Dünya klasikleri DİZİSİ: 76



Yüklə 278,33 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/15
tarix08.09.2018
ölçüsü278,33 Kb.
#67799
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15

yeniden kuracaktır. Böylece siz de, biz de, bilgeliğe elimizden 

geldiğince uygun olarak davranırsak, gelecekle ilgili olarak söylediğim 

bu sözler gerçekleşecektir; böyle davranmazsak... susuyorum; çünkü ben 

yalnızca iyi şeyler konusunda geleceği haber veririm. Tanrıların izniyle 

bütün bunları iyi bir sonuca vardıracağımızı söyleyebilirim. 

Bu mektubu, olabilirse, üçünüz birden okumalısınız; olmazsa, ikişer 

ikişer, hem de elinizden geldiğince sık okuyun. Bunu, doğru da olacağı 

gibi, bir sözleşme, bağlayıcı bir yasa sayın; ciddilikle, ama ciddiliğin 

kardeşi olan incelik ve şakacılıktan uzaklaşmadan ant için. Tanıklarınız 

olan ve olacak her şeyin başı Tanrı'yla, başın ve nedenin gücü sonsuz 

Babası olsun; gerçekten filozofsak, bu gücü sonsuz Baba'yı göklerin 

iyiliğini görmüş kimseler gibi açık olarak tanıyacağız. 

 

 

 



YEDİNCİ MEKTUP 

 

Platon'dan Dion'un akraba ve dostlarına. 



  

İyilikler, 

Sizin de Dion gibi düşündüğünüze inanmam gerektiğini; eylem ve sözlerimle 

size, elimden geldiğince yardım etmemi istediğinizi yazıyorsunuz. Şu 

yanıtı veririm: görüş ve istekleriniz gerçekten Dion'unkiler gibiyse, 

çabalarımı sizinkilerle birleştirmeye hazırım; değilse, uzun uzun 

düşünmem gerek. Dion'un görüş ve isteklerini size anlatabilirim 

sanıyorum; hem de tahmin ederek değil; çünkü bunlar üzerinde tam bir 

bilgim vardır. İlk kez Syrakusa'ya geldiğimde, kırk yaşlarımdaydım; Dion, 

Hipparinos'un şimdiki yaşındaydı ve o zamanki düşüncesini bugüne dek hiç 

değiştirmemiştir. Dion, Syrakusalıların özgür olmaları ve kendilerini en 

iyi yasalara göre yönetmeleri  gerektiğini düşünüyordu. Onun için, bir 

Tanrı'nın Hipparinos'a, Dion'un devlet yönetimi konusundaki düşüncelerine 

uygun düşünceler esinlemiş olmasına şaşılmamalıdır. Bu düşüncelerin nasıl 

oluştuğunu; genç ya da yaşlı, herkesin bilmesi uğraşmaya değeceğinden, 

her şeyi, ta baştan alarak anlatmaya çalışacağım. Şimdi bunun tam 

zamanıdır. 

Gençlikte, ben de birçok genç gibiydim. Kendi kendime davranabileceğim 

gün gelince, hemen devlet işlerine atılmaya karar vermiştim. Ama o zaman, 

bu alanda birçok değişme olmuştu; kendimi şu durum karşısında buldum: 

Birçok kimse, o zamanki yönetime saldırmış, ayaklanma çıkmış ve yeni 

yönetimin başına elli bir kişi konmuştu. Bunlardan on biri kentte, onu da 

Peiraieus'da görev almıştı; görevleri agorayla kentin yönetimini 

ilgilendiren işlerle uğraşmaktı. Öteki otuzuna, tam yetkiyle en yüksek 

erk verilmişti. Bunlar arasında tanıdıklarım, akrabalarım vardı; uygun 

bir iş vermek üzere beni hemen çağırdılar. Genç yaşım düşünülecek olursa, 

hiç de aşırı olmayan birtakım düşlemler kuruyordum: Bunların devleti, 

eğrilik yolundan doğruluk yoluna getirerek yöneteceklerini sanıyor, ne 

yapacaklarını merakla bekliyordum. Oysa çok geçmeden, eski düzeni sanki 

altın çağmış gibi arattıklarını açıkça gördüm. Birçok zorbalıktan başka, 

o zamanın en doğru adamı olduğunu çekinmeden söyleyebileceğim yaşlı 

dostum Sokrates'e de saldırdılar. Onu başka kimselerle birlikte, bir 

yurttaşı yakalamaya göndermek; bu yurttaşı ölümle cezalandırıp, 

Sokrates'i, istesin istemesin, siyasetlerine karıştırmak istiyorlardı. 

Sokrates onları dinlemedi; onların büyük suçlarına ortak olmaktansa, 

bütün tehlikelere göğüs germeyi yeğledi. Ben de, bu türlü şiddet olayları 

ve buna benzer, bunlar gibi önemli daha başka zorbalıklar karşısında 

tiksinti duydum; olup biten iğrençliklerden uzaklaştım. Az zaman sonra, 

Otuzlar düştü; kurmuş oldukları yönetim biçimi de onlarla birlikte 

ortadan kalktı. 




Devlet işlerinde ve kentin yönetiminde pay almak isteğini, biraz daha 

zayıf olmakla birlikte gene duydum. Birçok karışıklığın olageldiği o 

zamanlarda da insanları başkaldırmaya sürükleyen birçok şey oluyordu: 

kimilerinin, bu başkaldırmalarda,  düşmanlarından gereğinden çok öc 

aldıklarını görmek de şaşılacak bir şey değildi. Bununla birlikte, 

ülkelerine dönen sürgünler çok yumuşak davrandılar. Ama, nasıl oldu 

bilmem, güçlü kimseler yine o Sokrates'i, dostumuzu, hiç hak etmediği 

halde, iğrenç bir biçimde suçlayarak mahkemeye sürüklediler; davayı 

açanlar dinsiz olduğunu ileri sürdüler; onu mahkûm edenler de buna 

inandılar. Ve işte bu adamı, kendileri sürgünde ve yıkıma uğramış 

oldukları bir zamanda, kendileri gibi sürgün dostlarından birini 

yakalamayı, dine aykırı olacağını söyleyerek geri çevirmiş olan bu adamı, 

öldürdüler. Bu düzensizlikleri, devleti yöneten kimseleri gördükçe, 

yaşımın ilerlediğini de düşündükçe, devlet işlerini iyi yönetmenin çok 

güç olacağını anlıyordum. Aslında dost ve yandaşlar olmadıkça böyle bir 

şey yapılamazdı; kentimiz de, atalarımızın yöntem ve göreneklerine göre 

yönetilmediğinden, elde hiç dost ve yandaş yoktu; yenilerini bulmaya 

gelince, bunun ne denli güç olacağını biliyordum. Bundan başka, yazılı 

yasalar, yöntemler ve görenekler bozulmuş; kötülük de öyle hızla 

ilerlemeye başlamıştı ki, önceleri halk çıkarını ele almayı can ve 

gönülden isteyen ben, bu durum karşısında her şeyin akıntıya kapıldığını 

gördüğümdem sanki sersemlemiştim. Bununla birlikte, bu durumu 

iyileştirmek ve tüm yönetim biçimini değiştirmek için yollar aramaktan 

geri kalmıyor, eyleme geçebileceğim anı bekliyordum. Ama sonunda, o 

zamanki bütün devletlerin kötü yönetildiğini anladım; çünkü yönetim, 

uygun koşullar altında yetkin olarak yeniden düzenlenemezse, yasalarının 

iyileşmesine hemen hemen olanak yoktur. İşte bunun için, felsefeyi 

överken, ancak felsefenin yardımıyla devletlerin ve kişilerin yönetiminde 

doğruluk gösterilebileceğini söylemiş; bundan ötürü de, insan soyunun, 

başına çöken belalardan ancak tam ve gerçek filozofların yönetimi ele 

almasıyla ya da devletin başında olanların, Tanrı'nın iyicilliğiyle 

gerçekten filozof olmaları durumunda kurtulabileceğini belirtmiştim. 

İşte İtalya ve Sicilya'ya, ilk olarak bu düşüncelerle geldim ve bu 

ülkelerde "mutlu" denen yaşamı (İtalya ve Syrakusa yöntemlerine göre ardı 

arası kesilmeyen şölenlerle dolu o yaşamı) hiç beğenmedim. Herkes karnını 

günde iki kez tıka basa dolduruyor; gece kimse yalnız yatmıyor; herkes 

böyle bir yaşayışın açmış olduğu yolda yürüyüp gidiyordu. Yaradılıştan ne 

denli üstün yetileri olursa olsun, yeryüzünde hiç kimse, gençliğinden 

beri böyle yetişmiş olursa bilgeliğe erişemez; ölçülü de olamaz. Öteki 

erdemler için de aynını söyleyebilirim. Yurttaşlar, her şeylerini 

çılgınca harcamak gerektiğini düşünür; bütün çabalarını aşk cümbüşlerine 

vererek yiyip içmekten başka bir şeyle uğraşmamak gerektiğini sanırlarsa, 

hiçbir yasa, ne denli iyi olursa olsun, bir devleti rahata kavuşturamaz. 

Böyle devletler, tyrannosluk, oligarşi, demokrasi gibi birçok yönetim 

biçiminden geçmek zorunda kalırlar; Siyasal erkin başında olanlar da, 

doğruluk ve eşitlik üzerine kurulmuş bir yönetim biçiminin adını bile 

işitmeye katlanamazlar. 

İşte yukarda sözünü ettiklerimden başka, Syrakusa'ya geçerken bunları 

düşünüyordum. Ama bana öyle geliyor ki, uğursuz bir güç, daha o zaman 

Dion'la Syrakusalıların başına çöken yıkımların tohumunu atmaya 

çalışıyordu. Size, şimdi ikinci kez olarak vermekte olduğum öğütleri de 

tutmak istemezseniz, daha başka yıkımların olagelmesinden de korkulur. 

Dion'la olan ilişkilerimizde (Dion o zaman gençti) ona insanlık için en 

iyi şeyin ne olduğunu söylemek ve bunu gerçekleştirmesini istemekle 

tyrannosluğun yıkılması yolunda çalıştığımı bilmiyordum. Çünkü, keskin 

zekasıyla her şeyi, hele o zamanki sözlerimi çok iyi kavrayan Dion, beni 

rasladığım gençlerin hiçbirinde görmediğim bir anlayış ve coşkuyla 

dinledi; ve erdemi, zevk ve şehvetten kat kat üstün tutarak birçok 




Yüklə 278,33 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə