içerir. Demek ki A ’run, eskizleriyle bir tür edilgin sentezi
vardır, tabiî bu deyimin zamansal birliği açıklamadığı, an
cak bu sorunu doğru olarak koymayı sağladığı anlaşılmak
şartıyla...
Yine belirtmek gerek ki, B, C olunca, B, de B ' olur ve
eşzamanlı olarak daha önce A' ’ya düşmüş olan A, bu kez
A "
’ya düşer. Başka deyişle, bütün zamanım yerinden oy
nar. Ancak opak eskizler üzerinden kavrayabildiğim gelecek
o-şey, sonunda bana bizzat gelir; C2, C l ’e “iner”, sonra
C ’de, mevcudiyet alanımda kendini verir; ve ben bu mev
cudiyet üstüne düşünürken, mevcudiyetim şimdi D’ye at
lamış olduğu ölçüde, C benim için “artık yok” modunda
eskizleşir. imdi, eğer bütünlük bir anda verilmişse, bu yaşan
mışlıklar dizisinin sonradan birleşmesi diye gerçek bir problem
olmadığı
anlamına gelir. Heidegger problemi bu koyuş tar
zının (çok sayıda halin a posteriori sentezi), “On’un2 içinde
kaybolmuş” varoluş olan “gayri-sahih” varoluşun tipik özel
liği olduğunu gösterir. İnsan gerçekliği (Dasein), der, “sonra
dan, zihin dağınıklığının dışında, bir şekilde tekrar toplana
cak, ya da hiç yoktan derleyen ve toplayan bir birlik icat
edecek şekilde kaybolmaz” (Sein und Zeit, loc. cit., 198). Daha
ilerde de, “zamansallık (temporalite), şimdiye gelirken geç
mişe giden gelecek olarak zamansallaşır” diye yazar (alıntı
Merleau-Ponty, 481). Demek ki, içsel zamanın birliğini açık
lamak gereği yoktur; her şimdi bir “artık yok”un varlığını
alıp onu geçmişe kovar, ve kendisini geçmişe kovacak olan
2)
Belirtilmemiş özneyi gösteren 3. şahıs adılı: homme = > on (Almanca
m an).
Türkçe’de bazen belirsiz anlamda “insan” sözcüğüyle, daha çok da
eylemin edilgin çatısıyla ifade edilir, (ç.n.)
bir “henüz yok”un varlığını önceler; şimdi kapalı değildir,
bir geleceğe ve bir geçmişe doğru kendini aşar; benim şim
dim, Heidegger’in dediği gibi, asla bir in-sistance, bir dünyada
içerilmiş bir varlık, değil, bir ex-sistance, ya da bir ekstase'dır
[“dışta duruş”], ve son kertede eğer ben bir zamansallık-
sam, bir yönelişsellik olduğum içindir.3
Tarih bilimi problemine geçmeden önce, bu önermeye
ilişkin bir belirtme gereklidir: bu, zamanın öznel olduğu ve
nesnel zaman olmadığı anlamına mı geliyor? Bu soruya hem
evet hem de hayır diye yanıt verilebilir. Evet, zaman öznel
dir, çünkü zamanın bir anlamı vardır, ve eğer bir anlamı
varsa bu, biz kendimiz zaman olduğumuz içindir, nasıl ki
dünyanın da bizim için bir anlamı, biz bedenimizle, vb.
dünya olduğumuz için vardır, ve fenomenolojinin başlıca
derslerinden biri işte budur. Ama bununla birlikte zaman
nesneldir de, çünkü onu -kendisi zamandan bağışık- bir
düşünme eylemiyle biz kendimiz kurmuyoruz; dünya gibi
zaman da bilinç için daima bir dejâ’dır [öncel bir şey], ve bu
nedenledir ki zaman bizim için dünyadan daha saydam de
ğildir; dünyayı araştırmak durumunda olduğumuz gibi, za
manın da “içinde dolaşmak”, yani kendimizi geliştirerek
zamansallığımızı geliştirmek durumundayız; biz özü a priori
tanımlanmış veya tanımlanabilir, kendi üzerine kapalı öz
nellikler, kısacası kendileri için oluşun dehşet verici ve
açıklanamaz devasa bir kaza sayılacağı monadlar değiliz, ne
3)
Husserl’in “yaşayan şimdi” kuramı, basılmamış eserlerinden
çıkanlabildiği şekliyle, Tran-D uc-Thao tarafından serimlenmiştir: a.g.e.,
139 dev. Ayrıca bkz. J. Derrida’nm Geometrinin Kökeni’ne (çev.: Derrida,
PUF, 1962) yazdığı mükemmel Giriş.
isek o oluyoruz ve ne oluyorsak oyuz, bir defada ve değişmez
cesine atfedilebilir bir anlamımız yok, oluşum halinde anla
mımız var, ve bu yüzden geleceğimiz nisbeten belirlenme
miş, davranışlarımız da psikolog için nisbeten öngörüle
mezdir, bu yüzden özgürüz.
3.
Tarih
felsefesi.
- Artık bilinç için tarihin nasıl var
olabildiğini biliyoruz: bilincin kendisi tarihtir. Tarih bili
mi üstüne her türlü ciddi düşünme etkinliği bu noktadan
başlamalıdır. Kitabında kendini bilme [olayının] incelen
mesine bir bölüm ayıran Raymond Aron da (lntroduction â
la philosophie de l’histoire,
Gallimard, 1938), aynı sonuçlara
varır: “Kimliğimizin bilincine zamandan geçerek varırız.
Kendimizi her zaman, ebediyen tek seyircisi olacağımız o
aynı çözülemez ve apaçık varlık olarak hissederiz. Fakat bu
duygunun istikrarını sağlayan izlenimleri [herhangi bir yol
dan] dile, hatta akla getirmemiz imkânsızdır” (59). Benim
tarihimi tanımlamak isteyen psikologu başarısızlık bekler,
zira bu tarih özü itibariyle tamamlanmamış, yani tanımla
namazdır; ben bir obje değil bir proje’yimdir; sadece oldu
ğum şey değil aynı zamanda olacağım şey, olmuş ve olacak
olmak istediğim şey’imdir de. Fakat bilinç için var olan bu
tarih, kendi tarihinin bilincinde tükenmez; tarih, artık Da-
sein’le
değil, Mitsein’le, yani insanların tarihiyle ilişkili “ev
rensel tarih”tir de...
Ego
için bir alter ego’nun nasıl var olabileceği sorusunu
tekrar sormuyoruz. Onun bütün insan bilimlerinin içinde
zımnen var olduğunu gördük. Sadece nesne-tarihin kendi
ni tarihçiye özel ve tipik olarak nasıl sunduğu üzerinde du
racağız.
Dostları ilə paylaş: |