Devlet ve bağimsizlik



Yüklə 403,08 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə1/9
tarix01.07.2018
ölçüsü403,08 Kb.
#52886
  1   2   3   4   5   6   7   8   9


MEMLEKET SiyasetYönetim, Cilt: 2, Sayı: 5, 2007/5, s.12-43

DEVLET ve BAĞIMSIZLIK

Yalçın KÜÇÜK



Bu incelemede; devletin, bağımsızlık, bağımlılık, ulus-devlet, kapitalizm vb. ile 

ilişkileri ve yaşanmakta olan küresel sistemin, yeni feodalite ve Ortaçağ olarak 

adlandırabildiğimiz bir tekeliyete doğru gidişi üzerine tespitler sunulmaktadır. 

Tarihsel kesitler, tespitleri destekler örnekler olarak yer almaktadır.

Anahtar Kelimeler:

 devlet, bağımsızlık, kapitalizm, ulus devlet, tekeliyet, yeni 

feodalite.

Zaman beni hep ilgilendirdi, bu soruyu çok önceleri fark ettim, ye-

niden ve şöyle formüle edebiliyoruz,  1483-1683 arasındaki iki yüz yıl 

mı, yoksa 1866-1966 arasında geçen yüz yıl mı, daha uzundur; bu, bana 

göre, cevabı hiç de kolay olmayan bir soru’dur. Hemen birincisidir, di-

yemiyoruz,  doğrusu pek zor ve zorluk, zamanı bilmenin hiç de kolay 

olmamasından kaynaklanıyor. Tartışılabilir; ancak ben, düşündükçe,  

ikincisinin birinci periyottan ve açıkçası, yüz yıl’ın iki yüz yıl’dan daha 

uzun olduğuna meylediyorum. Tabii pratik zaman üzerinde duruyorum 

ve bu duruşun da o kadar kolay olmadığını biliyorum.

Kolay olmasa da tahrik edicidir; şu soruyu da sorabiliyoruz, yüz yıl, 

gerçekte kaç yıldır, bu sorunun, açıkça olmamakla birlikte, daha önce 

sorulmuş olduğunu tespit edebiliyoruz. Önümde,  iktisat ve genel tarih 

üzerinde pek tanınmış Eric Hobsbawm’ın çalışması var,  üzerinde iki 

ad yazılıdır ve ben asıl adının hangisi olduğuna da karar veremiyorum. 

Büyük karakterler ile, “Age of Extremes” işaretini buluyoruz, ama al-

tında, “The Short Twentieth Century 1914-1991” başlığını okuyoruz.

1

 



Majüskil karakterlerle, “Uçlar Çağı” dense de, bu çalışma daha çok, 

“Kısa Yirminci Yüz Yıl”  olarak biliniyor; demek ki yüz yıl, 100 yıldan 

daha kısa olabilmektedir.

 Profesör Hobsbawm, kısa yüz yıl kavramını, Macar Bilimler Aka-

demisi Başkanı İvan Berend’ten, ödünç aldığını, önsözünde ifade edi-

yor, d’ler bütün dillerde düşerler ve “beren” de okuyabiliyoruz, bizde 

“beren” var; 1991 yılının, Sovyet sisteminin, resmen çöküş yılıdır, bir 

1

  Eric Hobsbawm,  Age of Extremes-The Short Twentieth Century 1914-1991, London, 1994-



1996.


13

çağın sonu olarak keşfedilmesi, sosyalist sistem içindeki bilim adamları 

için her halde daha tabii olmalıdır. Keşif, yıkılışın içinden ve bir sonuç 

olarak çıkıyor. Çöküş ya da yıkılış, her zaman yeni keşifl ere gebedir; 

“otopsi” her daim zengindir, ancak ne doğuyor, veya “ne çıkıyor”, bu 

soruya da net cevap bulmaktan çok uzak bir yerdeyiz.

Hangi zaman uzundur, belki de daha doğru olanı burada buluyoruz 

ve buradan zamanın bağımsız bir değişken olmadığını çıkarabiliyoruz. 

Belki şu iki küçük cümle, in the 1980s capitalism triumphed over com-

munism, “seksenli yıllarda kapitalizm, komünizme karşı zafer kazandı” 

ve arkasından, hemen hemen on yıl sonra, in the 1990s it triumphed over 

democrasy and the market economy, daha serbest ve güzel bir Türkçe 

ile, “demokrasi ve pazar ekonomisini yerle bir etti”, ibaresi hem çok 

şaşırtıcı ve hem de açıklayıcıdır. Çok hoş, komünizmi yenen kapitalizm 

idi ve aynı kapitalizm, on yıl sonra, demokrasi ve pazar ekonomisini or-

tadan kaldırmaktadır. Bunu, kapitalizm’in intiharı olarak anlayabiliriz. 

Zaman’ın zaman olmaktan çıktığı ve işaret değerini yitirdiği bir za-

mandan geçiyoruz.

Yazarı  mı, bu çalışmasının da iki başlığı var, ikincisi, “life after 

capitalism”, kapitalizmden sonra hayat’tır, artık kapitalizmin yok ol-

duğunu vaaz ediyor, Amerika’da, Stanford Üniversitesi’ni bitirmiş 

ve doktorasını tamamladıktan ve Harvard Üniversitesi’nde öğretim 

üyeliği yaptıktan sonra, zamanını, Amerikan hükümetinin bir görev-

lisi olarak, “az gelişmiş” denilen ülkelerde, yoksulluğu ortadan kaldı-

ramasa bile hafi fl etmek için yıllarını harcamıştır, yazdıklarından bunu 

öğreniyoruz.

2

 Bu kitabı, bir hayal kırıklığı ve bir keşfi n verimi olarak 



ortaya çıkmış görünüyor; yoksulluğun arkasında Amerika Birleşik 

Devletleri’ni, uluslararası kuruluşları ve daha da önemlisi büyük kor-

porasyonları görüyor. Kapitalizm, geriliğin ve yoksulluğun motorudur 

ve öyleyse, artık ölüdür.

Kapitalizmin öldürmek için doğduğunu ve artık öldüğünü, belki de, 

benden başka söyleyenin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Komünist 

Manifesto, hep, kapitalizm’e olan tiksintimin karşısına çıkıyordu ve 

şimdi öldüğüne göre daha rahatız.

Ölürken, ulus-devleti de tarih sahnesinden çekmek istiyor ve baş-

langıcı, devlet ile bağımsızlığı birbirinden ayırmaktır. Önce bağımsızlık 

2

  David C. Korten, The Post-Corporate World –Life After Capitalism, 1999, Berkeley, CA,  s. 1 



& 317.


14

kavramını silmeye çalışıyor ve bu nedenle bağımsızlığa karşı çıkanlar, 

kapitalizmin ölü kolları durumundadırlar. Ölünün ölü uzuvlarıdır, de-

mek istiyorum. Buradan devam edebiliyoruz.

Doktor Korten, daha çok pratik yaklaşımlıdır; bu nedenle, kapi-

talizmin, demokrasi ve pazar ekonomisini yerle bir etmesinin, ulus-

devleti de ortadan kaldırmak anlamına gelebileceği noktası üzerinde 

durmamaktadır. Güzel, ve bu ayrı, diğer taraftan, kapitalizmin,  pazar 

ekonomisi ile demokrasiyi ezmesinin, Korten pek dillendirmese de,  

kapitalizmin intiharı olduğundan hiç kuşku duyamayız; Doktor Korten, 

kapitalizm sonrası hayat üzerinde durmakla, intiharı olmasa da ölümün-

den kuşku duymamaktadır. Her halde artık yoktur, çünkü bu ikisini, 

öteden beri, kapitalizmin kendisi olarak biliyoruz. 

Bu da güzel, Korten’in tespiti, bizi, yine önemli bir soruyla karşı 

karşıya getiriyor; öldüyse, ne zaman öldü. Bu soru hem demokrasi ve 

hem de kapitalizmi içine alıyor; çünkü, ikisinin, bir madalyonun iki 

yüzü olduğuna inandırılmış durumdayız. O halde ve bu inanmışlığımıza 

dayanarak ve muhakemeyi demokrasi üzerinden yürüterek, demokrasi-

nin ne zaman yok olduğu meselesine gelebiliriz. Bu durumda, soruyu, 

şöyle de formüle edebilirim, Hitler’in, 1945 yılında, Sovyet orduları ve 

Amerikan fi nansmanı ile tasfi ye edilmesi, acaba, demokrasinin çoktan 

yok olmuşluğunu gözlerden uzak tutma sonucunu mu da sağlıyordu;  

gözlerimizin kamaştığını ve bir bitmişliği görmemizi engellediğini söy-

leyebilir miyiz,  sorunun son formu budur.

Bir kez, iki savaş arasında, yaygın olan itikat, artık demokrasinin 

imkansızlığı idi. Bunun üzerine, bir Sovyet-Amerikan “demokrasi za-

feri” haykırışı geldi, çok kısa sürdüğü kesindir. Yalnız izleyen Soğuk 

Savaş’ta, Amerika açısından, Batı bir “demokrasi kampı” olarak gös-

teriliyordu ve Sovyetler Birliği ise, kendi Bolşevik Devrimi’nin tek-

rarlanamazlığını, açıkça söylememekle birlikte, en sarsılmaz doktrini 

haline getirdiklerini ve bütün ülkelere, “milli demokratik devrim”, tabii 

Türkiye’ye de, reçetesini yazdıklarını biliyoruz. Dolayısıyla, teorik ve 

pratik açılardan, dönemini tamamlamış olduğu görülemiyordu; şimdi 

buradayız.

İkinci Dünya savaşından sonra Batı’da ölmüş atı  kırbaçlıyorduk. 

Doğu’da zor bir deneme yapıyorduk. 

Devamla, bu soru-cevap yazımının önemi şurada, güzel, 1989 veya 

1991 yılı bir bitişe işaret etmektedir; ikincisi, Berlin Duvarı’nın yıkılış 

tarihi olmakla, ilk reel sosyalist düzenin yıkılışı olarak anlaşılmaktadır. 



Yüklə 403,08 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə