Cumhuriyet dönemi TÜrk küLTÜr ve edebiyatinda hümaniZMİn etkileri



Yüklə 303,78 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix17.11.2018
ölçüsü303,78 Kb.
#80950


CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK KÜLTÜR VE EDEBİYATINDA HÜMANİZMİN 

ETKİLERİ 

 

Bilal ELBİR



 



Ömer KARAKAŞ

∗∗

 



 

ÖZET 

Cumhuriyet dönemi birçok değişikliklerin olduğu bir dönemdir. Kültür ve 

edebiyattaki bu değişiklikler Atatürk döneminde başlamış ve  devam etmiştir. 

Atatürk döneminde en uzun Millî Eğitim Bakanlığını Saffet Arıkan yapmıştır. 

Saffet Arıkan döneminde millî bir politika izlenmiştir. 

Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet  İnönü cumhurbaşkanı olmuştur. 

İsmet  İnönü’nün cumhurbaşkanlığı döneminde Hasan Âli Yücel, milli eğitim 

bakanlığı yapmıştır. Hasan Âli Yücel; bakanlığı esnasında millîlikten uzaklaşarak 

hümanist anlayışa yönelmiştir. I. Neşriyat kongresinin toplanması ve batı 

klâsiklerinin Türkçe’ye çevrilmesi hümanizm anlayışının göstergesidir. Hasan Âli 

Yücel’in bakanlığı döneminde, edebiyat, tiyatro, eğitim ve kültür gibi birçok 

alanda hümanizm faâliyetlerinin izlerini görmek mümkündür. 



Anahtar Kelimeler: Hümanizm, Cumhuriyet, Klâsik, Edebiyat, Hasan Âli 

Yücel 


 

THE EFFECTS OF HUMANİSM İN THE FİELD OF TURKİSH CULTURE AND 

LİTERATURE İN  THE TERM OF REPUBLİC 

 

ABSTRACT 

The Era of Republic have brought to bear many changes. Changes in 

culture and literature started with Atatürk and have kept on. Saffet Arıkan 

became the Minister of Education who were in charge with the longest period 

when Atatürk was the president. During that period a national policy was 

followed. 

After the death of Atatürk, İsmet İnönü became the second president of 

Turkish Republic. During that period, Hasan Âli Yücel was the Minister of 

Education. During his service, Hasan Âli Yücel removed from national policy and 

followed a more humanist way. The meeting of the 1’st publication congress and 

the translations of Western classicals is a sign for humanist intellect. During 

that period, we can see the traces of humanist effects in many areas like 

literature, theatre, education and culturel fields. 

Key Words: Humanism, Republic, Classic, Literature, Hasan Âli Yücel 

 

Giriş 

Hümanizm:   İnsancıllık, insanları sevme ülküsü

1

 anlamında,  Latince 



“humanismus” teriminin değişik bir hâli ya da Fransızcalaşmış bir şekli ya da bu 

terimin Türkçe karşılığı olarak günümüz sözlüklerine girmiştir.

2

 

 



Bir sanat terimi olarak ele alındığında ise Hümanizmi,“eski Yunan ve 

Latin kültürünü, en yüksek kültür örneği olarak alan ve ortaçağın skolâstik 

düşünüşe karşı XIV. yy. Avrupasında doğup gelişen felsefe, bilim ve sanat 

görüşü”


3

  şeklinde tanımlamak mümkündür.  



                                                 

 Yrd. Doç. Dr., Celal Bayar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi 

∗∗ Yrd. Doç. Dr. Manisa Bilim ve Sanat Merkezi, Tarih Öğretmeni 

1Türkçe Sözlük, T.D.K., c.I, Ankara 1988,s.659. 

2Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri sözlüğü, T.D.K.,yayınları, Ankara 1975,s.s.408, Boğos Zekiyan, Hümanizm (İnsancıllık) Düşünsel  İçlem ve Tarihsel kökenler, 

İstanbul 1982,s.15. 

3 Nüzhet İslimyeli, Sanat Terimleri Ansiklopedisi, c.1, A-L, Ankara 1973, s.327. 




 

 

                                                                                        



 

 

 

382



                                                                           Bilal ELBİR-Ömer KARAKAŞ

 

 

 Bazı hümanizm tanımlamalarında hissî yaklaşımlar dikkati çeker: “Bir 

başka açıdan ele alınırsa Ümanizm, en iyi Eski Yunan ve Roma yazarlarının 

estetik ideallerine bağlanma, onların eserlerini sevmedir. Hümanizm; insanlığın 

kendini yeniden buluşu, kendi varlığından öz cevherine dönüşüdür.”

4

 



Geçmişten günümüze, Türk aydınları arasında “hümanizma” kavramını 

değişik  şekillerde tanımlayanlar vardır. Örneğin,  İbrahim Kafesoğlu’na göre, 

hümanizm “Doğu medeniyetini Batı medeniyetinden ayıran; günümüze kadar 

büyük farkı yaratmış olan Rönesans, XIV. ve XVI. yy.lar arasında tamamlanmış 

büyük bir kültür olayıdır. Bu kültür olayının; sanat, din ve ahlâk yönleri vardır.

5

 



Hümanist akımın aslında laik bir kültür oluşturmak istediğinin altını 

çizenler de olmuştur. Örneğin bu konuda Osman Kafadar şöyle demektedir: 

“Rönesansla “yeniden doğan” Antik çağın plüralist, estetik ve hür şahsiyetli 

bakış açısı olduğunu belirttikten sonra, “böyle bir bakış açısı, hümanizm 

akımıyla laik bir insanlık kültürüne ulaşmayı amaçlamaktadır.

6

  



Türk edebiyatında eski Yunan ve Latin kültürüne ilgi geçmişten beri var 

olagelmiştir. XX. Yüzyıl başlarında Yunan ve Latin kültürünün, Türk kültürüne 

etkileri tartışılmaya başlanılır. XIX. Yüzyılda Yunan ve Latin kültürüyle ilgili 

yapılan çalışmalarda, tercüme ağırlık kazanmış; doğrudan bir model alma gayesi 

güdülmemiştir.

7

 



Hümanist düşünceyi Türk aydınları arasında ilk defa dile getirenler Yahya 

Kemâl Beyatlı ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu olmuştur. Onların bu merakının 

temelinde edebî bir mütedkîklik vardır. Fransız edebiyatının kaynaklarını 

araştırırken hümanist zihniyetin kaynakları ile karşılamışlardır. 

Yahya Kemal’in bu konudaki görüşleri  şu  şekilde özetlenebilir: “Esasen 

biz, coğrafya ve kısmen de medeniyet bakımından Yunanlıların vârisi sayılırdık; 

bu verasetin Avrupa’da meydana getirdiği sonuçları yaşamamızı din engellemiş 

ve bu hal 1850’lere kadar devam etmişti. Aslında yapılacak şey, bütün Avrupa 

medeniyetinin kaynağı olan Yunan medeniyetine yönelmekti. Hâlbuki biz 

Fransızlara tâbi olarak yanlış bir yol seçmiştik; işin kötüsü Fransız edebiyatını 

da tam anladığımız söylenemezdi. Çünkü Avrupa edebiyatlarının hiçbirini asıl 

kaynaklarına, yani Yunan’a ve Latin’e gitmeden anlamak mümkün değildi”.

8

  

Yahyâ Kemâl, Paris’te bulunduğu süre içinde Fransız edebiyatını 



yakından tanıma fırsatı bulmuştur. Fransız  şâirlerinin eserlerinin köklerinin 

eski Yunan’da olduğu sonucuna varır. Zaten Avrupa kültürünün kökeninin Eski 

Yunan ve Latin kültürüne dayanması da bu görüşlerini pekiştirir.O dönemde 

Türk aydınları arasında da Avrupa’ya ve özellikle de Fransa’ya ve buranın 

kültürüne olan eğilim neticesinde, edebiyatımızı eski Yunan edebiyatına 

dayandırma, bir nevi doğudan alıp batıya taşıma düşüncesi egemen olmuştur. 

Yahyâ Kemâl’in başlattığı ve Yakup Kadri ile birlikte sürdürdükleri bu akıma 

“Nev Yunanilik” denilmiştir. Ancak bu akım fazla rağbet görmemiş, kısa süreli 

olmuştur. 

Yahya Kemâl ve Yakup Kadri eski Yunan ve Latin kültüründen 

yararlanarak sanat oluşturma düşüncelerini yaymak amacıyla “Havza” adında bir 

dergi çıkarmayı düşünürler, fakat bu teşebbüslerini gerçekleştiremezler. 

9

 

 



Yahya Kemâl ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na karşı ilk tepki Ömer  

Seyfettin’den gelmiş,Yunan Roma evreni Ziya Gökalp’in de dikkatinden 

kaçmamıştır”.

10

  



                                                 

4 Seyit Kemal KaraÂlioğlu, Edebiyat Terimleri Kılavuzu, İnkılap ve Aka Kitabevleri, İstanbul, 1975, s. 157. 

5 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri, Devlet kitapları, İstanbul 1970,s. 194. 

6 Osman Kafadar, Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma, Ankara, 1997,s.21. 



7 Şevket  Toker, ‘Edebiyatımızda Nev-Yunânîlik Akımı’, Ege Ün., Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi I, İzmir, 1982, s.135-163. 

8 Beşir Ayvazoğlu, Bozgun’da Fetih Rüyası, İstanbul 2006,s.50. 

9 Mustafa Özbalcı, Yahya Kemâl’in Duygu ve Düşünce Dünyası, Samsun, 1990, s.193. 

10 Suat Sinanoğlu, Türk Hümanizmi, Ankara,1980. baskı, s.91–92. 

 

Turkish Studies 

 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 


 

 

 



Cumhuriyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyatında Hümanizmin Etkileri             

383


 

 

 

 Cumhuriyet’in ilk yıllarında Nüzhet Haşim Sinanoğlu, Nurullah Ataç gibi 

Türk münevver ve yazarlarının Türkiye’de klâsik eğitimin savunucusu 

olmuşlardır. 1930 yılının başından itibaren bu konu ile ilgili cılız fakat canlı bir 

yayın faâliyetine başlanmıştır. Ruşen Eşref Ünaydın, Vergilus’un, Eklolarını, 

Yakup Kadri Karaosmaoğlu, Horatius’un şiirlerini Türkçe’ye çevirmişlerdir. Nüzhet 

Haşim Sinanoğlu, bir İtalyan Edebiyatı antolojisi, Dante ile Petrarca üzerine iki 

küçük inceleme, bir de Yunan-Roma Mitolojisi kitapçığı yayımlamıştır. Başka bir 

mitoloji kitabının yazarı Nurullah Ataç’dır. Hümanist akım ile ilgili çalışmalar 

1930’larda sona ermiştir.

11

 

 



   1930’larda hümanizm, felsefecilerimizin, edebiyatçılarımızın ilgi duyduğu 

bir özel konudur. Hilmi Ziya Ülken, 1931’ de “Aşk Ahlakı”nı, 1933’ de “İnsani 

Vatanperverlik”te, bütüncül bir hümanizmi araştırmak istemişti. Yine Ülken, 

1935’te yayımladığı “Uyanış Devirlerinde Tercüme’nin Rolü”nde uygarlık sürekli 

bir hümanizmdir gibi konuları işliyorlardı.

12

 



 

  Hümanist Düşüncenin Gelişme Evresi 

 

Cumhuriyet tarihinin 1923–1938 ilk evresini biraz  din vurgusu kısmen 



kaldırılmış Ziya Gökalp formülüyle tanımlamak; ikinci dönemini ise “(1939–

1950) üzerinde daha çok anlaşılmış bir formülasyonla hümanist kültür dönemi 

olarak adlandırmak mümkündür.”

13

 



 Atatürk’ün 

öldüğü yıl olan 1938’lerin sonunda Nurullah Ataç: “Eski Yunan 

ve Latin yapıtlarının çevrilmeleri gerekir. Çünkü onlar uygarlık tarihini, 

kavramamız için zorunludur. Bugünkü dilimiz, Batı kültürünün birçok 

kavramlarını düşünmeye elverişli değildir. Avrupa ulusları bu kavramların hemen 

hepsini Yunan-Latin sözcükleri ile düşünmüşlerdir. Bizim de o yola girmemiz iyi 

olacaktır” demektedir.

14

 Ataç’ın anlattıklarından hareketle muasır medeniyeti 



yakalamak için Yunan Latin kaynaklarının çevrilmesi gerekmektedir.  

 

Hasan Âli Yücel, 1938 yılında Akşam gazetesine yazdığı “Klâsikler Nasıl 



Doğar?” başlıklı yazısında adeta bir iki yıl sonra kapsamlı bir tercüme 

faâliyetlerine girişeceğinin ilk işaretlerini vermekte ve şöyle demektedir: “Latinler 

Eski Yunan’ı örnek aldı. Yunanlıların kültür bakımından hangi milletle temas 

ettikleri ve o milletlerin eski Grek Edebiyatına hangi noktalardan üstün olduğu 

hala müphem bir mevzuudur… Homeros, Odese ve İlyada’dan, Dante’den, 

Goethe’den geniş olarak bahsettiği yazısında; “Klâsik eser bu bakımından şaraba 

benzer. Güzel üzümden yapılmış bir şarap, istikbâlinden ne kadarını maziye mal 

ederse, kıymetinden o kadar kâr eder.”

15

  

1940’larda hümanist düşünce açısından Yücel dergisi de önemlidir. Bu 



dergi, Orhan Burian’ın yönetiminde, o yıllarda hümanizm ağırlıklı konuları 

işlemiştir. Burian, “Hümanizm ve Biz” başlıklı yazısında hümanizmanın ana 

kaynağının Eski Yunan Medeniyeti olduğunu  şu cümlelerle açıklamıştır:  

“Hümanistler insana insanlığını, kabul ettirmek için Eski Yunan’ı örnek tutmasını 

öğrettiler. Hümanizma için araştırmayı zevk edinen; ruhtur diyebiliriz. 

Demektedir.”

16

 

 Hümanist 



akımın, 1940’larda ortaya çıkmasının en önemli sebebi; 

Atatürk’ün kültürel alanda “milli kültürü” ön plana çıkaran; kendisinin de bizzat 

takip ettiği Türk tarihi ve Türk kültürü ile ilgili çalışmaları olmuştur.  Türk Tarih 

Tezi ve Güneş Dil Teorisi etrafında başlayan bu çalışmalar hümanist kültür 

anlayışı ve felsefesi ile taban tabana zıttır. Hümanist kültür politikasının ana 

                                                 

11 Sinanoğlu, a.g.e.,s.92. 

12Arslan Kaynardağ, “Türkiye’de Hümanizma Düşüncesinin Ortaya Çıkışı ve Gelişmesi,” Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe, Ankara 2002,s.141. 

13 Orhan Kolçak, “1920 lerden 1970’lere Kültür Politikaları”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, c. 2, İletişim Yay., s. 371. 



14 Kaynardağ. a.g.e.,s.141. 

15 Hasan Âli Yücel “ Klâsik Nasıl Doğar?”, Akşam Gzt., 5 Eylül 1938. 

16 Orhan Burian, “Hümanisma ve Biz”, Yücel, c.XI sayı: 63, Mayıs 1940,s.121. 

 

Turkish Studies 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 



 

 

                                                                                        



 

 

 

384



                                                                           Bilal ELBİR-Ömer KARAKAŞ

 

 

ekseni evrensel değerler iken, Atatürk döneminin kültür anlayışı milliliğin her 

türlü değerlerin üstünde tutulmasıdır.  

 Hümanizmanın bir kültür politikası olarak benimsenmesi şüphesiz Hasan 

Âli Yücel’in Maârif Vekilliği döneminde olmuştur. Maârif Vekili Yücel, yeni kültür 

politikasını  şu cümlelerle izah etmekteydi: “Kültür anlayışımızda milliyetçiliğin 

tecellilerinden biri de Cumhuriyet’in daha ilk zamanlarında, Arapça ve Farsça’yı 

kaldırmamız olmuştur. Bu boşluğu o da seneler sonra ve bu yakınlarda Latince ve 

Yunanca ile doldurmaya başladık.” 

17

 



 Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün bu politikaya olan desteği de şüphesiz çok 

önemlidir. “İnönü Milli Şef sanıyla Cumhurbaşkanı olduğunda girişilmiş olan 

yenileşme ve çağdaşlaşma atılımları,  İkinci Dünya Savaşı’nın doğurduğu 

sıkıntılara ve olumsuzlulara karşın sürdürülmüştü. Bunun sonunda da eğitim ve 

öğretime paralel olarak edebiyat,  yayın, bilim ve sanat dallarının her birinde 

sağlanan gelişmelere ve ilerlemelere bakılarak bir Türk hümanizmasından söz 

edilir olmuştu”.

18

 



 

Şerafettin Turan, İnönü’nün hümanist kültür anlayışına karşı olan 

temayülünü Yemen’de askeri görev yaptığı yıllara bağlamakta ve şöyle demektedir: 

“Başbakan  İnönü bu uygulamalarda gönülden inanarak büyük katkılarda 

bulunmuştu. O, daha 1914’te Yemen’de bir Fransız  Şirketi’nden satın alınan 

gramofon plakları dinleye dinleye klâsik Batı müziğine büyük bir ilgi duymuştu. 

Yukarıda belirttiğimiz gibi tedavi amacıyla gittiği Berlin’de ömründe ilk kez izlediği 

Wagner’in operasını güçlükle izlemişti ama sonradan operadan da zevk almaya 

başlamıştı. 

19

 



 

  I. Maarif Şurası ve Hümanizma Tartışmaları 

Hümanizm  meselesinin eğitim alanında ayrıntılı olarak ele alınıp 

incelendiği yerlerin başında  şüphesiz, 17–29 Temmuz 1939 tarihleri arasında 

gerçekleştirilmiş olan I. Maarif Şûrâsı gelmektedir. 

  

I.  Maârif  Şûrâsı’nda bir taraftan milli kültürden bahsedilirken, diğer 



taraftan Türk kültürünün hümanist Batı Kültürü’ne göre yönlendirileceğinden 

söz edilmekteydi.  Böylece millîlikle gayri millîlik birbiri ile yan yana getirilip 

şaşırtıcı bir görüntü ortaya konulmakta ve millî kültür adı altında bütün 

itirazlara rağmen millî kültürün yerini alacak olan hümanist kültür anlayışı 

adeta dayatılmaktaydı. Bu anlamda Şûrâ üyeleri arasında geçen konuşmalara 

bakmakta fayda vardır. Maârif Vekili Hasan Âli Yücel: “…Bu vesile ile 

kendimce önemli bulduğum bir meseleden bahsedeceğim… Onlarda fazla 

olarak ikinci bir yabancı dil, Lâtince ve Yunanca gibi derslerde gösteriyorlar 

ki bunların hiçbiri bizde yoktur. Böyle olduğu halde bizim ders saatlerimiz 

fazladır” diyerek bu konuyu gündeme taşımış oluyordu. Böyle bir konu 

aslında gündemde yoktu. Bu durum, Şûrâ üyesi Nuri Kutulmuş Bey’in şu 

cümlelerinden anlaşılmaktaydı: “Müzakereler arasında Lâtince ve Grekçe’nin 

liselerde okutulması mevzuu Ruznamede yoktu.”

20

 



Liselerde Klâsik Şubeler ve Müfredat Programları  

 Birinci 

Maârif 

Şûrâsı’nın gündeminde, hümanizma konusu yok iken  



aniden gelmiş, hümanist kültürü yaygınlaştıracak olan liselerin Klâsik Şubeleri 

konusunda da  herhangi bir karar alınmamıştır. Buna rağmen Maarif Vekili 

Hasan Âli Yücel, 1940 yılında Ankara, İstanbul ve İzmir’de birkaç lisede Latince 

dilinin öğretileceği klâsik kolların açılmasını sağlamıştır.

21

  

                                                 



17Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Milli Eğ.itim Bakanlarının Milli Eğitim ile İlgili Söylev ve Demeçleri, c. I. Ankara 1946, s.13. 

18 Şerafettin Turan, İsmet İnönü’nün Yaşamı, Dönemi ve Kişilği, Ankara, 2000,s.216. 

19 Turan, a.g.e., s.220–221. 

20 T.C.Maarif Vekilliği, I. Maarif Şurası, 17–29 Temmuz 1939 Çalışma Programı Konuşmalar, Lahikalar, Ankara 1939, s. 411. 

21 Osman Kafadar, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tartışmaları, Modernleşme ve Batıcılık, İstanbul 2002,s.380. 

 

Turkish Studies 

 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 



 

 

 



Cumhuriyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyatında Hümanizmin Etkileri             

385


 

 

 Dolayısıyla, şûrânın gündemine bile alınmayan, şûrâ üyeleri arasında “bir 

medeniyetten başka bir medeniyete geçmek” olarak değerlendirilen  bir konu; 

sanki bir oldubittiye getirilmiş, bir medeniyet projesi hayata geçirilmiş gibidir. 

 

1940–1941 ders yılından itibaren üç lisede de faâliyete geçen  klâsik  



şubelerde Latince derslerinin  okutulması  için  özel    bir  müfredat  programı 

düzenlemiştir. Klâsik şubeler  1942–1943 ders yılında, ilk mezunlarını vermiştir. 

22

 

  



Klâsik 

şubenin esas hususiyeti haftada 5 saat Latince tedrisatı 

yapmasıdır. Klâsik şubede okuyanlar her sınıfta bu esaslara göre hususi bir 

tahsil takip edecekler ve liseyi bitirdikten sonra kendilerine mahsus lise bitirme 

ve olgunluk imtihanlarına tabi tutulacaklardır. Maârif Vekilliği Klâsik şubenin 

Latince tedrisatına esas olmak üzere bir Türkçe gramer kitabı hazırlamıştır.”

23

 

1943 eğitim öğretim yılı sonunda, liselerin Klâsik kollarına “Devlet Olgunluk 



İmtihanlarında” Latince sorular sorulduğunu görmekteyiz.

24

 



 

Yakup Kadri Karaosmanoğlu,  “Hakikat” gazetesinde “hümanizmaya doğru 

ilk adım” başlıklı makalesinde; Latince eğitim yapan Klâsik şubelerin açılmasını 

“medreselerin ilgasından, ders programlarından iskolostik bilgilerin silinip 

atılışından, eski elif be yerine Latin unsurlarından bir alfabenin ikamesi çapında 

ve hatta belki bunların hepsinden daha mühim bir hadise”

  25

 olduğunu 



yazmıştır.   

 Karaosmanoğlu,  Türkiye’de Tanzimat’tan beri yapılan tüm reformların 

yetersiz olduğunu, eğer gerçekten Avrupa’nın yakaladığı medeniyet ve gelişmişlik 

seviyesini yakalamak istiyorsak, onların yaptığını yapmamız gerektiğini, 

savunmuş ve şu  şekilde devam etmiştir:  “Pek iyi biliyoruz ki bundan daha 

birkaç asır evveline gelinceye kadar Avrupa bugünkü Avrupa değildi. Bunları bu 

müthiş kâbustan kim kurtardı? Bir takım dahi kahramanlar mı? Gökten ilham 

alan bir takım resuller mi? Hayır?...Çünkü bunların gün yüzüne çıkardığı 

kitaplarda insanların insanlaşmış  sırrı bir mucize gibi ayan olmuştu. 

Eflatun’unun felsefesinde Aristokratalis’in mantığında Homeros’un şiirinde 

Evripid’in ve Sofokles’in tragedyalarında insan kafası ile insan ruhu artık tek 

buutlu bir satıh olmaktan kurtulmuş enine boyuna ve derinliğine bir hacim ve 

genişlik almaya başlamıştı.”

26

 



  

Dönemin 


önemli 

yazarlarından Burhan Belge, hümanist eğitimi 

gerçekleştirecek olan liselerin çok geç kaldığını, aslında bunların Tanzimat 

döneminde yapılması gerekli işler olarak nitelemiş, meseleyi bir teokrasi ve 

muasır medeniyet mücadelesi olarak gördüğünü  şu cümlelerle belirtmiştir:  

“Bizce, hümanist ve klâsik lise meselesi bugün 20 yaşına yaklaşmış bir 

Cumhuriyet Maarifi’nden münakaşasız çıkmalıdır. Tanzimat’ın ilk yıllarında 

tatbiki lazım gelen bu iş, başka  nedenden değil, henüz bütün siperlerini elinden 

kaptırmamış olan teokrasinin, açık ve zımnî muhalefeti yüzünden günümüze 

kadar sürüklenip gelmiştir. Fakat, bugün bu hamlenin kolaylıkla ve kısa bir 

zamanda yapılacağına ve Türkiye’mizde de “iyiyi, güzeli ve doğruyu” garptaki gibi 

serbest ve pagan manalarında tesis edileceklerine inanıyoruz.”

27

   


  

Liselerde  hümanist kültür anlayışını verecek olan Klâsik Şubelerin tarih 

dersi müfredatı da şöyleydi : “Liselerin bu sınıfına ait (yani üçüncü sınıf) 

müfredat programı aynen takip olunmakla beraber ders yılının üçte biri ilk 

bahislere, üçte ikisi Ege, Yunan ve Roma devirlerine tahsis olunacak bu 

                                                 

22 Türkiye Cumhuriyeti Maarifi 1923–1943,  Maarif Matbaası, Ankara 1944, s.88. 

23 Vakit, 1.Birinciteşrin (Ekim) 1940. 

24 T.C. Maarif Vekilliği Tebliğler  Dergisi, c.6, S.240, 6 Eylül 1943, s.109.  

25 Yakup Kadri Karaosmanoğlu,“Hümanizmaya Doğru İlk Adım”, Hakikat, 15 İlkteşrin 1940. Ayrıca bkz. Ayın Tarihi, nr.,83 1940,s.325. 

26Karaosmanoğlu, a.g.m.,s.326. 

27 Burhan Belge, “ Klâsik Lise”, Ulus, 23 Temmuz 1939. 

 

Turkish Studies 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 



 

 

                                                                                        



 

 

 

386



                                                                           Bilal ELBİR-Ömer KARAKAŞ

 

 

devirlerin bilhassa fikir ve sanat hareketleri ile toplumsal olaylarına önem 

verileceği gibi Yunan Roma mitolojisi bahisleri genişletilerek okutulacaktır.

28

 



Görüldüğü gibi tarih konularının üçte ikisi Yunan-Roma konularına tahsis 

edilecekti ve bu konular en ince ayrıntısına varıncaya dek işlenecekti.  

 

    1943  yılından itibaren sadece liselerin klâsik kollarında değil, diğer düz 



liselerde de özellikle tarih dersi müfredat programlarında önemli değişiklikler 

olduğunu görmekteyiz. 

 

    Örneğin, lise ikinci sınıflar için de durum şöyledir: Bu sınıfta da 



Türkçe aynı esaslar içinde okutulacaktır. Okuma saatinde Swift’in 

“Gulliver'in Seyahatleri” adlı romanı okutulacaktır. Her öğrenciden biri sözlü, 

biri yazılı olmak üzere iki kitap tanıtması istenecek, sözlü tanıtmalar için on 

beş günde bir saat ayrılacak ve her öğrenciye konuşmak için belli bir zaman 

verilecektir. Kitap tanıtmada en fazla başarı gösteren öğrenciler, Bakanlıkça 

kitap hediye edilmek suretiyle ödüllendirilecektir. Üçüncü sınıfta da ikinci 

sınıfın kitabı okutulacaktır. Ayrıca okunacak eserler de Shakespeare’in 

“Hamlet”i ile Sophokles’in “Kral Oidipus”dur.  Bu sınıfta her öğrenci yazılı 

veya sözlü iki kitap tanıtması yapacaktır.”

29

 



 

    Öğrencilerin bu eserleri sadece okunmakla kalmaması, üzerinde 

derinlemesine tahliller yapması istenmiştir. Bu eserlerin tümü Batı 

klâsiklerinden seçilmiştir.  

 

  Sadece liselerde değil, aynı zamanda ortaokullarda da özellikle tarih ders 



programlarında ciddi değişiklikler yapılmıştır. Mesela, 1943 yılında, 1.2.3. 

sınıflarda okuyan öğrencinin müfredat programı için bir tarih kitabı yazılması 

kararlaştırılmış ve yazarlar arasında yarışma açılmıştır. 

 

  Ortaokul  I.  sınıf öğrencileri için öngörülen müfredat programı  şöyledir: 



Giriş: Tarihin başlangıcı, Tarihten önceki devirler, Tarih Devirleri ve Eskiçağ 1. 

Türklerin Anayurdu ve Göçler  2. Göçlerden sonra ana yurdun durumu Büyük 

Hun Devleti 3. Çinliler, Hintliler, ve İskitler 4. Ön Asya ve Mısır  5. Ege Bölgesi, 

Ege Bölgesi’nde ilk uygarlıklar: Yunanistan, mitoloji devri, Solon ve Likurg 

kanunları, sebepleri ve neticeleri Yunan Sömürgeleri: Medya ve Pelaponez 

Savaşları; Makedonya: Filip ve İskender,  İskender  İmparatorluğunun 

parçalanması. Yunan Kültür ve Uygarlığı; Din,sosyal ve siyasal hayat, kültür. 6. 

Roma imparatorluğu,  İtalya Yarımadası:  İlk ahâli ve  durum, Etrüskler, 

Roma’nın kuruluşu ve krallık, Cumhuriyet Devri, Pön savaşları ve fetihleri, İç 

karışıklar, Julius Sezar ve Cumhuriyetin sonu, İmparatorluk Devri: bu devirde 

devletin siyasal durumu, savaşları ve fetihleri, kültür ve uygarlık, 

İmparatorluğun parçalanması ve neticeleri, Hıristiyanlığın çıkması ve yayılması. 

30

  

 Görüldüğü gibi tarih kitaplarını yazacak olan yazarlardan, sadece 



başlangıç bölümünde Türk tarihine ait konular olması istenirken, kitabın en az 

üçte ikisi Roma ve Yunan uygarlığına ait olması istenmektedir.   

  Gerek liselerde gerekse ortaokullarda uygulanan müfredat 

programlarından da anlaşılacağı gibi, 1938–1950 yılları arasında hümanist 

politikalar sayesinde tarih eğitimi ve öğretimi, Atatürk dönemindeki Türk 

tarihine vurgu yapan yapısından çıkarılmıştır. Yunan-Roma tarih ve 

medeniyetinin öğretilmesi, Türk tarihi ve medeniyetinin öğretilmesinin önüne 

geçmiştir.

31

 

  



Esat 

Sagay’ın Maârif Vekilliği döneminde  “Türk Tarihinin Ana Hatları” 

adlı  bir eser yayınlanmış; bu dönemden başlamak üzere Saffet Bey’in Kültür 

                                                 

28T.C. Maarif Vekilliği Tebliğler Dergisi, c.5, S. 197, 9 İkinci Teşrin (Kasım) 1942, s. 58. 

29 Milli Eğitim Düsturu, III. Tertip, c.6, Genelgeler, İstanbul 1948,s. 57 

30 T.C. Maarif Vekilliği Tebliğler Dergisi, c. 5, 21 Birinci kanun (Aralık) 1942, S. 203, s. 112. 

31 Abdülkadir Yuvalı, Türkiye’de Tarih Öğretimi, Fırat Üniversitesi, Elazığ 1990,s.255. 

 

Turkish Studies 

 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 



 

 

 



Cumhuriyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyatında Hümanizmin Etkileri             

387


 

 

Bakanlığı’nın sonuna kadar liselerde okutulmuştur. Hasan Âli Yücel döneminde 

bu kitaplar değiştirilmeye başlanmıştır. 1932’de 380 sayfa olarak yayımlanan 

“Türk Tarihinin Ana Hatları” adlı eserin, 1939’da 426 sayfaya çıkarılmıştır.  

  

1949 


yılında,  İnönü döneminin son zamanlarında “Liselerin birinci 

sınıflarında okutulan tarih kitabının, yalnız 8 sayfası Türk tarihini 

incelemektedir. Geriye  kalan 215 sayfalık kısım ise millet olarak siyasi ve 

kültürel münasebetlerimizin olmadığı milletlerin tarihine ayrılmıştır. Orta 

Asya’da kurulan ilk büyük Türk devleti olan Hun İmparatorluğu tarihi üç 

sayfada anlatılırken, Yunan tarihi asır asır bütün teferruatıyla işlenmiş ve 54 

sayfa, Roma tarihine  ise 52 sayfalık yer ayrılmıştır. 

 

 Eski Türk Medeniyeti’nden bahsedilmeyen bu kitapta Yunan, Roma ve 



Mısır en küçük teferruatlarına kadar anlatılmıştır.  

 

Kısaca, Hasan Âli Yücel döneminde, gerek liseler gerekse ortaokullar tarih 



müfredat programlarında  Orta Asya Türk Tarihi ve Medeniyeti’ne  ayrılan kısım 

kısaca geçiştirilirken Roma-Yunan uygarlığı bölüm bütün teferruatı  ile 

anlatılmıştır.   

 

  Sonuç  olarak,  I.  Maarif  Şûrâsı’nda  gündemsiz olarak ele alınan 



hümanizma ve hümanist kültür tartışmaları, herhangi bir  karara 

bağlanamazken  Yunanca ve Latince dillerinin öğretileceği Klâsik Liseler 

açılmış ve öğretime başlamıştır. Öte yandan, Yunan- Roma kültürünün en 

ince ayrıntılarına varıncaya kadar öğrencilere anlatılması için müfredat 

programlarında ciddi değişiklikler yapılmıştır. 

 Ayrıca, orta öğretim öğrencilerinin müzik kültürlerinin Batı Müziği 

terbiyesi eşliğinde kendilerini geliştirmeleri için bütün orta öğretim okulları 

ile ertik ve teknik öğretim kurumları, Maarif Vekili Hasan Âli Yücel’in Klâsik 

Batı Müziği eserlerinden seçtiği listeyi, bir genelge hâline getirerek 

okullarda “yüz plaklık bir diskotek” (plak arşivi)  kurulması mecbur 

edilmiştir. 

32

 



 Neşriyat Kongresi ve Klâsiklerin Yayınlanması   

 Yücel’in 

Bakanlığa geldiğinde ilk girişimi 2-5 Mayıs 1939 tarihleri arasında  

bir Neşriyat Kongresi düzenlemek olmuş burada da en önemli karar doğu ve batı 

klâsiklerini Türkçe’ye çevrilmesi olmuştur.

33

 

 

Hasan Âli Bey, daha 1929 yılında kaleme aldığı bir makalede, Batı edebiyatı 



ile ilgili şu değerlendirmeyi yapmaktaydı:  “Tanzimat’a kadar maalesef, 

 

humaine: beşeri ve âlemşümul eser verememiş olan, hatta bazı aksamında 



“milli” addedilmesi mümkün olmayan şark taklidi edebiyatımız; bize ancak 

hazırladığı aksülamelleri anlatmak itibari ile kıymetlidir… Bugünün gençliğe 

verilecek ideal numunesi o halde nerede? Mesela, Henri Poincare’den daha 

vazıh, daha Batıcı bir şekilde bugünün ilmini teşhir eden Anatole France 

okumadan ilmin kıymetini anlamak ne kadar güçtür. Şeytan suretindeki zeka ile 

Âlim şeklindeki beşer, tecessüs ve ihtirasının mücadele ve münasebetini görmek 

için Faust’u bilmemeli midir?”

34

 

 Neşriyat kongresinde bir Tercüme Bürosu’nun kurulmasına, Şark ve Garp 

klâsiklerinin Türkçe’ye çevrilmesine karar verilmiştir. 



                                                 

32 T.C. Maarif Vekilliği Tebliğler Dergisi, c.6, 9 Haziran 1944,s.190-191. “Okullarımızda müzik terbiyesini geliştirmek amacıyla öğrencilere plaklardan dinletilecek 

eserlerin sanat değeri taşır eserler olmasını sağlamak için Vekilliğimizce aşağıdaki liste hazırlanmıştır. Bütün ortaöğretim okulları ile ertik ve teknik 

öğretim kurumları bu listedeki plakları buldukça satın alarak en az yüz parçalık bir düskotek kuracaklardır. Listede ( ) işaretiyle gösterilen plaklar 

bulundukları takdirde, tercih edilerek alınacak olanlardır. Bu parçalar öğrencilere türlü vesilelerle dinletilirken müzik öğretmenleri tarafından, eserin 

mahiyetini ve değerini tanıtacak kısa, aydınlatıcı bilgiler verilmelidir. Öğretmenlerin bu takdimi hazırlamasına yardım edecek broşür ayrıca 

gönderilecektir. Gereğince hareket olunmasını rica ederim. Maarif Vekili H. Âli Yücel, T.C. Tebliğler Dergisi, Talim ve terbiyesi Dairesi, S. 2–727/11, 

9/VI/1944,özet: “Okullarda müzik terbiyesinin geliştirilmesi hakkında”. 

33Şerafettin Turan, İsmet İnönü, Yaşamı, Dönemi ve Kişiliği, Ankara 2000, s. 217. 

34Mehmet Kaplan, İnci Enginün, Zeynep Kerman, Necat Birinci, Abdullah Uçman, Atatürk Devri Fikir Hayatı II, Ankara 1992,s.147–148. 



 

Turkish Studies 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 


 

 

                                                                                        



 

 

 

388



                                                                           Bilal ELBİR-Ömer KARAKAŞ

 

 

 

Fakat burada dikkati çeken  husus, Şark Klâsiklerinin neredeyse unutulup 



Batı Klâsiklerine büyük önem atfedilmesidir. Atatürk dönemi kültür hayatının 

İnönü dönemi kültür hayatından kesinlikle farklı olduğunu bir çok yazısında dile 

getiren yazar, Atilla İlhan bu durumu şöyle yorumlamaktadır:  “Bunlar bir 

Mevlana yayınlıyorlar, yanı  sıra yüz tane Lukianos, Sophokles, Aristophanes, 

Euripides çıkıyor, bu yetmezmiş gibi, Hamlet, ya da Sophokles’in bilmem hangi 

eseri liselerde basbayağı yardımcı kitap diye okutuluyor. Çağdaşlaşıyor muyuz, 

yoksa kültür emperyalizminin tasmasını elimizle boynumuza geçirip kişiliğimizi 

yitirip yozlaşıyor muyuz? Bana sorarsanız, gerçekleştirilen bu ikincisidir, üstelik 

Kemal Paşa’nın istediğine de karşıdır, çünkü asıl temeli kendi içimizden 

çıkarmıyor, Yunan Latin klâsiklerinden çıkarmaya çalışıyoruz”.

35

 

 



Hasan Âli Yücel, kendi kaleme aldığı bir eserde de aslında hem Şark hem 

de  Garp  klâsiklerinin insanlığın ortak malı olduğunu ve klâsikleri bu amaçla 

tercüme ettirdiklerini şu cümlelerle dile getirmiştir: “Bizim kanaatimizce 

kaynağı ve pınarı eski Yunanla da tahdit etmeyip daha arkalara ve başka 

diyarlara gitmek, nerede insan ruhunun kendine göre mâna taşıyan bir izi ve 

eseri varsa, onları da içine alarak en geniş kavramıyla Hümanizmayı bütün 

insanlığı kucaklayan bir anlayış hâlinde görmek lâzımdır. Klâsikler yayınını Millî 

Eğitim Bakanlığına işte bu anlayışla yaptırdık. Eflâtun’un diyalogları yanında 

Konfiçiuslerin, Mevlânaların, Sadilerin eserleri bu anlayışla ve beraberce Türk 

şuuruna doğdular.”

36

 

Örneğin, Ahmet Ağaoğlu, “Bugün Avrupa ve Amerika’da bir tek medenî 



millet yoktur ki lisanına kadim Yunan ve Lâtin edebiyatının şaheserleri, bugün 

yaşayan Avrupa milletlerinin edebiyatlarındaki ana eserler tercüme 

edilmemiş olsun…Bugün garp âlemi doğrudan doğruya  “Rönesans” ve 

“Reformasyon” devirlerinin birleşmeleri mahsulüdür. Yine Greko-Romen 

edebiyatı ve alelumum kültürü ile doğrudan doğruya temasa gelmeliyiz. Bütün 

Avrupa’da olduğu gibi bizde de yunanca ye Lâtince bilgiçler yetişmelidir ve 

bunun içinde hiç olmazsa İstanbul liselerinin birisinde bu lisanlar tedris 

edilmelidir.”

37

 

Cumhurbaşkanı  İsmet Paşa’nın 1.8.1941’de söylediği, bütün Batı 



klâsiklerinin başında yer alan şu cümleleri  tercüme faâliyetlerinin yönünü tayin 

etmektedir: “Eski Yunanlılardan beri milletlerin sanat ve fikir hayatında 

meydana getirdikleri şaheserleri dilimize çevirmek, Türk milletinin kültüründe 

yer tutmak ve hizmet etmek isteyenlere en kıymetli vasıtayı hazırlamaktır. 

Edebiyatımızda, sanatlarımızda ve fikirlerimizde istediğimiz yüksekliği ve 

genişliği bol yardımcı vasıtalar içinde yetişmiş olanlardan beklemek, tabiî yoldur. 

Bu sebeple tercüme külliyatının kültürümüze büyük hizmetler yapacağına 

inanıyoruz.”

38

 

I. Neşriyat Kongresi’nde Tercüme İşleri Komisyonu’nca Türkçe’ye tercüme 



edilmesi teklif edilen ilk eserlerin sıralaması şöyle yapılabilir:

 39


    

   


Yunan ve Latin Klâsikleri: 38,  Alman Klâsikleri: 34,Rus Klâsikleri: 29,   

İtalyan Klâsikleri: 10, Şark Klâsikleri: 7,  İskandinav Klâsikleri 10, İspanyol 

Klâsikleri: 6, İngiliz Klâsikleri: 42, Amerikan Klâsikleri: 5, Fransız Klâsikleri: 112  

 

Bu “listedeki eserler arasında,  “hümanist kültüre” taalluku olanlara 



bilhassa ehemmiyet verilmesi, umumiyetle eserlerin tam  olarak ve mümkün 

oldukça aslından tercüme ettirilmesi tavsiye olunmuştur.”

40

 

                                                 



35 Atilla İlhan, Hangi Edebiyat, Bilgi yay., İstanbul 1993,s.210. 

36Hasan Âli Yücel, İyi Vatandaş İyi İnsan, İstanbul 2004, s.158. 

37 Ahmet Ağaoğlu, “Güzel Bir Teşebbüs”, İkdam, 21.5.1939. 

38 Ülkü, S.51,  I. İkinci Teşrin (Kasım) 1943,s.III. 

39 T.C.Maarif Vekilliği, Birinci Neşriyat Kongresi (1–5 Mayıs 1939), Raporlar Teklifler ve Müzakere zabıtları, Ankara 1939,s.277–285. 

40 T.C. Maarif Vekilliği, Birinci Neşriyat Kongresi (1–5 Mayıs 1939), Raporlar Teklifler ve Müzakere zabıtları, Ankara 1939,s.126. 



 

Turkish Studies 

 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 


 

 

 



Cumhuriyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyatında Hümanizmin Etkileri             

389


 

 

 

İlk Neşriyat Kongresi’nde, toplam, 183 eserin Türkçe’ye çevrilmesine karar 



verilmiş olup, bunların sadece 7 tanesi Şark klasiğidir. Burada bir konu daha 

dikkat çekicidir: Tercüme edilen Şark-Türk klâsikleri içerisinde,  Mevlânâ ve 

Yunus Emre’ye özel bir önem verilmiştir. Bunun da sebebi; Mevlânâ ve Yunus 

Emre’nin “Hümanizm” kültür felsefesine hizmet eden bilge-hümanistler olarak 

değerlendirilmiş olmasıdır. Yani bir şekilde Türk Hümanizmasının yerli 

temsilcileridir.  

Hasan Âli Yücel’in Maarif Vekilliği görevinden ayrıldığı 1946 tarihinin 

sonuna kadar 496 eser Türkçe’ye çevrilmiştir. Bunlardan ilk üç yılda 

yayımlanan, 109 eserden 39’u Klâsik Yunanca’dan, 38’i Fransızca’dan, 10’u 

Almanca’dan,  8’i İngilizce’den, 6’sı Latince’den, 5’i Şark ve İslam Klâsiklerinden, 

2’si Rusça’dan 1 tanesi de İskandinav edebiyatındadır.

41

 



I. Neşriyat Kongresinde “gerek listedeki eserlerin tercüme sırası, 

mütercimlere tevzii, tercümelerin tetkiki ve tab’ı  işleri ile gerek hususi 

müesseselerin tercüme neşriyatı tanzim ve murakabe vazifesi ile meşgul olmak 

üzere daimi bir Tercüme Bürosu kurulması kararlaştırılmıştır.” 

42

 Nurullah 



Ataç, başta olmak üzere, Saffet Pala, Sabahatin Âli, Bedrettin Tuncel, Enver Ziya 

Karal, Nusret Hızır gibi yazar-çevirmenlerden oluşan bir Daimi Büro (Tercüme 

Bürosu) kurulmuştur. Tercüme Büro’sunun Nurullah  Ataç tarafından 

yönetilmesi kararlaştırılmıştır.

43

 

Tercümelerin ilk baskılarında yer alan önsözde Hasan Âli Yücel: 



“Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en 

müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar. Sanat 

şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları  en  zengin  olanıdır. Bunun 

içindir ki bir milletin diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu 

kendi idrakinde tekrar etmesi; zekâ ve anlama kudretini o eserler nispetinde 

arttırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır” demiştir. 

44

  

 Neşriyat Kongresinde, kongre üyelerine, Ankara Konservatuar öğrencileri, 



Palyaço operasından bir parça, “Bastien Bastienne” operasından çeşitli sahneler, 

Schnitzler’in “Yeşil Papağan” oyunundan, Schiller’in “Haydutlar”ından, 

Dostoyovski’nin “Suç ve Ceza’sından Hamlet’den bazı sahneler ve “Satılmış Nişanlı” 

operasından bir Duo oynamışlar, ayrıca bir de viyolensel konseri vermişlerdir. 

45

 

 Birbiri 



ardınca gerçekleştirilen, Konservatuarın kurulması, Neşriyat Kongresi, 

Maarif  Şûrâsı; gibi çalışmaların ortak amacı; kültür siyasetindeki bu değişikliği 

pekiştirmektir. Birinci Neşriyat Kongresi’nde, yayınevlerinin daha verimli çalışması, 

çocuk edebiyatı kütüphanesi oluşturma, okumayı teşvik, Ansiklopedi ve Lügatlar

46

 

konuları ele alınsa da klâsiklerin tercümesi ön plana çıkmıştır. Maalesef, okuma 



ve kültürlenme seviyesi, köyler bir yana şehirlerde bile bugün istenilen   

seviyeye  gelememiştir.  

Neşriyat Kongresi başlığı ile kaleme aldığı başka bir makalesinde 

Ağaoğlu, Avrupa’nın o günkü medeniyete ulaşmasının tek sebebinin Yunan 

Kültürü olduğunu belirtiyor ve şöyle diyordu :“Nedendir ki gerek eski 

zamanlarda ve gerek yeni zamanlarda bazı muhitlerde kültür hayret verici bir 

ihtişama açılır yürür, bazılarında aksine söner. Mesela bu bakımdan eski 

Yunanistan ile eski İran arasında, bugünkü İngiltere ile Çin’i mukayese ediniz. 

Vakti ile İran’da da Çin’de de kültür varmış. Fakat sonra durmuş ve sönmüştür. 

                                                 

41 Çıkar, a.g.e.,s.83. 

42 T.C. Maarif Vekilliği, Birinci Neşriyat Kongresi (1–5 Mayıs 1939), Raporlar Teklifler ve Müzakere zabıtları, Ankara 1939,s.126. 

43 Bedrettin Tuncel, “Hasan Âli Yücel ve Tercüme”,Tercüme c.XV, S. 75–76, Temmuz –Aralık 1961,s.8–9. 

44  Hasan Âli Yücel, “ Klâsiklere Birinci Söz”, Tercüme, c. XV, S. 75- 76,  Temmuz- Aralık 1961, s.12. 

45 Özdemir Nutku, “Cumhuriyet Döneminde Türk Tiyatrosunu geliştiren İlk Adımlar”, Cumhuriyetin 50.Yıl Anma Kitabı, Ankara 1973,s.133. 

46 T.C. Maarif Vekilliği, Birinci Neşriyat Kongresi, Raporlar, Teklifler, Müzakere Zabıtları, Ankara 1939,s.3. 

 

Turkish Studies 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 



 

 

                                                                                        



 

 

 

390



                                                                           Bilal ELBİR-Ömer KARAKAŞ

 

 

Hâlbuki Yunan kültürü inkişaf ede ede zamanımızda dahi beşeriyet için bir 

ilham kaynağıdır..”

47

 



Klâsiklerin tercüme edilmesinin bir medeniyet projesi, bir medeniyetten 

başka bir medeniyete geçiş olarak değerlendiren Erol Güngör: “Klâsikler 

hareketi Batı medeniyeti hakkında yeni bir anlayış getiriyordu! Bu yeni 

anlayış Atatürk devrindeki tarih ve medeniyet tezine açıkça karşı olmamakla 

birlikte, onun yerine geçmek üzere, ortaya atıldı. Batı medeniyetinin kökü Orta 

Asya’dan, iç deniz denilen şeyin kurumasıyla göç eden eski atalarımızın 

dünyanın çeşitli yerlerinde, bu arada Mezopotamya ve Anadolu’da kurdukları 

medeniyetler değildi. Bugünkü Avrupa medeniyeti Yunan-Latin kaynaklarına 

dayanıyordu. Onu öğrenebilmek ve ona katılabilmek için bu kaynakları 

Sofokles’den  İbsen’e, Eflatun’dan Bergson’a kadar okumak gerekiyordu. 

Klâsikler hareketi Türkiye’ye Batı kültürünü yerleştirme yolunda, Atatürk 

inkılâpları kadar radikal bir tavrın eseriydi. Atatürk zamanında Türklerin Batı 

medeniyeti içinde bağımsız bir hüviyet taşımaları, hatta çağdaş medeniyetinin 

üstüne çıkmaları  ve  Batılılaşması milliyetçilikten  ayrılmıyordu. 1938–46 devrinin 

hümanizması devletin bütün kültür ve eğitim müesseseleri ile desteklenerek yayıldı.”

48

 



demektedir. 

Güzel Sanatlarda Hümanist Arayışlar  

 

Bu dönemde güzel sanatlar alanında yapılan çalışmalarda da hümanizm 



temalarının işlenmesine dönemin sanatçıları arasında özen gösterilmiştir. 

Örneğin, birinci devlet resim ve heykel sergisi “münasebetiyle, “Resimde 

Ümanizma”  başlıklı bir makale kalem alan, Ahmet Muhip Dranas, serginin 

hedefini şu şekilde belirliyordu: “Maarif Vekilliğinin büyük bir isabetle tesis ettiği 

bu sergi, resimde beklediğimiz hümanizmanın feyizli bir iklime açılan birinci 

kapısı olmuştur denirse mübalağa edilmemiş olur…. Bu kaynaklar iman, metot, 

bilgi demek olan Yunan, Roma, Rönesans ve sonraki klâsiklerdir.  Bu her şeye 

hâkim bir nizam ve ahenk anlayışı; saf halde bir tabiat ve iman aşkıdır. Orada 

sanatkârın bulacağı… Bizi eserde ebediliğin sırrı olan kemal anlayışına davet 

eder.”


49

  

Diğer bir sanat kolu olan tiyatroda da dönemin sanat anlayışı 



hümanizma olup, tiyatrolarda oynanan oyunlar Batı Klâsiklerinden seçilmeye 

özen gösterilmiştir. Örneğin, 3 Nisan 1941 tarihli Ulus Gazetesi’nin sürmanşeti 

şu  şekildedir: “Devlet Konservatuvarı Ankara Halkevi’nde iki eser temsil etti. 

Milli Şefimiz temsilleri alaka ile takip ettiler. Konservatuvar profesör ve talebeleri 

“Otelci Kadın” komedisiyle Toska Opera’sının ikinci perdesini oynamışlardır.”

50

 



Yine, 13.06.1941 tarihinde “Madame Butterfly operası” Ankara Halkevi’nde 

sahneye konmuştur. Madame Butterfly rolünü Soprano Mesude Çağlayan, diğer 

rolleri, Nejdet Demir, Süleyman Tamer gibi sanatçılar paylaşmışlardır. Bu 

operada, rejisör Carl Ebert, Kompozitör Hasan Ferit Alnar’dır.

51

 Madame 


Batterflay operası,  22.10.1941’de  Ankara Halkevi’nde tekrar edilmiştir.  

Bir başka örnekte ise 1943 yılına gelindiğinde ise 2 Mayıs -18 Haziran 

1943 tarihleri arasında o tarihe kadar oynanan bütün oyunları içeren bir 

“Temsil Bayramı-Tiyatro Bayramı” düzenlenmiştir

Temsil Bayramı 

münasebetiyle 10 eser seçilmiştir. Seçilen bu eserler şöyledir:  



Üç Komedi:  

 

Sophokles: Gülünç Kibarlar  

Goldoni: Otelci Kadın  

                                                 

47 Ahmet Ağaoğlu, “Neşriyat Kongresi”, İkdam, 1.5.1939. 

48 Erol Güngör, “Türk Milli Eğitiminin Dünü- Bugünü- ve Geleceği” , Türk Milli Eğitimi I. Kurultayı Tebliğleri, Ankara 1979, s.11. 

49 Ahmet Muhip Dranas, “ Resimde Ümanizma”, Güzel Sanatlar (Dergisi), S.2 (ty. yy.) s.145. 

50 Ulus,  3 Nisan 1941. 

51 Ulus,13.06.1941. 

 

Turkish Studies 

 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 



 

 

 



Cumhuriyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyatında Hümanizmin Etkileri             

391


 

 

Lessing: Minna Von Barhelm 



Üç trajedi :  

Sophokles: Kral Oidipus 

Sophokles: Antigone 

Shakespeare: Julius Ceaser  



Klâsik Opera-Buf numünesi  

Mozart: Bastien ile Bastienne  

Eroik Opera olarak: Beethoven: Fidelio  

Realist Santimantal Opera Numünesi olarak: 

Puccini: Madam Batrflay 



Folklora dayanan müzik eserlerinin şaheserlerinden biri olarak: 

Smetana: Satılmış Nişanlı 

  

Sabahattin  Eyüboğlu da 1930’lu yıllarda sanat alanında hümanizmayı 



eskiye dönmek değil, eskiyi yeni yapmak olarak  algılar. İnsanlığın daima geriden 

hız alarak ileri gittiğini ve köksüz medeniyet olmadığını vurgular.

52

 

Sonuç 



 

Atatürk’ün en uzun süre ( 1935–1938) Milli Eğitim Bakanlığını yapan devlet 

adamı Saffet Arıkan’dır. Bu dönemde eğitim ve kültürde izlenen politika milliliktir. 

Atatürk’ün ölümünden sonra ikinci Cumhurbaşkanı  İsmet  İnönü’nün en uzun 

dönem Milli Eğitim Bakanlığı görevini yürüten siyaset adamı ise Hasan Âli 

Yücel’dir. Bu dönemde izlenen kültür ve eğitim politikası değişmiş eğitim- kültür ve 

sanat alanında  hümanist arayışlar başlamıştır.   

 

Hasan Âli Yücel (1939- 1945) döneminde Milli Eğitim Bakanıdır. Eğitim ve 



kültür alanında  I Maarif Şûrâsı’ndan sonra liselerde klâsik eğitim veren bölümlerin 

açılması, I. Neşriyat Kongresi’nden sonra batı klâsiklerinin Türkçe’ye çevrilmesi bu 

amaca yönelik çalışmalarıdır.  

 Hümanizm 

1940’lı  yıllardan sonra Turancı çevrelerle, sol düşünceye 

mensup olanlar arasında tartışma konusu olmuştur. Turancı çevreler hümanist 

anlayışa karşı  çıkarken, sol düşünceye mensup aydınlar hümanizm taraftarı 

olmuşlardır. 



 

KAYNAKÇA 

AGAOGLU, Ahmet, “ Maarifte Yeni Esaslar, Kültür Bakanı ile Mülakat”,Cumhuriyet, 

23.9.1935. , “Güzel Bir Teşebbüs”, İkdam,21.5.1939. 

 ______,Ahmet, “Neşriyat Kongresi”, İkdam, 1939. 

AKARSU, Bedia , Felsefe Terimleri Sözlüğü, T.D.K.,yayınları, Ankara, 1975. 

AYVAZOĞLU, Beşir, Bozgunda Fetih Rüyası, İstanbul, 2006. 

BELGE, Burhan, “Klâsik Lise”, Ulus, 23 Temmuz 1939. 

BURİAN, Orhan “Hümanisma ve Biz”, II, Yücel, c.XI sayı: 63, Mayıs 1940. 

CUMHURBAŞKANLIĞI Başbakanlar ve Millî Eğitim Bakanlarının Millî Eğitim ile İlgili 

Söylev ve Demeçleri, C:1, Ankara, 1946. 

ÇIKAR, Mustafa, Hasan Âli Yücel ve Türk Kültür Reformu, Türkiye İs Bankası Yayınları, 

Ankara, 1998. 

DRANAS, Ahmet Muhip, Resimde Ümanizma” Güzel Sanatlar Dergisi, S:2. 

GÜNGÖR, Erol, “Türk Milli Eğitimimin Dünü- Bugünü ve Geleceği”, Türk Milli Eğitimi I. 

Kurultayı, Ankara, 1979. 

İLHAN, Hangi Edebiyat, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1993. 

İSLİMYELİ, Nüzhet, Sanat Terimleri Ansiklopedisi, C. 1, Ankara, 1973. 

KAFADAR, Osman, Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma, Ankara, 1997. 

_________, Osman, “Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tartışmaları, Modern Türkiye’de Siyasi 

Düşünce, cilt:3, İstanbul, 2002. 

KAFESOGLU, İbrahim, Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri, Devlet Kitapları, İstanbul, 1970. 

                                                 

52 Ahmet Oktay, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı, Ankara, 1993, s: 75. 

 

Turkish Studies 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 


 

 

                                                                                        



 

 

 

392



                                                                           Bilal ELBİR-Ömer KARAKAŞ

 

 

KAPLAN, Mehmet ve Diğerleri, Atatürk Devri Fikir Hayatı-II, Ankara, 1992. 

KARAALİOĞLU, Seyit Kemal, Edebiyat Terimleri Kılavuzu, İstanbul, 1975. 

KARAOSMANOGLU, Yakup Kadri, “Hümanizmaya Doğru  İlk adım”, Ayın tarihi, nr.83 

1940. 

KAYNARDAG, Arslan, Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe, Ankara, 2002. 

KOLÇAK, Orhan, “1920’lerden 1970’lere Kültür Politikaları”, Modern Türkiye’de Siyasi 

Düşünce, Kemalizm, c. 2, İletişim Yay., İstanbul, 2001. 

MİLLÎ EĞİTİM DÜSTURU, III. Tertip, C:6, Genelgeler, İstanbul, 1948. 

NUTKU, Özdemir, “Cumhuriyet Döneminde Türk Tiyatrosunu Geliştiren  İlk Adımlar”, 

Cumhuriyeti 50 yıl Anma Kitabı, Ankara, 1973. 

OKTAY, Ahmet, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı, Ankara, 1993. 

ÖZBALCI, Mustafa, Yahya Kemâl’in Duygu ve Düşünce Dünyası, Samsun, 1990. 

ÖZKAN, Salih, Türk Eğitim Tarihi, Niğde, 1997. 

T.C. Maarif Vekilliği, Birinci Neşriyat Kongresi (1–5 Mayıs 1939), Raporlar Teklifler ve 

Müzakere Zabıtları, Ankara, 1939. 

___________, Birinci Neşriyat Kongresi, Raporlar, Teklifler, Müzakere Zabıtları, Ankara, 

1939. 

___________,Tebliğler Dergisi, C:6, S:240, 1943. 

___________,Tebliğler Dergisi, C:5, S:197, 1942. 

Türkiye Cumhuriyeti Maarifi, 1923-1943, Maarif Matbaası, Ankara, 1944. 

SİNANOĞLU, Suat, Türk Humanizmi, Ankara, 1980. 

TOKER, Şevket, “Edebiyatımızda Nev-Yunanîlik Akımı” Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler 

Dergisi-I, İzmir, 1982. 

TUNCEL, Bedrettin, “Hasan Âli Yücel ve Tercüme” C: XV, Temmuz-Aralık, 1961. 

TURAN, Şerafettin, İsmet İnönü, Yasamı, Dönemi ve Kişiliği, Ankara, 2000. 

TÜRKÇE SÖZLÜK, T.D.K., C:1, Ankara, 1988. 

ULUS, 3 Nisan  1941. 

ÜLKÜ, S:51, Kasım 1943. 

VAKİT, 1. Teşrin, 1940. 

YUVÂLİ, Abdülkadir, Türkiye’de Tarih Öğretimi, Elazığ, 1990. 

YÜCEL, Hasan Âli, Dinle Benden, İstanbul, 1960. 

__________,Hasan Âli, İyi Vatandaş İyi İnsan, İstanbul, 2004. 

__________,Hasan Âli, “ Klâsiklere Birinci Söz”, Tercüme, C. XV sayı: 75, 76, Temmuz-

Aralık 1961. 

 

 

Turkish Studies 

 

International Periodical For the Languages, Literature  

and History of Turkish or Turkic   

Volume 2/4 Fall 2007

 

Yüklə 303,78 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə