Dost d jean-François Lyotard



Yüklə 1,8 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə19/40
tarix17.11.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#80921
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   40

alanı yabancılaşmaların istilasına  karşı güvence  olarak  in­
dirgemeyi güdüleyen de bu kaygıdır. Demek ki refleksif anal­
izle en önce ortaya çıkarmam gereken şey, her türlü rasyona- 
lizasyondan,  tematizasyondan  önceki  haliyle  öfke  yaşan­
mışlığıdır  ki,  sonra  bunun  anlamını  yeniden  kurabileyim..
3. 
Yönelişsellik ve  davranış. 
-   Fenomenoloji,  burada 
da  nesnelcilikle  koşutluk  içinde,  zorunlu  olarak  klasik  iç- 
dış  ayrımını  reddetmek  durumunda  kalıyordu.  Bir  anlam­
da denebilir ki, Husserlciliğin tüm sorunu, benim için “nes­
nelerin”  ne  şekilde  var  olduğunu  tanımlamaktır,  ve  bu 
yüzden, yönelişselliğin fenomenolojik düşüncenin göbeğin­
de yer aldığını söylemek yanlış değildir. Psikolojik anlamıyla 
yönelişsellik  de  zaten içsellikle  dışsallık arasındaki kopun­
tu  [fikrinin]  temelden yetersiz olduğunu ifade eder.  Bilinç, 
bir şeyin bilincidir demek, noema olmadan noesis, cogitatum 
olmadan cogito olamayacağını, ama aynı şekilde amatum ol­
madan amo, vb., da olamayacağını, kısacası benim dünyay­
la sarmaş-dolaş ve iç içe olduğumu da söylemektir. Unutma­
yalım  ki  indirgeme  asla  bu  iç-içeliğin  bozulması  değil,  sa­
dece bana kendimi aşkınsal değil dünyasal olarak kavratan 
yabancılaşmanın devre dışı bırakılması anlamına gelir. Son 
kertede  korelasyonlarından sıyrılmış  saf ben hiçbir şey de­
ğildir. Böylece  (saf benle aynı olan) psikolojik ben, özü gereği 
ve  sürekli olarak dünyaya fırlatılmış,  somut durumlara an­
gaje  olmuş  haldedir.  O  zaman,  “psişizm”  için  yeni  bir  yer 
saptanması mümkün olur ki, bu da içsellik değil yönelişsel- 
liktir,  başka  deyişle  özneyle  durumu  arasındaki  ilişkidir, 
tabiî  bu  ilişkinin  son  kertede  birbirinden  ayrılabilen  iki 
kutbu  birleştirmediği,  aksine  durum  olarak  ben’in  ancak


bu ilişkiyle ve bu ilişki içinde  tanımlanabileceği anlaşılmak 
şartıyla... İçsel hakikate dönmekten bahseden Augustinus’a 
karşı Merleau-Ponty şöyle yazıyor: “Dünya, kuruluş yasasını 
mülkiyetimde  tuttuğum  bir  nesne  değil,  bütün  düşünce­
lerimin ve bütün açık algılarımın doğal ortamı ve  alanıdır. 
Hakikat yalnız “içsel insanda” eğleşmez, daha doğrusu içsel 
insan yoktur,  insan dünyadadır ve  kendini  dünyada  tanır/ 
bilir”  (Phenomenologie de la Percepdon, s. V ). Böylece dünya 
dışsallık  olarak  yadsınıp  “çevre”  olarak  olumlanmış,  ben 
de  içsellik  olarak  yadsınıp  “varolan”  olarak  olumlanmış 
olur.
İmdi,  tüm psikolojinin ana kavramının, yani bizzat psi- 
şizmin,  bu  yer  değiştirmesi,  koşut  olarak  empirik  araştır­
malarda da gözleniyordu. Örneğin 1914’te Watson tarafın­
dan tanımlandığı şekliyle davranış kavramı,  daha o zaman 
aynı  niyete  karşılıktı:  burada  davranış  “periferik”  olarak, 
yani  fizyolojiye  başvurmadan  incelenebilecek  bir  şey  ola­
rak, doğal ve kültürel ortamdan çıkan bir uyarıcılar bütünüy­
le  bunlara  verilen  ve  özneyi  bu  çevreye  doğru  fırlatan  bir 
karşılıklar  bütünü  arasında  sürekli  oynak  bir  ilişki  olarak 
tanımlanır. Kendi içselliğine kapanmış ve kaptanın gemisi­
ni  yönettiği  gibi  davranışları  yöneten  bir  bilinç  varsayımı 
bırakılmalıdır,  zira  nesnel  bir  psikolojinin  tek  tutarlı  pos- 
tülası  olan  nedenselliğe  aykırıdır.  Ayrıca  böyle  bir  tanım 
deneysel araştırmalara izin verir ve sabitelerin geliştirilme­
sine  elverişlidir.  Fenomenoloji bu  son nokta  üzerinde fikir 
beyan etme zorunluluğunda değildi, ama yine de, ne olursa 
olsun,  aksiyomları  kendi  eydetik  tanımlarına  uygun düşen 
bir  empirik  psikolojinin  oluşumuna  ancak  alkış  tutabilir­
di.  Watson’un yöneldiği refleksolojik davranışçılıkla yolu­


nu  ayırmasında  ise  şaşılacak  bir  şey  yoktur,  çünkü  orada 
içebakışçılığın  çıkmazlarının  bir  “nüksedişini”  görüyordu: 
ilk tanımlarına uygun olarak periferik düzeyde kalacak yer­
de,  mesajın  sinir  sistemi  içinde  dolaşımını  sağlayan  getiri­
ci,  merkezî  ve  götürücü  sinir  akılan  içinde  belli bir  uyarı­
cıya verilen yanıtın nedenini  arama  aşamasına geliyor,  hat­
ta,  işi  tamamlamak  için,  tüm  sinirsel  iletişimleri  refleks 
şemasına  indirgemeye  yelteniyor  ve  böylece  Pavlov  ve 
Bechterev’in ünlü refleksolojisini tedbirsizce kendi sistemi­
ne dahil ve bedeni tekrar izole ediyordu. Refleks, behavyo- 
rizmin  temel  kavramı  oluyordu.  Fenomenologlar,  W at- 
son’un burada artık fiilen yaşanan davranışı değil,  bu dav­
ranışın  temalaştırılmış  bir  “ikamesini”,  aslında  değeri  de 
tartışılabilecek  soyut  bir  fizyolojik  “modeli”  betimlediğini 
göstermekte  güçlük çekmezler.
4. 
Form  psikolojisi. 
-  Fenomenolojinin,  Watson me­
kanizmasını  eleştirmek  için  fizyolojiyi  nasıl  kullandığını 
incelemeden önce, bütün psikoloji okulları içinde fenome- 
nolojik savlara en çok yaklaşanı olan Gestalttheorie  üzerin­
de biraz duralım:  form psikologlan Husserl’in  tilmizleridir.
Davranış  kavramı,  form  [Geştalt]  kavramı  içinde  yeni­
den  ele  alınıp  netleştirilir.1  Watson’un  hatası,  Koffka’nın 
gösterdiği gibi  (Principles  o f Geştalt Psychology) ,  davranışın 
nesnelliğini
  örtülü  olarak  kabul  etmiş  olmasıdır.  Bir  davra­
nışın gözlenebilir olması onun, kökeni yine -kendisini sinir 
sistemine  bağlayan  bağ  gibi-  nesnel  olan  bir  bağlantıda
1) 
Bkz.  E  G uillaum e’un  klasik  eseri,  L a   psychologie  de  la  form e, 
Flammarion, 1937.


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə