alanı yabancılaşmaların istilasına karşı güvence olarak in
dirgemeyi güdüleyen de bu kaygıdır. Demek ki refleksif anal
izle en önce ortaya çıkarmam gereken şey, her türlü rasyona-
lizasyondan, tematizasyondan önceki haliyle öfke yaşan
mışlığıdır ki, sonra bunun anlamını yeniden kurabileyim..
3.
Yönelişsellik ve davranış.
- Fenomenoloji, burada
da nesnelcilikle koşutluk içinde, zorunlu olarak klasik iç-
dış ayrımını reddetmek durumunda kalıyordu. Bir anlam
da denebilir ki, Husserlciliğin tüm sorunu, benim için “nes
nelerin” ne şekilde var olduğunu tanımlamaktır, ve bu
yüzden, yönelişselliğin fenomenolojik düşüncenin göbeğin
de yer aldığını söylemek yanlış değildir. Psikolojik anlamıyla
yönelişsellik de zaten içsellikle dışsallık arasındaki kopun
tu [fikrinin] temelden yetersiz olduğunu ifade eder. Bilinç,
bir şeyin bilincidir demek,
noema olmadan
noesis, cogitatum
olmadan
cogito olamayacağını, ama aynı şekilde
amatum ol
madan
amo, vb., da olamayacağını, kısacası benim dünyay
la sarmaş-dolaş ve iç içe olduğumu da söylemektir. Unutma
yalım ki indirgeme asla bu iç-içeliğin bozulması değil, sa
dece bana kendimi aşkınsal değil dünyasal
olarak kavratan
yabancılaşmanın devre dışı bırakılması anlamına gelir. Son
kertede korelasyonlarından sıyrılmış saf ben hiçbir şey de
ğildir. Böylece (saf benle aynı olan) psikolojik ben, özü gereği
ve sürekli olarak dünyaya fırlatılmış, somut durumlara an
gaje olmuş haldedir. O zaman, “psişizm” için yeni bir yer
saptanması mümkün olur ki, bu da içsellik değil yönelişsel-
liktir, başka deyişle özneyle durumu arasındaki ilişkidir,
tabiî bu ilişkinin son kertede birbirinden ayrılabilen iki
kutbu birleştirmediği, aksine durum olarak ben’in ancak
nu ayırmasında ise şaşılacak bir şey yoktur, çünkü orada
içebakışçılığın çıkmazlarının bir “nüksedişini” görüyordu:
ilk tanımlarına uygun olarak periferik düzeyde kalacak yer
de, mesajın sinir sistemi içinde dolaşımını sağlayan getiri
ci, merkezî ve götürücü sinir akılan içinde belli bir uyarı
cıya verilen yanıtın
nedenini arama aşamasına geliyor, hat
ta, işi tamamlamak için, tüm sinirsel iletişimleri refleks
şemasına indirgemeye yelteniyor ve böylece Pavlov ve
Bechterev’in ünlü refleksolojisini tedbirsizce kendi sistemi
ne dahil ve bedeni tekrar izole ediyordu. Refleks, behavyo-
rizmin temel kavramı oluyordu. Fenomenologlar, W at-
son’un burada artık fiilen yaşanan davranışı değil, bu dav
ranışın temalaştırılmış bir “ikamesini”, aslında değeri de
tartışılabilecek soyut bir fizyolojik “modeli” betimlediğini
göstermekte güçlük çekmezler.
4.
Form psikolojisi.
- Fenomenolojinin, Watson me
kanizmasını eleştirmek için fizyolojiyi nasıl kullandığını
incelemeden önce, bütün psikoloji okulları içinde fenome-
nolojik savlara en çok yaklaşanı olan
Gestalttheorie üzerin
de biraz duralım: form psikologlan Husserl’in tilmizleridir.
Davranış kavramı, form [Geştalt] kavramı içinde yeni
den ele alınıp netleştirilir.1 Watson’un hatası, Koffka’nın
gösterdiği gibi
(Principles o f Geştalt Psychology) , davranışın
nesnelliğini
örtülü olarak kabul etmiş olmasıdır. Bir davra
nışın gözlenebilir olması onun, kökeni
yine -kendisini sinir
sistemine bağlayan bağ gibi- nesnel olan bir bağlantıda
1)
Bkz. E G uillaum e’un klasik eseri,
L a psychologie de la form e,
Flammarion, 1937.