Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Görev Süresi Ne Kadardır ve Bu Görev Süresi Kanunla Belirlenebilir mi?



Yüklə 364,5 Kb.
səhifə3/5
tarix19.07.2018
ölçüsü364,5 Kb.
#56995
1   2   3   4   5

b) Eleştiri.- Profesör Erdoğan’ın görüşü görev süresi henüz dolmamış veya diğer bir ifadeyle “statüden usulüne uygun olarak ayrılma”mış, kamu görevlilerinin statüsüne ilişkin anayasa veya kanun koyucunun değişiklik yapamayacağı, bu değişikliklerin ancak bu kamu görevlisinin görevinden ayrıldıktan sonra onun yerine geçecek yeni kamu görevlisine uygulanabileceği yolunda bir kural olduğu varsayımına dayalıdır. Ne var ki, böyle bir kural kamu hukukunda geçerli değildir. Tersine yeni düzenlemelerin kamu görevlilerinin devam eden statüsüne derhal uygulanacağı yolunda kural vardır. Bu konuda, idare hukuku kitaplarına bakılabilir45.

5. Erdoğan Teziç’in Argümanı

Önce bu argümanın açıklamasını, sonra eleştirisini yapalım:



Açıklama.- Hürriyet gazetesinde 1 Ekim 2009 tarihinde yayınladığı köşe yazısında Oktay Ekşi, Prof. Dr. Erdoğan Teziç’e Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin ne olduğu sorusunu sorduğunu ve onunda şu cevabı verdiğini yazmaktadır46:

“Seçimle gelinen görevlerde o sırada uygulanan hükümler etkinliğini47 korur. Çünkü seçimle örneğin 7 yıllık bir süre için göreve gelen Cumhurbaşkanını yeni kurala tabi tutunca onu oraya getiren iradeyi yok saydığınız gibi sistemi de altı kaval üstü şeşhane dedikleri bir hale dönüştürürsünüz”48.

Profesör Teziç’in kamu hukukunda seçimle gelinen görevlerde, seçim anında o sırada uygulanan hükümlerin geçerliliğini koruduğu yolundaki bu argümanı, maalesef 19 Ocak 2012 tarih ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununu Tasarısının Anayasa Komisyonu safhasındaki görüşmelerinde, “Onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır” diyen geçici maddeyi savunmak için pek çok defa ileri sürülmüştür49.

Eleştiri.- Profesör Teziç’in argümanı, kamu hukukunda seçimle gelinen görevlerde o sırada uygulanan hükümlerin geçerliliklerine daha sonra da koruyacağı yolunda bir kural olduğu varsayımına dayanmaktadır. Ne var ki, kamu hukukunda böyle bir kural yoktur. Böyle bir kuralın pozitif bir temeli bulunmamaktadır.

Hiç tartışmasız ki, kamu hukukunda seçimle gelinen görevler, seçimin yapıldığı anda yürürlükte olan kurallara değil, bu kurallar değişmiş ise, yeni kurallara tâbidir. Mesela, yukarıda da örnek olarak verdiğimiz gibi, 12 Eylül 2010 tarihli halkoylamasıyla kabul edilen 5982 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunuyla Cumhurbaşkanının HSYK’ya ve Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkileri kısıtlanmış ve o dönemde kimse bu değişikliğin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yetkilerini etkilemediğini iddia etmemiştir.



6. “Anayasaya Karşı Hile” Argümanı (Anayasa Değişikliği Yoluyla Cumhurbaşkanını Azletme İmkânı Tanınmamalıdır)

a) Açıklama.- İlk defa Prof. Dr. Erdoğan Teziç tarafından Anayasa Hukuku kitabına düştüğü bir dipnotta savunulan görüşe göre Cumhurbaşkanının seçildikten sonra yapılan bir anayasa değişikliği ile görev süresinin kısaltılmaması gerekir. Profesör Teziç şöyle yazmaktadır:

“Kamu hukukundaki bir temel ilke uyarınca, kamusal işlemler yapıldıkları tarihte yürürlükteki kurallara göre geçerliliklerini korurlar ve bu bakımdan da 11. Cumhurbaşkanının görev süresinin 7 yıl olacağını ve bir kez daha seçilemeyeceğini kabul etmek gerekir. Aksi halde, TBMM’deki çoğunluklara göre, Anayasadaki seçilme süreleri kısaltılarak Cumhurbaşkanlarını görevlerinden uzaklaştırma (azil) yolu açılabilir. Bu da tipik bir ‘anayasaya karşı hile’ örneği oluşturur”50.

Benzer görüş, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan tarafından da ileri sürülmüştür. Erdoğan “esasen, böyle bir işlem fiilen cumhurbaşkanını ‘görevden almak’ anlamına gelir” demektedir51.

Erdoğan Teziç ve Mustafa Erdoğan tarafından dile getirilen bu argüman Olgun Akbulut tarafından çok daha ileri götürülerek şu şekilde savunulmuştur:

“Şöyle düşünelim: Cumhurbaşkanını belirlemek için seçim yapılsın. Bu seçim sırasında iktidar partisinin TBMM’de anayasayı değiştirecek oranda milletvekili de olduğunu varsayalım. Eğer halk seçimde iktidar partisinin adayına oy vermez, başka birini cumhurbaşkanı seçerse o zaman iktidar partisi derhal anayasa değişikliği yaparak kendilerinden olmayan cumhurbaşkanının görev süresini bir güne düşürebilir mi? Eğer 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi 5 yıl kabul edilirse 1 günlük süreye de “evet” dememiz gerekir! Seçildikleri zamanki hukukun geçerliği olmadığını kabul etmemiz halinde Cumhurbaşkanlarını görevden bu şekilde uzaklaştırmanın da yolu açılmış olur. Teziç’in deyimiyle bu anayasa karşı hilenin tipik bir örneğidir”52.

Bu arada belirtelim ki, Erdoğan Teziç, Mustafa Erdoğan ve Olgun Akbulut tarafından geliştirilen bu argüman, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununun Anayasa Komisyonu görüşmelerinde çoğunluk üyeleri tarafından da benimsenmiştir: Anayasa Komisyonu Raporunda şu cümleleri okuyoruz:

“Onbirinci Cumhurbaşkanının Anayasanın, 5678 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki hükümleri uyarınca seçildiği bu yüzden görev süresinin yedi yıl olduğu, sonradan yürürlüğe giren Anayasa değişikliği ile söz konusu sürenin [s.46] uzatılmasının veya kısaltılmasının ‘kanunların geriye yürümezliği’ ve ‘hukuki güvenlik’ ilkeleri gereğince mümkün olamayacağı, bunun aksinin kabulü halinde Mecliste, Anayasayı değiştirecek güce sahip çoğunluk karşısında, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başı olan, Türkiye Cumhuriyetini ve Milletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı Makamının korumasız kalacağı, bu durumun aynı zamanda görevdeki bir Cumhurbaşkanının fiilen azli sonucunu doğuracağı…”53.

b) Eleştiri.- Öncelikle yukarıda alıntılanan paragraflarda bir teknik düzeltme yapalım. Anayasa değiştirme yetkisine, Erdoğan Teziç’in dediği gibi “TBMM’deki çoğunluklar” veya Olgun Akbulut’un dediği gibi “TBMM’de anayasayı değiştirecek oranda milletvekili”ne sahip “iktidar partisi” veya Anayasa Komisyonu raporunda dendiği gibi “Mecliste, Anayasayı değiştirecek güce sahip çoğunluk” değil, “tali kurucu iktidar” sahiptir. Tali kurucu iktidar ise, Anayasamızın 175’nci maddesine göre sadece söz konusu parlâmento çoğunluklarından değil, Cumhurbaşkanı ve referandum yoluyla iradesini açıklayan halktan oluşur.

Yukarıdaki argüman aslında “katı anayasa teorisi” ile uyum içinde değildir. Çünkü anayasalar, kanunlara göre değiştirilmeleri çok daha zor olan, yani “katı” metinlerdir. Anayasayı değiştirmek, yukarıda alıntılanan paragraflarda olduğu gibi öyle kolay bir şey değildir. Türkiye’de önerdiği Cumhurbaşkanı adayı halk tarafından seçilmedi diye ertesi gün Anayasayı değiştirebilecek bir iktidar partisinin olma ihtimali fevkalade düşüktür. Çünkü bir kere bu ihtimal, iktidar partisinin TBMM’de üçte iki çoğunluğa sahip olmasını gerektirmektedir ki bu olasılık düşüktür. İkinci olarak, bu düşük ihtimal gerçekleşse bile, bu anayasa değişikliğiyle görevden alınmak istenen Cumhurbaşkanı hâlâ görevde olacaktır ve bu anayasa değişikliğini halkoylamasına sunacaktır. İktidar partisinin adayını değil, birkaç ay önce şimdi görevden alınmak istenen Cumhurbaşkanını seçen halkın, bu halkoylamasında, kendi seçtiği Cumhurbaşkanının azledilmesi yönünde oy kullanacağı varsayımı inandırıcı değildir. İktidar partisinin TBMM’de beşte üç çoğunluğa sahip olması durumunda ise, anayasa değişikliği zaten zorunlu olarak halkoylaması sunulacaktır.

Şüphesiz, bu teknik imkânsızlığa rağmen, tali kurucu iktidarın sırf sevmediği Cumhurbaşkanından kurtulmak için onun görev süresini kısaltması ahlâken savunulabilecek bir şey değildir. Ama böyle olsa bile, tali kurucu iktidarın, Anayasamızın 175’nci maddesindeki usûlü kullanarak Anayasamızın 101’inci maddesini değiştirmek suretiyle Cumhurbaşkanının görev süresini kısaltmasında hukuka aykırı bir yön yoktur. Zira, Anayasanın değiştirilmesi yasak olanlar dışındaki hükümleri tali kurucu iktidarı bağlamaz.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanının görev süresinin kısaltılabileceği kabul edilirse, tali kurucu iktidarın yetkisini kötüye kullanabileceği yolundaki endişeler, hukuk teorisi bakımından geçerli endişeler değildir. Kaldı ki, aynı endişeler görevdeki Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin daraltılması için de geçerlidir. Haliyle tali kurucu iktidar, arzu ettiği her tarihte, usûlüne uygun olarak, Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini artırabilir veya azaltabilir. Nitekim Türkiye’de tali kurucu iktidar, 12 Eylül 2010 tarihli halkoylamasıyla kabul edilen 5982 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunuyla Cumhurbaşkanının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ve Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkisini daraltmıştır.

Burada şunu da belirtelim ki burada tartıştığımız Cumhurbaşkanının görev süresini yedi yıldan beş yıla indiren 31 Mayıs 2007 tarih ve 5678 sayılı Anayasa Değişikliği Kanununda yukarıda bahsedilen türden endişelerin izi yoktur. Eğer o zamanki tali kurucu iktidarın, sevmediği Cumhurbaşkanından kurtulmak gibi bir art niyeti olsaydı, Cumhurbaşkanının görev süresini, o zamanki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin bittiği günlerde değil, 2002 ile 2007 arasında kısaltırdı.

* * *


Anayasaya karşı hile argümanına ilişkin olarak, şu hususa da dikkat çekmek isteriz: Aşağıda göreceğimiz gibi TBMM, 19 Ocak 2012 tarih ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununa onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğunu öngören bir geçici madde eklemiştir. Bu değişikliğin gerekçesi olarak TBMM Anayasa Komisyonunu Raporunda “anayasaya karşı hile” argümanına yer verilmesi54, kendi içinde büyük bir tutarsızlık örneğidir. Zira, Anayasa Komisyonu, bir yandan, görevdeki Cumhurbaşkanının görev süresinin Anayasa değişikliği yolu ile belirlenmesinin Cumhurbaşkanlığı makamını “korumasız” bırakacağını, böyle bir şeyin “aynı zamanda görevdeki bir Cumhurbaşkanının fiilen azli sonucunu doğuracağı”nı, yani Erdoğan Teziç’in ifadesiyle “Anayasaya karşı hile” olduğunu ileri sürüyor; diğer yandan da kendisi Cumhurbaşkanlığının görev süresini kanunla belirliyor. Görevdeki Cumhurbaşkanının görev süresinin Anayasa değişikliği yoluyla belirlenmesi “Anayasa karşı hile” ise, aynı şeyin kanunla yapılması niçin “Anayasaya karşı hile” olmuyor55? 19 Ocak 2012 tarih ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununun geçici 1’inci maddesi “onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır” diyeceği yerde, “onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır” veya hatta “dört yıldır” da diyebilirdi. Görevdeki Cumhurbaşkanının görev süresini kanunla tespit edenlerin, kalkıp görevdeki Cumhurbaşkanının görev süresinin Anayasayla tespit edilmesinin “anayasaya karşı hile olduğunu” söylemeleri inandırıcılıktan tamamıyla uzaktır.

* * *


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin yedi yıl olduğu tezini savunanların görüşlerini ispat için ileri sürdükleri son bir argüman şudur56: Fransa'da da 2000 yılında Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldan beş yıla indirilmiştir. Fransa'da görev süresindeki bu kısaltma, görevdeki Cumhurbaşkanına uygulanmamıştır. Biz Fransa’da bu örneğin bizim için bir etkisinin olabileceğini düşünmüyoruz. Sui misal emsal olmaz.

* * *


Burada yedi yıl tezi aleyhine son bir eleştiri daha yöneltelim: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin yedi yıl olduğu yolundaki görüşlerin en zayıf tarafı, bu görüşlerin yürürlükte olan bir anayasa hükmüne dayanmıyor olmasıdır. 5678 sayılı Anayasa Değişikliği Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra Anayasamızda Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğunu belirten bir hüküm yoktur. Durum böyle olunca kaçınılmaz olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin yedi yıl olduğunu savunanlar, “bunu nereden çıkarıyorsunuz” sorusuyla muhatap olacaklardır.

* * *


Burada şu hususun altını bir kez daha çizmek istiyoruz: Şüphesiz kamu hukuku statülerinde yapılan süre kısaltmalarında veya uzatmalarında, bu statüde bulunan kişilerin bu değişiklikten zarar görmemeleri için bazı geçiş hükümlerine ihtiyaç olabilir. Akıllı bir kanun koyucu böyle durumlarda ilgili kişileri mağdur etmemek için geçiş hükümleri, asıl kurala belirli bir süreyle istisna getiren hükümler koyar. Ama bu geçiş hükümlerini koyma, istisnalar getirme yetkisi, asıl hükmü koyma yetkisine sahip kanun koyucuya aittir. Geçiş hükümleri, yukarıda da açıkladığımız gibi kanunun uygulanmasını ertelemek için konulur. Zira kanunların zaman bakımından uygulanması alanında derhal etki kaide, ertelenmiş etki istisnadır. İstisna öngörülmemiş ise, söz konusu durum kaideye tâbidir.

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığının görev süresi yedi yıldan beş yıla, 5678 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunuyla indirilmiştir. Bu Kanunda bu değişikliğin uygulanmasına ilişkin bir geçiş hükmü veya bu değişikliğin görevdeki Cumhurbaşkanına uygulanmayacağına ilişkin bir istisna hükmü yoktur. [s.47] O halde söz konusu 5678 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de uygulanır.

Eğer söz konusu görev süresi kısaltmasının görevdeki Cumhurbaşkanına uygulanmaması arzu ediliyor idiyse, 5678 sayılı Anayasa Değişikliği Kanununa bu konuda bir geçici hüküm konması gerekirdi. Ama gelgelelim söz konusu Anayasa Değişikliği Kanununda böyle bir hüküm şu ya da bu sebeple yoktur. Anayasamızın bir başka yerinde de Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin böyle geçici bir hüküm, beş yıllık kurala istisna getiren bir hüküm bulunmamaktadır. O halde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi beş yıldır.

***


Beş Yılcılar v. Yedi Yılcılar” Üzerine Bir Not

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin yedi yıl olduğunu çeşitli argümanlara dayanarak savunan meslektaşlarımızın düşüncelerini yukarıda açıkladığımız gibi yanlış buluyor ve bu düşünceleri şiddetle eleştiriyoruz. Ama bunlar, bu meslektaşlarımızın samimî düşünceleridir ve dolayısıyla bu düşünceler en az bizim düşüncelerimiz kadar saygın düşüncelerdir.

Ayrıca belirtmek isterim ki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin beş yıl mı, yedi yıl mı olacağı konusunda Türk anayasa hukukçuları arasındaki görüş dağılımında siyasî görüşlerin etkili olduğunu söylemek çok güçtür. Oysa Türk doktrininde geçmişte pek çok defa böyle tartışmalı konularda pek çok anayasa hukukçumuzun siyasî eğilimlerine göre görüşlerini belirlediklerine şahit olunmuştur. Örneğin bundan tam beş yıl önce 2007 yılının başlarında Cumhurbaşkanının seçimi konusunda yaşadığımız 367-184 tartışmasında, bazı anayasa hukukçularımızın görüşlerini kendi siyasal eğilimlerine göre belirledikleri söylenebilir. Ancak bugün yapılan beş yıl mı, yedi yıl mı tartışmasında böyle bir siyasî kamplaşma yaşanmamıştır. Örneğin yedi yıl tezini savunanlar arasında Burhan Kuzu’yu, Erdoğan Teziç’i ve Mustafa Erdoğan’ı yan yana görüyoruz.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin beş yıl mı, yedi yıl mı olduğu konusundaki görüş farklılıkları kanımızca yazarların siyasî eğilimlerinin farklılığından değil, hukuk metodolojisinde farklı bakış açılarına sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Bizim görebildiğimiz kadarıyla daha pozitivist yazarlar, en azından hukuk argümantasyonunda metinlere daha fazla önem veren yazarlar beş yıl tezini; daha tabiî hukukçu yazarlar, en azından akıl yürütmelerinde metinden ziyade bir takım rasyonel argümanları öne çıkaran yazarlar yedi yıl tezini savunmaktadırlar.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin ne olduğu konusunda Türk anayasa hukukçularının ürettikleri görüşlerin, bunların siyasî eğilimlerine göre değil, metodolojik eğilimlerine göre farklılaşması Türk anayasa hukuku doktrini bakımından fevkalade sevindirici bir gelişmedir.

II. CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL’ÜN GÖREV SÜRESİ KANUNLA BELİRLENEBİLİR Mİ?

Bizim bu soruya verdiğimiz cevap “hayır”dır. Cumhurbaşkanının görev süresi kanunla belirlenemez. Bunun çok basit bir sebebi var: Bir kurala istisna getirme yetkisi, ancak o kuralı koyan makama aittir. Zira istisna, genel kuralın kapsamını daraltır ve dolayısıyla istisna getirmek genel kuralı değiştirmek anlamına gelir. Genel kuralı değiştirme yetkisi ise o kuralı koyan makama aittir57. Anayasamızın 101’nci maddesinin birinci fıkrasında “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır” diye bir kural bulunduğuna göre, bu kurala istisna kanunla değil, ancak bir Anayasa değişikliği yoluyla getirilebilir.

2007’den bu yana Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin yedi yıl olduğu yolundaki görüşler ileri sürülmüş ise de, bu görüşler çok ikna edici olamamıştır ki, 2012 yılının Ocak ayında bu sorunun kanun ile çözümlenmesine teşebbüs edilmiştir. Aslında 2012 yılının Ocak ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin yedi yıl olduğunu belirten bir kanun çıkarılmaya teşebbüs edilmesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin yedi yıl olduğu yolundaki tezin pek de ikna edici bir tez olmadığını kanıtıdır. Zira Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi zaten yedi yıl ise, böyle bir kanuna ihtiyaç duyulmuyor olması gerekirdi.

Şimdi biz, Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin beş yıl olduğunun artık genel olarak kabul edildiğini varsayıyor ve bundan sonra, bu sürenin bir kanunla yedi yıla çıkarılıp çıkarılamayacağı hususunu tartışmak istiyoruz.

Yukarıda da çeşitli defalar belirtmeye çalıştığımız gibi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi, yapılacak bir Anayasa değişikliği ile yedi yıla çıkarılabilir. Hâlâ mevcut Cumhurbaşkanının görev süresinin beş yıl değil, yedi yıl olması arzu ediliyorsa, bunun zamanı çok geçmiş olmasına ve tabir caiz ise “yumurta kapıya dayanmış” olmasına rağmen, bugün de bu, bir Anayasa değişikliği yoluyla yapılabilir. Bir Anayasa değişikliği kanunu kabul edilir ve bu kanun derse ki, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi yedi yıldır” bizim buna diyeceğimiz bir şey olamaz.

Ancak 2012 yılının Ocak ayında Türkiye’de yapılmak istenen şey bu değildir. Bu sorun Anayasa değişikliği yoluyla değil de, kanun yoluyla çözmek istenmiştir. “Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu Tasarısı”na58 TBMM Anayasa Komisyonunda 12 Ocak 2012 tarihinde yapılan görüşmede Onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğuna yönelik bir geçici madde eklenmesi kabul edilmiştir59. Anayasa Komisyonundan gelen Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu tasarısı, TBMM tarafından 19 Ocak 2012 günü görüşülmüş ve neticede 19 Ocak 2012 tarih ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununu kabul edilmiştir60. Söz konusu Kanunun geçici 1’inci maddesi şöyledir:

[s.48] “GEÇİCİ MADDE 1- (1) Onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır.

(2) 31/5/2007 tarihli ve 5678 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce seçilen Cumhurbaşkanları, iki defa seçilememeleri kuralı dâhil, Anayasanın değişiklik öncesi hükümlerine tâbidir”.

Öncelikle belirtelim ki bu hüküm, bir “Anayasa” hükmü değil; bir “kanun” hükmüdür. Bu hüküm, normlar hiyerarşisinde Anayasa altında kanun düzeyinde yer alır ve Anayasaya uygun olmak zorundadır.

O halde şu soruyu tartışmamız gerekmektedir: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin kanunla yedi yıl olarak belirlenmesi Anayasamıza uygun mudur?

Kanımızca hayır. Yukarıda açıklandığı gibi Anayasamızın 101’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Yine yukarıda açıklandığı gibi bu hüküm, 31 Ekim 2007 günü yürürlüğe girmiştir. Bu hükme istisna getirilmek isteniyorsa, yapılması gereken şey Anayasa değişikliği yapmaktan ibarettir. Anayasanın bir hükmüne, Anayasa Değişikliği yolu ile istisna getirilebilir. Kanunla bir Anayasa kuralına istisna getirilemez. Böyle bir kanun kaçınılmaz olarak Anayasaya aykırı bir kanun olur.

Eğer bir Anayasa hükmüne kanunla istisna getirilebilirse, Anayasanın üstünlüğünün ne anlamı vardır? Eğer bir Anayasa hükmü, Anayasa değişikliği yoluyla değil, kanun değişikliği yoluyla aşılabiliyorsa, Anayasanın bağlayıcılığının ve nihaî tahlilde hukuk devleti ilkesinin ne anlamı kalır?

* * *

Tekrar hatırlatalım: Biz 19 Ocak 2012 tarih ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununun geçici 1’inci maddesiyle getirilen “Onbirinci Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldır” şeklindeki geçiş, yani intikal hükmünün içeriğine kesinlikle karşı değiliz. Biz bu hükmün bulunduğu yere karşıyız. Bu hükmün alelade bir kanun metninde değil, bir anayasa değişikliği kanunu metninde bulunması gerekirdi. Zira bu intikal hükmü, bir kanun hükmüne ilişkin değil, bir Anayasa hükmüne (Anayasa, m.101/2) ilişkindir. Bir Anayasa hükmünün intikal hükmü de yine Anayasada bulunmalıdır; çünkü intikal hükmü, bir hükme zaman bakımından istisna getirilmesi anlamına gelir. Bir kuralın kendisi Anayasada, istisnası kanunda olamaz.



Anayasa Komisyonunda Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu tasarısına eklenen yukarıda metni verilen geçici maddeyi, yani intikal hükmünü savunmak için Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ şöyle demiştir:

“İntikal hükümlerinin sadece Anayasa ile getirileceği yönünde; mevzuatta bir düzenleme bulunmamaktadır”61.

Bekir Bozdağ’ın bu cümlesi tek kelime ile ibret vericidir ve bu cümle kendisinin normlar hiyerarşisinden habersiz olduğunu göstermektedir. Yukarıda açıkladığımız gibi bir Anayasa hükmüne ilişkin intikal hükmü yine bir Anayasa hükmüyle getirilebilir. Ayrıca, “intikal hükümlerinin sadece Anayasa ile getirileceği yönünde; mevzuatta bir düzenleme bulunmamaktadır” diyen Bekir Bozdağ’a şu soruyu sormak isterim: Sayın Bozdağ, bu düzenleme hangi “mevzuatta” bulunacaktır? Burada doğrudan doğruya Anayasada bulunan bir hükmün değerini tartışıyoruz. Bir Anayasa hükmünün değerini mevzuata göre mi tespit edeceğiz?

* * *


Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu tasarısına bu geçici maddeyi ekleyen Anayasa Komisyonu, bu konuda şu gerekçeyi ileri sürmektedir:

“Daha önceki Cumhurbaşkanlarında olduğu gibi Onbirinci Cumhurbaşkanının da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, bir daha seçilmemek üzere ve 7 yıllık bir süre için seçilmiş olduğu hususunda tereddüt bulunmadığı, önerge ile Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esasların düzenlendiği kanunda mevcut Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin olarak yaşanan tereddüdü de gidermeye yönelik bir geçiş hükmü düzenlemenin amaçlandığı, önergenin hukuk bilimi ve hukuk devleti ilkesi bakımından aslında açık olan bir konuda normatif kesinliği sağlamayı amaçladığı…”62.

Anayasa Komisyonunun çoğunluk üyeleri tarafından kabul edilmiş bu Raporda yer alan yukarıdaki paragrafta, Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğu konusunda “tereddüt bulunmadığı” iddia ediliyor. Tam tersine bu makalede gösterildiği gibi Cumhurbaşkanının süresinin ne olduğu konusunda çok ciddi bir tereddüt vardır. Zaten yukarıdaki paragrafta da “tereddüt bulunmadığı” ifadesinden sadece 14 kelime sonra “yaşanan tereddüt”ten bahsedilmektedir. Raporun aynı paragrafının başı ile ortası arasında dahi çelişki vardır.

Ayrıca yukarıda alıntılanan paragrafın sonunda geçen

“önergenin hukuk bilimi… bakımından aslında açık olan bir konuda normatif kesinliği sağlamayı amaçladığı”

şeklindeki ifade ise, Türkiye’de bu “hukuk bilimi”ne emek vermiş biri olarak bizi üzüyor. Herhalde hukuk biliminde neyin açık, neyin kapalı olduğunu söyleme yetkisi, Anayasa Komisyonunun sayın çoğunluk üyelerine ait değildir. Sayın üyeler, izin verin de, hukuk biliminde neyin açık neyin kapalı olduğunu biz söyleyelim. Ben kendi adıma şunu söylemek istiyorum: Bana göre, Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğu hususu hiç de, sizin iddia ettiğiniz gibi “açık olan bir konu” değildir. Hatta bana öyle geliyor ki, bu “hukuk bilimi”nin mensuplarının ezici çoğunluğu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin yedi değil, beş yıl olduğunu düşünmektedirler.

Yine yukarıda alıntılanan paragrafın sonunda geçen söz konusu geçici maddenin “aslında açık olan bir konuda normatif kesinliği sağlamayı amaçladığı” ifadesi de yanlış bir ifadedir. Kanunlar “normatif kesinliği sağlayıcı” bir işlem değil, doğrudan doğruya “normatif “bir işlemdir; yani kanunlar bir şeyi emreder, yasaklar veya bir şeye izin veya yetki verir. Diğer bir ifadeyle kanun tespit edici bir işlem değil, inşaî bir işlemdir; mevcut bir durumu tespit etmez; yeni hukukî durumlar yaratır. Kanun, yasama organının zaten “açık olan bir konuda normatif kesinliği” sağlamak için değil, yeni bir hukukî sonuç doğurmak, mevcut bir hukuki durumda değişiklik yapmak için açıkladığı iradedir.

* * *


[s.49] TBMM tarafından kabul edilen 19 Ocak 2012 tarih ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununun geçici birinci maddesi hakkında bir eleştiri daha yapmak isteriz: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin ne olacağı sorunu genel soyut bir hukuk kuralının somut bir olaya uygulanması sorunudur. TBMM, Türkiye’de yasama organıdır. Yani genel soyut hukuk kuralları koyar. Genel soyut hukuk kurallarını somut olaya uygulamaz. Bir hukuk kuralının uygulanmasında tereddüt ortaya çıkarsa bu tereddüdü, o kuralı uygulamaya hangi makam yetkili ise o makam çözer.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin ne olduğu konusunda bir tereddüt varsa, bu tereddüdü çözecek makam TBMM değil, Yüksek Seçim Kuruludur. Zira Anayasamız (m.79), Cumhurbaşkanının halk tarafından seçimine ilişkin işlemlerin yönetim ve denetim yetkisini TBMM’ye değil, Yüksek Seçim Kuruluna vermiştir. Günü geldiğinde Cumhurbaşkanlığı seçim takvimini başlatacak olan makam Yüksek Seçim Kuruludur. O gün Yüksek Seçim Kurulu zaten Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin beş yıl mı, yoksa yedi yıl mı olduğu sorunu hakkında karar verecektir.

TBMM, bir hukuk kuralının somut olaya uygulayan makamlara ait olan bir yetkiyi 19 Ocak 2012 tarih ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununun geçici birinci maddesi ile gasp etmiştir. TBMM’nin yaptığı bu şey, doğrudan doğruya kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır.

* * *


Yüklə 364,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə