Ders notlari


AYNANIN İÇİNDEKİLER SERİSİ



Yüklə 391,03 Kb.
səhifə22/24
tarix17.11.2018
ölçüsü391,03 Kb.
#80394
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24

AYNANIN İÇİNDEKİLER SERİSİ: Türkiye tarihinin 1909-1960 arası döneminin anlatıldığı roman serisidir. Yazar romanda keskin bir toplumcu gerçekçi çizgi izlemiştir. Romanlar 1973-2006 arası yayınlanmış olsa da, yazar kendisi serinin belirli bir kronolojik zorunluluğu olmadığını belirtmiştir. Nitekim hem romanlar arasındaki hem de romanların kendi içlerindeki tarihsel geçişler ve karakterler dolayısıyla kurulan bağlar, hangi kitaptan başlanırsa başlansın seriyi anlamlı kılmaktadır.

Serinin yapısal nitelikleri romanları birbirlerine bağlar. Her eser aynı epigrafla(alıntı cümle ya da şiir) açılır. Her bölüm yıl ve ay olarak belirli bir zaman göstergesiyle başlar ve bölümleri başlarındaki ve sonlarındaki tarihsel belgeler destekler. Bütün karakterler gerek toplumsal gerekse ailevi bağlarla birbirlerine bir şekilde bağlıdırlar.



BIÇAĞIN UCU: Attila İlhan'ın Aynanın İçindekiler serisinin ilk yayımlanan romanıdır. 1973 yılında yayımlanan eser, serinin yapısından dolayı sadece basım tarihinin kronolojisinde ilk sıradadır. Serinin diğer romanlarında olduğu gibi okunma sırası olarak bir önceliği yoktur. Roman 1960 dönemi Türkiye'sindeki asker, aydın, burjuva gruplarının portresini çizmektedir. Öncelikli olarak Suat ve Halim karakterleriyle bağlantılı olarak gelişen hikâye 27 Mayıs Darbesi ile sona erer.

SIRTLAN PAYI: Attila İlhan’ın Aynanın İçindekiler serisinin yayınlanan ikinci romanıdır1974 yılında yayınlanan eser, serinin yapısından dolayı sadece basım tarihinin kronolojisinde ikinci sıradadır. Serinin diğer romanlarında olduğu gibi okunma sırası olarak bir önceliği yoktur. Romanın başkahramanı Miralay Ferit 1919’da Kuvayımilliye hareketine katılmış bir subaydır. Hikâye ülkenin 1960'daki durumundan hoşnut olmayan Ferit’in tarihsel ve politik süreci sorgulaması üzerine kurulmuştur ve 27 Mayıs Darbesi’ni takiben Ferit’in ölümüyle sona erer.

Roman Yunus Nadi Roman Armağanı’nı almıştır.



YARAYA TUZ BASMAK: Binbaşı Demir Çukurcalı’nın memleketin yararına diye giriştiği çeşitli eylemler (Kore Savaşı ve 27 Mayıs İhtilali), bu eylemlerin dayandığı çıkarları anlamasına kadar geçen süreç ve bu süreç içerisinde Binbaşı Demir’in başından geçen olaylar, bu olaylar karşısındaki tutumu.

DERSAADET’TE SABAH EZANLARI: Yıl 1919. İzmir işgal altındadır. İşgale karşı mitingler yapılmakta, Halide Edip, Münevver Saime, Mehmet Emin gibi konuşmacılar halkı direnmeye çağırmaktadır: "Efendiler, az söylemek, çok yapmak zamanı gelmiştir. Biz sadece ağlıyoruz, ağlamakla kazanılmış hak, hıçkırıklarımızı dinleyecek kalp yoktur!"
"Bacaksız" Abdi Bey, Gülistan Satvet, Prens Bragin, Rosa Mizrahi, Ahmet Ziya, Neveser… 
Aynanın İçindekiler serisinin bu dördüncü kitabında, diğerlerinden tanıdığımız pek çok aktör yine sahnede. İttihatçılar, mandacılar, Türkçüler, liberaller, sosyalistler... Heyecanları, aşkları, ihtirasları, fikir ve eylemleriyle, Attila İlhan’ın aynasına yansıyan Dersaadet(İstanbul) aydınlarından canlı bir kesit.

O KARANLIKTA BİZ: Aynanın İçindekiler serisinin beşinci romanıdır. II. Dünya Savaşı başlamış, savaşın dışında kalan bir ülke olmasına rağmen Türkiye’de de yoğun bir siyasi kargaşa ortamı olur. İstanbul’da istihbarat servisleri cirit atmaktadır. 1940’lı yılların savaş İstanbul’u bir şairin bakışıyla anlatılır.

ALLAH'IN SÜNGÜLERİ: REİS PAŞA: Aynanın İçindekiler dizisinin altıncı romanıdır. Kurtuluş Savaşı’nı ve Atatürk ve çevresinin o dönemde yaşadıklarını anlatmaktadır. Kurtuluş Savaşı'nın en hareketli günlerini Mustafa Kemal’in yaşamı içinde anlatan roman, Kuvayımilliye’nin İzmir’e girişi ve Trakya’nın geri alınması ile biter.

GAZİ PAŞA: Mustafa Kemal ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı’yla uğraşırken bir yandan Enver Paşa, Türkiye’ye gelip iktidara el koymanın çabalarına giriyor, öte yandan da Mustafa Suphi ve arkadaşları Rusya’yı arkalarına alarak Türkiye’de bir Bolşevik ihtilali yapmanın hayalini, planlarını yapıyorlar. Attila İlhan’ın kitabı bu anlamda çok daha geniş bir açıdan bakıyor olaylara. Bunların yanı sıra özellikle İstanbul'da bazı özel yaşamları da zaman zaman ve konuyla ilintilendirerek sahneye getiriyor ve kitabın içeriğini inanılmaz ölçüde zenginleştiriyor.
FENA HÂLDE LEMAN: En çok tartışılan romanlardan biridir. Cinsellikle, özellikle de kadın cinselliğiyle ve eşcinselliğiyle ilgili pek çok tabuyu tartışmaya açmıştır. Yazar bu romanında öznel ve nesnel gerçeği, diyalektiğin bireysel ve toplumsal gelişme sürecini iki ayrı düzeyde vermeyi deniyor. İlk bölüm, Leman Korkut`un yaşadığı toplumsal-sınıfsal ortam kadar, bu ortamın somut gelişme aşamalarını içermektedir: Aşar mültezimliği, Yunan`la işbirlikçilik, emval-i metruke yağması, ticari komprador kapitalistliği, montaj sanayii, yabancı sermaye ile işbirliği vb. İkinci bölüm, Leman Korkut`un bireysel diyalektiğidir, bir yanıyla cinsel karmaşasını yansıtır ama bir başka yanıyla iletişimsizlikten doğan korkunç yalnızlığını. Bu bölümde öznel gerçeklerin arasındayız. O kadar böyleyiz ki, bu gerçeklerin ne kadarı sahiden yaşanmıştır, ne kadarı sadece hayal edilmiştir, kestiremeyiz. Hepsi düş de olsa, Leman Korkut`un yaşantısında önemlidirler, bu önem, onun sağlığında kopmuş olduğu kocasına, ölümünden sonra âşık olmasını sağlayacak derecede büyüktür...

O SARIŞIN KURT: İşgal Kuvvetleri´nin İstanbul´a girişi ile açılan roman, Lozan´dan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası´na, Cumhuriyet´in ilanından İzmir suikastına Cumhuriyet’imizin kuruluş yıllarını, bireysel ve toplumsal coşkuları ve acılarıyla gözlerimizin önünde canlandırdığı, yüreğe işleyen olağanüstü görsellikte bir eser.

YAŞAR KEMAL:

TENEKE: Çukurova’da kaymakamı olmayan ve çeltik(pirinç) ağalarının etkisinde olan bir kasabaya genç kaymakam Fikret Irmaklı atanır. Resul Ağa kaymakamı çok iyi karşılar ve çeltikle ilgili bir raporu ona imzalatarak köyü boşaltmaya ve çeltik ekmeye başlar. Kaymakam bu hileyi anlayınca zorla bu işi durdurmaya çalışır. Ancak Ankara’ya giden çeltik ağaları onun tayinini Kağızman’a çıkartmışlardır. Ve kaymakam kasabadan giderken önceki kaymakamlarda yaptıkları gibi tenekeleri davul gibi çalarlar.

BEYAZ MENDİL: Düşman ailelerin birbirini delice seven çocukları Zeliha ve Hasan’ın aşkını anlatır. Bu yüzeysel düşmanlık ya da varsa kan davası birbirlerini seven âşıkların ölümleriyle sona erer.

İNCE MEMED: İnce Memed aslında ağalık sistemine başkaldıran bir eşkıyadır. Ama işin gerçek boyutu halkın ince Memed'lik fikri. İnce Memedlik yoksul yardımcısı ağalığın zulmün baş gösterdiği yerlerde bir "yeter" çağrısıdır. Halk ince Memed'i gözünde böyle yaşatmış, kan can vermiş ve içindeki kurdu canlandırma kapısı olarak görmüş. İçindeki hür kurdu, içindeki güçlü ve kafa tutan kurdu, içindeki korkusuz kurdu açığa çıkarma kapısı...(sevgilisi Hatçe, mücadele ettiği Abdi Ağa)

ÖLÜM TARLASI: Güneydoğu’nun kanayan yarası kaçakçılığa değinen bir romandır.

YILANI ÖLDÜRSELER: Olaylar göçebeliği yeni bırakmış, tamamı akrabalardan oluşan bir köyde geçer. Hasan henüz 6-7 yaşlarındayken, eve giren bir adam babasını öldürür. Daha sonra babasını öldüren Abbas isimli adam da yakalanıp öldürülür. Abbas, Hasan’ın yaşlı bir adam olan babası annesini kaçırmadan önce annesinin sevdalısıdır. Bu yüzden Hasan’ın annesi Esme de suçlanır ve Abbas’ın cesedi başında, köy meydanında dövülür. Hasan bütün bunlara hiç bir anlam veremez, annesini savunur. Annesi dünyalar güzeli bir kadındır ve oğlu için başka köylerden gelen kısmetlerini hep geri yollar. Hasan dokuz yaşına geldiğinde akrabaları ne yapıp edip Hasan’a annesini öldürtürler. Bundan sonra Hasan’ın ömür boyu sürecek vicdan azabı başlar.

ORTADİREK: Çukurova'da geçen pamuk toplama mücadelesini anlatır. Ali ve onun yaşlı annesinin köyden pamuk toplayacakları yere giderlerken başlarından geçenler yerel bir dille anlatılır. Bölge halkının dili, dini, batıl inanışları aslına sadık kalınarak aktarılır. Muhtar tarafından haksızlıkların yapıldığını bilseler bile ses çıkaramayan bu köylüler, pamuk toplama zamanı geçmeden Çukurova'ya varmak için amansız bir mücadele verirler. Yolda başlarına çeşitli olaylar gelir, başka hayalleri olan, daha fazlasını isteyen Ali için bile artık sadece zamanında varabilmek önemlidir. Yoksa aç kalacaklardır.

DEMİRCİLER ÇARŞISI CİNAYETİ: Güney’de iki ağanın birbiriyle olan amansız savaşlarında, giderek çökmeye başlayan Çukurova ağalık sistemi içinde yer alan nüfuz savaşlarını ve kan davasını anlatır.

Bir geleneğin yok olurken onun yerine geçen başka geleneklerin gelmesi, bununla beraber değişen düzen içindeki sıkıntılı günleri anlatır. Kan davaları ve derebeyliğin sona erer ermesine fakat yeni yeni insanlar türemeye devam eder. Bu yeni düzende iki ağa bütün her şeylerini ortaya koyarak birbirlerini yok etme mücadelesine girişir. Bu öyle bir mücadeledir ki gözleri hiçbir şeyi görmez. Ne toprağın altında ezilen insanları, ne kendi şereflerini ne başka bir şeyi… Fakat köylüler bereketli topraklarda yine mucizeler yaratmayı becereceklerdir.



YER DEMİR GÖK BAKIR: Anadolu’da bir köyde kendi hâlinde yaşamakta olan Taşbaş’ın köylüler arasında yayılan söylencelerle nasıl “ermiş” düzeyine çıkarıldığı konu edilmektedir. Taşbaş’ın kendisi de bu söylencelere engel olmaya, kendisinin ermiş olmadığını anlatmaya çalışsa da, söylentileri bitiremez ve olaylar birbirini izler.

ÖLMEZ OTU: Başı dara düşenler, yarattıkları düş dünyasında bulurlar yollarını. Ayakta kalabilmek için sığındıkları bu dünya bir yandan onları yaşatırken, bir yandan da hikâyelerini örer. Ölmez Otu Toros Dağları’ndan Çukurova’ya uzanan bir toprakta yeşerir. Pamuk toplamaya inen Yalak köylülerine kendi yarattıkları efsane eşlik eder. Ancak mitin yıkılışını anlatan satırlar, vahşi olduğu kadar olağanüstü bir türkü gibi içimize işler.

YUSUFÇUK YUSUF: Çukurova’ya kuşaklar boyunca egemen olmuş iki derebeyinin hikâyesidir. Köylüleri yıllarca baskı altında tutan bu güç kırılırken yeni zamanların gereklerine uyum sağlamış yeni zenginler başka bir güç oluştururlar. Barbarlığı çağrıştıran bu güç, “bataklıktan kurtulmaya yüz tutmuş bir bataklık toprağını yağmalar”.

AL GÖZÜM SEYREYLE SALİH: Roman Karadeniz kıyısında bir kasabada yaşayan 11 yaşında küçük bir çocuk olan Salih’in kanadı kırık bir martı yavrusuna duyduğu sevgiyi konu edinir. Salih bir gün kanadı kırık bir martı yavrusu bulur. Martısını iyi etmek için çeşitli çareler dener hatta onu hiç sevmeyen büyükanasından bile yardım ister. Ancak hangi kapıyı çalsa ona martıların yaralarının iyileşmediğini kemiklerinin kaynamadığını söylerler. Romanda Salih bir yandan martısı için çareler ararken, Yaşar Kemal 11 yaşındaki bir çocuğun hayal dünyasını, dünyayı anlamlandırmasını çok iyi ele almıştır.

KUŞLAR DA GİTTİ: Yaşar Kemal’in konusunu İstanbul’dan alan bu kısa romanında kuşların bir zamanlar mekân tuttuğu İstanbul ‘da çocuklar onları yakalayarak camii, kilise ve sinagogların kapısında, insanların çok olduğu meydan ve parklarda “Azat buzat beni cennet kapısında gözet” diyerek satmaları ve bu şekilde geçinmeye çalışmaları anlatılır.

DENİZ KÜSTÜ: Deniz insanının kentteki yaşam serüveninden hareketle bir kentin çöküşü, yozlaşması, yabancılaşması ve deniz doğasının yok oluşunu anlatır.(Selim, Zeynel, Hüseyin, Menekşe)

HÜYÜKTEKİ NAR AĞACI: Beş kişinin traktörün kullanılmasından sonra insana olan ihtiyacın ortadan kalkmasından kaynaklanan işsizlik sorununu konu edinen umut temasında mitler ve inançlarla şekillenen bir yapıttır.

TEK KANATLI BİR KUŞ: Halkının neden terk ettiği bilinmeyen, gizemli karanlık bir kasaba, bu kasabaya atandığı hâlde gidemeyen bir posta müdürü, yalnızlığın timsali bir istasyon şefi, “Alamancı” bir genç kadın... Ve bütün fantastikliğine karşın son derece gerçekçi gelen bir dünya... Eğretileme mi? Alegori mi yoksa? Şaşırtıcı ve çok katmanlı olay akışı, kişilerinin zenginliği ve derinliği, zaman zaman bir röportaj keskinliği kazanan masalsı diliyle tam bir Yaşar Kemal romanı.

ORHAN KEMAL:

BABA EVİ: Hukukçu baba Kurtuluş Savaşı’na gönüllü olarak katılmış, savaştan sonra yönetimle çatışınca Beyrut’a kaçmak zorunda kalmıştır. Orada küçük bir lokanta açar ve iki oğluyla çalışmaya başlar. Ancak işler kötü gider ve aile geçinemez olur. Baba da ağır bir şekilde hastalanır. Babasının baskısından usanan büyük oğul, işten de atılınca kardeşiyle geçinemez olur. Sık sık kavga ederler. Çocuk iyice bunalmıştır. Ailesini, özellikle babasını zorla ikna eder, yurda (Adana’ya) geri döner. Gene parasızdır ama baskıdan kurtulmuştur, mutludur. Yaşama sevincini yakalamıştır. Arkadaş edinir, futbol oynar, kızlarla tanışır. Artık önünde özgürce yolunu çizebileceği bir hayat vardır.

AVARE YILLAR: İki sene kaldığı Beyrut'tan, babasının izniyle Adana'ya babaannesinin yanına dönen, sözde ortaokulu bitirecek olan delikanlı, gene haylaz arkadaşlarıyla okuldan kaçmakta, kahvelerde mahalle maçlarında sürtmektedir. Biraz para biriktirip övgüsünü duyduğu İstanbul'a gitmek için, bir süre bir dokuma fabrikasında işçi olarak çalışırsa da zordur bu; gene aylaklığa döner. Duruma üzülen babaanne, küçük kızından getirttiği para ile delikanlıyı "İstanbul'a yakın ilçelerden birindeki" bu halanın yanma göndermek ister. Delikanlı, verilen parayı arkadaşlarından Gazi'nin de masrafını çekerek İstanbul'a kaçmakta kullanır. İki kaçak İstanbul'da çok kalamaz, Adana'ya dönerler. Şimdi anne de Beyrut'tan sonra gittikleri Kudüs'ten gelmiş, evde yoksulluk artmıştır. Delikanlı, okulu temelli bırakır, eski dokuma fabrikasına bu sefer kâtip olarak girer. Zamanla işçi kızlardan birine tutulur, kızın da kendisini sevdiğini görünce babaannesinin itirazlarına rağmen, kızla evlenir. Düğünün ertesi günü, babaannesinin, bir onuru korumak için komşulardan emanet aldığı, yeni evlilerinse hediye zannettikleri ziynetler, eşyalar sahiplerine geri verilir. Fakat durumu umursamaz, mutludur yeni evliler…

MURTAZA: Otorite (disiplin) ile hayatın gerçekleri arasında sıkışan ve her türlü şartlar karşısında bile vazife kavramına sadık kalan, bu duygusuyla saplantılı bir görüntü çizen “Bekçi Murtaza”nın giderek toplumsal gerçeklerle çelişmesini ve yaşanılan her şeyin acıklı bir komediye dönüşmesini anlatır.

CEMİLE: 1934 Çukurova'sında bir dokuma fabrikası civarındaki gecekondu mahallesinde yaşayan insanlar, aynı zamanda fabrikada çalışmaktadır. Cemile, bu mahallede güzelliğiyle göze çarpan, paylaşılamayan genç bir Boşnak kızıdır. Romanda fabrika insanlarının yaşayış tarzları, aşkları, ekmek kavgaları, neşeleri, kederleri vb. anlatılır.

BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE: Romanda, para kazanmak umuduyla köyden ayrılıp şehre göç eden İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali adlı üç arkadaşın başından geçenler anlatılır.

GÂVURUN KIZI: Kadının da emek sahibi biri olarak yer aldığı romanda Orhan Kemal, çarkın çarpık dişlilerinin arasındaki kavgayı anlatır.

EL KIZI: Kitap, utanma duygusuyla kocasına uyum sağlayamayan, kolayca kandırılabilen, insanların dediklerine hemen inanan ve saflığıyla bazı anlarda okuyucuyu sinirlendiren Nazan’ın acıklı öyküsünü anlatıyor. Nazan’ın kaynanası oğlu Mazhar’ın ondan boşanmasına yol açar. Nazan oğlunu alamadan İstanbul’a gider.

HANIMIN ÇİFTLİĞİ: Adana’da bir fabrikada işçi olarak çalışan Güllü, sevgilisi Kemal öldürülünce ailesi tarafından Ramazan’la evlendirilmek üzere Ramazan’ın dayısı Muzaffer Bey’in çiftliğine gönderilir. Güllü, Ramazan’la evlenmemek için direnir. Muzaffer Bey ise çapkın bir adamdır. Güllü’yle evlenir. Güllü, Serap Hanım olur. Muzaffer Bey öldürülünce çiftlik Serap Hanım’a kalır, Hanım’ın Çiftliği olur.

ESKİCİ VE OĞULLARI: Başkahraman Topal Eskici ile iki oğlunun özlemlerini, düşlerini, bu özlemlerle düşleri gerçekleştirmek için verdikleri savaşı ve sonunda ellerinde avuçlarında kalanı da yitirerek çöküşlerini anlatır.

GURBET KUŞLARI: Kuşluk treniyle gelen ‘Gurbet Kuşları’ 1960’lı yıllarda almaya başladığı göçle birlikte gecekondulaşmanın ilk filizlerinin atıldığı İstanbul’un, dönemin politik ortamının, bu ortamın yarattığı toplumsal yapının ve kimliklerinin panoramasını yansıtır.(İflahsızın Mehmet, Gafur, Divriğili Veli)

YALANCI DÜNYA: Sinema dünyasının çevresinde kurulan hayalleri ve yaşananları anlatır.

ARKADAŞ ISLIKLARI: Bir delikanlının aldığı uzun yolu anlatırken arkadaşlarımızın çaldığı o ıslıkların üzerimizde nasıl bir etki bıraktığını da dile getiriyor.

SOKAKLARDAN BİR KIZ: İstanbul’un arka sokaklarında geçen, geri planda 60’lı yılları okuyucuya hissettiren ve konsomatris Leyla’nın kızı Nuran’ı anlatan bir kitap. Nuran, annesinin mesleği nedeniyle toplum tarafından etiketlenmiş ancak bu etiketi kabul etmeyip sonuna kadar direnen, bir gün bu hayatın dışında kendisine yepyeni bir hayat kurabileceği umudunu taşıyan bir genç kız.

ÜÇKÂĞITÇI: Valiyi, esnafı, küçük memuru sindirip ağayı bile soyan “Üçkâğıtçı”, delil yetersizliğinden tahliye edilince hemen bir partiye kaydını yaptırır ve halk dalkavukluğu yaparak attığı nutuklarla kısa sürede kabul görür. Dini siyasete alet etmekten tutuklandığı hâlde, milletvekili seçildiği için tahliye edilir ve meclisin yolunu tutar. Orhan Kemal bu kitapta, 1950 seçimlerinde kuşkulu kişiliğine rağmen, iktidar kanadında yer alabilen bir “üçkâğıtçı” tipi çizerken, halk-bürokrat-siyasetçi arasındaki sorunlara ve siyaset kurumunu hâlâ karartmaya devam eden gölgelere dikkat çekiyor.

KÖTÜ YOL: Çamaşırcı Ayşe Kadın’ın büyük kızı Nuran, çevresi tarafından devamlı güzelliği övülen ve oyuncu adayı olarak görülen bir kızdır. Fakirdir. Bir gün, ağabeyi İhsan tarafından yüklü bir başlık parası karşılığında Bedir Ağa’ya satılır. Nuran’ın tek kurtuluş umudu, büyük bir aşkla ve tutkuyla sevdiği şoför Reşat’tır. Fakat evlilik hayalleri kurduğu Reşat’ın onu patronunun karısıyla aldattığını öğrenince İstanbul’a kaçar. Her zaman ona söylenen, arada sırada kendisinin de hayalini kurduğu şeyi yapmaya -bir sinema yıldızı olmaya- karar verir. Adanalı bir sinema yönetmeni olan Kenan Yılmazer, İstanbul’da Nuran’ın elinden tutar ve ona bir şans verir. Böylece Nuran'ın şöhret basamaklarına adım atmasını sağlar. Ancak ne Reşat ne de ağabeyi İhsan Nuran’ın peşini bırakacaktır.

KEMAL TAHİR:

DEVLET ANA: Osmanlı İmparatorluğu’nun aşiret olduğu dönemdeki (Söğüt’teki)yaşam tarzı, gelenek ve görenekleri konu edilerek nasıl devlet olduğu destansı bir dille anlatılır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselmesine vesile olan Ertuğrul Gazi, Osman Gazi ve Orhan Gazi gibi tarihî şahsiyetler de romanda yer alır.

YORGUN SAVAŞÇI: Osmanlı Devleti'nin mütarekeyi imzalamasından 1920 ortalarında Millî Mücadelenin güçlendiği döneme kadar olayları bir Osmanlı yüzbaşısı ve İttihat ve Terakki üyesi olan Yüzbaşı Cemil’in hikâyesi üzerinden anlatır. Yol Ayrımı'nda yan karakterlerden biri olarak karşımıza çıkan Cehennem Topçu Cemil, Yorgun Savaşçı’nın başkahramanıdır. İstanbul'a geldiğinden beri, bir türlü üzerinden atamadığı yorgunluğu sanki dinlendikçe çoğalan Cemil, bir yandan âşık olup evlendiği teyze kızı Neriman ile her şeyi bırakıp uzakta bir köyde yaşamayı isteyecek kadar bıkkın, diğer yandan Anadolu'ya geçip Millî Mücadele'de savaşmayı isteyecek kadar da cesurdur.

ESİR ŞEHRİN İNSANLARI: Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmasından sonraki dönemi anlatan bir kitaptır. Kitabın ana kahramanı Kâmil Bey; yüksek eğitim almış, Avrupa dillerini bilen ve birçok Avrupa ülkesini görmüş kültürlü bir paşa oğludur. İçine düştüğü ekonomik sıkıntılar onu öz vatanına, İstanbul'a dönmesini zorunlu kılmıştır.

ESİR ŞEHRİN MAHPUSU: İşgal dönemi İstanbul’unda hapishanedeki yaşamı Kâmil Bey üzerinden anlatıyor.

HÜR ŞEHRİN İNSANLARI: Hür Şehrin İnsanları ölümünden sonra Kemal Tahir'in 'sarı defterleri' arasında bulunmuş bir romandır. Bağımsızlık sonrası dönem Kâmil Bey üzerinden anlatılır.

YOL AYRIMI: Kâmil Bey de Anadolu’da serbesttir artık. Türkiye’yi kuşatan bir serbestlik rüzgârı esmeye başlar zamanla. Bu serbestlik, değişen ya da değişmiş gibi görünen insanların maskelerini birer birer düşürürken İstanbul´da hayat giderek zorlaşır. Kâmil Bey, yıllardır özlemini duyduğu biricik kızı Ayşe´ye kavuşmaya çalışırken Kurtuluş Savaşı’nda yüz binlerce insanın kanıyla kurtulan vatan, artık demokrasi mücadelesi vermektedir. Serbest Fırka’nın kuruluşu, Darülfünun’da meydana gelen ayaklanmalar, İstanbul sokakları ve tarihin derinliğinde kalan ayrıntılar…

RAHMET YOLLARI KESTİ: Ağalık sisteminin eşkıyalıkla yoğun ilişkisini ve bunun giderek bir zorbalığa dönüştüğünü, halk arasında eşkıyalığa duyulan hayranlığın aslında çaresizlikten kaynaklandığını anlatır. Kendi düzenini kurmuş eşkıya eskisi iki ağanın genç yaşta bir kızı kaçırmak için tezgâhladığı oyunlar ve uzun, yağmurlu bir kış gecesinde meydana gelen olaylar hem eşkıya-ağanın hem halkın hem de zulme uğrayanların gözünden olanca canlılığıyla anlatılmıştır.

SAĞIRDERE: Köy-kent ikilemi üzerinden yoksul köylünün küçük dünyasını olanca sadeliği ve samimiyetiyle anlatır. Çocuksu bir aşkla tutulduğu kıza kavuşamayan Mustafa'nın köye katlanamayıp Ankara’ya çalışmaya gitmesi, orada bütün zorluklara rağmen tutunmaya çalışması, kent hayatını görüp kendini sorgulamaya başlaması, sonrasında ise değişerek köye geri dönmesini anlatır. Naif bir aşk ve ergenlik hikâyesidir. Bu pastoral roman, küçük, yoksul ama yaşam dolu dünyaların içine bizi yeniden taşırken feodal dünyanın acımasızlığını da göz önüne seriyor...

KÖYÜN KAMBURU: Parpar Ahmet belasını Narlıca köyünün başına “sürgün kırımı” yılında tütün kaçakçısı Gâvur Ali sarmıştır. Parpar Ahmet'in oğlu Çalık Kerim'in köyde hiç kimsenin yüzüne bakmadığı bir kamburken köyü yönetecek ağa hâline gelişi romanın temel konusudur.

KURT KANUNU: 1926’da Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’ya yapılması planlanan suikast girişiminin arka planını konu alır. Yazar, eserde romanı eski iktidar partisi İttihat ve Terakki Fırkası üyelerinin gözüyle anlatırken İttihatçıların aralarında yaşanan çekişme ve hesaplaşmaları aktarır. Romanın adı, “Kurtlukta, düşeni yemek kanundur.” sözünden gelir.

BÜYÜK MAL: Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ve İzmir suikastı çevresinde gerçekleşen kırsal dönüşümlere odaklanan bir romandır. Bir dağılışı izleyen yeniden oluşum döneminin çıkar çatışmalarını anlatır.

KARILAR KOĞUŞU: Malatya Hapishanesi’nin 1942, 1943 yıllarından bir kesiti yansıtır. Aslında büyük fotoğrafta Türkiye vardır, anlattığı İkinci Dünya Savaşı yıllarının Malatya’sı ve Türkiye’sidir. Türkiye, savaşa katılacak mıdır? Katılacaksa Almanların mı yoksa müttefiklerin mi yanında yer alacaktır?
Savaşın belirsizliği, insanları daha büyük bir yoksulluğa çaresizliğe sürüklerken romanın başkahramanı Murat Bey, mahkûmların diliyle İstanbullu, hapislik hayatının zorlukları içinde, giderek bayağılaşan, bayağılaştıkça gözü hiçbir şeyi görmeyen cezaevindeki bu çaresiz insanların yaşamına tanık olur. Bu tanıklık, suçlu, ‘kötü yola’ düşmüş kadınların durumlarıyla farklı bir öz kazanır. ‘Ahlak ve namus kavramları, para ve güç karşısında elden ele gezer bir hâldeyken tutuklu olmakla özgür olmak arasındaki farkı, yazarı da simgeleyen Murat Bey irdeler.

KELLECİ MEMET: 1940'larda Çankırı Cezaevi'nde tutuklu bulunan, ağasını 'yanlışlıkla' vurmuş, on beşindeki Kelleci Memet'in hikâyesini anlatır. Memet'in hikâyesinin ardında, bu büyük dil ustasının kaleminin anlattığı hep aynı insandır: Cinci Nezir'iyle, Şeker Emin'iyle, Terzi Bekir'iyle tüm bir ezilmiş, yok sayılmış, eğitilmemiş; hem kurnaz ve masum, üstelik alabildiğine şenlikli insanımız…

BOZKIRDAKİ ÇİÇEK: Kemal Tahir’in köy enstitüleri konusunda yaptığı tarihsel ve sosyolojik araştırmaları roman imbiğinden süzerek aktardığı metin. Enstitü sisteminin artılarını eksilerini, olurlarını olmazlarını eğlenceli bir kurgu içinde ele almıştır.

Yüklə 391,03 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə