Ders notlari



Yüklə 391,03 Kb.
səhifə2/24
tarix17.11.2018
ölçüsü391,03 Kb.
#80394
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24

Gazel

Tahammül mülkünü yıktın Hülagu Han mısın kâfir


Aman dünyayı yaktın ateş-i sûzan mısın kâfir

Nedir bu gizli gizli âhlar çak-i girîbanlar


Aceb bir şûha sen de âşık-ı nâlân mısın kâfir

Sana kimisi canım kimi cânânım deyü söyler


Nesin sen doğru söyle can mısın cânân mısın kâfir

Niçin sık sık bakarsın öyle mir’ât-ı mücellâya


Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir

Nedim-i zârı bir kâfir esir etmiş işitmiştim


Sen ol cellâd-ı din ol düşmen-i iman mısın kâfir ( Nedim )

Kelimeler: ateş-i suzan: yakıcı ateş, çak-i giriban yaka yırtmalar, şuh: sevgili, âşık-ı nalan: ağlayıp inleyen âşık, mirat-ı mücella: cilalı ayna, hüsn: güzellik, Nedim-i zar: dertli Nedim



3- MODERN ŞİİR GELENEĞİ:

*Bu şiir geleneğinde şiirde ölçünün, nazım biriminin ve kafiyenin şart olmadığı savunulmuş ve ölçüsüz ve kafiyesiz şiirlerin örnekleri verilmiştir.

*Sanatlı söyleyişin yerine yalın ve tabii söyleyiş benimsenmiştir.

*Her türlü konu işlenmiştir.

*Nazım birimi kullanılmamıştır.

*Serbest şiir tarzı benimsenmiştir.

*Şiirlerde sözcük dizilişi ve iç ahenk ön plandadır.

*Bireysel duyguların ön plana çıkarıldığı bir şiir geleneğidir.

*Somuttan çok soyuta hitap eden şiirlerdir. Örnek:

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;


Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;


Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum. ( Orhan Veli KANIK )

ŞİİR YORUMLAMA

Anlam, iletişim sırasında iletinin alıcıda uyandırdığı her türlü etkidir.


Her anlam bir bağlamda oluşur ve farklı bağlamlarda farklı algılanabilir.
Her şiirin anlamı birbirinden farklıdır ve şiiri her okuyan farklı bir şekilde anlamlandırır.
Bir şiirin çeşitli zamanlarda, farklı kişilerce değişik yorumlanabilmesi şiirin çok anlamlılığındandır.
Okurun bilgi, kültür seviyesi, zevk ve anlayışı, ruh hâli, yaşı, yaşadığı ortamı şiiri farklı anlamlandırmasında etkilidir.

Bir şiiri yorumlarken şunlara dikkat etmek gerekir:
-Şiirin yazıldığı dönemin şartlarına,
-Şairin edebî kişiliğine,
-Şairin bağlı olduğu geleneğin özelliklerine,
-Şiirin çok anlamlı olduğuna.

Şiirler çok anlamlılığını sözcüklere yüklenen yeni anlamlarla kazanır. Bu şekilde farklı yorumlanabilen, yoruma açık metinlere "açık metin" denir. Açık metinlerde duygu, düşünce, olay ayrıntılarıyla anlatılmaz, boşluklar bırakılır; okuyucu bu boşlukları kendi istek ve beklentilerine göre yorumlar. Yorumlama yapılırken şiiri meydana getiren parçalar arasında ilişki kurulmalı, her parçanın bütün içindeki işlevi belirlenmelidir. Örnek:

Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim;
İnan ki her ne demişsem, görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek.

Yukarıdaki şiirden aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) Şair, görmediği şeyler hakkında konuşmaz.


B) Şairin sözleri hayal dünyasının izlerini taşır.
C) Şair, başkalarının hoşuna gitmese de doğruyu söyler.
D) Hayaller, gerçekleri çarpıtabilir.
E) Söylediklerimiz gördüklerimizden farklı şeyler olmamalıdır. Yanıt: B
METİN VE ŞAİR

Bir şiir, onu kaleme olan şairin izlerini taşır. Şairin kişiliği, kültür birikimi, dünya görüşü, sanat ve hayat anlayışı şiirin oluşumunda etkilidir. Şairle ilgili bu özellikleri bilmek, şiiri yorumlamamıza yardımcı olur.

Bir şiir bire bir şairin hayatını anlatmaz, bu yüzden bir belge değildir. Örnek:

ÇOBAN ÇEŞMESİ
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?

Gönlünü Şirin’in aşkı sarınca


Yol almış hayatın ufuklarınca;
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmaya çoban çeşmesi... ( Faruk Nafiz Çamlıbel )

MANZUME VE ŞİİR

MANZUME: Ölçü ve uyak gözetilerek nazım biçiminde yani dizeler hâlinde yazılan metinlere “manzume” denir. Manzumelerin sanat değeri taşıyanlarına da “şiir” denir.

** Ölçülü ve uyaklı manzum parçalardır.

** Öğretici konular ve akılda kolay kalması istenen düşünceler bu nazım şekliyle yazılır.

** Estetik kaygı taşımazlar.

** Çağrışım yönü ve imgeleme zayıftır.

** Manzum hikâyeler birer manzumedir.

Yahya Kemal’in Nazar şiiri, Mehmet Akif’in Küfe ve Seyfi Baba şiirleri gibi.

MANZUM HİKÂYE: Nazmın nesre yaklaştırılmasıyla ortaya çıkan bir türdür.

** Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir.

** Mensur hikâyelerdeki gibi olay, yer, zaman, kahramanlar vardır.

** Daha çok ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir.

** Ölçü ve uyağa dikkat edilir.

** Anlam alttaki dizelerde devam eder.

** Karşılıklı konuşmalara yer verilir.

** Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir.

** Bu nazım şeklini edebiyatımızda ilk kez Servetifünuncular denemiştir. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy bu türde başarılı örnekler vermişlerdir. (Mehmet Akif’in Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi şiiri… )

MANZUME VE ŞİİR ARASINDAKİ AYIRICI ÖZELLİKLER:

* Şiirde anlatılanları düzyazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düzyazıyla ifade edebiliriz.

* Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır.

* Şiirde bireysellik, duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular, yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir.

* Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır.

*Şiirler genellikle sanatsaldır. Manzumeler ise genellikle öğreticidir.


*Şiirlerde edebî sanatların geniş bir yeri vardır fakat manzumelerde yoktur.

SUNUM VE SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİ

SUNUM: Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli noktaları öne çıkaran; bir çalışma sonucunu açıklayan; laboratuvar araştırmalarını sunan, anket sonuçlarını ifade eden; önemli olay ve olguları dile getirmek üzere yapılan konuşmalara sunum adı verilir.

Toplumda her an insanlarla iletişim içindeyiz. Konuşurken, yazarken, bakarken her zaman bir iletişimle, bir sunumla karşı karşıyayız. Lokantayı seçerken bile garsonların servisine dikkat ederiz. Öğretmenlerimizin sunum şekli dersi daha iyi anlamamızı sağlar.

Sonuç olarak hayatımızın her köşesinde karşılaştığımız sunum konusunu bilmemiz ve en etkili biçimde kullanmamız gerekir.

Sunumdan önce yapılması gerekenler:

- Öncelikle bir konu seçilmelidir. Bu konu güncel olmalıdır.


- Sunumun amacı belirlenmelidir.

- Yeterli çalışma yapılmalı, konuya hâkim olunmalıdır.

- Sunum hazırlığında bol ve değişik kaynaktan yararlanılmalıdır.
- Sunum yeri önceden görülmelidir.
- Prova yapılmalı, kullanacak malzemeler kontrol edilmelidir.

Sunum sırasında yapılması gerekenler

- Sunum kaygısı kontrol altına alınmalı, heyecana hâkim olunmalıdır.

- Kişi “Hoş geldiniz” diyerek kendisini tanıtmalı, sunumun konusunu ve amacını söylemelidir.

- Sunum esnasında ciddi, ağırbaşlı olunmalı; temiz ve derli toplu görünülmelidir.

- Konuşma anında ses tonuna, jest ve mimiklere dikkat edilmeli; sahneyi veya kürsüyü rahat kullanmaya özen göstermelidir.
- Konuşmacı dinleyicilerle, başta bakışlar olmak üzere, vücut diliyle iletişim kurmalıdır.

- Konuşmacı kelimelerin doğru telaffuzuna özen göstermelidir.


- Sunumda bilgisayar, CD, disket, projeksiyon cihazı, slayt makineleri, mikrofon gibi teknolojik araçlardan faydalanabiliriz.
- Sunumda, gerektiğinde daha önce hazırlanmış bazı belgeler, grafikler ve şekiller kullanılabilir. Sunumla slayt geçişi uyumlu olmalıdır.

- Sunumda gereksiz ayrıntılara girilmemelidir.



Sunum sonrasında yapılması gerekenler

- Sunumda verilmek istenenler özetlenerek ifade edilmelidir.

- Konuşmacı dinleyicilere teşekkür etmeli, onların soru sormalarına müsaade etmelidir.
- Konuşmacı sorulan sorulara tartışmaya girmeden doyurucu, açık ve net cevaplar vermelidir.

SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİ

A.KARŞILIKLI KONUŞMALAR

1. DİYALOG: İki ya da daha çok kişinin karşılıklı konuşmalarıdır. Bir diyalogdan söz edebilmek için bir alıcı ve vericinin varlığıyla iletilmek istenen bir mesaj gereklidir.

İletişimde bulunan kişiler görsel ya da işitsel işaretler yoluyla diyalog kurabilirler. Diyalogda ulaştırılmak istenen mesaj belli kodlar (dil) aracılığıyla iletilir.



2. MÜLAKAT(GÖRÜŞME): İki kişi veya bir kişi ile bir grup arasında sözlü bilgi alışverişidir. Belirli bir amaç doğrultusunda yapılan yüz yüze görüşmedir. Bu bilgi alışverişi her zaman olmasa da genellikle planlanmıştır. İki tarafın da konuşma ve dinlemesini içerir.

Mülakat yöntemleri ve türleri:

Herhangi bir iş görüşmesi farklı şekillerde uygulanabilir. Görüşmeciler, farklı görüşme yöntemlerini uygulayarak söz konusu pozisyon için en uygun adayı belirlemeye çalışırlar. Görüşmenin çeşidine göre, görüşmenin yapısı, sorulacak sorular ve ölçülmek istenen nitelikler ve yetkinlikler farklılık gösterebilir. Altı farklı görüşme çeşidinden bahsedebiliriz:

1.Bire Bir Görüşmeler 2.Panel Görüşmeler 3.Çalışma Arkadaşları Grubu

4.Sıralı Görüşmeler 5.Değerlendirme Merkezi 6.Telefon Görüşmeleri

B.TOPLULUK KARŞISINDA KONUŞMALAR

1. NUTUK(SÖYLEV): Bir topluluğa belli düşünceleri aşılamak, o topluluğu duygulandırıp coşkulandırmak amacı taşıyan güzel ve etkili konuşmalardır.

* Eskiden buna “hitabet”, konuşana “hatip” denirdi.

*Bizde ilk söylev ürünü ORHUN YAZITLARI’dır.

2. KONFERANS: Uzman bir kişi tarafından, dinleyicileri belli bir konuda bilgilendirmek için yapılan konuşmalardır. Konferanslar, genellikle kapalı mekânlarda verilir ve çeşitli alanlarda (sanat, edebiyat, bilim, siyaset vb.) olabilir.

Konferansın konusu, kim tarafından verileceği ve saati önceden ilan edilir.



3. SEMİNER: Belirli bir bilim dalındaki gelişmeleri, belli bir bilgi düzeyine sahip kimselere tanıtmak amacıyla düzenlenen ve konunun değişik bölümleri, bu bilim dalında otoritesi ve yeteneği kabul edilen kişiler tarafından açıklanan toplantılardır.

C.TARTIŞMA TÜRLERİ

1. TARTIŞMA: Önceden belirlenmiş bir konu üzerinde farklı görüşlere sahip kişilerin bir araya gelerek konuyla ilgili görüşlerini bildirmek, düşüncelerini savunmak ve konuyu çözümlemek için yaptıkları konuşmalardır.

Tartışmanın Amaçları:

a. Bir konu çevresinde lehte ve aleyhte karşılıklı düşünceleri ortaya koymak

b. Problemlere cevap ve çözüm bulmak

c. Gerçek, doğru, iyi ve güzel olanı birlikte aramak



Tartışmanın Kuralları:

a. Saygılı, hoşgörülü, sabırlı ve nazik olmak

b. Kurallara ve süreye uymak

c. Peşin hükümlerden kaçınmak

d. Konu dışına çıkmamak

Başkanın Görevleri:

a. Konuyu ortaya koyup sınırlamak

b. Konu dışına çıkılmasına ve suçlamalara izin vermemek

c. Tartışmanın kurallara uygun yürütülmesini sağlamak

d. Tartışmanın bir sonuca ulaştırılmasını, bu sonucun da bir rapor hâline getirilmesini sağlamak

2. PANEL: Toplumu ilgilendiren bir konunun dinleyiciler önünde, sohbet havası içinde, uzmanları tarafından tartışıldığı konuşmalara panel denir. Özellikleri:

a. Panel bir düşünce alışverişidir. Bu yüzden samimi bir ortamda geçer.

b. Amaç kesin sonuçlara varmaktan çok konuyu çeşitli yönleriyle ortaya koymaktır.

c. Açık oturum ile panel özellikleri yönüyle birbirlerine çok benzerler. Hatta bazı kitaplarda panel ile açık oturum aynı konuşma türü olarak verilir. Arada sadece üslup farkı vardır.

d. Panelde de bir başkan bulunur. Konuşmacı sayısı 3 ile 6 arasında değişebilir.

e. Konuşmacılar, uzmanı oldukları konunun ayrı birer yönünü ele alırlar. Konuşmalar, açık oturumda olduğu gibi başkanın verdiği sıraya ve süreye göre yapılır.

f. Panelin sonunda, dinleyiciler panel üyelerine soru sorabilirler. Tartışma dinleyicilere de geçerse o zaman tartışma, forum şekline dönüşür.

3. SEMPOZYUM (BİLGİ ŞÖLENİ): Bir konunun uzmanları tarafından bir veya birkaç oturumda, çeşitli yönleriyle ele alınıp incelenmesi ve dinleyicilere sunulmasıdır.

Konuşmalar 20 dakika ile sınırlıdır. Sempozyum bir veya birkaç gün sürebilir. Bilgi şölenini, oturum başkanı yönetir. Konuşmacı üyelerin sayısı üç ile altı arasında değişebilir. Konuşmaların sonunda oturum başkanı, konuyu özetler ve çıkan sonucu dinleyicilere aktarır.


4. AÇIK OTURUM: Geniş halk kitlelerini ilgilendiren bir konunun, uzmanlarınca bir başkan yönetiminde dinleyici grubu önünde tartışıldığı konuşmalara açık oturum denir. Açık oturum, büyük bir salonda dinleyiciler önünde yapılabileceği gibi stüdyoya davet edilen dinleyiciler önünde veya dinleyici grubu olmadan da radyoda ya da televizyonda yapılabilir.

Konuşmacı sayısının üç veya beş kişi olarak tespit edildiği açık oturumlarda başkan önce konuyu açıklar, sonra konuşmacıları tanıtır ve sırayla söz verir.

Başkanın konu hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Başkan, sırasıyla ve dönüşümlü olarak konuşmacılara sorular yöneltir, gerektiğinde kısa bir değerlendirme yapar. Tartışma boyunca tarafsız olmak, konuşmacılara verilen süreyi dengeli bir şekilde ayarlamak, tartışma kurallarının dışına çıkılmasını engellemek başkanın görevleri arasındadır.
Açık oturumun süresi konuya göre ayarlanmalıdır.

5. FORUM: Bir başkanın yönetiminde, toplumu ilgilendiren bir konuda, farklı gruplardan oluşan dinleyicilerin söz sırası alarak konuşma kuralları içerisinde yaptıkları tartışmalara forum denir.

Forum, panelin devamında yapılacaksa başkan, panelin süresini bir saat; forumun süresini de yarım saat olarak sınırlayabilir. Bu durumda, panelden sonra forum yapılacağı konuşmalara başlanmadan duyurulmalıdır.

Forum, toplu tartışmaların başlı başına bir çeşidi sayılmamakla birlikte, dinleyicilerin konu üzerinde daha aktif ve farklı bakış açılarıyla düşünmelerini sağlar. Foruma davet edilen uzmanların görüşlerine de müracaat edilerek ortaya çıkabilecek yanlış anlayışların önüne geçilir.

Esasen forumda amaç belli kararlara varmak değil, konuyu değişik anlayışlarla, farklı boyutlarıyla ortaya koymaktır.

Forumda söz alan dinleyiciler, konuyla ilgisi olmayan özel sorunlarına değinmemelidir.

Sorular kısa, açık ve net olmalı, tartışma saygı kuralları içerisinde, kırıcılıktan uzak, samimi bir hava içerisinde yapılmalı, tartışmadan beklenen amaca yardımcı olunmalıdır.

6. MÜNAZARA: Bir tezle antitezin, iki grup arasında bir hakem heyeti (jüri) huzurunda tartışıldığı seviyeli konuşmalardır. Tartışmalarda yarışma kaygısı olmadığı hâlde, münazaralar birer fikir ve söz yarışmasıdır. Münazaralar genellikle sınıf ortamında yapılan tartışmalardır.

Tartışmalar için geçerli olan kurallar, münazaralar için de geçerlidir.



METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI

Metinler “Edebî(Sanatsal) Metinler” ve “Öğretici Metinler” diye iki ana grupta incelenir.



EDEBÎ(SANATSAL) METİNLER:

1. Kurmaca metinlerdir. Sezdirmek, çağrıştırmak, bir güzellik ortaya koymak esastır.

2. Dil ögelerine yan anlam değeri yüklenir, mecazlı ifadeler kullanılır.

3. Anlatıma çağrışım ve duygu değeri kazandırılır ve okuyucunun farklı anlamlar çıkarması sağlanır.

4. Kurmaca eserler bir başka benzeri olmayan, her biri tek olan eserlerdir.

5. Dil sanatsal (şiirsel) işlevde kullanılır.

6. Düşsel ögelere (imgelere) yer verilir.

7. Estetik hep en önemli ögedir. Yararı görünür değil ama yaşamsaldır, “insan” içindir.

8. Söz ve anlam sanatlarından yararlanılır.

9. Özneldir, özgündür, kalıcıdır.


10. Üslup kaygısı vardır; betimleyici, öyküleyici ve açıklayıcı anlatıma yer verilir.
Edebî (Sanatsal) Metinler iki ana grupta incelenir.

A. OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN METİNLER

I.ANLATMAYA DAYALI METİNLER

1. Roman 2. Hikâye 3. Halk Hikâyesi 4. Manzum Hikâye 5. Masal

6. Destan 7. Mesnevi 8. Fabl 9. Mensur Şiir

II. GÖSTERMEYE DAYALI METİNLER

1. GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU 2. MODERN TİYATRO

a. Karagöz ve Hacivat a. Trajedi (Tragedya)

b. Orta Oyunu b. Komedi (Komedya)

c. Meddah c. Dram

d. Seyirlik Köy Oyunları


B. COŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER

I. ŞİİRLER

1. Lirik Şiir 2. Epik Şiir 3. Didaktik Şiir 4. Pastoral Şiir 5. Satirik Şiir 6. Dramatik Şiir



ÖĞRETİCİ METİNLER:

1. Gerçekliğin ön planda olduğu metinlerdir.

2. Dil ögelerine yan anlam değeri yüklenmez, mecazlı ifadeler kullanılmaz.

3. Okuyucu yeni ve farklı anlamlar çıkaramaz.

4. Belli bir amaç doğrultusunda yazılan ve benzerleri olan eserlerdir.

5. Dil göndergesel işlevde kullanılır.

6. Düşsel ögelere(imgelere) yer verilmez.

7. Öğretmek, açıklamak, bilgi vermek, göstermek amaçlanır. Yazarla okuyucu arasında öğretme - öğrenme ilişkisi vardır.

8. Dil açık ve anlaşılırdır.

9. Nesneldir, değişkenlik gösterebilir.

10. Üslup kaygısı yoktur. Açıklama, tanık gösterme, örnekleme ve bilimsel betimlemeden yararlanılır.
A. GAZETE ÇEVRESİNDE OLUŞAN METİNLER

1. MAKALE 2. DENEME 3. FIKRA 4. SÖYLEŞİ 5. ELEŞTİRİ 6. RÖPORTAJ

7. HABER YAZILARI
B. KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN METİNLER

1. ANI (HATIRA)2. GEZİ YAZISI 3. BİYOGRAFİ 4. OTOBİYOGRAFİ 5. GÜNLÜK 6. MEKTUP
C. BİLİMSEL METİNLER D. TARİHÎ METİNLER E. FELSEFİ METİNLER

EDEBÎ (SANATSAL) METİNLER

A. OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN METİNLER

I. ANLATMAYA DAYALI METİNLER

1. ROMAN: Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayların anlatıldığı uzun yazılardır.

*Dünyada ilk örneği İspanyol yazar Miguel de CERVANTES’in “DON KİŞOT” adlı eseridir.(16.yy.)

*Bir görüşe göre Fransız yazar François Rabelais’in 15. yy.da yazdığı baba-oğul iki devin macerasını anlatan Gargantua ve Pantagruel adlı eseri ilk sayılır.

*Romanda şahıs kadrosu geniş, kişi ve çevre tanıtımı ayrıntılıdır.

*Bir ana olay ve buna bağlı küçük olaylardan(olay örgüsü) oluşur.

*Olay anlatımı ayrıntılıdır.

*Romanların çoğunda bir tez, bir mesaj vardır.

*Romanlar temsil ettiği akıma göre “romantik roman, realist roman, natüralist roman” diye adlandırılır.

*Konusuna göre “aşk romanı, macera romanı, polisiye roman, tarihî roman” diye adlandırılır.

*Roman asıl niteliklerini romantizm ve realizm dönemlerinde kazanmıştır.

*Bizde roman Tanzimat ve sonrası dönemde görülür.

*Önce çeviriler yapılır, sonra yerli romanlar yazılır.

*Bizde romanın yerini divan edebiyatındaki mesneviler tutardı.

*İlk çeviri roman TELEMAK(Fenelon)-Yusuf Kâmil Paşa(1862)

*İkinci çeviri SEFİLLER(Victor Hugo)-çevireni belirsiz(1862)

*Üçüncü çeviri ROBİNSON CRUSOE(Daniel Defoe)-Ahmet Lutfi(1864)

*Dördüncü çeviri MONTE KRİSTO KONTU(A. Dumas Pere)

*İlk Türk romanı TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT(Şemsettin Sami-1870)

*İlk edebî roman İNTİBAH (Namık Kemal)

*İlk realist roman ARABA SEVDASI (Recaizade Mahmut Ekrem)

*İlk psikolojik roman EYLÜL (Mehmet Rauf)

*İlk köy romanı KARABİBİK (Nabizade Nazım)

*İlk tarihî roman CEZMİ (Namık Kemal)

*Batılı anlamda ilk gerçek romancı Halit Ziya UŞAKLIGİL

*Batılı anlamda ilk romanımız MAİ VE SİYAH (Halit Ziya)

*Türk realizminin ve romanının öncüsü Halit Ziya UŞAKLIGİL


2. HİKÂYE(ÖYKÜ):Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayların anlatıldığı kısa yazılardır.

*İnsan yaşamının bir bölümünü yere ve zamana bağlı olarak anlatan yazılardır.

*İlk örneği Giovanni BOCCACİO’nun “DECAMERON” adlı eseridir. (14. yy.)

*18.yy.da Voltaire öyküler yazar.

*Gerçek öykü devri 19. yy. sonlarında realistlerle başlar.

*Guy de MAUPASSANT ve Alphonse DAUDET öykü örnekleri verir.

*Bizde ilk öykü denemesi Emin Nihat’ın “MÜSAMERETNAME”sidir.(1873) Uzun kış gecelerinde anlatılan 12 hikâyeden oluşur.

*Batılı anlamda ilk öyküler A. Mithat Efendi’nin LETAİF-İ RİVAYAT adlı 24 kitaplık hikâye serisidir.

*Modern hikâyecilik ise (kısa öyküler) Samipaşazade SEZAİ’nin “KÜÇÜK ŞEYLER”iyle başlar.

*Hikâyeler serim, düğüm, çözüm denen üç bölümden oluşur.

*Hikâyeler oluşum tekniğine göre ikiye ayrılır:

a)KLASİK HİKÂYE b)MODERN HİKÂYE

A. KLASİK HİKÂYE(OLAY HİKÂYESİ/MAUPASSANT TARZI HİKÂYE):

*Bu tarz hikâyelere Klasik Vaka Hikâyesi de denir. Olay öykülerinde olaylar zinciri; kişi, zaman, yer ögelerine bağlıdır.

*Olaylar tüm tezli eserlerde olduğu gibi serim-düğüm-çözüm sıralamasına uygun anlatılır.

*Bu tarzı geliştiren Guy de Maupassant’dır.

*Bizde en önemli temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Halit Ziya, Hüseyin Cahit Yalçın, A. Hikmet Müftüoğlu, Mehmet Rauf, Sabahattin Ali, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim, Refik Halit Karay Maupassant tarzı hikâyeler yazmıştır.
B. MODERN HİKÂYE(DURUM HİKÂYESİ/KESİT HİKÂYESİ/ ÇEHOV TARZI ÖYKÜ):

*Bunda olay pek önemli değildir, hatta çoğu zaman belli kişiler bile yoktur.

*Yazarın kendi içiyle konuşur gibi bir havası vardır.

*Merak ögesi ikinci plandadır.

*Kişilerin yaşam koşulları, zaman ve yer anlatılmaktan çok sezdirilir.

*Şiirsel bir anlatımı vardır.

*Modern hikâyenin kurucusu Anton ÇEHOV’dur.

*Bizde ise Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal’dır.


3. HALK HİKÂYESİ: Bizde hikâye türünün en eski örnekleri sayılan ve destandan modern hikâyeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir.

*16. asırdan itibaren görülür ve genellikle âşıklar tarafından nazım-nesir karışık söylenir.

*Nesilden nesile aktarılır, yer yer masal ve destan özellikleri gösterir.

Destandan farkları:

*Tarihî bir olayın olması şart değildir.
*Nazım-nesir karışıktır. Zamanla nesir nazma üstünlük kazanmıştır.
*Şahıslar ve olay anlatımı daha realisttir.
*Kahramanlıktan çok aşk maceraları konunun ağırlığını teşkil eder.

(Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber vb.)




4. MANZUM HİKÂYE: Şiir şeklinde yazılan hikâyelerdir. Öyküden tek farkı şiir biçiminde yazılmış olmasıdır. Bu tür hikâyelerde didaktik şiir özelliği görülür.

*Hikâyede bulunan bütün özellikler (olay, yer, zaman, kişiler) manzum hikâyede de bulunur.

*Tanzimat’tan itibaren ortaya çıkmıştır.

*Bu tür için ilk adımları Recaizade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci atmıştır.

*Bu tür Servetifünun Dönemi’nde en etkili hâle gelmeye başlamıştır.

*En büyük iki temsilcisi Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy’dur.

*Tevfik Fikret’in “Balıkçılar” ve “Hasta Çocuk” gibi; Mehmet Akif Ersoy’un ise “Küfe”, “Seyfi Baba”, “Mahalle Kahvesi”, “Hasta” şiirleri bu türün önemli örnekleridir.

*Beş Hececiler ve Yahya Kemal de manzum hikâyeler yazmıştır.

*Manzum hikâyeler düşündürücüdür, eğiticidir.

*Manzum hikâyede her olay işlenebilir.


Yüklə 391,03 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə