Dost d jean-François Lyotard



Yüklə 1,8 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə38/40
tarix17.11.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#80921
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40

sürüklemiş  olduğu  kaçınılmaz  düşkünlük  ve  çöküşe  karşı 
felsefenin geçerliğini tekrar vurgulamak içindir. Oysa aslın­
da  bu  temalar  “felsefenin  bunalımının  birer  semptomun­
dan  ibarettir.”  Peki,  bu  bunalım  nedir?  Bu  bunalım  kapi­
talist  emperyalizmin  1914’te  patlak  veren  ilk  bunalımına 
sıkıca  bağlıdır.  Daha  önce  felsefe  devre  dışı  bırakılmış  ve 
bilgi  problemlerinin  irdelenmesinde  yerini  uzmanlaşmış 
bilimler  almıştı;  bu  tam,  entellektüellerin  ebedi  görünen 
bir sosyal sisteme  duydukları güvenle  ıralanan,  pozitivizm, 
pragmatizm,  formalizm  aşamasıydı.  Ama  bu  sistemin  si­
yasal  doğuşu  sırasında  [insanlara]  sağladığı  garantiler 
(yurttaşın özgürlüğü,  insan kişiliğine  saygı)  bizzat sistemin 
sonuçları  tarafından  tehdit  edilmeye  başlayınca,  felsefi 
düşüncedeki  bunalım ın  ilk  belirtileri  de  görünmeye 
başlıyordu:  davranış  olarak  alınan  fenomenolojinin  tarih­
sel bağlamı budur. Tarih-dışılığı, sezgiciliği, radikallik eğili­
mi,  fenomenciliği,  [bunların  hepsi]  bunalımın  gerçek  an­
lamını maskelemeye, ondan ister istemez çıkacak sonuçları 
çıkarmaktan  kaçınmaya  yönelik  faktörlerdir.  Ne  idealist 
ne  materyalist  (Husserl  ne  “objektivist”  ne  “psikolojist” 
diyordu)  olan “üçüncü yol” bu  ikiz-anlamlı durumun yan­
sımasıdır.  “Çift-anlamlılık  felsefesi”,  burjuva  tarihinin  bu 
aşamasında, kendi tarzında felsefenin çift-anlamlılığını dile 
getirir,  entellektüeller  de  bu  yüzden,  bu  çift-anlamlılığı 
yaşadıkları ölçüde, ve bu felsefe de gerçek anlamını maske­
leyerek  ideolojik  işlevini  yerine  getirdiği  ölçüde,  ona  bir 
hakikat  anlamı  atfederler.
b) Tarihin anlamı (yönü
) . Demek ki bu iki felsefe [fenome- 
nolojiyle  marksizm]  arasında  ciddi  olarak  hiçbir  barışma 
çabasının  denenemeyeceği  açıktır,  ve  zaten  marksistlerin


de bunu  asla  istememiş olduklarının altını çizmek gerekir. 
Ama  onu  reddetmek  durumunda  kalmış  olmaları,  tam  da 
bunun  onlara  sunulmuş  olmasındandır.  Tartışmanın  tari- 
hçesini yapmak bize düşmez;  ama temel motivasyonlarının 
Direniş ve Kurtuluş’un5 siyasal ve sosyal deneyimleri oldu­
ğu kuşku götürmez; bu dönemde intelligerıtsia’nın durumu­
nun  analizini  yapmak  gerekir.  Ne  olursa  olsun,  fenome- 
noloji  savlarını  marksizmin  savlarıyla  yüzleştirmek  duru­
munda  kalmıştır;  kaldı  ki  sorunsalının  aşkınsal  ben’den 
Leberısuıelt
 yönüne doğru merkezinden kaymasından sonra 
bu  noktaya  zaten  kendiliğinden geliyordu.
Fenomenoloji  marksizmi  esas  olarak  iki  savla  kuşattı: 
tarihin  anlamı  ve  sınıf bilinci,  ki  doğruyu  söylemek  gere­
kirse ikisi aynı şey oluyordu, çünkü marksizme göre tarihin 
anlamı ancak sınıf mücadelesinin aşamaları içinden okun­
abilir;  bu  aşamalar,  sosyal  sınıfların  tümel  tarihsel  süreç 
içinde  kendileri  hakkında  edindikleri  bilince  diyalektik 
olarak  bağlıdırlar.  Son  tahlilde  sınıf,  nesnel  üretim  ilişki­
lerindeki  durumla  (altyapı)  tanımlanır,  fakat  hacmindeki 
ve  savaşkanlığındaki  dalgalanmalar -k i bu  altyapıdaki de­
vamlı  değişiklikleri  yansıtırlar-  yine  diyalektik  olarak  (si­
yasal,  dinsel,  hukuksal,  ve  asıl  ideolojik)  üstyapı  faktörl­
eriyle  bağlantılıdırlar.  Tarihin  motoru  sınıf mücadelesi­
nin diyalektiğinin mümkün olması için, üstyapıların altyapı 
ya  da  maddesel  yaşam  gereçlerinin  üretimiyle  çatışmaya
5) 
Direniş  (la  Resistance):  ikinci  Dünya  Savaşı  sırasında  Alman 
işgalindeki  Fransa’da  Almanlara  ve  işbirlikçi  Vichy  hükümetine  karşı 
yürütülen  silahlı  yeraltı  hareketi;  Kurtuluş  (la  Liberation):  Fransa’nın 
Alman  işgalinden -m üttefiklerinin  yardımıyla-  “kurtulması”,  (ç.n.)


girmesi  ve  dolayısıyla  bu  üstyapıların  o  üretime  göre, 
Thao’nun  deyimiyle,6  bir  tür  “özerklikten”  yararlanarak 
otomatik olarak onun evrimini izlememesi gereklidir. “Üst­
yapıların  özerkliği  tarihin  anlaşılması  için  üretim  güçleri­
nin  hareketi  kadar  zaruridir”  (aynı  makale,  169).  Demek 
ki,  Merleau-Ponty’nin de  benimsediği7  şu  sava  ulaşıyoruz: 
terimin  genel  anlamıyla  ideoloji  bir  yanılsama,  görünüş, 
yanılgı  değil,  altyapı  gibi  sahiden  gerçekliktir.  “Ekono- 
mik’in  önceliği,”  der  Thao,  “üstyapıların  gerçekliğini  or­
tadan kaldırmaz,  yaşanan varoluştaki otantik  kökenlerine 
gönderir.  İdeolojik  yapılar  üretim  tarzına  göredirler,  ama 
onu  yansıttıkları  için değil -k i  zaten bu  bir saçmalık olur­
du-,  sadece  tüm  anlamlarını  onlara  tekabül  eden ve  “tin­
sel” değerlerin temsil edilmek değil yaşanıp hissedildiği bir 
deneyimden aldıkları için.”  (aynı makale)  Thao fenomeno- 
lojiye  “insan  varoluşunun  tüm  anlamlarının  değerini  te­
mellendirmiş,  yani  özetle  felsefenin  üstyapıların  özerkli­
ğini  ortaya  çıkarmasına  yardım  etmiş  olmak  üstünlüğünü 
atfeder.  “Fenomenoloji,  veriye  (verilene)  mutlak  bir  ta­
biiyet zihniyeti içinde “ideal” nesnelerin değerini anlamaya 
önem vermek suretiyle, onlan, değerlerini de düşürmeksizin, 
zamansal  köklerine  bağlamayı  bilmiştir”  (a.g.e.  173);  ve 
Thao  ekonomik’le  ilişkinin,  “ideolojilerin” -örneğin feno- 
m enolojinin-  anlam  ve  hakikatlerini  sağlam  temellere
6) Tran-Duc-Thao, Marxisme et phenomenologie, Revue mtemationale, 
2,  s.  176-178.  Daha  önce  zikredilen  kitabın  ikinci  bölümünden  hayli 
önceye  ait  olan  bu  makale,  marksizm  açısından,  kitaptaki  savlara  göre 
geride kalır. Burada açık bir marksizmi gözden geçirme niyeti buluruz; bkz. 
Les conditions de la liberte'de  (Sagittaire)  P Naville’in yanıtlan.
7)  Marxisme et philosophie, Sens et non-sens, s. 267, dev.


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə