Dost d jean-François Lyotard



Yüklə 1,8 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə17/40
tarix17.11.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#80921
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   40

tivasyon  dizileriyle  belirlenmiş,  bunlara  zincirlenmiştir. 
Demek  ki,  betimlenmesi  istenen  doğruluğun  yaşanmışla 
ğına,  ancak önce yaşanmışın öznelliği defterden silinmezse 
erişilebilir.

/ Böylece, aşkınsal öznenin felsefesi, kaçınılmaz biçim­
de,  empirik öznenin bir psikolojisini gerektiriyordu. Aslında 
bir ve aynı olan bu iki öznenin özdeşliği üzerinde uzun uzun 
durduk.  İnsan  bilimleri  açısından  bu  özdeşlik,  “yönelişsel 
psikolojinin  daha  baştan  aşkınsak  içinde  taşıdığı”  (Kart. 
Med.)
  ya da iyi yapılmış bir psikolojik betimlemenin,  enin­
de sonunda aşkınsal ben’in kurucu yönelişselliğini ona geri 
vermemezlik  edemeyeceği,  anlamına  gelir.  Dolayısıyla 
fenomenoloji ister istemez psikolojiyi de gündemine almak 
durumunda  kalıyordu,  sadece  özel yöntemsel  sorunlar  or­
taya çıkardığı için değil, ama özellikle fenomenoloji bir cogito 
felsefesi olduğu  için..
Onu sosyolojiye bağlayan bağ da daha az sıkı değildir: V. 
Kart.  Med.
  ve  Ideen  Il’den  söz  ederken,  gayet  kısa  olarak, 
aşkınsal  tekbenciliğin  nasıl  “öteki”  problemine  gelip  çat­
tığına işaret etmiştik.  Husserl bu problemin kesin ve sonul 
bir  versiyonuna  ulaşmış  gibi  görünmez;  ancak,  “aşkınsal 
öznelliğin “öznellikler-arası” olduğunu”, ya da tin dünyası­
nın doğal dünyaya göre mutlak bir ontolojik önceliği oldu­
ğunu yazdığında, Einfühlung ya da öteki’yle birlikte yaşama 
olgusunun  - k i  bu  bir  ötekini  anlama  olayıdır-  somut 
aşkınsal öznenin,  öteki için bir “öteki” olduğu ölçüde  ken­
dini öteki olarak  kavradığı bir  karşılıklılık  ilişkisini yenile­
diğini,  ve  [böylece]  bu konunun sorunsalına tamamen öz­
gün bir öğeyi, yani sosyal’i, soktuğunu anlamamızı istemek­


tedir.  Burada  da  fenomenoloji,  yine  kaçınılmaz  biçimde, 
bir metafizik değil bir somut felsefesi olmasının gereği olar­
ak, kendi kendini aydınlatmak için sosyolojik verilere sarıl­
mak, ama bir yandan da, sosyolojiyi aydınlatmak için sosyo­
logların  bu  verileri  elde  ediş  yollarını  sorgulamak  duru­
munda  kalıyordu.
Son olarak, fenomenolojinin tarih üstüne kendine soru­
lar sorması da bizzat tarihin fenomenolojiyi ve ona götüren 
tüm felsefeyi sorgulamasıydı;  ama aynı zamanda somut  aş- 
kınsal  öznenin  içinde  zaman  probleminin  ortaya  çıkarıl­
masıydı ki bu, psiko-fenomenolojik “koşutluk” hesaba katı­
lırsa,  bireysel  tarih  problemiydi  de:  Bilinç  için  tarih  nasıl 
mümkün  olabilir?  Bu  soru  fenomenolojinin  sorusuna  ol­
dukça  yakındır:  Benim  bilincim  için  öteki  nasıl  mümkün 
olabilir? Gerçekten de tarih yoluyla ben,  aynı kalarak öteki 
olurum;  öteki  aracılığıyla  da  bir başkası bana  kendini  ben 
olarak verir. Özellikle doğruluk, doğruluğun yaşanmış [lığ] ı 
olarak  tanımlanırsa,  ve  yaşanmış [lık]ların  sonsuz  bir  akış 
içinde  birbirlerini  izledikleri kabul  edilirse,  içsel  zaman ve 
bireysel  tarih problemi  her  türlü  doğruluk  iddiasını  en  üst 
kertede geçersiz kılabilir:  aynı nehirde asla iki kez yıkanıla- 
maz, ama yine de doğruluk, zaman-dışılığı gerektirir gibidir. 
Nihayet,  aşkınsal öznellik “öznellikler-arası” olarak tanım­
lanırsa, aynı problem bu kez bireysel düzeyde değil, kollek- 
tif tarih düzeyinde  ortaya çıkar.

/  Fenomenoloji  hem,  nesnelerini  her  türlü  deneyin 
öncesinde eydetik olarak tanımlamağa çalıştığı ölçüde,  in­
san  bilimlerine  “mantıksal”  bir  hazırlık  (propedeutique), 
hem de, özellikle kullanılan zihinsel araçların eleştirel ana­


lizi yoluyla  deney  sonuçlarının  temel  anlamlarını  yeniden 
kavramağa çalıştığı ölçüde, bu sonuçların felsefi olarak “ye­
niden  ele  almışı”dır.  Bir  anlamda  fenomenoloji,  empirik 
insan bilimlerine  (özellikle psikolojiye)  tekabül eden eyde­
tik bilimdir  [eidos’lar  (özler)  bilimi];  ikinci bir anlamdaysa, 
bu bilimlerin göbeğine, olgunun göbeğine yerleşir ve böyle­
likle  felsefenin  hakikatim  gerçekleştirir  ki,  bu  da  bizzat 
somutun  içinden  özü  çıkarmaktır:  o  zaman  fenomenoloji 
insan  bilimlerinin  “revelatörü”  [açığa  çıkarıcısı]  olur.  Bu 
iki  anlam  Husserl  düşüncesinin  iki  aşamasına  denk  gelir. 
Bugünkü  fenomenolojik  düşüncede  iyice  karışmış,  iç  içe 
girmişlerdir, ama göreceğiz ki yine de bunları ayırmak müm­
kündür ve  (“muhayyel  çeşitleme”  yoluyla)  eydetik  tanım­
lama  da kullanımı zor,  hatta belki  keyfi bir  araçtır.


II.  Bölüm
FENOMENOLOJİ  VE  PSİKOLOJİ
1.  İçebakış  (in tro sp ection ).  -  Fenomenologun başlıca 
muhatabı  olan  nesnelci  psikolog,  psikolojinin,  kendinin 
bilgisinde ben’e ayrıcalık tanımaktan vazgeçmesi gerektiği­
ni  ileri  sürer.  Psikolojinin  genel  yöntemi  olarak  içebakış, 
önce
  şu  aksiyomu  kabul  ediyordu:  bilinç yaşanmış [lığ] inin 
kendisi,  bilincin bir  [tür]  bilgisini oluşturur.  Korkuyorum, 
demek ki korkunun ne olduğunu biliyorum,  çünkü korku­
yum.  Bu  aksiyom  da  bilinç  olayının  bilinç  karşısında  tam 
saydam
  olduğunu ve  bütün bilinç olaylarının bilinçli  olay­
lar  olduğunu  varsayıyordu.  Başka  deyişle,  bilinç  yaşan­
mış [lığ] a  dönünce,  yaşanmışlık  kendini  ona  dolaysızca  ve  * 
anlamıyla birlikte veriyorduikinci olarak, bu yaşanmış [lık], 
adı  geçen  içebakışçı  psikoloji  tarafından  içsellik  (interio
rite)
  olarak  tasarlanıyordu:  dışsalla  içseli,  doğa bilimlerine 
ait ya da  nesnel  olanla,  ancak içebakışla  erişilebilen öznel 
olanı,  kategorik olarak  ayırmak gerekir.  Doğrusunu  söyle­
mek gerekirse, özellikle fizyolojide kaydedilen gelişmelerle, 
bu ayrımın, kullanımı nezaket arzeden bir işlem olduğu ça­


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə