Dost d jean-François Lyotard



Yüklə 1,8 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə35/40
tarix17.11.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#80921
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40

sızca  saydam  olarak  verilmemiştir.  Nedensellikle  anla­
manın  her  birinin  kendine  göre  sınırları  vardır.  Bu  sınır­
ları  aşmak  için  tümel  oluş  üstüne,  geçmişi  yeniden ele  al­
makla  kalmayıp  tarihçinin  şimdisini  de  geçmiş  -yani  bir 
geleceğin  önünde  beliren  bir  profil-  olarak  kavrayan  bir 
varsayım kurmak, bir tarih felsefesi yapmak lâzımdır. Fakat 
bu  tarih  felsefesinin  kullanılışı,  zaman-dışılık  iddiasında 
bir düşüncenin zamandaki içkinliğini ifade eden bir felsefe 
tarihiyle  koşullanmıştır.  Örneğin  marksizm  o  zaman  gö­
zümüze bir bilim olarak değil bir ideoloji olarak,  nesnel bir 
bilgi  olarak  değil  gelecek  üstüne  politikacılar  tarafından 
yapılmış  bir  varsayım  olarak  görülür.  Peki  o  zaman  tarih- 
selciliğe,  yani  kuşkuculuk,  kadercilik  ve  kayıtsızlık  getire­
cek anlamsız bir oluşun kabulüne mi düşülmüş olur? O  bile 
değil,  çünkü  tarihselciliğin kendisi de  tarihsel  olarak pozi­
tivizmin  bunalımına  bağlıdır  ve  savları  -k i  negatiftirler- 
kendilerini  başkalarından  daha  çok  mutlak  doğru  olarak 
sunamazlar:  her  türlü  kuşkuculuk  gibi o da  kendi  kendini 
yadsır.
4. 
Tarih  bilimi ve tarihsellik. -  R. 
Aron’un hangi doğ­
rultuya  yöneldiği  görülüyor;  fenomenolojinin  sağ  kanadı 
diyebileceğimiz şeyi oldukça iyi temsil ediyordu, ve çalışma­
ları  yukarda  anılan  Monnerot’nun  kitabıyla  ortak  ölçüye 
vurulabilir olmasa bile,  o da,  esinini  aldığı entellektüalizm 
yüzünden,  tarihi,  [Monnerot’nun]  sosyolojiye  uyguladığı­
na benzer bir indirgemeye tabi tutuyordu. Tarihin mekanist 
bir yorumunun reddedilmesi gerektiği su götürmez;  ancak, 
kapsamlı bir yöntemin mutlaka bir felsefe sistemi içine uzan­
masının gerekli olmadığı da en az o kadar  açıktır.


Tarihçinin  dikkatini  yönelttiği  o  Mitsein’de  eskiden 
yaşayan insanların yokluğu, gerçi onun görevini etnologun- 
kinden daha karmaşık kılmaktadır; fakat İncelenmekte olan 
tarihsel  “dönem”in  vaktiyle  temsil  etmiş  olduğu  o  “eşza­
manlılığın” (synchronisme) bir anlam sakladığı da bir gerçek­
tir,  yoksa  insanın  tarihi  olmazdı.  [Bu  olduğuna  göre],  bu 
anlamın  bir  şekilde  bizi  çağırması,  dolayısıyla  o  dönemle 
bugünün ve bizlerin  aramızda kökensel bir iletişim, bir tür 
“suçortaklığı”  bulunması gerekir;  bu  ilişki,  ilke  olarak,  söz 
konusu  geçmişin  anlaşılma  imkânını garanti  eder.  Özetle, 
R.  Aron,  Dilthey’den  sonra,  oluşun  kesintililiği  üzerinde 
duruyordu, o kadar ki sonunda, bir dönemden ötekine, anla- 
yıcı düşüncenin geçiş yolu tıkanıyor ve tarihçinin bir küme 
kavram kullanması,  bunları körü  körüne  geçmişin üzerine 
fırlatıp,  empirik bir kimyacı gibi,  gelecek tepkiyi beklemesi 
gerekiyordu.  Fakat  bu  kesintililik  mevcut  değildir,  çünkü 
bir  tarih  vardır,  yani  insanların  geçmişlerini  durmadan 
yeniden  ele  almaları  ve  geleceğe  doğru  bir  protemion’ları 
vardır;  tarihsel  sürekliliği  kaldırmak,  oluşta  anlam  bulun­
duğunu yadsımaktır;  oysa oluşta anlam olması gerekir,  sa­
dece insanlar bu anlamı düşündükleri ya da tarihin anlamı 
üstüne  sistemler imal  ettikleri için değil,  yaşayarak ve bir­
likte  yaşayarak  anlam  salgıladıktan  için..
Bu anlam, tam da oluş halinde bulunduğu için, muğlak­
tır.  Tıpkı bir öznelliği kesinlikle  nitelemekte  kullanılabile­
cek bir anlamın olmaması gibi -çünkü bu öznellik onu bi­
raz daha iyi tanımlayacak imkânların açık olduğu bir gele­
ceğe  doğru fırlatılmış durumdadır- tümel bir tarihsel  kon­
jonktürün  anlamı  (yönü)  de  bir  defada  ve  kesinlikle  atfe­
dilebilir  değildir,  çünkü  bundan  etkilenmekte  olan global


toplum mekanik yasalarına göre evrilen bir şey gibi kavranıp 
tanımlanamaz, ve bu karmaşık sistemin herhangi bir etabım 
bir tek etap değil bir olasılıklar yelpazesi izler.  Olabilirlikler 
sayısız değildir ve bundan dolayı tarihte anlam vardır,  ama 
yine  de  birden  çokturlar  ve  bu  yüzden  bu  anlam  kolayca 
okunamaz. Son olarak, bu açık gelecek, açık olduğu ölçüde, 
bizzat  şimdiki  konjonktüre  aittir,  ona  fazladan  eklenmiş 
değildir,  orada  kendi  özündeymiş  gibi  sürüp  giden  de  bu 
konjonktürdür; bir genel grev sadece olduğu şey değil, aynı 
zamanda  ve  aynı derecede  olacağı  şeydir;  başarısızlıkla  ve 
işçi  sınıfının  gerilemesiyle  sonuçlanırsa,  sonraki  aşamanın 
niteliğine  göre  bastırılmış  bir  ayaklanma,  bir  artçı  mu­
harebesi ya da bir uyarı olarak anlaşılacak ya da siyasal greve 
dönüşerek  açıkça  devrimci  bir  anlam  kazanacaktır;  her 
durumda  anlamı,  tarihsel  gelişme  süreci boyunca,  etaptan 
etaba  [şimdiye  doğru]  gönderilir,  ve  bu  yüzdendir  ki,  [bu 
olayın]  kesin  denebilecek  bir  anlamı  yoktur,  çünkü  söz 
konusu  gelişme  hiçbir  zaman  tamamlanmaz.
R.  Aron’un yanılgısı tarihin anlamını,  az önce sosyolo­
jinin de bize gösterdiği şekilde, bu anlamın yaşanmışlığının 
değil  düşüncesinin  düzeyine  yerleştirmesinden  ileri  gelir.4 
Tarihçinin  bir  dönemin  anlamlı  nüvesini,  yani  insanların 
oluş  “mantığının”  onu  çıkış  noktası  alarak  olayların  için­
den  açıkça  kendini  gösterip  bunları  bir  hareket  halinde 
örgütlediği şu “kültürleyici kültürü”, yeniden kurarken kar­
4) 
Aynı tutum Opium des  intellectuels’d e  de  görülür  (Calmann-Levy, 
1955);  Aron  burada  tarihin  anlamı  tartışmasına  şu  son  noktayı  koyar: 
“Son  tahlilde  tarihin  anlamı  bizim  felsefemizin  ona  atfettiği  anlamdır.”
(171)


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə