oturtmayı, yani özetle örneğin XVI. yüzyılda burjuvazinin
Papalık gücünün egemenliğinden kurtulma çabalannın na
sıl, ve hele niçin, Reform [dediğimiz] ideolojik forma bü
ründüğünü anlamayı sağladığım gösterir: bu formun sa
dece maddesel çıkarların yamlsatıcı (ideolojik) bir yansı
ması olduğunu ileri sürmek, tarihi anlamayı reddetmek de
mektir. Thao Reform hareketini, bizzat burjuvazinin geliş
mesiyle gelen yeni yaşam koşullarının, yani artık “manevi
yatı” önceki yüzyıllardaki güvensizlik ortamında yapıldığı
gibi manastırların revaklı avlularına kapatmayı zorunlu
kılmayan, buna karşılık Tanrı’ya dünyada tapmaya izin ve
imkân veren güvenliğin ıraladığı koşulların, reel olarak
yaşanmış deneyiminin
“rasyonelleştirilmiş” bir dile gelişi ola
rak açıklamayı önerir. Demek ki marksist analizlerin içine,
bilinci konu edinen, ve üstyapıların kaynağı olarak alınan
bu bilincin, son tahlilde (ama yalnız son tahlilde) iç içe
geçmiş bulunduğu ekonomik altyapıyla sürdürdüğü diya
lektik ilişkiyi yorumlamaya imkân sağlayan fenomenolo-
jik analizler sokuşturulsa yeridir. Böylece, aynı anda, an
lamı hem nesnel hem öznel, yani hem zorunlu hem zorun-
suz olan tarihin diyalektik gelişmesinin olabilirliği temel
lendirilmiş olur: insanlar ekonomik’e doğrudan doğruya
angaje değillerdir; varoluşsal’a angajedirler, daha doğrusu
ekonomik zaten varoluşsal’dır, ve atama (atfetme) özgür
lükleri insanlarca reel gibi yaşanır. Thao’ya göre devrim
problemi sadece yeni bir ekonomi örgütleyip yerleştir
mekten ibaret değildir, insan tarafından kendi oluşunun
anlamının gerçekleştirilmesindedir. Ona göre, ancak bu
anlamda Marx’ın kuramı bir dogma değil bir eylem kılavu
zu sayılabilir.
Merleau-Ponty de aynı probleme, fakat somut politik
yönünden yaklaşır.8 Tarihin bir anlamı olduğunu reddet
mek, aynı zamanda politikanın da hakikatini ve sorumlu
luğunu reddetmektir, Direnişçinin öldürmeye işbirlikçiden
daha fazla hakkı olmadığını ima etmektir, sırasında rağbet
görmüş bir formüle göre “amacın araçları haklı kıldığını”
savunmaktır, çünkü o zaman öznel ve denetlenemez bir
projeyle saptanmış olan amaca giden yol herhangi bir güzer
gâhtan, insanların mutluluk ve özgürlüğü de Nazizm ve
Auschwitz’ten geçebilir. Tarih bunun hiç de böyle olmadı
ğını gösteriyor. Gelecek henüz ucu açık ve “gerçekleştiri
lecek” [bir şey] olduğu için şiddetin kaçınılmaz olduğunu
söylemek yetmez, bazı şiddetlerin diğerlerinden daha haklı
olduğunu belirtmek de gerekir; politikacının bir Machia-
velli olmamazlık edemeyeceğini kabul etmek yetmez, tari
hin de kendine özgü kurnazlık ve hileleri olduğunu ve sıra
sında Machiavelli’leri bile “makyavelize” edebileceğini de
göstermek gerekir. Eğer tarih bir şey gösterebiliyorsa, kur
nazlık yapabiliyorsa, demek ki bir hedef gütmekte, bir an
lama gelmektedir. Tabiî, bir soyutlama olan tarihin ken
disi değildir [bunlan yapan], ama belli bir duruma angaje
olan insanların projelerinin “ortalama ve istatistik bir an
lamları” vardır ve bu anlam son kertede ancak söz konusu
projelerle ve onların verdiği sonuçlarla tanımlanır. Bir du
rumun anlamı [dediğimiz bu şey], şimdi adı verilen bir za
man diliminde insanların kendilerine ve başkalarına ver
8)
Bkz. özellikle Humanisme et tevreur, Gallimard, 1946; ve Phen. de la
pere.’dan iki pasaj: “Note sur le materialisme historique”, s. 195-202,
“Liberte et histoire”, s. 505-513.
dikleri anlamdır; belli bir tarihsel durumun anlamı bir “bir-
likte-olma” ya da Mitsein problemidir; tarih diye bir şey
vardır, çünkü insanlar bir aradadırlar, toplamları alman
moleküler ve kapalı öznellikler olarak değil, aksine, kendi
hakikatlerinin aleti olan öteki’ne fırlatılan varlıklar ola-
rak.. Demek ki tarihin bir anlamı vardır ve bu, insanların
kendi tarihlerine yaşayarak verdikleri anlamdır. Çeşitli ve
değişken b ilin çlen m elerin özdeş bir nesnel tabana
aşılanabilmeleri, Sartre’ın bir decollement (ayrılma, kopma)
imkânı dediği şey, böylece açıklanm ış olur: “Üretim
döngüsündeki herhangi bir nesnel konum sınıf bilincine
erişmeye asla yetmez” (Phen. pere., 505). Altyapıdan üstyapı
ya otomatik olarak geçilmez, birinden öbürüne her zaman
iki yöne çekilebilir muğlak bir ilişki vardır.
Peki ama, insanların tarihlerine anlamını verdikleri
doğruysa, bu anlamı nereden alıyorlar? Bunu aşkın bir
seçimle mi atfediyorlar? Ve biz Sirıngebung'u bizzat insan
lara, onların özgürlüğüne atfettiğimiz zaman, bir kez daha
“tarihi baş aşağı yürütmüş”, idealizme geri dönmüş olmu
yor muyuz? “Nesnel düşünce” ve idealizm ikileminden çık
manın ideolojik bir imkânı var mıdır? Ekorıomizm tarihi
açıklayamıyor, bir ekonomik durumun nasıl ırkçılık veya
kuşkuculuk veya sosyal-demokrasi şeklinde “dile geldiği
ni” açıklayamıyor, betimlediği döngüdeki belli ve aynı bir
konumun nasıl farklı politik konumlarla ilişkilendiğini de,
“hainlerin” varlığını da, hatta siyasal propagandanın gerekli
oluşunu da açıklayamıyor; ve bu anlamda tarih gerçekten
zorunsuzdur. Fakat bunu öne süren idealizm de tarihi açık-
layamaz (ancak “aydınlanma yüzyılını” yani XVIII. yüzyılı
açıklayabilir), eski Yunanlıların deneysel bilimi kurma
Dostları ilə paylaş: |