerinde 

“Nuh  peygamber  ziyaret  tepesi”  yer 

alır.  Ziyaret  tepesinin  ortasında  etrafı 

taşlarla  çevrili  bir  alan  ise  “Sefine” 

yani gemi ismiyle bilinir. İslamiyet’ten 

önce  Sasani  topraklarında  yaşayan 

Doğu  Süryaniler,  yani  Nasturiler, 

sefine bölgesinde “Geminin Manastırı” 

adında  bir  mabed  yapmışlardır. 

Mezopotamya’da  İslam’ın  yayılması 

ile bu manastırın yerine “Sefinet Nebi 

Nuh” adında bir mescit yapılmıştır. 

 

 

 



 


 

 

Nasturi Hıristiyanlar Sefine makamını ziyaret ederken (1910)



 

 

Sefine  makamına  yapılan  ziyaretlerin 



yaygınlığı  ise  dikkat  çekici  boyuttadır.  Çünkü 

20.  yüzyıla  kadar  Cudi  yakınlarında  yaşayan 

Yahudi,  Hıristiyan,  Sabii,  Müslüman  ve 

Yezidiler  Hz.  Nuh’un  hatırasını  canlı  tutmak 

için temmuz-eylül aylarında sefine makamında 

toplanırlardı.  Günümüze  kadar  Sefine  makamı 

yakın coğrafyalarda yaşayan halk tarafından da 

sürekli  bir  şekilde  ziyaret  edilir.  Nitekim  halk 

arasındaki bir inanışa göre hacca gidemeyenler, 

yedi  defa  Sefine  makamını  ziyaret  ederek  hac 

sevabına  ulaşmayı  umarlar.  Öyle  ki  buraya 

yapılan  ziyaretlerin  sıklığından  dolayı,  bölge 

halkı Cudi dağının Sefine bölgesini kastederek 

“Cudiye  mırada”  (dileklerin  Cudi’si)  deyimini 

kullanır. 

 



 

 

 

  

- Şırnak iline bağlı olan Heştan; yani seksenler köyü

 

3. Heştan Köyü (Karyat Semanin) 

Gemiden  inen  Nuh  ve  beraberindekiler  Cudi  dağının 

eteğinde “Semanin” yani seksenler köyü adında bir köy kurmuş 

ve  yanındakilerle  beraber  buraya  yerleşmiştir.  Kuran-ı  Kerim 

Hz.  Nuh  ile  beraber  tufandan  kurtulanların  sayısından  söz 

etmeksizin, sadece onların pek az olduğunu (Hud Suresi, 11/40) 

haber verir. Müfessirler ise bu kişilerle ilgili olarak sekiz, kırk 

ve seksen sayısını verir. Hz. Peygamberin Amcasının oğlu olan 

Abdullah bin Abbas’tan gelen bir rivayette ise gemide seksen 

kişinin  indiği  bilgisi  vardır.  Günümüze  kadar  Seksenler 

köyünün  bir  yerleşim  yeri  olarak  Cudi  eteklerinde  bulunması 

da, Abdullah bin Abbas’tan bize ulaşan bu sayının doğruluğunu 

desteklemektedir.  Nitekim  tarih  kitaplarında  Seksenler 

köyünden  söz  ederken  burasının  tufandan  sonra  Hz.  Nuh 

tarafından  kurulan  bir  yer  olduğu  söylenir.  Ayrıca  burası  el-

Cezire yani Mezopotamya’da inşa edilen ilk şehirdir. 

 

 



 


 

 

  



1990 yılında il olan Şırnak’ın Cudi ile birlikte görünümü

 

4. Şera Nuh (Şehri Nuh, Şırnex, Şırnak) 

Günümüzde Cudi dağı ve Semanin köyünün 

karşısında  yer  alan  bir  diğer  yerleşim  yeri  Şırnak 

ilidir.  Şırnak  isminin  esas  hali  olan  Şera  Nuh 

zamanla Şehri Nuh ve Şırnex ve son olarak da Şırnak 

haline  gelmiştir.  Şera  Nuh  kelimesi  Süryanicede 

“Nuh istirahat etti, iskân etti” cümlesinin isimleşmiş 

halidir. Çünkü Hz. Nuh tufandan kurtulduktan sonra 

beraberindeki seksen kişi ile Heştan köyüne gelmiş, 

ardından  yazlık  ve  yayla  olarak  kullanmak  üzere 

Şırnak’ı  kurmuştur.  Hz.  Nuh’un  istirahatgâhı  olan 

Şera Nuh, zamanla Nuh’un yaşadığı yer anlamında 

Şehri  Nuh  halini  almıştır.  Halk  arasındaki  sözlü 

gelenekte,  Şırnak  için  Şehri  Nuh  ismi  günümüze 

kadar kullanılagelmiştir. 

 

 



 


 

 

 



Dicle Nehri’nin kenarında bulunan Cizre 

5. Ceziretu İbn Ömer (Cizre) 

Dicle  Nehri’nin  kıyısında  olan  Cizre,  ada 

şeklinde  olduğundan  dolayı  Ceziretu  İbn  Ömer  olarak 

bilinmektedir.  Cizre’nin  kuruluşu  da  tufandan  sonraya 

denk  gelmektedir.  Cizre  ilçesi,  Hz.  Nuh’un  burada 

yaşadığına  dair  önemli  bulgulara  sahiptir.  Bunlardan 

birisi  daha  önce  Cizre’ye  bağlı  bir  yer  olan  Yafes 

köyüdür.  Yafes  köyü  günümüzde  Cizre’nin  içinde 

kaldığından  dolayı 

“Yafes  Mahallesi” 

olarak 

bilinmektedir.  Bilindiği  gibi  Yafes  tufandan  sonra 



insanlığın  soyundan  geldiği  Hz.  Nuh’un  üç  oğlundan 

biridir. Yine Cizre’de Hz. Nuh’un mirasının göstergesi 

olarak  yapılışı  milattan  önceye  kadar  giden  Cizre 

surları,  Hz.  Nuh’un  gemisinin  hatırası  olarak  gemi 

şeklinde yapılmıştır. 

 

 




 

 

Cizre’de bulunan Hz. Nuh Türbesi içerden başka bir kare 

 

 

 



Bunların dışında Hz. Nuh’un kabrinin 

Cizre’de bulunması da Hz. Nuh’un 

gemisinin Cudi dağına indiğini 

gösteren önemli bir diğer işarettir. Hz. 

Nuh’un mezarının yeri olarak Cizre 

dışında Mekke’de Mescidi Haram, 

Ürdün’de Kerek ve Irak’ta Necef 

mekânları gösterilmiştir. Fakat Hz. 

Nuh’un Cizre’deki kabri, çevresi ile 

beraber düşünüldüğünde Hz. Nuh’un 

burada vefat etmiş olması daha 

kuvvetle muhtemeldir. 

 



 

  

 



Nahçivan’daki Hz. Nuh makamı 

 

 



 

 

Hz. Nuh'un makamı Amman'a bağlı Kerek 

 

 



 

 

Bazebday’den (İdil) eski bir resim 

 

 

6. Bazebday (Âzax, Hezex, İdil) 

Cizre’de vefat eden Hz. Nuh’tan sonra onun 

çocukları  ve  tufandan  kurtulan  diğer  inananlar 

hayatlarına  Mezopotamya  bölgesinde  devam 

etmişlerdir.  İşte  bu  nedenle  Cizre’ye  en  yakın 

yerleşim  yerlerinden  biri  konumunda  olan 

Bazebday’ın  kuruluşu  Hz.  Nuh’a  ve  çocuklarına 

dayanır.  Süryaniler  arasında  Bazebday  olarak 

bilinen  yerleşim  yeri,  Kürtler  arasında  Hezex  diye 

çağrılır.  Günümüzde  ise  buranın  ismi  İdil  olarak 

değiştirilmiştir.  

 

 




 

 

 



Bazebday (İdil) modern şehri gösteren bir resim

 

 



Tarihi  kayıtlara  göre  Hz.  Nuh, 

Bazebday’ın  güzel  iklimi  ve  tatlı  sularını 

beğenmesinden  dolayı  tufan  sonrası 

yaşamının bir kısmını burada sürdürmüştür. 

Bazebday  şehri  tufandan  kurtulanlarla 

yakın  bir  ilişki  içinde  olmasından  dolayı 

şehrin  güneyinde  eski  bir  yapı  olan 

“Kasru’l-Kuvel”  isminde  bir  yer  vardır. 

Ayrıca  kuvel  ismi  şehrin  mahallelerinden 

birine verilmiş ve “Kuvel Mahallesi” geçen 

yüzyıla  kadar  kullanılagelmiştir.  Bu 

isimlerde  dikkatleri  çeken  “kuvel”  ismi 

Süryanice  bir  kelime  olup  gemi  manasına 

gelmektedir.  Ayrıca  kuvel, 

Tevrat’ın 

Yaratılış  bölümünden  Hz.  Nuh’un  gemisi 

için kullanılmıştır. 

 

 




 

    


Nuh Tufanını gösteren bir minyatür 

 

 

Sonuç

 

 

 

Tarihi  tecrübede  yer  isimlerinin  rastgele 

verilmediği,  genelde  tarihi  bir  olay  veya  kişi  ile 

ilişkilendirilen  isimlendirmelerin  tercih  edildiği  bir 

vakıadır.  Bu  olgulardan  yola  çıkarak  tufandan 

kurtulan  Hz.  Nuh  ve  beraberindekilerin  yaşam 

izlerinin  Cudi  ve  etrafındaki  yerleşim  yerlerine 

yayıldığı 

görülür. 

Bu 


olaylar 

dizisi 


şunu 

göstermektedir ki; Hz. Nuh’un ve kendisinden sonra 

da  çocuklarının  yaşadığı  coğrafya,  Dicle  Nehri’nin 

kıyısında  olan  Cudi,  Cizre  ve  İdil’dir.  Sonuç  olarak 

gelenekten kaynaklanan tarihi ve sözlü kayıtların yanı 

sıra,  somut  işaretler,  tufan’dan  sonra  Hz.  Nuh’un 

gemisinin Cudi dağına indiğini göstermektedir. Bunun 

akabinde  Hz.  Nuh  ile  beraber  tufandan  kurtulan 

inananlar  Cizre,  Bazebday  ve  Mezopotamya  ovası 

boyunca  yayılarak  insanlığın  neslinin  buradan 

yayılmasını sağlamışlardır.  



  

   

 

 

 

  Bir Hıristiyan Mozaiğinde İsa Mesih ve Hz. Nuh

 

 

 



Hz.  Nuh,  tufan  ve  Cudi’nin  Ortadoğu’daki 

konumunu  anlamak  üzere  birtakım  teklifler  sunmak 

istiyoruz:  Bütün  bu  mirasın  üzerine  söylenmesi 

gereken, adı daha önce güvenlik problemleriyle anılan 

Cudi  dağı  ve  çevresinin,  yeniden  Mezopotamya 

coğrafyasının tüm halk ve kültürlerine hizmet etmek 

üzere asli misyonuna kazandırılmasıdır. Nitekim Cudi 

etrafında  Yahudi,  Hıristiyan  ve  Müslümanların 

birlikte katıldığı festivaller 1980’lere kadar geleneksel 

bir şekilde  yapılıyordu.  Bu çerçevede bu  coğrafyada 

bulunan  valilik  belediye  ve  kaymakamlık  ve  sivil 

toplum kuruluşları; panayır ve kültür organizasyonları 

düzenleyerek  tüm  inanç  sahiplerini  bir  araya 

getirmelidir. 

Bu 

şekilde 


Mezopotamya 

coğrafyasındaki  halkların  birlikteliği,  kardeşliği  ve 

kadim 

medeniyetin 



canlanması 

sağlanacaktır. 

Temennimiz  Hz.  Nuh’un  mirasının  hak  ettiği  yere 

ulaşması için, Hz. Nuh ve tufanla ilgili inancı taşıyan 




tüm  halkların,  Mezopotamya  ve  Cudi  etrafında 

bütünleşmesinin sağlanmasıdır.



 

 

Yüklə 88,12 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə