eskiden tek bir davranış ağına ve ortak bir yönelişsellik akışına
dahil olmuş olduğumuz ve halen de öyle kaldığımız içindir.4
4.
Fenomenoloji ve sosyoloji.
- Demek ki sosyal’i
nesne olarak tanımlamak söz konusu olamaz. “Kendimizi
toplumun içine başka nesneler arasında bir nesne olarak
yerleştirmek ne kadar yanlışsa, toplumu içimize düşünce
nesnesi olarak koymak da kadar yanlıştır, ve her iki durumda
da yanlışlık, sosyal’i bir nesne gibi işleme tabi tutmaktan
ibarettir” (a.g.e., 415). Monnerot gümbür gümbür “toplum
diye bir şeyin olmadığını” haber veriyor; toplum birey gibi
gözle görülür bir gerçeklik olmadığı ölçüde, bu doğrudur,
ve bu görüş de aslında yeni değildir; fakat bu görüşle sosyal
olguları bireysel davranışların içinde eriterek Durkheim
sosyolojizminden düpedüz “sosyal psikolojiye” düşmek ara
sında -birçok modem sosyologun, herhalde vehametinin
bilincinde olmadıklarından kolayca aştıkları- ancak bir
adımlık mesafe vardır; zira o zaman sosyal, sadece bir birey
sel tasarıma ( representation) indirgenmiş, benim için ve bana
göre bir sosyal olur, ve sosyolojik anket de Mitsein’ın gerçek
modaliteleriyle değil, görüşü sorulan bireylerin bu mo-
4)
Ç ocu k psikolojisi düzeyindeki ank etle bunun sonu çlarının
Merleau-Ponty tarafından kullanılması, Heidegger’in -Sartre tarafından
eleştirilen (Et re et neant, 303 d v.)- Mitsem üstüne refleksiyonuyla aynı
yönde gitmektedir. Fakat Sartre’m, Heideggerci savı temelsiz iddia olarak
nitelediği eleştirisini, “zaten açıklanması gerekenin tam da o birlikte-
varoluş olduğunu” ilave ederek benimsemek mümkündür. Deneysel
verilerin devreye sokulmasıyla Mitsem açıklanmış olmasa bile, -k i bu zaten
antropolojide düşünülemez- en azından açılmış, örtüsü kaldırılmış ve
kökensel anlamında geliştirilmiş olur. Bu kökenselliğin hem genetik hem
de ontik olduğu herhalde fark edilmiştir.
daliteler hakkında ne düşündükleriyle ilgili olur. Çağdaş
sosyolojide bu tür kaymalara pek çok örnek bulunabilir;
Wamer ya da Centers’in sosyal sınıflar üstüne anketlerini
anmakla yetinelim.5 Böylece sosyolojik problemlerden yan
çizilmiş olur. Kuramsal sağlamlıkları ne kadar sorgulansa
az olan Monnerot’nun görüşleri de bu yöne eğilimlidir. Peki,
fenomenoloji nasıl bir sosyoloji öneriyor?
Bir kez daha belirtelim, bir sosyoloji önermiyor;6 sosyolo
jik araştırma verilerinin yeniden ele alınmasını, eleştirel ola
rak yeniden yorumlanmasını öneriyor. Fenomenolojik bir
sosyoloji yoktur, “sosyoloji gibi sadece dünyadan, insanlar
dan ve tinden bahseden” bir felsefe vardır” (Merleau-Ponty,
Le Philosophe et la sociologie, Signes, s. 138); fakat bu felsefe
her türlü sosyolojiden ayrılır, çünkü nesnesini nesnelleştir
mez, onu çocuk biliminin ortaya çıkardığı “geçişsellik” düze
yinde anlamağa çalışır. Elbette, arkaik toplumlar söz konu
su olduğunda, bu işlem kolay değildir: yönelişsel analiz bura
da önümüze kendi dünyamız gibi bir şey değil, derin yapı-
lannı yakalayamadığımız bir dünya koyar. Ancak bu yapı
ların anlaşılmazlığı da öne sürülemez; Levy-Bruhl bile, önce
5) Bkz. A . Touraine’den iyi bir eleştirel inceleme, Classe sociale et
statut socio-economique, Cahiers in term tiom u xdesociobgie, XI, 1951.
6) Tabiî sosyolojide bir “fenomenolojik okuldan” söz edilebilir; Scheler,
Vierkandt, Litt, Schütz, Greiger bunun temsilcileri olabilirler (bkz- örneğin
Cuvillier, Manuel de sociologie, I, s. 49 dv., 162 dv. ve kaynakçalar). Gerçekte,
sosyolojik olmaktan çok “felsefi” olan bu girişimlere yöneltilen tüm saldırılar
içerik açısınd an haklıdır. M auss genel sosyolojinin an cak som ut
araştırmaların sonucu olarak devreye girmesini talep ederken, ilerde
göreceğimiz gibi, çağdaş fenomenolojinin doğrultusunda konuşuyordu.
Her halükârda, kökensel bir sosyalliğin araştırılması, sosyalliğin tanımının,
somut biçimlerinin incelenmesinden önce gelmesini intacetmez.
bunu yaptığı halde ölümünden sonra yayımlanan Camets’te
rinde bundan vazgeçmişti. Husserl’e gelince, daha 1935’te
Mythobgie primitive konusunda aynı Levy-Bruhl’e şöyle yazıy
ordu: “Canlı ve geleneksel sosyalliğinin içine kapanmış
bir insanlığın içine dalmak ve, tüm sosyal yaşamında ve
oradan hareketle bu dünyayı -kendisi için bir “dünya taşan
ını” değil gerçek olan bu dünyayı- sahiplenen bir insanlık
olarak, onu anlamak, mümkün ve son derece önemli bir çaba
dır, bir büyük çabadır” (alıntı Merleau-Ponty, a.g.e., s. 135).
Aynı şekilde, Mauss’un verme (bağış) üstüne ünlü çalışması
na;7 Levi-Strauss’un Girid’inde bu konuda sunmak istediği
yapısalcı okuyuşa karşıt olarak, Claude Lefort’un getirdiği
yorumun8 doğrultusu da izlenmelidir: zira Mauss’un, bağışın
özünde yatan sosyal veya kişiler-arası gerginlikleri formel
olarak sistemleştirmekten çok, bağışı anlama yönünde git
tiği kesindir. Bağışı, Hegelci “mücadele halinde bilinçler”
diyalektiği ışığında aydınlatmayı deneyen Lefort’un açıkla-
malan fenomenolojik bir çizgidedir. Fenomenolog için sos
yal hiçbir şekilde nesne değildir, yaşanmışlık olarak kavranır
ve burada da, az önce psikolojide olduğu gibi, bu yaşanmış
lığı, anlamını yeniden kurmak üzere, aslına uygun biçim
de betimlemek söz konusudur; ama bu betimleme de ancak
-kendileri de daha önce sosyalin nesnelleştirilmesinin ürü
nü olan— sosyolojik veriler üzerinden yapılabilir.
5.
Birey ve toplum . Etnolojik problem.
- Varoluş
boyutu olarak alınan ve bizi çocuk psikolojisine götüren
7) Sociologie et anthropologie, PUF, 1950.
8) Eechange et la lutte des hommes (1951), L es fotm es de l'histoire,
Gallimard, 1978.
Dostları ilə paylaş: |