Davraniş BİLİmleri ÜNİte 1 davraniş BİLİmleri ve diĞer sosyal biLİmlerle iLİŞKİSİ



Yüklə 0,51 Mb.
səhifə10/11
tarix17.09.2017
ölçüsü0,51 Mb.
#316
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

ALGILAMA SÜRECİ

A


Algılama bir süreçtir ve yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi beş aşamadan oluşur. Bu aşamalar uyarıcı, duyu, izlenim, dönüt ve anlamadır. Algılama süreci algılanan nesnenin, olayın niteliğine göre kısa ya da uzun sürebilir. Bu aşamaların süresi, oluşumu, algılamanın sağlamlığı bakımından önemlidir. Algılama aşamaları ve olası engeller aşağıdaki gibi açıklanabilir:

Uyarıcı (stimulus). Algı bir uyarıcıyla başlar. Uyarıcı, organizmayı etkileyen çevresel etkendir. Deriye batan iğne, göze çarpan ışık, desen, renk ve şekil, kulağa gelen sesler birer uyarıcıdır. Uyarıcılar kişinin duyumsama yeteneğini harekete geçiren faktörlerdir.


lgılama süreci genel olarak iki aşamadan oluşur; bunlardan ilki seçici dikkat, diğeri de organizasyondur. Seçici dikkat dış dünyadan gelen uyarıcıların tamamının beyne ulaşmayarak bunlardan bazılarının seçilerek algılanmasıdır. Algısal seçimi etkileyen değişkenlikler, algılayan uyarıcıyla ilgili özellikler ve ikincisi de algılayan bireyle ilgili özelliklerdir. Algılama sürecinde bireyin beklentileri, deneyimleri, ihtiyaçları, eğitim düzeyi, toplumsal ve kültürel etkenler sürece dâhil olur. Algılama sürecinde bireyin beklentileri, deneyimleri, ihtiyaçları, eğitim düzeyi, toplumsal ve kültürel etkenler sürece dâhil olur. Gelen duyuları seçme, bazılarını ihmal edip bazılarını güçlendirme, aradaki boşlukları doldurma ve beklentilere göre anlam verme faaliyetleri bu aşamada gerçekleşir. Duyu organları, algılamanın araçlarıdır. İnsan, iç ve dış çevresinden gelen uyarıcılarla karşı karşıya kalır; bunları duyar ve kaydeder. Kaydettiği ilk izlenimi yorumlar. Yorumlarının doğruluğu geri bildirimle denetlenir ve uyarıcılar yolu ile gelen etkiyi “anlam”a veya “davranış”a dönüştürür. Böylece tutumlar ve davranışlar algılara göre biçimlenir. Aristo “algılayan” veya “algılayıcı” kavramını hem “algılama yeteneğinin güç ve potansiyeline sahip olan” anlamında hem de “şu anda algılama fiilini gerçekleştiriyor olan” anlamında kullanmaktadır. Algılama, hem “belirli bir algı, güç veya yetisine sahip olma” hem de “belirli bir algı fiilini (algılama) gerçekleştiriyor olma” demektir. Aristo’ya göre duyu yetisi, yanmaya hazır olan bir maddeye benzer ve faaliyetine başlamak için de ilk ateşlemeyi (algılamayı) başlatacak bir ateşleyiciye (uyarıcı) ihtiyaç vardır.


Algılama bir süreçtir; bu sürecin en başında algılanan şey açısından bakınca uyarıcılar vardır. Uyarıcılar, organizmanın duyu verileri vasıtasıyla algıladığı her şeydir. Uyarıcı, insanın dış çevresinden olduğu gibi iç çevresinden de gelebilir. Dış ve iç çevreden gelen herhangi bir uyaran olmadan algılama süreci başlayamaz. Biliş sisteminde uyaranlar, daha çok karmaşıklaşarak yanında bilgi, beceri, tutum gibi girdiler getirir. Uyarıcının alınabilmesi için uyarcıyı alacak olan duyu organındaki alıcıların yeterince duyarlı olması gerekir. Duyu organlarının alıcı gözelerince alınan uyarıcılar, beyindeki duyu merkezine sinirlerle taşınır. Bireyin duyu organlarından duyu merkezine giden sinirler sağlıklı olmadığında, duyum süreci engellenir.

  • Duyu. Duyular, alıcı hücrelerin dış çevreden aldığı fiziksel enerjiyi, sinirsel enerjiye çevirmesiyle oluşur. Bu sinirsel enerji beyinde işlenir ve işlemin sonucunda algısal ürün ortaya çıkar. Dokunulan bir cismin sert-yumuşak, soğuk-sıcak olarak algılanması gibi. Burada sertlik veya sıcaklık duyu verisinin yani uyarıcının algı sürecinin sonunda (algılama) tanımlanması veya kodlanmasıdır. Örneğin, bilmediğimiz dili konuşan birinin cümlelerini algılayamayız. Çünkü duyu organları sesleri bir sinirsel enerji olarak beyne taşımasına rağmen, beyin kendisine taşınan her şeyi algılama başka bir ifadeyle işleme yeteneğine sahip değildir. Aksi halde beynin her problemi çözmesi, her soruya cevap vermesi gerekirdi. Beynin duyular vasıtasıyla aldığı uyarıcıları algılayamayacağını anlaması da bir tür algıdır. Duyu organlarımızın beyne gönderdiği duyusal veriler beyin tarafından işlenir. Yani duyu verisinin belli fark eşiğinin üzerinde olması durumunda beyin bunları işler (algılar). Çevreden organizmaya ulaşan bütün fiziksel uyarıcılar, duyu organlarında kimyasal ya da elektriksel değişikliklere sebep olur. Çevreden gelen bu etkilerin duyulabilmesi yetisine de duyu denir. Duyu, alıcı hücrelerin dış çevredeki fiziksel enerjileri yakalayarak sinirsel enerjiye çevirmesiyle oluşur. Dış dünyadaki mesajları organizma duyu organları aracılığıyla alır. Algılar duyular üzerine kuruludur; duyular algıya temel oluşturur. İnsana çevresinden pek çok fiziksel güç etkide bulunur. Duyu derecesi, az veya çok şiddetli olmasıyla ölçülür. Algı ise hemen her zaman duyuya ihtiyaç duyar, aynı zamanda duyusal etkileri kavramayı sağlayan faaliyetlerin tümüdür. Duygu bir tasarım, duyu bir etkinin sonucudur. Örneğin, sevinç bir duygu, açlıksa bir duyudur. Bu bakımdan, şiirsel tasarımlar dışında, duygunun insan bedeninde bir yeri yoktur, ama duyunun belli bir yeri vardır; insanın karnı acıkır, ama sevincin yeri belli değildir.

  • İzlenim. Kimi zaman duyu organları algılamaya yetecek güçte duyu alamazlar. Çevreden gelen uyarıcılar, anlamaya yetecek güçte olmadığında insanda yalnızca bir izlenim bırakırlar. İzlenim, uyarıcıların tam anlaşılmamış etkileridir. Bulanık, yetersiz olan izlenimler, çevreden gelen uyarıcıları yanlış algılamaya yol açabilir.

  • Geri bildirim. İnsanın izlenim aşamasında, belirsizlikten, yanılgıdan ve ön yargıdan kurtulmak için edindiği duyuyu yorumlayarak değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin sonunda insan, edindiği duyudan geri bildirim alır. Geri bildirimler, insanın ilgisinin yeniden duyuyu yaratan uyarıcıların kaynağına yönelmesini sağlar.

  • Anlama. Anlama aşamasıyla algılama süreci tamamlanır ve ortaya algı çıkar. İnsan, bir anlama ulaştığında davranışına temel olacak bir algıyı edinir. İnsanın anladığı, yanlış da olabilir. İnsanı gerçek olmayan algılara iten nedenler şunlar olabilir:

  • Duygusal yeğleme. İnsan, beğendiği, sevdiği, hoşlandığı nesneleri, olayları, bulanık ortamda bile olumlu (iyi, güzel, doğru) yönde algılar.

  • Ketleme. İnsan, görmek istemediği, özellikle utanç duyduğu nesnelerden, olaylardan gelen uyaranları, ketleyerek duymama eğilimi gösterir.

  • Kümelendirme. İnsan, çevresinde olan nesneleri, olayları, insanları, “ak” ile “kara” gibi zıt kümelere ayırdığında (kategorize etme), kendini bu ayırımdan birine yanlı görüp, diğerine ilişkin algılarını olumsuzlaştırma eğilimi gösterir.

  • Yaşantıyı karıştırma. İnsan, geçmişte edindiği algılarını, aynı ya da benzer olaylara, nesnelere ilişkin son algılarıyla değiştirebilir; bu değişiklik yanlış da olabilir doğru da olabilir.

  • Alışkanlık. Sürekli algılanan olaylara, nesnelere karşı oluşturulan alışıklık, olay ya da nesne değişse bile, ayrımına varılmadan, eskisi gibi algılanmaya yol açabilir.

  • Ortamın etkisi. Aynı uyaran, farklı ortamda farklı algılanabilir.

Sonuç olarak algılamanın doğru ve gerçek olması için dış uyaranların insanın duyu/algı organlarına kadar gelmesini engelleyecek fiziksel engelin olmaması gerekir. Algılamanın ve anlamanın doğruluğu için fiziksel engelin bulunmaması yeterli değildir.

ALGI TÜRLERİ

Algıları iç ve dış algı şeklinde sınıflandırabiliriz. Algılama için uyarıcıya ihtiyaç vardır. Ancak uyarıcı olmadıkça algılamanın olamayacağını söyleyemeyiz. Nesnelerin insan aklında meydana gelen şekilleri ve görüntüleri vardır. Bunlara dış algı denir. Dış algı, dış dünyadaki nesnelerin insan zihnindeki resimlerine ilişkin algıdır. Dış algılar, hayaller, geçmişteki izlenimlerin tamamlanmasından ve kendi içinde bütünleşmiş duyulardan oluşur. Algıları iç veya dış algı olarak ayrıma tabi tutmamızı sağlayan, duyunun kaynağıdır. Algılar aşağıdaki gibi dörtlü bir ayrıma tabi tutulabilir:



  • Duyu algısı. Eşyaya ait özelliklerin duyu organları aracılığıyla alınarak nitelik, nicelik, yer ve durum gibi kategoriler hakkında bilgi sahibi olunmasıdır.

  • Hayal algısı. Eşyayı, yine duyu algısındaki özellikleriyle, fakat bu kez ortada eşya olmadan, onun gözden uzak olarak hayal edilmesi ve hatırlanışıyla ilgili algılardır.

  • Vehim ve tikel algı. Duyulara ilişkin tikel anlamların algısıdır.

  • Akıl algısı. Tikel veya tümel bütün soyut anlamların algısıdır.

Algılama sürecinde sezgiler de önemli rol oynar. Sezgi, dolaysız kavrama anlamına gelir. Sezgi, insanın içine işleme, içine doğma, düşünmeden anlama, düşünmeden bilme, bilinç dışı kavrama yeteneğidir.


İnsan, duyu süreçleri bağlamında iç ve dış algılar yoluyla çevresindeki olayları değerlendirir. Nesne algılanması dış algılar yoluyla oluyorsa önemli ölçüde öğrenmeye dayanır. İnsanın olayları sağlıklı değerlendirebilmesini algılarının sağlamlığı, doğruluğu, reel olana uygunluğu belirler. Buna göre algılamanın sağlamlığı;


  • Gerçek izlenimlere,

  • Doğru, gerçek duyulara,

  • Gerçek algılara,

  • Gerçek algılama yeteneğine bağlıdır.

Algı, uyaranların meydana getirdiği, hatırlattığı veya telkin ettiği duyular yoluyla nesnelerin bilinmesidir. İnsan uyaranları iki şekilde algılayabilir; tecrübe ve zihinsel olarak. Algı bu yönüyle duyularla şekillenen bütün zihni yapıyı, hayallerin bütün çağrışımını ve birikimini kapsar.

ALGILARIN ÖZELLİKLERİ

Algılama sürecinde bir tek uyarana değil, uyaran gruplarına tepkide bulunuruz. Algılama sürecinde duyusal bilgi, nesnelere dönüştürülerek algılanır. Örneğin, vücudun herhangi bir yerinde basınç duyumu yürüyen bir böcek (nesne) olarak, bir değneğin yere düşmüş gölgesi, değneğin görünmediği yerden düz bir sopa olarak algılanır. Bunlar insanın, duyu ve uyarıcıyı bir şekle, forma, nesneye dönüştürerek algıladığını gösterir. Bu dönüştürme sürecinde, kişinin bilgisi ve tecrübeleri etkili olur. İnsan çevreden uyaranlar yoluyla aldığı tüm duyuları algılamaz. Bunlardan bazılarını seçerek algılar. Aksi halde zihinsel süreçlerde içinden çıkılmaz bir karmaşa oluşurdu. Algılamanın özelliklerinden biri seçici olmasıdır. İnsan gündelik yaşamında sayılamayacak kadar çok sayıda uyarıcıyla karşı karşıya kalır. Ancak bunlardan sadece algılamak istediklerini algılar. Buna seçici algılama denir. Seçici algılama “seçici maruz kalma”, “seçici dikkat” ve “seçici hatırlama” unsurlarından oluşur. Burada seçici maruz kalma kişinin ihtiyaçları, alışkanlıkları ve tutumları ile uyumlu olan uyarıcılara kendini açık hale getirmesidir. Seçici dikkat ise kişinin ihtiyaç ve isteklerini karşılayan uyarıcıya karşı dikkatinin daha uyanık olmasıdır. “Alıcı Gözle Bakma” ifadesi, seçici dikkati göstermektedir. Algılamanın bir diğer boyutunu ise seçici hatırlama oluşturur. Algılama sürecinde bir tek uyarana değil, uyaran gruplarına tepkide bulunuruz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12



Algılamanın bir diğer özelliği de derinlik ve uzay algılamasında ortaya çıkar. Zihindeki tasarımlar, algılama sürecinde belli birtakım duyumlar alır, bunları tanımlar ve yorumlar. Bu nesneleri çeşitli nitelikleri ile bir kez öğrendikten sonra bunlarla farklı zamanlarda ve durumlarda karşılaştığımız zaman veya onlara farklı açılardan baktığımız zaman farklı görünmelerine rağmen biz onları hep aynı görürüz. Bu olguya algısal değişmezlik denir. Tanıdığımız birinin bizden uzaklaştıkça görüntüsü küçülmesine rağmen onu hep aynı büyüklükte algılarız. Buna büyüklük değişmezliği denir. Nesne kendisine bakıldığı açıya göre farklılaşmasına rağmen onu daima aynı biçimde görürüz. Bu değişmezliğe biçim değişmezliği denir. Algılamada değişmezliği sağlayan diğer bir etken şekil-zemin algısıdır. Şekil-zemin algısı nesnelerin üzerinde bulundukları ortamdan ayrı olarak algılanmasıdır. Algılamayı belirleyen uyarıcı özelliklerine ilişkin etkenlerin yanında, algılayana ilişkin özellikler de vardır. Algılamayı belirleyen uyarıcı özelliklerine ilişkin etkenlerin yanında, algılayana ilişkin özellikler de vardır. Herkesin eşit bir algılama yeteneği yoktur ve söz konusu eşitliği bozan çeşitli etkenler vardır. Bunları aşağıdaki gibi açıklayabiliriz:

  • İhtiyaçlar. İnsan ihtiyacına yönelen bir varlıktır. İhtiyaç insanların uyarıcılara tepki verme, onları algılama durumlarını etkiler. Aç bir insanın dikkatini eğlence programları çekmediği gibi, uyku ihtiyacı olmayan birinin otellere dikkat etmesi beklenemez.

  • Beklentiler. Hayatta sadece ihtiyaçlar değil aynı zamanda istekler ve beklentiler de vardır. İnsanların dikkatleri, beklentileri üzerinde daha fazla yoğunlaşır. Hayattan bir beklentisi kalmamış birinin yatırım plânları yapması beklenmediği gibi aşırı iş yoğunluğu içinde olan birinin, tatil programı yapması da beklenemez.

  • İlgiler. İnsanların beklentileri ilgileriyle yakından ilişkilidir. Otomobil merakı olmayan, otomobillere ilgi duymayan birinin otomobil fuarlarını gezmesi beklenemez.

  • Öğrenme, bilgi ve deneyim. Bunlar algılamayı kolaylaştıran etkenlerdir. İnsan, uyaranlara; bilgilerine, deneyimlerine ve yeteneklerine göre tepki gösterir. Trafik uyarıcılarının ne anlama geldiğini bilmeyen birinin, bunlara doğru bir tepkide bulunması beklenmez.

  • Algı alanı. Belirli bir süre içinde ayırt edici tepki gösterilen çevre, özellik ve varlıkların tümüne algı alanı denir.

  • Algı dayanağı. Bir tutumun, inanç ya da eylemin arkasında yatan ve bunları denetleyen, sınırlandıran değerler ve anlamlar bütünüdür. Farklı toplumsal normlara sahip iki kişi aynı durumla karşılaştığında bu durumu farklı algılar.

İllüzyon(yanılsama),uyarıcıların hatalı algılanması sonucunda algının yanlış olmasıdır. İllüzyon basit bir algı hatası değil algılamanın hatalı olması sonucunda ortaya çıkan yanlış algıdır. İki şekilde oluşur. Fiziksel illüzyon ve psikolojik illüzyon. Fiziksel illüzyon nesnenin şeklinden başka bir şekilde algılanmasıdır.

Ponzo İllüzyonu. Uzaklık ipuçlarının kişiyi yanıltmasıdır. Linear perspektifteki derinlik ipuçları ve yatay planın yüksekliği, mesafe ipuçları sağlayıp ikisi de eşit uzunlukta olsa da yukarıdaki çizginin daha uzakta ve daha uzun algılanmasına yol açar. Hallüsinasyon(Sanrı). Bir uyarıcıyı bulunmadığı halde varmış gibi algılamaktır. Olmayan şeyleri görmek, olmayan sesleri işitmek gibi dayanaksız algılamadır. Genellikle ateşli hastalıklar, alkol, uyuşturucu vb uyarıcılar hallüsinasyonlara neden olur.

Phi (Fi) Fenomeni. Art arda gelen durgun uyarıcıların hareket ediyormuş gibi algılanmasıdır. Algılara ilişkin bir diğer özellik ise imkânsız algılardır. Beyin nesnenin tekil parçalarından gelen bilgiyi seçer ama bu bilgi yorumlanmak için var olan zihinsel şemalarımızla eşleştirildiğinde üç boyutlu şekil “tuhaf” bir şekil olarak ortaya çıkar.

ALGI YASALARI

İnsan dış dünyasını tanıyabilmek için duyu organlarına ihtiyaç duyar. Ancak, duyu organlarının sıradan işleyişi, algılama için yeterli değildir. İllizyon basit bir algı hatası değil, algılamanın hatalı olması sonucunda ortaya çıkan yanlış algıdır. Aslında onun duyu organları uyarılırsa, ilgisini çeken bir durum olursa, sonuç çok daha başka olabilir. Bir olay, durum kişiyi motive ediyorsa, motifin derecesine göre kişi kendisini o uyarıcıya odaklar, onu dikkatle gözleyip inceler ve izlenimlerini hafızasına yerleştirir. Kişinin kendisini motive eden varlık ya da olayı gözleyebilmesi için yapmış olduğu seçme faaliyetine dikkat denilmektedir. Dikkat, bilincin açıklık ve işlevsellik derecesi, insanın algılamaya hazır oluş düzeyidir. Dikkat, duyuları algılamayı sağlar. Buna göre dikkati, duyu organlarının bilinci bir uyarana yönlendirmesi olarak tanımlayabiliriz. Tanımlar dikkatin, zihinsel ve bedensel yeteneklerin, uyaran üzerinde yoğunlaşma durumu olduğunu göstermektedir. Dikkat bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ortaya çıkabilir. Bilinçli olarak ortaya çıkan dikkat, bilişsel süreçlere bağlıdır; oysa bilinç dışı dikkat yüksek bir sese, bir hareketliliğe veya parlak bir ışığa yönelebilir. Dikkat bir fark etme durumudur ve dış dünyanın fark edilebilmesi, algıyla başlar ve algı için dikkat bir başlangıç ve ön koşuldur. Dikkat algılama sürecini başlatır. Bilinçli veya bilinçsiz olarak, yönlendirmenin veya bilinç dışı bir uyaranın etkisiyle ortaya çıkabilir. Algılama sürecinde dikkat bir seçim faaliyeti olarak ortaya çıkar. İnsanın seçim yeteneği üzerinde birçok faktörün etkisi vardır. Bunlar iç ve dış faktörler olarak iki grupta incelenebilir:



Dış faktörler. Kişinin sosyal ve fizikî çevresinden algıladığı faktörlerdir. Günümüzde daha çok reklâmcılık tekniği, bu tür uyarıcılarla insanların dikkatini geniş ölçüde etkilemektedir. Bu konuda dikkati etkileyen başlıca faktörler; uyarıcının durumu, şiddeti, büyüklüğü, devamlılığı, hareketliliği, tekrarı, ayrılmış ve farklı oluşudur.

İç faktörler. Bunlar insanları bir seçim faaliyetine yönelten ve içten gelen güç/güdü kaynaklarıdır. Özellikle fizyolojik ve psiko-sosyal kaynaklı motiflerdir. Bu faktörler insanın kültürüne, eğitimine, alışkanlıkları ve sosyal yaşantısına bağlıdır. İçsel faktörler; açlık, susuzluk, cinsiyet gibi fizyolojik temelli güdüler olabildiği gibi heyecanlar (sevgi, kin-nefret, öfke, korku), ilgi ve beklenti gibi psikolojik ve sorumluluk bilinci gibi toplumsal nedenler de olabilmektedir. Algılama sürecinde önemli bir faktör olarak değerlendirilen dikkatin bir tek boyutu veya türü yoktur. Farklı dikkat türlerinden bahsedilebilir. Bunları aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:

  • İlgi dikkati. Ortaya çıkması için bilinçli bir tercih gerektirmeyen dikkat türüdür. İnsanın özel ilgisi ve merak duygusu bu tür dikkatin oluşumunu sağlar. İlgi ya da merak insanlarda genetik faktörlerden, kültür ve eğitimin etkisinden kaynaklanabilir. Kişilik özelliklerinin sonucu olarak insan bilinçli bir çaba harcamadan uyarımlara karşı daha dikkatli olabilmektedir.

  • Bilinçli dikkat. Bu durumda zihinsel faaliyetin bir hedefi vardır ve insanın bir düşünce sürecinde özel bir gayret göstermesi, zihinsel çaba harcaması gerekir. Burada insan kendi arzusu ve iradesiyle gözlediği olay, durum, nesne ya da kişiye dikkatini yöneltmektedir ve zihinsel yönden aktif durumdadır.

  • Bilinçli olmayan dikkat. İnsanın elinde olmadan bazı olay, durum ya da kişilerle ilgili uyarımlar, onun dikkatini çeker. Örneğin, insanın çok sevdiği veya nefret ettiği insanlar kalabalıklar içinde herkesten daha fazla dikkatini çeker. Erken fark etme veya dikkat etme üstünlüğü, bilinç dışı nedenle ortaya çıkar. Duyu organları tarafından algılanan uyarıcıların zihinsel süreçler tarafından formlara dönüştürülmesi, belirli kurallar çerçevesinde olur. Uyarıcı yapısına ilişkin etkenler, duyu organlarını etkileyen çok sayıda uyarıcıdan hangilerine dikkat edeceği ile ilgilidir. Dikkati ve dikkat yoluyla algılamayı belirleyen uyarıcı ve bireysel özelliklere ilişkin etkenleri aşağıdaki gibi açıklayabiliriz:

  • Şiddet ve büyüklük. Bir uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü arttıkça uyarıcının algılanma yeteneği artar. Parlak bir ışık solgun olanına göre, yüksek bir ses, kısık olanına göre daha kolay algılanır.

  • Kontrast. Kendisiyle birlikte algılanan diğer uyarcıların bulunduğu bir ortamda kontrast oluşturan bir uyarıcının algılanma olasılığı daha yüksektir. Kız öğrenciler arasında başka bir kız öğrencinin algılanması, erkek öğrenciler arasındaki bir kız öğrencinin algılanmasından daha zordur.

  • Hareket. Uyarıcıların hareket halindeki bir nesneden gelmesi, sabit bir nesneden gelmesinden daha fazla dikkatleri çeker (uyarıcı etkisi yapar). Bu nedenle, vitrinlerde nesneleri hareketli ortamlarda sergilemenin uyarıcı etkisi daha fazladır.

  • Tekrar ve pekiştirme. Uyarıcının algılama gücünü artıran diğer bir faktör, tekrarlar ve pekiştirmedir. Ancak tekrarın çok fazla olması, rutinleşme, monotonlaşma etkisi oluşturduğu için, zamanla algılamayı zorlaştırabilir. Uygun zamanda yapılan tekrarlar, fark etmeyi kolaylaştırır.

  • Farklılık ve yenilik. İnsanlar, farklılıkları, aykırılıkları ve gariplikleri sıradan olanlardan daha erken algılar. Bir kişi için sıra dışı olan bir uyarıcı, rutin ve alışılmış olandan daha erken algılanır.

  • Değişmezlik. Algının bir başka özelliğidir. Asılı bir duvar saati, farklı açılardan bakınca şekil değişimine uğramasına rağmen, değişmezlik algısı sayesinde her yerden daire şeklinde görülür. Açı farklılığı, şekli gerçekte elips hale getirmesine rağmen değişmezlik algısı, insanın onu her zaman daire şeklinde görmesine neden olur. Bu durum uyarıcıların şekillerinin beynimizde yeni baştan yorumlanmasından kaynaklanır. Algının nasıl işlediği ve algılamaya esas teşkil eden faktörler algı yasalarını oluşturmaktadır. Algı Gestalt psikologlarına göre bir örgütlemedir. Gestalt psikologları algı yasalarını bütünün parçaların toplamından daha farklı ve büyük olduğu ilkesine göre tanımlayarak, algı yasalarını aşağıdaki gibi açıklamaktadırlar:

  • Zemin-şekil yasası. Her tür algıda bir zemin ve bu zeminden önce göze çarpan bir şekil bulunur. Algılamada zemin üzerinde dikkati çeken şekli görür ve onu algılarız. Burada zemin-şekil yer değiştirebilir ve dikkat ettiğimiz nesne şekil olurken diğer uyarıcılar zemini oluşturabilir.

  • Yakınlık yasası. Organizma bir alan içinde bulunan nesneleri birbirine yakınlıklarına göre gruplayarak algılar. Buna yakınlık yasası denir. Yakınlık, zamanda yakınlık ve mekânda yakınlık olmak üzere iki şekilde incelenebilir.

  • Mekân algısı. Mekân algısı, mekân içinde birbirine yaklaşan nesnelerin bir bütün olarak algılanmasıdır. Yağan yağmurda tek tek damlaları değil yağmurun kendisini algılarız. Ormandaki ağaçları tek tek değil ormanın kendisini görürüz. Bunlar mekânda yakınlık algısıdır.

  • Süreklilik yasası: Organizma anî, birdenbire olan değişikliklerden çok, sürekliliği algılar. Peş peşe yanıp sönen lâmbaları dönüyormuş gibi görmek, algılamada süreklilik yasasından dolayıdır. Aynı yönde giden birimler, çizgiler birbiri ile ilişkili olarak algılanırlar. Süreklilik algısında organizma devam eden bir etkinliği algılama eğilimindedir.

  • Benzerlik yasası: Organizma birbirine benzeyen uyarıcıları gruplayarak algılar. Buna benzerlik yasası denir. Benzerlik yasası hem görsel hem de işitsel uyarıcılarda geçerlidir. Örneğin, sarışın birini gördüğümüzde kuzey ülkeleri, esmer birini gördüğümüzde ise aklımıza Afrika gelir. Koreliler de çekik gözlü olmasına rağmen aklımıza önce Japonlar gelir. Bunun sebebi benzerlik algısıdır.

  • Tamamlama yasası: Tamamı görülmeyen nesneler bütün olarak algılanır. Tamamlama yasası nesneleri tamamlama olduğu gibi olayları da tamamlama konusunda insanı yönlendirir. Tanıdığımız ancak tamamını görmediğimiz nesneleri zihnimizde tamamlarız. Tamamını bilmediğimiz nesneleri veya olayları zihnimizdeki izlenimlere göre tamamlarız.

  • Pragnaz yasası: Gestalt psikologlarının algı yasaları ile ilgili en kapsamlı yasaları “Pragnaz Yasası”dır. Bu yasaya göre; “her psikolojik olayda anlamlı, tam ve basit olma eğilimi vardır.” İnsanlar nesneleri, olayları, uyarıcıları bütün olarak algılama eğilimindedir.

  • Basitlik Yasası. Basit parçalar daha kolay algılanır. Diğer unsurlar eşit olduğu halde, birey basit, düzenli bir şekilde organize edilmiş figürleri daha kolay ve daha erken algılama eğilimindedir. Bu yasa, algılanan nesne öyle olmasa bile algılamanın simetrik, düzenli, düzgün olan iyi bir biçime, şekle, bütüne doğru olduğunu göstermektedir.


ALGILAMA VE ATFETME (YÜKLEME)

Atfetme (attribution), kişinin kendisinin veya başkasının davranışlarını yorumlaması ve onlara anlam yüklemesidir. Yükleme, algılanan insanın davranışlarına bakarak onun içsel durumunu tanımak ve davranışlarının nedenlerini bilmek için nedensel çıkarsama yapmadır. Atfetme veya diğer adıyla yükleme insanların bir olayın niçin ve neden kaynaklandığı üzerinde varsayımlarda bulunarak, ilişkilerden anlam çıkarmasıdır.

Algılama sürecinde algılanan uyaranlara anlam yükleme anlamına gelen atfetme sürecinde insan genellikle aşağıdaki soruların cevabını bulmaya çalışır:


  • Çevrede tanık olduğumuz şeylerin anlamı nedir?

  • İnsan davranışlarında iç veya dış nedenlerin etkisi nedir?

  • Çevrede olup bitenlerin mantıklı bir temeli var mıdır?

Yükleme (attribution), kişiler hakkındaki izlenimlere dayanır. İnsanlar, güdüleri, niyetleri ya da kişiliği içsel nedenlerle ve çevrenin fiziksel şartları gibi dışsal nedenlerle yorumlar. Çıkarsama olmadan kurulan ilişkiler yüzeyseldir. Bu çıkarsamanın doğru olabilmesi için ilişkiye dayanak olan davranışların şu özelliklerinin olması gerekir:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə