491). Böylece,
anlam (signification) en son psikolojik referansı
kurmaz, çünkü zaten kendisi de kurulmuştur,
ve algı psikoloji-
sinin rolü de, örneğin anlam olarak şeyin nasıl kurulduğunu
öğrenmektir. Şeyin, Husserl’in dediği gibi,
Abschattung’lann
akışı olduğu açıktır, fakat bu akış bir algının birliğinde bir
leşir, diye ekliyordu Husserl... İmdi bu birlik, yani benim
için bu şeyin “olduğu” anlam, nereden gelir? Kurucu bir
bilinçten mi? “Ama bir şeyi, örneğin bir tabloyu anladığım
zaman, fiilen onun sentezini yapmış olmam, duyusal alanla
rımla, algı alanımla, ve sonunda tüm mümkün varlığın bir
değerlendirimiyle, dünya karşısında evrensel bir montajla,
onu karşılamağa çıkarım... Özne artık sentetik etkinlik ola
rak değil
ek-stase [“dışta-duruş”] olarak anlaşılmalıdır, ve
her türlü anlamlandırma veya
Sinngebung etkinliği de, an
lamın imlerdeki -dünyayı tanımlayabilecek- o güç ve sağ
lamlığına göre, türemiş ve ikincil görünür” (
Phen. Pere.,
490).
Phenomenologie de la perception, bu “dünya karşısında
evrensel montajın” ciddi ve titiz bir betimidir. Kullanılan
yöntem Sartre’ınkinden hayli farklı olup deneysel verile
rin, özellikle ruh ve sinir hastalıklarına ilişkin klinik veri
lerin, birer birer ele alınmasından ibarettir. Bu yöntem,
sahibinin de itiraf ettiği gibi, Goldstein’in
Strueture de
l’organisme'de
kullandığından başka bir şey değildir.
Örneğin, sözyitimini
(apfıasie) ele alalım. Bu [patolojik
durum] klasik olarak, herhangi bir dil fonksiyonunun top
tan veya kısmi kaybı şeklinde tanımlanır: sözlü veya yazılı
dili algılama yokluğu (sağırlık veya sözel körlük), -hiçbir
periferik reseptör veya motör bozukluktan ileri gelmemek
üzere- konuşma veya yazma etkinliğinin kaybı.. Bu dört
fonksiyonun her birini belli bir korteks merkeziyle ilişkilen-