Dil – İnsan Murat ŞAHİn konu başlıkları


Bir başka dilden ödünç alma



Yüklə 293,96 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/10
tarix04.11.2017
ölçüsü293,96 Kb.
#8524
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

Bir başka dilden ödünç alma

Dilsel olarak ödünç alma, kelime oluşturma ve anlam değişiminin yanı sıra sözcük oluşturmanın temel yöntemlerinden biridir ve bu 

ad bilimin

 bir 


konusudur.

Ayrıca ödünç alma dil değişiminin önemli etkenlerine bir örnektir. Dilsel ödünç alma durumu sözcüksel, anlamsal ve sözdizimsel ödünç almadan 

farklıdır.

Sözcüksel ödünç alma durumunda bir sözcük gövdesi, anlamıyla birlikte veya anlamının bir kısmıyla birlikte iletişim dilinden (donör dil) alınarak 

ödünç alan dile aktarılır ve bu dilde ödünç alınan sözcük gövdesi dar anlamda ödünç alınmış bir sözcük veya yabancı bir sözcük oluşturur. Bu ödünç 

sözcük oluşturmada alıcı dilin fiil çekimine, telaffuz alışkanlıklarına ve yazma alışkanlıklarına uyum göz önünde bulundurulur. Yabancı bir sözcük 

oluşumunda ise alıcı dilin fiil çekimine, telaffuz alışkanlıklarına ve yazma alışkanlıklarına uyum ya hiç dikkate alınmaz ya da çok az uyuma dikkat edilir.

Anlamsal ödünç almada ödünç alan dilde var olan bir sözcüğe sadece anlamın yeni bir anlam olarak veya önceki anlamına ek bir anlam olarak 

aktarılmasıdır; ya da ödünç alan dilin dilsel araçları ile bu anlamın geri verilmesinin oluşturulmasıdır. Görünüş olarak ödünç alma özel bir durumu 

oluşturur. Bu ödünç almada, iletişim dilinin öğelerinden veya ödünç alan dilde zaten var olan yabancı sözcüklerden alınan bir sözcük ödünç alan dilde 

yeniden yapılandırılır, bu yeniden yapılandırılan biçim veya anlam iletişim dilinde henüz yoktur.

Sözcüksel olarak ödünç almalar dar anlamda ödünç sözcükler ve yabancı sözcüklerdir. Görünüş olarak ödünç alma gibi anlamsal olarak ödünç almalar 

ise çoğunlukla geniş anlamda ödünç sözcükler olarak kabul edilir. Hem sözcüksel ödünç alma hem de anlamsal ödünç alma ödünç sözcükler başlığı 

altında ele alınır.

Sözdizimsel ödünç alma ise herhangi bir dilin, bir iletişim dilinin belirli sözdizimsel yapılarını çok sık kullanmasının etkisi sonucunda ortaya çıkar veya 

bir dil yeni sözdizimsel yapı olasılıkları oluşturduğunda sözdizimsel ödünç alma gerçekleşir.



Kalıt sözcük

Kalıt sözcük bir dilin önceki evrelerinde var olan bir kelimeden türeyen bir sözcük için kullanılan tanımdır. 

Etimoloji

(kökenbilim) bir dilin kelime 

hazinesinin zamansal gelişimini ve kökenini aydınlatmaya çalışır. Kalıt sözcükler dilin kaynağına dair açıklayıcı bilgiler verirler. Kalıt sözcükler paralel 

bir dilden alınan alıntı sözcüklerden ayırt edilmelidir.

Somut bir örnekle açıklamak gerekirse, çağdaş Alman dili; Ortaçağ Almancası, eski yüksek Almanca gibi yazılı olarak da aktarılmış birçok ortaçağ 

dilinin kökenine kadar inme olanağı sunar. Örneğin; kökeni o zamanki dillerde olan çağdaş kelimeler kalıt sözcükler olarak karşımıza çıkar. Biraz daha 

geriye bakıldığında; Alman dilinin, doğrudan kullanılmayan Hint-Avrupa dilinden ortaya çıktığı ve Alman dilinin bu Hint-Avrupa dilinden birçok kalıt 

sözcük aldığı görülür. Alman dilindeki kalıt sözcüklere örnekler: “Sonne” (Güneş), “Vater” (Baba), “Nase” (Burun) ve geçmiş zamanlarında kökteki 

ünlüsü değişmiş tüm sözcüklerdir.

Dil yozlaşması

Dil yozlaşması kavramı dil eleştirisinden ortaya çıkmıştır ve bu dil yozlaşması zaman içerisinde korunmaya değer görülen köken özelliklerinin 

değişmesi yoluyla dillerin kaybolması korkusu olarak adlandırılır. Bu duruma örnek olarak; dilbilgisindeki, temel sözcük dağarcığındaki, genel 

anlaşırlıktaki veya ifade gücündeki çeşitlilik verilebilir. Dil kayması olarak dil yozlaşması en kötü durumda dil ölümüne yol açabilir.



Dil yozlaşmasının sebepleri

Dil yozlaşmasının nedenleri aşağıdakiler olabilir:

Bir dil muhtemelen o dile hâkim anadil kullanıcıları tarafından kullanılmaz. Bunun yerine dil, o dile daha az hâkim kimselerce konuşulur ve böylelikle



dile gereken önem verilmez, dilin toplam gelişimini, mesela dilin günlük kullanımını yansıtan bir ölçü de budur.

Diğer taraftan bir dil diğer dillerin etkisi altında kalarak yozlaşabilir. Bu durumda dil, asıl köklerini kaybeder ve dilin kökeni kendi içindeki etkilerle 



olduğu kadar diğer dilden gelen etkilerle karışık bir köke dönüşür.

Başlıca bir neden de medyanın her zaman eleştirilen etkisidir, her şeyden önce televizyon ve radyoların etkileridir. Yan cümlelerdeki bağlaçların sözde



yanlış kullanımı, kaba, ahlaksızca kullanılan jargonlar, gereksiz yere İngilizce kelimeler kullanmak gibi dilbilgisi yanlışlıkları sunucuların konuşmalarını

etkisi altına alır ve böylelikle dinleyicilerin dil kullanımı da değişir.

Diğer taraftan da bazı dil eleştirmenleri dil yozlaşmasını “küreselleşme sürecinin ve kültürel çeşitliliğin bir parçası” olarak kabul etmektedir.



Dilbilimin bu konsepte uygun eleştirisi

Dil yozlaşması” kültür eleştirisinin kullanılan önemli bir kavramıdır. Schopenhauer, 



Friedrich Nietzsche

Adorno



,

Martin Heidegger

 ve diğer birçok 

yazar ve filozofun, hakkında farklı kökenler işaret ettiği bu kavram “kültürel yozlaşma” konseptinin içerisinde yer alır.

Dil yozlaşması” kavramı bugünkü dilbilimine göre çoğunlukla kabul görmez, çünkü bu kavramın bilimsel olmayan birçok ön şarttan yola çıktığı 



açıktır:

1. Genellikle sadece yüzeysel olgular ele alınır, örneğin alıntı kelimeler de veya 

büküm

 ve cümle yapısındaki değişiklikler de söz konusudur. Sözü edilen 



bu durumlar okulda gösterilen “sistem dilbilgisinin” asıl noktalarıdır. Analitik dil yapısının kolayca özü anlaşılabilen, hatta kolayca oluşturulabilen 

durumu, dilin kurallara uygunluğunu, doğru ve güzel kullanılmasını amaçlayan çalışmalarca "daha ilkel" olarak tanımlanmaktadır; ancak bu, temelde 

yatan derin olgular olarak kalmıştır, çünkü bir sahip olma tutumunun tanımı önceden olduğu gibi başarılı bir şekilde ifade edilmiştir (yalnızca araçlar 

değişim göstermiştir).

2. Dili özenli kullananların bakış açısına göre ilgili dil öylesine yüksek bir kaliteye ulaşmıştır ki her değişiklik kaçınılmaz bir şekilde dilde kötüleşmeye 

sebep olmuştur. Fakat bununla beraber dilin tarihselliği şüpheli görülür olmuştur. Tüm diller değişir, hem de sürekli olarak, çünkü dil, konuşan 




toplumlarca sürekli değişen ortama uydurulmaktadır.

3. Dilin kendi köklerinden uzaklaşma korkusu dilin ilk evresinde “arı”, "bozulmamış” dillerin var olmasından ileri gelmektedir. Bu görüş, her dilin ilk 

zamandan beri diğer dillerle sürekli ilişki içinde olduğunu görmezlikten gelmektedir. Buna göre “arı” diller yabancı etkilere maruz kalmaz. Her dil farklı

zamanlarda farklı ilişkilerle farklı yakınlıkta ortaya çıkan bir “karma dil”dir. Dili kendi “köklerinden” uzaklaştıran ilk değişiklikler muhakkak vardır, 

ama çağdaş dil durumunu inceleyen bir eleştirmenin bunlardan haberi yoktur. Bir dilin komşu dillerle ve “dünya dilleri” olarak adlandırılan 

uluslararası etkili dillerle yoğun bir alışveriş içerisinde olup olmadığı ve bunun nasıl gerçekleştiği; bu değişiklikleri göğüsleyen konuşucu kitlelerin 

açıklığının ve hareketliliğinin bir göstergesidir. Bu değişiklikler gerçekleşirken birçok durumda uzun ilişkiler sonunda en başta “ödünç alınan” söz 

varlığıyla birlikte dil varlığının sesçe ve anlamlı “kaynaşması” ortaya çıkar  Türkçe; “Konsept”). Yine söz varlığının anlama®(örnek: Almanca; 

“Konzept”  uygun çevirisi yeni, sesçe uyumlu, kulakla uyumlu-anlamlı, herkes tarafından  Türkçe;®anlaşılır bir kelime haline gelir (örnek: İngilizce; “to 

announce”  “Anons etmek”). Ya da söz varlığı yabancı dildeki yapının tıpatıp benzeri olarak Türkçe; “Bravo”).®kalır (İngilizce; “Bravo”

4. Yabancı etki sadece dilsel alanda etkisini göstermez, bunun yanı sıra yabancı etkisi kültür ve toplum gerçekliğiyle sıkı sıkıya bağlı olduğu ve bunlarla 

iç içe geçmiş olduğu için "dil yozlaşması" konusu genellikle kültür ve toplum eleştirisiyle aynıdır.

5. Bununla birlikte (dil) eleştirmenlerin(in) ortaya çıkan genel hoşnutsuzluğu reddedici, yani yeni gelişmelere karşı çıkmada ve herhangi bir ilk 

"standardın" savunulmasında hedef olarak ortaya çıkmaktadır. Oldukça zor olan dile özen gösterme cesareti, diğer dilleri aralıksız kendisine çeken her 

dönemde önceden kestirilemeyen, yeni biçimli olanaklar, en iyi kavramların ve düşüncelerin yaratıcı bir şekilde türetilmesini, hatta "yabancı 

kelimelerin" iyi anlamda kullanılmasını zora sokmuştur.



Dil ölümü

Bir dili anadil olarak konuşan hiç kimse kalmadığı zaman dil ölümü söz konusu olmaktadır. Bu andan itibaren bir dilin içinde zamanla oluşan normal 

gelişimler ve değişiklikler ölü dilde görülmez; ölü dil değişmez ve hareketsiz, durağan olur.

Bir dilin ölü dil olarak görülmesi, bu dili anlayacak konumda kimsenin olmadığı anlamına gelmez. Ölü bir dil iyi bir şekilde belgelenebilir, yabancı dil 

olarak öğretilebilir ve hatta olası belli durumlarda sözlü ya da yazılı olarak kullanılabilir. Örneğin Latince, anadil olarak kimse konuşmadığı için ölü bir 

dildir. Yine de yabancı dil olarak öğrendikleri için Latince anlayan bir sürü kimse vardır. Belli 

fonolojik

 (Sesbilimsel) kısıtlamalarla ölü bir dili yeniden 

canlandırmak mümkündür. Örneğin Kernevekçe (Güneybatı İngiltere'de Cornwall kontluğunda konuşulan bir 

Kelt


dilidir) ya da İbranicenin yok 

olmasından 2000 yıl sonra İsrail’in resmi dili olan İvrit (Çağdaş İbranice) gibi. Bilim insanları dünya genelinde yaşayan 6000 dilin bu yüzyılda yaklaşık 

yüzde 90’ının yok olacağını kabul etmektedir. Son 30 yılda sadece Kuzey Amerika’da 51 dil yok olmuştur.

Dil ölümünün nedenleri

Bir dil çocuklar tarafından anadil olarak öğrenilmiyorsa yok olma tehdidi altındadır. Diller, dil kayması yoluyla ölü dillere dönüşür. Bir dildeki yavaş 

değişimler bir veya birçok yeni dilin doğmasını ve köken dilin ölü dillere dönüşmesini sağlar.

Bu noktada dil ölümünün iki biçimi birbirinden ayırt edilmelidir:

Birincisi, kendi içinde oluşan dil biçimleri varlığını sürdürürken konuşulan bir dilin yok olmasıdır. Roman dilleri içinde varlığını sürdüren Latince 



buna örnek gösterilebilir.

İkincisi de; kendi içinde oluşan dil biçimlerinin de varlıklarını sürdürmediği, konuşulan bir dilin yok olmasıdır. Örneğin “Kıpti” dilidir.



Ayrıca aşağıdakiler arasında da ayrım yapılması gerekmektedir:

Çoğunlukla uzun bir süreçte meydana gelen ve dil ölümünü bilinçli şekilde teşvik eden kriterler olmaksızın meydana gelen “doğal“ bir dil ölümü söz 



konusudur. Bu durum, ilk çağda yerini Latinceye bırakmış olan bir sürü dilin ölümdeki durum olabilir, çünkü antik çağlarda bilinçli bir dil politikası 

henüz yoktu.

Bir dizi siyasi önlemler yoluyla desteklenen dil ölümü söz konusudur. Dil ölümü için kesin sonuç sağlayan ya da sağlamış bu önlemler durumlarında 



bazı yazarlar “Linguizid”den (dili öldürme) söz eder.

Bir dil 50 yaşın üzerinde ve de 25 ve 50 yaşları arasındaki yaş grubunda “yarı konuşuculara” sahipse, fakat 25 yaşın altındaki yaş grubunda bu dili 

konuşan hiç kimse yoksa, o zaman bu dil, ebeveynlerden çocuklara aktarımın mümkün olmayacağı için yarı ölü (“moribund”) sayılır. Üst yaşlardan 

binlerce, hatta yüz binlerce konuşanı olsa dahi dilin yok olması ancak tüm güçlerin seferberliğiyle ve bu çabanın genel desteğiyle engellenebilir. Birçok 

durumda doğal bir dil ölümünün ya da bir “Linguizid”in (dili öldürme) ne ölçüde gerçekleşeceğini belirlemek zordur. Dil ölümünde politik önlemlerin 

kesin sonuç veren rol oynadığı diller Havai dili ve yarı ölü Bretonca’dır (Bretonca, Hint-Avrupa dil ailesinin Kelt koluna ait dildir. Fransa'nin Breton 

bölgesi'nin resmî dilidir).

Dil ölümünün sonuçları ve dil ölümü için önlemler

Dillerin ortadan kaybolmasının geniş kapsamlı sonuçları olabilir:

Her bir dil konuşanı, özel yaşamında ve toplumsal hayatındaki birçok durumda kendini kendi dillerinde yeterli düzeyde ifade edemez. Bununla 



birlikte her bir dil konuşanı, kültürel ve tarihi kimliğinin bir parçasını kaybeder.

Dünyayla ilgili kavramların ve görüşün bir dilde özel var olan tasarıları yok olabilir.



Her dil kendine özgü bir “ses varlığı” ve bununla birlikte kaybolup gidebilecek bir kültürel miras değeri taşır.

Özel bir dil için dil politikası ya da diller politikası (örneğin bir devletteki birçok dil için) yardımıyla dillerin canlı kalmasına çalışılmaktadır. Bu tür 

önlemlerin başarısı mevcut dil konuşanı sayısının fazlalığına, politik etkilerine, finansal olanaklarına ve dil ölümünün evresine bağlıdır.




Dil ve düşünce

Düşüncenin iletişimsel aracı olarak dil

Özellikle teknik teoriler başta olmak üzere birçok iletişim aracı teorisi dili iletişim aracı olarak ifade etmez, aksine dili iletişimsel bir araç olarak ele alır. 

Bunu durum şu anlama gelmektedir; dil gerçek iletişim araçları için tarafsız bir mümkün olma durumudur. Dil, böyle görüşlerin sadece uygun 

davranışlara hizmet eder veya dil, tasarılar ve kavramlar gibi zihinsel varlıkların iletimine yardımcı olur. Bu tasarı ve kavram gibi zihinsel durumlar 

dilden bağımsız düşünülemez. İşte bu yüzden temsil aracı olarak ele alınır.

Dilbilimci

 

Wilhelm von Humboldt



’un dil teorisinde şüphesiz bir iletişim aracı görüşü dile getirilmiştir. Bu görüşün temel söylevi, düşünsel sürecin 

ancak iletişimsellik aracılığıyla mümkün olabileceğini dile getirir. Bu durum insanların düşünce tarzının ancak içinde bulundukları çevredeki 

göstergelerin harekete geçeceği süreç aracılığıyla mümkün kılınabileceği anlamına gelmektedir. Bu göstergeler, hem dünya bilincini hem de benlik 

bilincini oluşturan göstergelerdir. Burada dil, sınırları belirleyen bir rol üstlenir. Ayrıca dilin iletişim aracı olarak tanımlanması insanların bilincini 

araçsal boyutta (medial) etkilemiştir. Bu yüzden yeni iletişim araçlarının insanlar üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu konusunda fikir yürütmek 

daima dile bağlı olmalıdır. Yeni iletişim araçlarının etkinliği ve etkileme gücü dilsel iletişim araçlarının yapısal olarak oluşturuluşuna bağlı olmalıdır.

[6]

Dil ve politik güç

Bu varsayımın, iktidar yapıları bağlamında dili politik olarak kullandığı birçok defa denenmiştir. “Siyaseten doğruluk” ifadelerinin talebi mesela 

cinsiyetçi bir dil kullanan veya cinsiyetçi düşüncelere eğilim gösterenlere zaman zaman temel oluşturur. Dil iyileştirmeleri sayesinde gerçekten bir 

bilinç değişikliği gerçekleşmekte mi yoksa bunun güncel politik amaçlara ulaşmak için mi olduğu halen tartışmalıdır. Dil iyileştirmeleri büyük olasılıkla 

genel bilinç değişimi sürecinde belirleyici ve pekiştirici bir etkiye sahip olabilir. Diğer taraftan da dilin, belirli iktidar yapılarını yıldırmak ve eline 

geçirmek için kullanıldığı da unutulmamalı. Bu duruma 

mobbing

 (Latincede; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı 



vermek), ajanlık ve küçük düşürme örnek gösterilebilir. Sözlü iletişimdeki baskı mekanizmaları beş otorite tekniğini dışarıda bırakır. Var olan dil 

düzenlemelerindeki bu gibi etkilerin uyarısı, böyle bir bağlamın sorunsallaştırılmasına olanak sağlar.

Cinsiyetle gibi pratik olarak bütün kültürlerde birer 

tabu


 olarak kabul gören alanlardaki sözcüklerin birçok dilde nesilden nesle çok az aktarıldığı, tarihi 

dilbilim çalışmalarıyla tespit edilmiştir. Böyle nesiller çok yakın zamanda aynı geleceğe maruz kalacaklardır. Yazı dilinde de bu durum genel dil 

değişiminde olduğu gibi aynıdır, ama sadece süreç daha yavaştır.

Halkın dil ve düşünce üzerindeki etkisi aracılığıyla bunu uygulamaya dönük çabaya, 1949 yılında yayımlanan 

Georg Orwell

’in “1984” romanı 

edebiyattan bilinen bir örnektir. (Gerçek ismi Eric Arthur Blair olan George Orwell 25 Haziran 1903’te doğmuştur ve 21 Ocak 1950’de ölmüştür. George 

Orwell İngiliz edebiyatının 20. yüzyılda yetiştirdiği önemli yazarlardan birisidir. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört isimli romanı ve bu romanda oluşturduğu 

“Big Brother” – “Büyük Birader” kavramı ile ünlüdür. Bu yapıtta hayali bir totaliter yönetim şekli anlatılmaktadır. Bu yönetim biçimi halkın iletişimini 

ve düşüncesini dar ve kontrolü altındaki bir yola getirmek için “yeni konuşma” adındaki yapay dili kullanır.

Diğer bir edebî örnek de 

Sapir-Whorf Hipotezi

'nin bulunduğu Jack Vance’e ait “Pao’nun savaş dilleri” isimli eseridir. Yenilmiş bir yeryüzünü kontrol 

edebilmek için halkı esnaf, çiftçi, asker ve bilim adamı diye sınıflandırılan yeryüzünde sadece onlar için oluşturulmuş dili öğrenmelerine ve bu dili 

konuşmalarına izin verilecektir. (Sapir-Whorf Hipotezi dilbiliminde, insan düşüncesinin yerel dillerden çok yoğun bir şekilde etkilendiğini gösteren bir 

çalışmadır. Buna göre, her insanın kendi dilinde belirli bir düşünce yapısı vardır ve bu insan başka bir insanın dilini hiçbir zaman tam anlamıyla 

anlayamaz. Bu tartışmalara yol açan varsayım, ünlü dilbilimci Whorf tarafından oluşturulmuş, diğer bir dilbilimci Sapir tarafından da ortaya 

konulmuştur ve ikisinin tezi olarak sunulmuştur.



Dil ve hayvanlar

Hayvan dili

İnsanların bebeklik dönemlerinin ilk yaşlarında gırtlağı (larinks veya 

larenks

) derinleşir. Sadece çok az hayvanda bu durum benzer olabilir ve daha 



sonra sesler insanlarda olduğu gibi oluşur. Bazı durumlarda da insanların dilsel ifadelerini de taklit edebilirler; örneğin 

papağan


fok balığı

yunus


 gibi.

Hayvanlar belirlenmiş bir işaret sistemini bilirler. Bu duruma, arı dili veya hatta dans dili olarak da adlandırılan sallanarak dans eder gibi uçan arıların 

işaret sistemi örnek gösterilebilir. O halde; düşünülen, gerçekten içgüdüsel olarak düzenlenmiş işaret davranışının gerektiği takdirde insan diline ne 

derece benzerlik oluşturup oluşturmadığı sorgulanmalıdır. Kuşların, yunusların veya primatların (

memeliler

 sınıfından 

maymun

 ve benzeri hayvanları 



içerir) insan fonetiğine benzer bir dili veya tamamen aynı bir dili bilip bilmediği ve hatta bu dilin yardımıyla karşılıklı haberleşip haberleşmedikleri 

tartışılmaktadır. Burada görünüşe göre sadece gönderen ve alıcı arasındaki düzenlenmiş ve tek taraflı işaret yolu söz konusudur. Bu duruma örnek 

olarak, hayvan sahiplerinin hayvanın terbiyesi sırasında köpeklerden yararlanması gösterilebilir.

Bilindiği gibi biz insanlar tarafından bilinen dil bunun aksine 3 sınıfa ayrılır: Birinci sınıflandırmada anlam ayıran, yani kendi başlarına anlamları 

olmayan sesler bulunur. İkinci sınıflandırmayı ise anlam taşıyan birimler veya anlam taşıyan 

morfemler

 (

biçimbirimler



) oluşturur. Üçüncü 

sınıflandırmada sözcük biçimlerinden, sözcük gruplarından (ifadelerden, 

deyimlerden

) ve 


cümlelerden

 oluşur. Eğer bir hayvan yirmi ses 

oluşturabiliyorsa bu hayvan ses bakımından potansiyel olarak yirmi farklı işaret oluşturabiliyor demektir. Bunun tersine insan dili seslerin ve ses 

dizimlerinin çok farklı değişkenliği sayesinde kendini belli eder. Bunun için 

Wilhelm von Humboldt

”un daha önceden belirttiği gibi sınırsız birleşim 

(kombinasyon) olasılıkları bulunmaktadır. Wilhelm von Humboldt”un atıfta bulunduğu bu birleşimlerle insanların daha önceden hiç duymadıkları 

şeyleri de anlayabilecekleri veya ifade edebilecekleri de anlaşılmış oldu. Ayrıca bunun o kadar kolay öğrenilemeyeceği ve bu yüzden de ancak taklit 




edilebileceği ortaya konuldu.

Kaynakça:

1. Prof. Dr. Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basım, İstanbul, 2008, s. 3

2. 

Konuşma Dili, Yazı Dili



 TürkçeBilgi

3. 


Dilin Bilimsel Tanımı

 TürkçeBilgi

4. 

Dil Tanımları, Mustafa Altun



5. 

Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Atatürk Döneminde Türkçe ve Türk Dil Kurumu

 Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi

6. 


Dil ve Düşünce

 Edebiyat Ekibi



Document Outline

  • Dil – İnsan
  • Murat ŞAHİN
    • Konu başlıkları
    • Genel anlamıyla dil
      • Dilin tanımı
      • Dilin bilimsel tanımı
      • Dilin doğuşu
      • Dilin özellikleri
      • Dilin belirleyici özellikleri:
        • “Algısal çerçeve” ve düzeltim olgusu
        • Dilin iletişimsel unsuru olarak sınıflandırma işaretleri
    • Dillerin sınıflandırılması
      • Doğal diller
      • Biçimsel diller
      • Tek, tek diller
      • Konuşulan diller
      • Yapay dil
      • Halk dili
        • Halk dili terminolojisine dair
        • Halk dillerinin rolü
        • Halk dilinin diğer safhaları
      • Yazı dili
      • Konuşma dili
        • Konuşma dilinin arka planı
        • Konuşma diline dair genel bilgiler
        • Detaylar
        • Yüksek dil ve konuşma dili
        • Konuşma dili ve günümüzdeki dil değişimi
        • Konuşma dilinin etkileri
        • Yazı dili ve konuşma dili arasındaki ilişki
      • İşaret dili
        • Tarihçesi
        • Uluslararası işaret dili “Gestuno”
        • Sesli dile yönelik bağımsızlık ve tutum
        • Ağız hareketi
        • İşaret dili kursları
        • İşaret dili çevirmenleri
        • İşaret dili yazısı
        • İşaret dili yazısı
      • Yapısal ve biçimsel diller
    • Dil değişimleri
      • Dil değişiminin sebepleri
      • Özel uzmanlık alanı dili
      • Dil değişimine örnekler
      • Dil yozlaşması
        • Dil yozlaşmasının sebepleri
        • Dilbilimin bu konsepte uygun eleştirisi
      • Dil ölümü
    • Dil ve düşünce
    • Dil ve politik güç
    • Dil ve hayvanlar
    • Hayvan dili
    • Kaynakça:

Yüklə 293,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə