Bunu im ve işaretler, kalıntı ve kırıntılar, anıt ve anla
tılar, [kısacası] imkân dahilinde bir malzemeyle yapar. Hei-
degger’in bahsettiği o mobilya bile kendiliğinden bizi gel
diği dünyaya geri gönderir. Tarih biliminin çalışmasından
önceye ait, geçmişe doğru açık bir yol vardır; bu yolu bize
bizzat im ve işaretler açar, imlerden hemen anlamlarına
kayarız; ama bu, o imlerin anlamlarını açık bir biçimde
bilmekteyiz ve bilimsel tematizasyon anlamamıza hiçbir
şey ilave
etmez demek değildir; ancak bu tematizasyon, geç
mişin bu kuruluşu, denildiği gibi, bir yeniden kuruluştur;
tematizasyona çıkış noktası olan imlerin daha başta bir
geçmiş anlamını içlerinde taşıyor olmaları gerekir, yoksa
tarihçinin söylemini masaldan nasıl ayırdedebiliriz? Bura
da anlamın açıklığa kavuşturulması sürecinin sonuçlarım
yeniden buluyoruz; tarih aracılığıyla, elbette bir refleksiy-
on çabasıyla yeniden kurup eski haline getirmemiz gere
kecek olan (Aron) bir kültürel dünyayı karşılamağa çıkarız;
ama aynı zamanda bu kültürel dünya da, kültürel dünya
olarak, bizi karşılamağa çıkar; kalıntı, anıt, anlatı tarihçiyi,
her biri kendi tarzına göre, tanıklık ettikleri kollektif evre
nin taslak olarak belirdiği bir kültürel ufka gönderirler, ve
imlerin tarihsel varlığının bu kavranışı ancak tarihçinin
de bir tarihselliği olduğu için mümkündür. “"Geçmişe”
doğru geri dönüş sürecini harekete geçiren, malzemenin
ne birleşimi, ne ayıklanışı, ne de güvenirliğidir; bütün bun
lar daha önceden... tarihçinin varoluşunun tarihselliğini
varsayar. Tarihi varoluşsal düzeyde bilim olarak temellen
diren işte bu tarihselliktir, en az gözle görülür hükümlere,
“meslek icabı” yapılan düzenlemelere varıncaya kadar”
(Sein und
Z
eit, loc.
cit., 204). Ve R. Aron: “Aşağıdaki tüm