*dipnotlar yazıda nerede kullanılmışsa oraya parantez içinde yapıştırılmıştır



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə14/24
tarix08.04.2018
ölçüsü1,58 Mb.
#36691
növüYazı
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   24

a) Parti ve Sınıf
Parti sosyalizmi benimseyerek proletaryanın ideolojik savunusunu yapmakla yetinemez, proleter hareketi bağımsız bir kimliğe ulaştırma ve iktidar savaşında başarılı olması için proleter hareketin de öncüsü olmak zorundadır. Parti bilimsel sosyalizmle proletarya hareketinin birliğidir. Fakat bu birlik bir anda gerçekleştirilemez ve karmaşık bir süreçten geçerek kendini ortaya koyar.
Lenin'in parti anlayışına yön veren temel düşünce, kendiliğinden sınıf hareketinin kendi iç evrimiyle tarihsel çıkarlarının, sosyalizmin bilincine varamayacağıdır. “Bütün ülkelerin tarihi göstermektedir ki, işçi sınıfı, salt kendi çabasıyla sadece sendika bilincini, yani sendikalar içinde birleşmenin, işverenlere karşı mücadele etmenin ve hükümeti gerekli işyasalarını çıkarmaya zorlamanın vb. gerekli olduğu inancını geliştirebilir.”(Ne Yapmalı?, s.43)
Lenin, neden sınıfın kendi sınıf bilincine kendiliğinden ulaşamayacağını söylerken, “burjuva ideolojisi köken bakımından sosyalist ideolojiden çok daha eskidir, çok daha gelişkindir, ve boy ölçüşemeyecek kadar daha çok yayılma olanaklarına sahiptir” diyordu ve dipnot düşerek ekliyordu: "İşçi sınıfı kendiliğinden sosyalizme çekilir; ne var ki, en yaygın (ve sürekli olarak ve çeşitli biçimler altında canlandırılan) burjuva ideolojisi, kendisini, işçi sınıfı üzerinde kendiliğinden daha da büyük ölçüde kabul ettirir."(Ne Yapmalı?, Sol Yayınları, s.56)
Lenin bunları, 1900’lü yılların başlarında söylüyordu. Tekelci kapitalist(154)devletin politik yönetim ve ideolojik aygıtlarının gelişkinliği ve yayılma olanakları bakımından zirveye ulaştığı günümüzde burjuva ideolojisinin, kendiliğinden bir sınıf olmaktan kurtulamayan sınıfın bilinci üzerinde karşı etkisi de o güne göre çok daha güçlüdür. Bunu göğüslemenin dünden daha bilinçli, örgütlü ve yaratıcı bir faaliyeti gerektirdiği ise, kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Bu düşüncenin doğal sonucu, proletaryayı sosyalizmle donatacak, ona sınıf bilincini taşıyacak bir örgütlenmenin yaratılması gerekliliğidir. Parti, proletaryanın tarihsel çıkarlarının temsilcisi olarak işte bu görevi yerine getirecektir.
Fakat bu doğru anlaşılmak zorundadır. Birincisi, partinin oluşumu proletaryanın dışında gerçekleşmiyor. "Sosyalizm teorisi, mülk sahibi sınıfların eğitim görmüş temsilcileri tarafından, aydınlar tarafından geliştirilen, felsefi, tarihsel ve iktisadi teorilerden doğup gelişmiştir."(A.g.e., s.43) Sosyalizm bir bilimse, bilim olarak ele alınmak zorundadır. Bilimi geliştirme görevi ise, kapitalizm tarafından ekonomik ve düşünsel sefalete itilmiş proletarya yığınlarının yapabileceği bir görev değildir. Öncelikle, mülk sahibi sınıflardan gelen, ama kendi sınıf intiharını gerçekleştirerek sosyalizmi benimseyen aydınlar tarafından bu görev başarılabilir.
Sosyalizmi benimseyen aydınlar, sosyalizm bilincini işçilere taşımadan, onların en eğitilmiş, politik olarak en gelişmiş bireylerinin parti olarak örgütlenmesine yardımcı olmadan, sosyalizm maddi varlığa dönüşemeyecek, dünyayı değiştirme görevini yerine getirememiş olacaktır. Sosyalizmi benimseyen aydınlar tarafından, propaganda, ajitasyon ve örgütlenme çabasıyla bilimsel sosyalizm proletarya hareketine taşındıktan, parti örgütlenmesi yaratıldıktan sonra, artık “dışardan bilinç” taşıma ayrı bir anlam kazanacak, sadece aydınların yerine getirdiği bir görev olmaktan çıkacaktır.
Parti, işçi sınıfının dışında bir oluşum değil, onun öncü kesiminin içinde yer aldığı sınıfın bir parçasıdır. Parti işçi sınıfının bilinçli azınlığıdır, kapitalizm koşullarında, hatta iktidarının ilk dönemlerinde bilinçli bir azınlık olarak da kalmaya devam edecektir.
Parti işçi sınıfının en bilinçli, en faal üyelerini, kendini sosyalizm davasıyla özdeşleştirmiş devrimci işçileri saflarında toplayarak proletaryanın organik bir parçası haline gelir, toplumsal kimliğine kavuşur.
Partinin toplumsal kimliğine kavuşması bir süreç sorunudur. Hatta partinin kuruluşu için onun üyelerinin çoğunluğunun işçilerden oluşması da gerekmez. Ancak, bu Türkiye'de sık olarak görüldüğü gibi, tarihi 10-20 yılı bulan bir partinin üyelerinin sınıfsal bileşimi sınıfdışı öğelerden oluşuyorsa, bu sadece ilgili “partinin” bir mezhep olmayı aşamadığını veya küçük-burjuva bir kimliğe sahip olduğunu gösterir. Marksist-leninist bir parti, uzun süre politik alanda ayrı, toplumsal alanda ayrı bir kimlik sergileyemez.
Parti sadece sınıfın en bilinçli ve faal üyelerini birey olarak saflarında toplayarak sınıfın bir parçası olmaz, parti sınıfın örgütlü bir parçasıdır. Parti bu örgütlülüğü, üretim birimlerinde, fabrikalarda, sınıfın geniş kesimlerini içinde barındıran sendikalar, dernekler içinde hücreler halinde örgütlenerek gerçekleş(155)tirir.

Parti bu örgütlülükle sınıf hareketini politik olarak yönlendirme olanağına kavuşacağı gibi, bu örgütlerin çalışmalarıyla kendine sınıfın içinden sürekli taze kan taşınmasını da güvence altına alır.


Bu özelliğiyle leninist parti, en baştan, sosyalizmi benimsemiş aydınların pratik çabalarını sınıf hareketini etkileme üzerinde yoğunlaştırmasını şart koşar. Sosyalizmin sınıf hareketiyle birleşmesi, sınıfın en seçkin üyelerini saflarında barındırması, üretim birimlerinde örgütlenmesi, uzun ve yoğun politik çabayı, ajitasyon, propaganda ile sınıf hareketini sistematik olarak etkilemeyi zorunlu kılar.
Leninizm iddiasındaki grupların, yıllardır sınırlı güçlerini “halk” içinde ajitasyon ve propagandaya (burada ajitasyon ve propagandanın içeriğine girmiyoruz), “halkı” örgütlemeye ayırarak politik varlıklarını sürdürmeye çalışmaları Leninizmden, leninist parti anlayışından ne kadar uzak olduklarını ortaya koyar. Bu basit görevlerin yanlış belirlenmesinden gelen pratik bir yanılgı değil, bu hareketlerin proletaryanın tarihsel rolüne yaklaşımlarını ortaya koyan çarpıcı bir göstergedir.
Sınıf hareketine politik müdahalenin amacı, sınıfı tüm ezilen ve sömürülenlerin temsilcisi olarak tarihsel misyonunu kavratma, kendi dar sorunlarının dışına çıkarak toplum sorunlarıyla ilgilenmeye yöneltme çabasıdır. Örneğin, sınıfa müdahaleyi sınıfın gündelik sorunları konusunda bir ajitasyon, propagandayla sınırlayan, onun örgütlenmesini sendikalarda örgütlenme ve sendika bürokrasisine muhalefetle, kapitalizm koşullarında politik reformlar demetinden başka bir şey olmayan “demokrasi” programıyla, demokratik devrimcilikle sınırlayan bir yaklaşımla belki sınıf içinde güç olmak olanaklı, ama sınıfın devrimci partisini yaratmada bir adım bile ilerlemek olanaklı değildir.
Geçmişte ve bugün, “halk”dan uzaklaşarak sınıf yönelimine giren veya “halkın” bir parçası olarak sınıf hareketiyle ilgilenen, ama bu ilgiyi asıl olarak bağımsız sendikalar kurmak ve sendikalarda muhalefet hareketleri örgütlemekle sınırlayanların devrimci sınıf partisinin yaratılmasında bir adım bile ilerleyememeleri, Leninizmle devrimci sendikalizm arasındaki ilkesel farkı ortaya koyuyor. Devrimci sendikalizmle sınıfın bilinç düzeyini ilerletmek, sosyalist bilince sıçratmak olanaklı olmadığı gibi, bu bilince ulaşmayan işçilerle birleşmek de sadece o örgütün devrimci sınıf örgütü olmadığını ortaya koyar. Leninist sınıf örgütü, sınıfın gündelik sorunlarının dışına çıkan, ona dışardan bakan, bilinç ve etkinlik düzeyiyle sınıfın önüne geçen devrimci işçilerin örgütüdür. Bilinç ve etkinlik bakımından ortalama işçilerden oluşan bir örgüt sınıfa devrimci bir önderlik yapamaz.
Lenin, devrimciler örgütü ve işçiler örgütü ayrımı yaptığı için, devrimciler örgütünün en seçkin devrimci işçilerden oluşmasını istediği için, bürokratizmle, komploculukla, örgütü sınıfın yerine geçirmekle, örgütü sınıfa kapatmakla suçlandı. Ama kazanan bu suçlamayı getiren menşeviklerin, “ordusu olmayan büyük general” olma akibetinden kurtulamayan Troçki'nin, uzun süre sosyal-demokrat(156) partiden kopamayan, Alman devrimi patlak verdiğinde bocalayan ve devrimin yenilgisinde önemli sorumluluğa sahip, “dağlar kartal”ı R.Luxemburg'un başını çektiği Alman sollarının örgütü değil, Lenin'in örgütü oldu.
Leninist parti anlayışı sınıfın bilinçli azınlığı ile sınıfın geniş kitlesi arasında bilinç ve etkinlik düzeyi bakımından kesin bir ayrım yapılmasını şart koşar. Kapitalizm koşullarında sınıfın geniş kitlesinin partinin, öncünün bilinç düzeyine ulaşması olanaksızsa, bu ikisi arasında da mutlaka fark olacaktır. İktidara gelen proletaryanın bile kısa sürede öncünün bilinç düzeyine ulaşması olanaksızdır. Sınıfla öncüsü arasındaki fark ortadan kalktığında sınıflar da ortadan kalkmış olacaktır.
Bu nedenledir ki, kendiliğinden sınıf hareketine bel bağlamayı, bu anlamda kuyrukçuluğu öngören şu tür yaklaşmalar Lenin'in örgüt anlayışına yabancıdır.
"Spartakus Birliği, işçi kitlelerinin üzerinde, ya da onlar kanalıyla egemenliği ele geçirmek isteyen bir parti değildir.
‘‘Spartakus Birliği, tüm Almanya’daki proleter kitlelerinin büyük çoğunluğunun kesin ve açık arzusu olmadan, proletarya, Spartakus Birliğinin görüşlerini, amaçlarını ve mücadele yöntemlerini bilinçli olarak onaylamadan, hükümet gücünü asla devralmayacaktır.”(Rosa Luxemburg, Spartakistler Ne İstiyor? Belge Yayınları, s. 129-130)
Kuşkusuz parti, sınıfın geniş kesimlerine, hatta emekçi yığınlara rağmen, onun desteğini almadan iktidarı alamaz, ancak bu destek partinin program ve taktiklerini “bilinçli” bir şekilde benimsemeyle de özdeşleştirilemez. Tersi durum, kapitalizm koşullarında (bu devrim durumunda da olsa) sınıfın geniş kesimlerinin partinin bilinç düzeyine ulaşacağını varsayar ki, tarihte ne böyle bir durum yaşanmıştır, ne de bu anlayışa sahip bir partinin iktidar savaşımında başarılı olduğunun örneğine rastlanmıştır. Bu anlayışın sonucu, kuyrukçuluk ve iktidar perspektifinden yoksunluktur.(Bolşeviklere katılana kadar benzer bir parti anlayışının savunucusu olan Troçki, katıldıktan sonra menşevizmle bolşevizmi uzlaştırma çabalarını şöyle değerlendiriyordu: "Uzlaştırma politikası, olayların gidişatının bizzat kendisinin gereken taktiği ortaya çıkaracağı umudundan kuvvet alıyordu. Bu kaderci iyimserlik pratikte sadece hizipsel mücadelenin değil, fakat aynı zamanda parti fikrinin kendisinin de reddi anlamına geldi. Çünkü, 'olayların gidişatı' yığınlara doğru politikayı doğrudan dikte edebiliyorsa, proletaryanın öncüsünün özel olarak birleşmesine, program tespitine, liderlik seçimine, bir disiplin anlayışı eğitimine ne gerek var?" (Aktaran İşçiler ve Toplum, sayı:3, s.66 ))
Leninist parti anlayışı, sınıfın en seçkin üyelerini saflarına alarak, disiplinli, merkezi, bilinçli bir azınlık örgütü olarak, her dönemde hareketin sürekliliğini sağlarken, sınıf içinde örgütlenerek, sınıfa sistematik olarak politik müdahalede bulunarak sınıfın geniş kesimini partiye yakınlaştırır, devrim durumundaysa geniş kesimleri kendi sloganları temelinde iktidara götürür.
Asıl olarak sınıfın gündelik değil, tarihsel çıkarlarının savunucusu olan parti, sınıfa olağan dönemlerden çok, olağanüstü dönemlerde gerekli olur. Olağan dönemlerde, parti kendi dışında gündelik çıkarlarının kavgasını veren sınıfa çok bir(157)yardımda bulunamaz.

Devrimci dönemler sınıfın geniş kesimlerinin kitlesel patlama dönemleridir. Bu dönemde sınıf politik duyarlılığı bakımından zirvededir, içgüdüsel olarak sosyalizme açık olan işçi bu dönemde sosyalizme bilinçli olarak yönelim içine girer, öncünün propaganda ve ajitasyonu en yüksek verimi alır, parti tam da bu koşullarda sınıf içindeki güçleriyle, sınıf ilişkilerinin doğru değerlendirilmesine dayanan program ve taktikleriyle sınıfın geniş kesimlerini kendisine çeker ve iktidar savaşına yönlendirir.


Devrimci dönemler, sadece partinin sınıfın geniş kesimlerini yanına çekme, iktidar savaşına yönlendirme bakımından elverişli dönemler değil, parti sınıfa önderliği gerçekleştirdiği ölçüde, proletaryanın dışındaki emekçi yığınları da proletaryanın yanına çekerek iktidar savaşında proletaryanın müttefiki olmasını sağlar. Çünkü devrimci dönemler, proletarya ve burjuvazi olarak sınıf savaşımının kutuplaştığı, proletarya dışındaki orta tabakaların bağımsız politik bir hat geliştirme bakımından zayıf bir irade gösterdiği, proletarya veya burjuvaziden birine taraf olmaya eğilimli olduğu dönemlerdir. Bu kararsızlık ortamında orta sınıfların saflarını belirlemede en önemli faktör güç olgusudur. Kim güçlüyse ondan yana tavır koyar. Proletarya bilinçli ve örgütlü bir önderlik altında savaşım içindeyse, burjuva kesimler dışındaki orta tabakanın desteğini almayı da büyük ölçüde güvence altına almış olacaktır.
Ama partinin devrimci dönemde sınıfın geniş kesimlerine önderlik edebilmesi için, olağan dönemlerde sınıfı etkilemek için sistematik bir politik müdahalede bulunması, onun en bilinçli kesimlerini partiye kazanması, üretim birimleri temelinde örgütlenmesi, kendi içinde kaynaşmış bir çekirdek oluşturması, kısacası sistematik bir hazırlığı gerçekleştirmesi gerekir. Olağan dönemde sistemli olarak hazırlık yapmayan parti, devrimci dönemde bu hazırlığa fırsat bulamadan sınıfın kendiliğinden hareketi tarafından aşılacaktır. Kendiliğinden sınıf hareketi de devrimci bir önderlikten yoksun olduğu ölçüde, ya başka burjuva ve küçük-burjuva politik akımların yedeği olarak, ya da karşı-devrimin şiddetli terörüyle yenilgiye uğrayacaktır.
Önceden bilinçli bir hazırlığı gerçekleştiremeyenler, öncü partiyi kurmak için devrimci durum koşullarını bekleyenler, hazırlık döneminde sistematik bir politik ve örgütsel çalışmayla sınıfın güvenini kazanmayanlar, kısacası durumu idare ederek o “mutlu gün”ü bekleyenler, o gün geldiğinde kendiliğinden hareket tarafından aşılacak, şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemeyen budalalara döneceklerdir.
Lenin kendi örgüt anlayışını açıklarken, devrimcilerin ve işçilerin örgütü ayrımını yapıyor ve devrimcilerin örgütü olarak devrimci sınıf partisinin, işçilerin örgütünden farklı olarak, “her şeyden önce ve esas olarak devrimci eylemi meslek edinmiş kişilerden oluşması”, böyle bir örgütün dar ve gizli olması gerektiğini söylüyordu.(Ne Yapmalı?, s. 141)
Lenin, “partiyi yalnızca profesyonel devrimcilerden oluşan gizli bir komplo örgütü olarak” düşündüğü yönünde menşeviklerin iddialarını yanıtlarken de(158)şunları belirtiyordu:
Parti örgütlerinin yalnızca profesyonel devrimcilerden oluşması gerektiği düşünülmemelidir. Aşırı ölçüde sınırlı ve gizli örgütlerden gayet geniş, özgür, lose organisation'lere (bağlantısız örgütlere-ç) kadar, her türden, dereceden ve cepheden örgütlere gereksinmemiz var.(Bir Adım İleri, İki Adım Geri, Sol Yayınları, s.80)
Lenin menşeviklere yanıt olarak kendisinin “Bir Yoldaşa Mektup"ta söylediklerini referans vererek nasıl bir örgüt düşündüğünü somut olarak belirtir.
Genel olarak örgütlenme derecesine ve özel olarak da örgütün gizliliğine ilişkin olarak ana çizgileriyle şu kategoriler düşünülebilir: 1) devrimcilerin örgütleri; 2) olabildiği ölçüde yaygın ve çeşitli işçi örgütleri (belli koşullarda, öteki sınıfların belli öğelerini de kapsamına alacağını düşünerek, kendimi işçi sınıfıyla sınırlıyorum) Partiyi bu iki kategori meydana getirir.”(A.g.e., s.84-85)
Lenin ayrıca, partiye yakınlık ve ilişki düzeylerinde farklılığı olan başka işçi örgütlerinden de sözeder.
Açık olanı daha açık ifade etmek gerekirse; gizlilik koşullarında faaliyet sürdüren bir partinin merkezi ve mahalli yönetici komiteleri, komitelere bağlı olan dağıtım, baskı, askeri ve gizli teknik işlerle görevli hücreler, mesleği devrimci çalışma olan devrimcilerden oluşmalıdır. Bunlara ek olarak, fabrika içinde, komitelerin verdiği her görevi yerine getirecek üyelerden oluşan fabrika hücreleri ve geniş işçi örgütleri içinde (örneğin sendikalarda) parti üyelerinden oluşan komiteler oluşturulmalıdır. Bu örgütlerin toplamı partiyi oluşturur.
Bu örgüt doğası gereği dar bir örgüt olacaktır. Partiyi çevreleyen bir dizi yan örgütlenmeler (işçi çevreleri, fabrika çevreleri vb.) partinin sınıfla bağlantılarını sağlayan örgütlenmelerdir. Ama bu türden örgütlenmeler partiye yakınlık dereceleri ne olursa olsun partinin içinde değil, dışındadır.
Lenin, “işçi sınıfının öncüsü olarak parti, tüm sınıfla karıştırılmamalıdır” dedikten sonra, partiyle sınıf arasındaki ilişkiyi şöyle açıklıyordu:
"Birincisi, sosyal-demokrat işçi sınıfı partisinin faal öğeleri, yalnızca devrimci örgütleri değil, aynı zamanda parti örgütleri olarak kabul edilen bir çok işçi örgütlerini de içine alacaktır. İkincisi, bizim bir sınıf partisi olduğumuz gerçeğinden, partiye bağlı olanlarla kendilerini partiyle işbirliği içinde görenler arasında bir ayrım yapılmasının gereksiz olduğu sonucu nasıl ve hangi mantıkla çıkarılabilir? Bunun tam tersi doğrudur: Bilinçlilik ve eylem derecesi arasında farklılık olduğu için, partiye yakınlık derecesinde de bir ayrım yapılmalıdır.(A.g.e., s.77)
Bütün bunlara rağmen, partiyle sınıfın ilişkileri, parti örgütlerinin yapısı ve parti üyeliğinin normları mutlak bir ölçüyle sınırlı değildir. Örneğin, politik ortamın uygun olduğu koşullarda, devrim dönemlerinde bu ilişki daha bir farklı özellik kazanır. Parti sınıfa daha geniş olarak açılır, parti örgütleri daha geniş ve esnek bir biçim kazanır, parti üyeliği normları ise, işçiler için daha esnek hale getirilir. Ama partinin devrim döneminde böyle bir yapıya kavuşması, harekete öncülük yapabilmesi için önceden, istikrarlı, eğitilmiş, ilkelerde sağlam, pratikte yaratıcı bir çekirdek örgütlenme zorunludur. Bu olmadan bir parti olunamayacağı gibi, bu duruma hazırlıksız yakalanan bir parti de, hareketin öncüsü olmak(159)tan çıkarak, bilinçsiz yığınların içinde erir, gider.

Partinin kurulduğunda, onun sınıf partisi olmasından hareketle üyelerinin çoğunluğunun işçilerden oluşması gerektiği gibi şartlar öne sürmek de doğru olmayacaktır.


Rus marksistleri narodnik hareketle hesaplaşmaya bağlı olarak bütün dikkatlerini sınıfı örgütlemeye vermelerine ve partinin kuruluş döneminde sınıfla güçlü bağlara sahip olmalarına, yani sınıfla ilişki bakımından elverişli koşullara rağmen yine de parti kurulduğunda, işçi üyeleri sınırlıydı. Parti toplumsal bileşimi bakımından bir sınıf partisi kimliğini 1905 Devrimi sırasında kazandı.(M. Liebman, RSDİP'in işçi üyeleriyle ilgili şu bilgileri veriyor: 1903 Kongresine katılan 60 küsur delegeden sadece 3-4'ü işçiydi; 1905'teki kongrede tek bir işçi delege yoktu; ama 1905'te bolşevik üyelerin %62'si işçi sınıfındandı; 1906 Birlik Kongresi'nde delegelerin 108'i aydın, 36'sı işçiydi, 1907 Kogresi'nde ise işçi delegelerin sayısı 116'ya, toplam delegelerin üçte birine yükselmişti. (Lenin Döneminde Leninizm, C.l, s.45-46, Belge Yayınları) Zinovyev de, Rusya Komünist Partisi Tarihi'nde, 1903 yılında partinin sosyal yapısını değerlendirirken şunları söylüyordu: "Iskra'nın organizasyonu ve komitelerimiz o dönemde özellikle öğrencilerden, kısmen de profesyonel devrimcilerden oluşuyordu. Babuşkin ve Schotman gibi işçilerin sayısı çok azdı ve partinin temellerinin atıldığı İkinci Kongre'de çoğunluğu teşkil etmiyorlardı." (s.73, Akış Yay.))
Bu partinin kuruluşunda toplumsal kimliğinin önemli olmadığı, burjuva ve küçük-burjuva kökenli sosyalist aydınların da biraraya gelerek kendini parti olarak ilan edeceği anlamına gelmez. Ancak, parti için, kuruluş sırasında toplumsal kimlikten daha önemli özellikler olmalıdır: Proletaryanın tarihsel çıkarlarının bilincinde olma, sistematik olarak sınıf hareketine müdahale, bu bilinçle partinin toplumsal kimliğini kazanmasını sağlayan, her koşulda hareketin sürekliliğini temsil eden devrimciler örgütü.
Zaten, bu çalışmanın sistematik olarak sürdürülmesi, kendiliğinden partinin toplumsal kimliğini kazanmasının da güvencesi olacaktır.
Geçmişte kendini sosyalizm, Marksizm-Leninizm adına proletarya partisi ilan eden devrimci grupların temel eksikliği, üyelerinin çoğunluğunun işçi olmaması değil, en başta sosyalizm adına halkçılığı savunmaları, işçi sınıfı eksenli bir politik ve örgütsel çalışma değil, tüm halk sınıf ve tabakalarını temel alan bir faaliyet sürdürmeleri ve nihayet hareketin sürekliliğini sağlayacak profesyonel devrimci çekirdekten yoksunluk ve bu çekirdekle sınıf arasındaki ilişkide gösterilen kavrayışsızlıktır.
Leninizm iddiasındaki bir dizi devrimci grubun, leninist partiyi bir grup profesyonel devrimciden ibaret görmeleri, sınıfla birleşme sorununu ise, en baştan itibaren proletarya hareketine müdahale içinde gerçekleşecek bir sorun olarak kavramaktan çok, önce kolay güç olunacak toplumsal kesimler içinde yoğunlaşarak, bunun içinden çıkacak kadrolarla sınıfa yönelik çalışmaya geçme gibi aşamacı bir perspektife sahip olmaları, proletaryanın tarihsel rolüne, parti(160)sınıf ilişkilerine küçük-burjuva halkçılık penceresinden baktıklarını ortaya koyar.

Devrimci sınıf partisi, bilimsel sosyalizmle proletarya hareketinin devrimci bir örgüt temelinde birliğidir. Bu, hem partiyi kendiliğinden sınıf hareketinin bir ürünü olarak gören kuyrukçulukla ve hem de bir grup devrimciyi sınıfın yerine ikame eden komploculukla kesin ve kalın bir çizgi çekilmesi anlamına geliyor.



b) Parti ve Profesyonel Devrimci Çekirdek

Leninist parti anlayışında profesyonel devrimci çekirdek temel bir rol oynar. Leninist parti anlayışına saldıranlar, her şeyden önce leninist partinin profesyonel devrimci çekirdek üzerinde oluşturulması fikrine saldırmışlardır.

Parti işçi sınıfının bir parçasıdır; ama o bir işçi örgütü değildir. Bu nokta leninist parti anlayışının, ekonomistlerle, anarko-sendikalistlerle ve urviyeristlerle temel ayrım noktasını oluşturur.

Leninist parti bir ihlilal örgütüdür. İhtilal örgütü ise kendini ihtilalle özdeşleştirmiş, bütün zamanını devrim için değerlendiren devrimcilerin varlığı koşullarında olanaklıdır. İşte partinin çekirdeği böyle devrimcilerden oluşmalıdır. “Böyle bir örgütün üyelerinin bu ortak özelliği karşısında, işçilerle aydınlar arasındaki ve hele ayrı ayrı meslekler arasındaki her türlü ayrım kesin olarak silinmelidir. (Ne Yapmalı?, s. 139)Kuşkusuz, parti profesyonel devrimcilerin sınıfsal kimliğine özel bir dikkat gösterecek, işçilerin profesyonel propagandacı, ajitatör, örgütleyici olarak yetiştirilmesine çaba harcayacaktır. Ama, profesyonel devrimci vasıflarını taşımadan da, salt işçi olması nedeniyle amatörlükten kurtulamamış, orlalama işçilere dayanarak bir örgüt oluşturulamaz.

Lenin, profesyonel devrimci çekirdeğin örgüt fikrindeki yerini açıklarken şunları söylüyordu:

"İddia ediyorum ki: 1 -sürekliliği sağlayan istikrarlı bir önderler örgütü olmadan hiçbir devrimci hareket varlığını sürdüremez; 2- hareketin temelini oluşturan ve ona katılan halk yığınları mücadeleye kendiliklerinden ne kadar büyük sayıda sürüklenirse, böyle bir örgüte olan gereksinme o ölçüde ivedileşir, ve bu örgüt de o ölçüde sağlam olmalıdır (yoksa demagogların yığınların daha geri kesimlerini peşlerinde sürüklemeleri daha da kolaylaşmış olur); 3- böyle bir örgüt esas olarak devrimci eylemi meslek edinmiş kimselerden oluşmalıdır; 4- otokratik bir devlette, böyle bir örgütün üyelerini devrimci eylemi meslek edinmiş kimselerle ve siyasal polisle mücadele sanatında profesyonel olarak eğitilmiş kimselerle ne denli sınırlarsak örgütü açığa çıkarmak, o ölçüde zorlaşacaktır; 5- harekete katılabilen ve orada etkin olarak çalışabilen işçilerin ve öteki toplumsal sınıflardan gelme öğelerin sayısı o ölçüde büyük olacaktır,"(A.g.e., s.154)

Lenin'in örgüt teorisine yön veren iki temel düşüncesi vardır: Birincisi, öncü ile kitle arasındaki diyalektik ilişkinin açıklanması. İkincisi ise, dışardan bilinç ve kendiliğinden hareket ilişkisi.

Profesyonel devrimcilerden oluşan örgüt düşüncesi bu iki temel düşüncenin kritik halkasını oluşturur. Onsuz bir öncü örgüt düşünülemez.(161)

Örgüt bütün üyelerinin görevleri profesyonelce yerine getirmesini ister, o temelde eğitir. Bu profesyonel devrimcilerle ortalama parti üyeleri arasında bilinç, etkinlik ve deneyim bakımından bir fark olmadığı anlamına gelmez. Profesyonel devrimci bir anlayışa sahip olmakla, onun gereklerini yerine getirmek, uzmanlık üzerinde yükselen etkin bir işbölümünü gerçekleştirmek ayrı ayrı şeylerdir. Parti asıl olarak anlayış ve eylemiyle profesyonel devrimciliğin gereklerini yerine getirecek üyelere dayanır, partinin çekirdeğini işte bu türden devrimciler oluşturur. İşçilerin görevlerini profesyonel devrimci olarak yerine getirmesine parti özel bir dikkat gösterir. Örneğin, Lenin'in örneğiyle "azıcık yeteneği olan ve bir şeyler 'vaadeden' bir işçi ajitatörün günde onbir saat fabrikada çalışmasına izin verilmemelidir," (A.g.e., s.163)

Kuşkusuz, sorunun özü, devrimci hareketimizde yaygın olan bir yaklaşımın tersine, bir devrimcinin geçimini partiden mi, yoksa çalışarak mı sağladığı değildir. Bu bir sonuçtur. Sorunun özü, yetenek, eğilim, deneyim, etkinlik ve gizli bir örgütte polise karşı savaşımda ustalık gibi temel özelliklerin bir devrimcide bulunup bulunmamasıdır.

Parti öncülük görevini yerine getirebilmek için bu niteliklere sahip devrimcilerden oluşan bir çekirdeğe sahip olmak zorundadır.

Parti ideolojik olarak sınıfa öncülük edebilmek için, bütün zamanını bilimsel çalışmaya ayıran, hareketin önünü teorik olarak aydınlatan teorisyenlere, propagandacılara gereksinim duyar. Burjuva ideolojisi her gün her saat işçilerin sınıf bilincine ulaşmasını engellemek için sistematik bir faaliyet sürdürüyor. Partinin burjuva ideolojisinin bu bombardımanını tümüyle etkisiz hale getirmesi olanaklı değilse de, onun etkinliğini sınırlamak için yoğun, sistemli bir çaba göstermesi gerekir.

Sorun sadece burjuva ideolojisinin etkisini sınırlamada değildir. Devrimci hareket yoğun ve yılların biriktirdiği bir ideolojik bunalım içinde kıvranıyor, sağlam bir teorik temele sahip olmak yol yürümenin olmazsa olmaz koşullarından biridir.

Partinin ideolojik öncülük görevini yerine getirebilmesi için sadece sınırlı sayıda yetenekli teorisyen ve propagandacılara sahip olması da yetmez. İdeolojik sorunlarda tam bir uyum içinde olan, sağdan ve soldan esen rüzgarlar karşısında yolunu şaşırmadan ilerleyen bir kadro çekirdeğine de sahip olmak gerekir. Gündelik örgütsel ve politik çalışma içinde olan militan, ortalama işçi ve devrimciden daha yüksek bir bilinç düzeyine sahip olmadan gündelik çalışmada başarılı olamayacağı gibi, arayış içinde olan işçi ve devrimciye de güven veremez.

Örgütün her durumda, hiçbir gerekçeyle ertelenemez olan yerine getirmesi gereken pratik-örgütsel görevleri vardır. Sınıf hareketine ajitasyon ve propagandayla sistemli müdahale, merkezi ve yerel örgütsel-politik çalışmanın yönlendirilmesi ve koordine edilmesi, bu faaliyetin altyapısını oluşturan baskı ve dağıtım aygıtı bu türden görevlerdir. Bu görevler, boş zamanlarını, Lenin'in ifadesi ile “akşamdan akşama” vaktini devrimci çalışmaya ayıran devrimcilerle yerine getirilecek görevler değildir.(162)

İşte profesyonel devrimci çekirdek bütün bu görevlerin yerine getirilmesi için gereklidir.

Son yıllarda, dünya da ve Türkiye'de sosyalist hareketin bunalımını derinleştiren gelişmelerin de doğrudan etkisiyle, burjuvazinin ve döneklerin devrimci değerlere dolu dizgin saldırılarından, leninist örgüt fikri, gizli çalışma, profesyonel devrimcilik de nasibini alıyor. Gizli çalışmayı temel alanlar, devrimciliği meslek olarak seçenler, geçmişte devrimci hareketin kusurları da kullanılarak liberal solcular tarafından alaya alınıyor, gözden düşürülmeye çalışılıyor. Bu liberal dalga hem ideolojik olarak, hem de pratikte göğüslenmek zorundadır.


Yıllardır amatörlüğün esiri olan, 50 parçaya bölünmüş halde marjinal muhalefet hareketi olmaktan öteye geçemeyen, sürekli kan kaybeden solun, devrimci hareketin teori ve pratiği gözönüne alındığında, bir devrimci öncü örgüt yaratmak isteyenlerin örgütsel ve pratik çalışmayı profesyonelleştirmede profesyonel devrimci çekirdek fikri üzerinde ısrarla durmaları, daha önemlisi yaratmaları gerekir.
Bugün liberal sol,Lenin'in profesyonel devrimci örgüt fikrini, ekonomizme karşı savaşımı içinde geliştirdiğini bunun Rusya'ya özgü bir durum olduğunu, hiç de bunun leninist örgüt anlayışının evrensel öğesi olmadığını iddia ediyor.
Lenin'in örgüt fikrini Rusya koşullarının özgünlüğü içinde geliştirdiği, bir uca savrulmuş ekonomizmi düzeltme hedefi içinde oluşturduğu doğrudur. Ama bu onun burjuvazi ile proletarya arasındaki uzlaşmaz karşıtlık ve sert sınıf savaşımlarının deneyleri üzerine yükselen evrensel karakter taşıdığını da ortadan kaldırmıyor.
Parti sadece düzenli parti görevlerini yerine getirmek, uzmanlık üzerinde yükselen etkin bir işbölümünü gerçekleştirmek için değil, gerek devrim dönemlerinde, gerekse karşı-devrimin azgın saldırı, yenilgi dönemlerinde hareketin sürekliliğini sağlamak için de profesyonel devrimci çekirdeğe gereksinim duyar. Taktikleri hızla değiştirme yeteneği gösterecek, taktik değişikliğe uyum sağlayacak derecede esnekliği, her dönemde karışıklık ve dağılmaya izin vermeyecek derecede disiplinliliği, ancak uyumlu, kaynaşmış, bilinç düzeyi yüksek, devrimciliği meslek olarak seçmiş bir topluluk, profesyonel devrimci çekirdek gerçekleştirebilir. Bu çekirdeğin darlığı, genişliği, çalışma yöntemleri kuşkusuz ki, toplumsal, siyasal koşullara göre değişir. Ama bu değişiklik böyle bir çekirdeğin olup olmayacağı noktasında değildir.
Öte yandan, yasadışı çalışma sürdürmek durumunda olan partilerde gizlilik yaşamsal önem taşır. Düşman saldırıları karşısında direnmeyi, saldırıları en az kayıpla atlatmayı güvence altına alacak profesyonel devrimci çekirdeğin kendisidir. Doğal olarak, koşullara göre değişkenlik gösterse de böyle bir çekirdek dar olmalı ve üyeleri polise karşı savaşımda ustalaşmalıdır.

Türkiye, görünüşte gizli örgütlerin çok olduğu, ama bir o kadar da amatör çalışma yöntemleri sayesinde istikrarlı bir yapı göstermeyen, bu nedenle de sınıf bilinçli işçilerde ve devrimcilerde güven bunalımı yaratan bir pratiğin sergilendiği bir ülkedir. Bunda hareketin teorik ve politik kavrayışının yanısıra, profes(163)yonel devrimci çekirdeğin gerekli kıldığı çalışma yöntemlerine ve üye bileşimine sahip olunamaması çok önemli bir rol oynamaktadır. Profesyonel devrimcilik bir nicelik değil, eğitim, deneyim, yetenek ve etkinlikte somutlaşan bir niteliktir.


Profesyonel devrimci çekirdek, sadece örgütün gizli kalmasının güvencesi değil, uygun çalışma yöntemleri ve araçlarıyla birleştiğinde illegal çalışmayla legal çalışmayı devrimci bir temelde birleştirmenin de güvencesidir.
Lenin, 1905 devrimiyle ortaya çıkan özgürlük ortamından en iyi yararlananın ve en erken davrananın bolşevikler olduğunu söyler. Yaşanan deneylerden sonra, "siz profesyonel devrimciler örgütü düşüncesini abarttınız!" diyenlerin iddialarını gülünç bulduğunu söyler ve sorar: “Partimizin bu üstün birliğini, sağlamlığını ve dengesini kim sağlamıştır?" Cevabı yine Lenin verir: “Bütün bunlar, inşasında Iskra'nın en büyük katkıya sahip olduğu profesyonel devrimciler örgütü tarafından gerçekleştirilmiştir.” (12. Yıl Derlemesine Önsöz, Ekonomizm Taraftarlarıyla Bir Konuşma, s.93, Yurt Yayınları)
Devrimci hareketimizin ihtilalci geleneğe sahip kesimlerinin profesyonel devrimciliğe, onlardan oluşan örgüt fikrine yabancı olduğu söylenemez. Özellikle '70'lerde bu kesimlerde profesyonel devrimcilik dejenere edilecek düzeyde yaygındı. Fakat, devrimci hareketin amatörlükten kurtulamadığı, düşman saldırıları karşısında varlık gösteremediği, proletarya hareketine devrimci bilinç taşıma ve önderlik görevini yerine getiremediği, hatta gelinen noktada varlık-yoklukla karşı karşıya olunacak düzeyde kan kaybettiği de gerçeğin diğer yüzüdür.
Profesyonel devrimci çekirdek kendi başına bir amaç, bir teknik aygıt değildir. Partinin niteliğiyle doğrudan bağlantılı, onun varlık koşullarını oluşturan işlevlerden biri, derin bir ideolojik, politik içeriğe sahip komple bir faaliyetin bir parçasıdır.
Sadece belli yetenek ve niteliklere sahip üyelerden oluşarak, kendine özgün çalışma yöntemleri uygulayarak profesyonel devrimci çekirdek başarılı olamaz. O sağlam bir teorik temele, toplumsal yaşamın bilgisine sahip olmadan gerçek işlevlerini yerine getiremez. Kendiliğinden sınıf hareketine müdahale etmeden, sınıf hareketi içinde devrimci üslere sahip olmadan görevini yerine getiremeyeceği gibi. Bu iki koşul olmadan, profesyonel devrimci çekirdek bir oyuncağa dönüşerek yozlaşır, bir komplo örgütü haline gelir.
Oysa devrimci gruplarımızın en temel zaafı, tam da bu iki noktada düğümleniyordu. Ne hareketin o günkü ve gelecekteki temel görevlerini aydınlatan sağlam bir teoriye sahiplerdi, ne de kendiliğinden sınıf hareketini ileriye götürecek, onun içinde örgütsel üslere sahipti. Teorisizlik ve halkçılık (sınıf-dışılık) onun en belirgin özelliği idi ve geçen on yıl bunu en çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi.
Devrimci sınıf partisini inşa etmek gibi acil ve yaşamsal bir görevle karşı karşıya olan komünistler için, sağlam bir teorik temel ve sınıf hareketine politik müdahale içinde yaratılacak güçlü bir devrimciler örgütü hareketin geleceği açısından bültün dikkatlerin yoğunlaştırılacağı iki temel görev durumundadır.
Lenin'in parti üyeliği tanımı, partinin sınıfla ilişkileri bakımından olduğu kadar, profesyonel devrimci çekirdek örgütlenmesinin niteliği bakımından da(164)özel bir önem taşıyordu. Görünüşe bakılırsa, bolşeviklerle menşeviklerin bölünmesine neden olan Lenin'in üyelik tanımı ile Martov'unki arasındaki farklılık, biçimsel bir ayrılık gibi görülüyordu. Lenin, parti üyesinin “parti örgütlerinden birine bizzat katılmasını” şart koşarken, Martov, “parti organlarının denetim ve yönetimi altında” olmasını yeterli görüyordu. Oysa daha sonra da açıkça ortaya çıktığı gibi, bu bir partinin öncülük sorunuyla doğrudan bağlantılıydı.

Lenin'in üyelik tanımı, parti üyesinin asgari bir bilinç ve örgütlülük düzeyine sahip olmasını şart koştuğu gibi, üyelerin düzenli eğitimini gerçekleştirmeyi de partinin bir görevi görüyordu. Bu ise, bir komite üyesi olmadan, düzenli olarak parti faaliyetlerine ve komite toplantılarına katılmadan, bireysel bir ilişkiyle olanaklı değildi. Lenin, “eğer gerçekten bilinçli bir sözcü olacaksa parti, bilinçlenmede kesin bir düzeyi sağlama bağlayacak ve bu düzeyi sistemli biçimde yükseltecek örgütlenme ilişkilerini ortaya koyabilmelidir,"(Bir Adım İleri, İki Adım Geri, s.95)diyordu.


Lenin, başlangıçta Rusya'nın politik koşulları nedeniyle örgüt üyelerini sadece profesyonel devrimcilerle sınırlamasa bile, örgütün profesyonel devrimcilerle ne derece sınırlanırsa, o derece öncülük rolünün de artacağını düşünüyordu. Ağır gizlilik koşulları bunu zorunlu kılıyordu.
Lenin'e göre, politik koşullar profesyonel devrimci çekirdeğin dar veya geniş olmasını belirlemede belirleyici bir rol oynasa da, her devrimci sınıf partisinin öncülük görevini yerine getirmesi için mesleği devrimcilik olan bir çekirdek örgütlemesi zorunluydu. Bu da onun bir ihtilal örgütüyle profesyonel devrimci çekirdek arasındaki doğrudan ilişkiye verdiği önemi ortaya koyuyordu.
Bu noktada devrimci hareketimizin belli kesimlerine egemen olan parti anlayışına da değinmek gerekiyor. Onlar, Lenin’in profesyonel devrimci örgüt fikrini alıyor, onu adeta fetişleştiriyor, ama onun hangi koşullarda gerçek işlevini oynayacağını kavramıyor.
Herşeyden önce, Lenin’in 1900’lü yılların başlarında profesyonel devrimci örgüt vurgusunu, henüz devrimci sınıf partisinin yaratılmadığı, marksist hareketin dağınık ve amatör bir çalışma içinde boğulduğu koşullarda yaptığını gözardı etmemek gerekiyor. Bu koşullarda, Lenin için profesyonel devrimci bir örgüt yaratmak amaç değil, kendiliğinden sınıf hareketine müdahale etmenin, bağımsız bir sınıf hareketi yaratmanın aracıdır. Bu araç yaratıldıktan, böyle bir çekirdek örgütlenme temeli oluşturulduktan sonra, Lenin’in sürekli olarak partinin sınıf hareketiyle birleşmesinin, toplumsal kimliğini kazanmasının önemine yaptığı vurguyu gözden kaçırmamak gerekir.
Güçlü bir teorik temel ve kendiliğinden sınıf hareketiyle sistemli ve sağlam bağlar, profesyonel devrimci çekirdeğin devrimci bir işlev görmesinin olmazsa olmaz koşulunu oluşturur. Bu temelden yoksun devrimci çekirdek kaçınılmaz olarak önce kendi içinde darlaşarak kısırlaşacak, sonra da komplocu bir örgüt olarak yozlaşacaktır. Devrimci hareketimizin yıllardır yaşadığı kısırlık, gelinen noktada ise derin ve çok yönlü bunalımla birleşen hızlı kan kaybı, devrimci hareketimizin bu iki temelden de yoksunluğunun kaçınılmaz sonucudur.(165)

c) Merkeziyetçilik ve Demokratik Katılım

Leninist parti anlayışında, merkeziyetçiliğin ve demokrasinin, daha uygun ifade ile demokratik katılımın yeri nedir? Bu soru, hem leninist örgüt anlayışının şekillendiği dönemde muhalifleri, hem de daha sonra Leninizm adına uygulayıcıları en fazla meşgul eden sorulardan biriydi.

Leninist merkeziyetçilik ve demokrasi anlayışı bugün iki farklı koldan saldırıların hedefi yapılıyor. Liberaller, leninist parti anlayışının zorunlu bir parçası olan merkeziyetçiliğin partiye bürokratik ve despotik bir karakter kazandırdığını, olayların da bunu kanıtladığını iddia ederek leninist parti anlayışının reddedilmesi gerektiğini savunuyorlar. Dogmatik Leninizm savunucuları ise, leninist merkeziyetçiliği bürokratik merkeziyetçilik olarak yorumlayıp uygulayarak, leninist parti anlayışının ayrılmaz bir parçası olan demokratik katılım mekanizmalarını yadsıyarak, leninist parti anlayışının gözden düşürülmesine katkıda bulunuyorlar.
Leninist parti bir devrim örgütü olarak burjuva düzene her alanda kafa tutan bir örgütlenmedir. Burjuva düzenin her alanda merkezi bir karakter kazandığı, en demokratik görülen ülkelerde bile devletin tekelci polis devletine dönüştüğü günümüzde, ona karşı iktidar savaşı sürdüren devrimci sınıf partisi de merkeziyetçi tarzda örgütlenmek zorundadır. Bu nedenle partinin merkeziyetçi tarzda örgütlenmesi bir tercih sorunu değil, devrimci olarak kalmanın da zorunlu bir gereği, ilkesel bir sorundur.
Merkeziyetçilik ilkesi, şu veya bu ülkede değişik koşullara göre, her ilke gibi değişik biçimlerde uygulanabilir. Ancak devrimci sınıf partisi hiçbir koşulda merkeziyetçilik ilkesinden vazgeçemez.
Leninist parti tek bir ideolojik hatta, tek bir program, taktik ve örgütlenme çizgisine sahip olması nedeniyle merkeziyetçi bir partidir. Parti, farklı program ve çizgilere sahip olanların bir koalisyonu değil, tek bir irade temelinde biraraya gelen devrimcilerin gönüllü olarak birleştikleri bir örgütlenmedir.
İkinci olarak parti, tepeden tırnağa kadar bütün üyelerin ve örgütlerin uymakla yükümlü olduğu disiplin kurallarına sahip olması nedeniyle de merkeziyetçi bir örgütlenmedir.
Üçüncü olarak, parti yukardan aşağı örgütlendiği için de merkeziyetçidir. Yerel faaliyetin tüm bilgilerinin bir merkezde toparlanması, kadroların politik faaliyetin gereksinimlerine göre mevzilendirilmesi, etkin bir işbölümünün gerçekleştirilmesi, boşluklara zamanında müdahale edilmesi, ancak yukardan aşağı örgütlenerek, alt organların üst organın kararlarına uymasını sağlayacak disiplin kurallarına sahip olarak başarılabilir. Partinin yönetim organları ister seçimle işbaşına gelsin, isterse atamayla oluşturulsun, partinin yukardan aşağı örgütlenmesi esastır.
Merkeziyetçilik ideolojik birliğin yanısıra, devrimci eylemin merkezileştirilmesi anlamına gelir. Bu partinin eylemde bir bütün olarak davranması, savaşım gücünü en yüksek düzeyde ifade etmesi için zorunludur.(166)

Lenin'in örgüt planında merkeziyetçilik özel ve belirleyici bir yere sahiptir. Çarlık despotizmine karşı savaşım sürdüren bir örgüt açısından bunda anlaşılmayacak bir şey yoktur. Öte yandan, Rusya'da partinin yeniden kurulması için, ülke çapına dağılmış mahalli bir özellik gösteren, amatör çalışmayı alışkanlık haline getiren grup ve çevrelerin tek bir partide birleştirilmesi gerekliliği de Lenin'in merkeziyetçiliğe özel bir önem vermesini gerektiriyordu.

Ne var ki, bu özgün koşullara rağmen, merkezi örgüt fikri sadece Rusya somut koşullarından hareket edilerek ortaya atılmamıştı. Lenin bunu marksist bir örgütlenme ilkesi olarak gündeme getiriyor ve muhaliflerine karşı savunuyordu.
Lenin, kendi örgüt planını “bürokratik bir örgüt” olarak niteleyen menşeviklere karşı merkeziyetçiliği savunurken şunları söylüyordu:
"Bürokrasiye karşı demokrasi, gerçekte merkeziyetçiliğe karşı özerklik demektir; devrimci sosyal-demokrasinin örgütlenme ilkesine karşı, oportünist sosyal-demokrasinin örgütlenme ilkesidir. İkincisi, tabandan yukarı doğru yürür, bu nedenle de nerede ve ne ölçüde mümkün olabilirse o ölçüde, (aşırı gayretkeşler tarafından) anarşizm noktasına vardırılan bir özerkliği ve 'demokrasi'yi yüce tutar. Birincisi tepeden aşağı doğru ilerlemeye çalışır ve parçalarla ilişkisinde merkezin haklarını ve iktidarını genişletmeyi öne alır."(A.g.e., s.245)
Merkeziyetçilik leninist parti teorisinin olmazsa olmaz koşullarından biridir. Parti ancak bu ilke temelinde burjuvazi karşısında bir bütün halinde davranabilir, proletaryanın iktidar savaşımına önderlik edebilir.
Merkeziyetçiliğin bir örgütlenme ilkesi olarak benimsenmesi, leninist parti anlayışında demokratik katılıma engel oluşturmaz. Leninist partide merkeziyetçilik bürokratik değil, demokratik bir içerikte uygulanır ve bu leninist parti anlayışında demokratik merkeziyetçilik olarak tanımlanır.
Her şeyden önce partinin programı, temel taktikleri ve örgütlenme çizgisi bütün üyelerin ortak iradesi temelinde oluştuğu için parti demokratik tarzda kurulur. Bunlarda farklı düşünen parti üyesi, partinin üyesi olarak kalmak istemeyeceğinden kararını kendi iradesi doğrultusunda vermiş olur.
İkinci olarak, parti irade birliğinin temeli olan sorunlar dışında kalan sorunların kararlaştırılmasında etkin bir rol oynar. Karar alınana kadar bu konudaki görüşlerini özgürce ortaya koyar ve partiyi etkilemeye çalışır. Bunu sadece örgüt içinde değil, parti yayınlarında da görüşünü ortaya koyarak kamuoyu önünde dile getirir.
Leninist parti anlayışında üyelerin özgürce düşüncelerini ortaya koymalarını engelleyen hiçbir kural yoktur. Lenin, en katı merkeziyetçiliği savunduğu koşullarda bile bu hakkın savunucusu olmuştur. En katı merkeziyetçiliği savunduğu için muhalifleriyle 2. Kongre'de kavga eden Lenin, Kongre sonrasında muhaliflerine farklı görüşlerini parti basınında ortaya koyma çağrısı yapıyor, partinin her şeyinin tartışıldığı "Bir Adım İleri İki Adım Geri" kitabını yazarak da parti içindeki farklılıkların kamuoyunda tartışılmasının somut bir örneğini sergiliyordu.
Üçüncü olarak, demokratik merkeziyetçilik ilkesi, uygun koşullarda partinin bütün yönetim organlarının seçimle işbaşına gelmesini ve seçilenlerin seçenler(167)tarafından görevden alınmasını da öngörür.

Ayrıca Lenin'in merkezin haklarının genişletilmesini savunurken, sözkonusu edilen merkezin demokratik seçimle oluşan delegelerin biraraya geldiği Kongre olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Lenin'e göre partinin bütün önemli meseleleri Kongrede karara bağlanmalı, iki kongre arasında Merkez Komitesi, Kongrenin çizdiği sınırlar içinde yönetim görevlerini yerine getirmelidir. Kongreler devrimci sınıf partilerinin demokratik karakterini ortaya koyan en önemli örgüt platformu durumundadır. Yaygın olarak yapıldığı gibi uzun süre MK’ların Kongre yerine ikame edilmesi, örgütte demokratik katılımı önleyen en önemli çarpıklıklardan biridir.


Partinin demokratik işleyişinde diğer bir önemli öğe parti içinde azınlık haklarıdır. Lenin, II.Kongre'nin deneyimlerini yorumlarken, “parti tüzüğünün azınlığın haklarına güvenceler içermesi zorunludur"(Partiye, Partileşme Süreci, s.146 (1904)) diyordu. Bununla da yetinilmiyor, menşeviklerin katılmadığı III.Kongre'de bir kararla azınlık hakları güvence altına alınıyordu. “Kongre, partimiz içinde ekonomizmin eskimiş ve bir yana bırakılmış görüşlerinin hissolunur derecede diriltilmesini yanlış buldu; aynı zamanda, tüm azınlığın haklarına kesin ve bütün üyelerini bağlayan güvenceler getirdi. Artık azınlık, tartışmalar ve uyuşmazlıklar örgütsel dağınıklığa yolaçmadığı, inşa çalışmasına engel olmadıkları, güçlerini bölmedikleri ya da otokrasi ve kapitalistlere karşı birlikte düzenlenmiş mücadeleyi engellemedikleri sürece, görüşünü öne sürmek ve bir ideolojik mücadele yürütmek için parti tüzüğü ile güvence altına alınan, kayıtsız şartsız haklara sahiptir. Tüzükçe, parti literatürü yayınlama hakkı her yetkili parti örgütüne tanınmalıdır."(RSDİP III.Kongresi Üzerine Rapor, Partileşme Süreci, s.163)
Demokratik katılım, partinin birliğini ve eylem gücünü engellemediği ölçüde eleştiri özgürlüğü leninist parti anlayışının evrensel bir özelliğidir.
Leninist parti anlayışının anti-demokratik karakterine liberaller tarafından örnek verilen, X. Kongre'deki karara da burada değinmek gerekiyor.
Kongre'de anarko-sendikalist bir sapma tespit ediliyor ve bu sapma mahkum ediliyor. Sapma mahkum edilmekle de kalınmıyor, bu sapma temelinde parti çizgisi dışında bir platform temelinde fraksiyonların oluştuğu tespit ediliyor ve bunun dağıtılması kararı alınıyor. Bu karara uymayanların partiden atılacağı söyleniyor.
Dolayısıyla alınan karar “kendine özgü bir grup disiplini yaratma çabası gösteren grupların” dağıtılmasını istiyor. Partinin tek bir irade ve eylem birliğini korumak amacına yönelik olarak alınan bu karar, Lenin'in baştan bu yana “eleştiri özgürlüğü ve eylem birliği” olarak tanımladığı disiplin ilkesine de uygundur.
Bu karar alınırken, karar öncesinde “işçi muhalefeti”nin görüşlerini içeren platformun, parti merkez organında 250 000 adet basıldığını unutmamak gerekiyor. Ayrıca kararda, bu kararın farklı görüşlerin yasaklanması anlamına gelmediği belirtiliyor, farklı görüşlerin teorik tartışmasının “tartışma gazetesi” ve özel derlemelerde yapılabileceği de özel olarak ortaya konuyor. Parti farklı görüşlerin öncelikle hizip platformlarında değil, tüm parti ve kamuoyu nezdinde ortaya(168)konmasını istiyor.(Bak, Örgütlenme Üzerine, Lenin-Stalin, (derleme), s.l 14, İnter Yayınları)
Ayrıca Lenin, aynı Kongre'de geleceği de içerecek tarzda tek bir konu üzerinde de olsa platformların oluşmasını yasaklamayı öneren Riyazanov'un önerisinin de reddedilmesini istiyor. "Ama şartlar temele ilişkin görüş ayrılıkları doğurursa, bunların tüm partinin yargılanmasına sunulması yasaklanabilir mi? Bu yapılamaz,"(A.g.d., s.140)
Liberal sol ve troçkist çevrelerin “kanatlı parti”, “eğilim ve grup hakkı” gibi liberal gevezeliklerini bir yana bırakırsak, devrimci harekette leninist parti adına merkeziyetçilik sorunu bürokratik bir kavrayışla ele alınıyor ve demokratik katılım mekanizmalarını ortadan kaldıracak tarzda uygulanıyor.
Her şeyden önce Leninizm iddiasındaki bir çok devrimci örgütte ideolojik birlik sorunu çarpık kavranıyor. Marksist-leninist partide ideolojik birliğin temeli Marksizm-Leninizmin evrensel ilkeleridir. Fakat, M-L'in ilkeleri soyut formüller halinde, bir reçete olarak herhangi bir kitapta yeralmadığı gibi, ilkelerin somut koşullara nasıl uygulanacağı sorunu da ayrıca bilimsel bir yaklaşım ve yaratıcılığı gerektirir.
Bu nedenle parti, belirsizliği ortadan kaldırmak için, ilkelerin somut koşullara uygulanmasının somut bir ifadesi olan kısa ve net bir programını, temel taktiklerini ve örgütlenme çizgisinin somut ifadesi olan tüzüğünü ortaya koyar. Üyeler bunları kabul ederek partiye üye olur ve bu amaçları gerçekleştirmek için bir parti örgütünde çalışmaya başlar.
Bu programın, taktiklerin, tüzüğün hiçbir şekilde tartışılmayacağı anlamına gelmez. Süreç içinde parti üyesi bu konularda farklı düşünebilir ve partinin eylem birliğini bozmayacak şekilde tartışma gündemine de getirir. Tartışma süreci ya ilgili üyenin ikna edilmesiyle, ya da iki farklı çizginin oluşmasıyla sonuçlanarak partiyle üyenin yollarının ayrılmasıyla son bulur. Yok eğer farklılık parti ile üyesinin yollarını ayırmıyorsa bir zenginlik olarak parti içinde kalmaya devam eder.
Partinin programı, temel taktikleri ve tüzüğü dışında kalan güncel taktik sorunlara ve eylem kararlarına ilişkin sorunlarda ise, parti üyeleri karar alınana kadar özgürce görüşlerini ortaya koyar. Karar alındıktan sonra, eylem süresince hiçbir eleştiri ve tartışmaya izin verilmez. Eylem uygulama alanından kalktıktan sonra, eylemin sonuçlarından da hareketle farklı düşünen üyeler tartışma haklarını kullanmaya devam ederler.
Bütün bunların sonucu olarak, leninist partide partinin temel belgeleri ve çoğunluk kararları çerçevesinde tek bir irade vardır; ama leninist parti “tek sesli” değildir. Lenin'in partisi de hiçbir zaman tek sesli olmadı, böyle bir amaç da gütmedi. Çünkü Lenin'e göre, "disiplin bir parti üyesinin Merkez Komitesi'nin çıkardığı kararlara körce uyması değildir. Hiçbir yerde bir parti örgütünü kendine ait bir fikre sahip olma hakkından vazgeçmeye ve merkez komitesi kararlarının saf bir abonesi olmaya zorlayan bir kural yoktur."(İşçiler Karar Versin, Örgütlenme Üzerine, s.l 11, İnter Yayınları)
Devrimci hareketimizde ideolojik birlik denildiğinde akla gelen MK imzalı tüm teorik, politik metinlerdir. Adeta parti üyelerine bu yazılara “saf bir abone”(169)olarak bakılıyor. Bu yazılar dışına çıkan herkes “disiplinsizlik”le eleştiriliyor ve aforoz edilmeye çalışılıyor. Yüzlerce sayfalık kongre raporları, kararları, MK imzasıyla çıkan kitaplar, broşürler partinin resmi görüşü ve ideolojik birliğinin unsurları olarak konuluyor. Parti üyesine düşen ise, bunları kavramak, daha uygun ifade ile ezberlemektir. Bunun sonucu ise, düşünsel kısırlık ve darkafalılıktır, merkeziyetçiliğin ve disiplinin yozlaştırılmasıdır.

İkinci olarak, leninist partinin özelliği olarak tekrarlanan örgüt içi demokrasi ise, parti üyesinin farklı görüşlerini sadece örgüt içinde ortaya koyması olarak sunularak yozlaştırılıyor, adeta “çok dinli” parti üyeleri yetiştiriliyor. Parti üyesi parti içinde farklı, parti dışında farklı görüşler savunuyor. Oysa leninist partide “eleştiri özgürlüğü” partinin temel görüşleri ve eylem kararları dışında tam bir özgürlüktür.


Örneğin, “parti içinde yanlış bir düşünceye karşı düşünceyle mücadele yürütülür. Yeter ki, farklı düşünceyi savunan eylemde partinin birliğini bozmasın, yığınlara karşı 'kişisel görüşlerini' değil,
Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə