doğru ve gerçek bir hekimdir; böyle yapmayansa korkak ve bilgisizin
biridir. Yöneten bir ya da iki kişi olsun, her devlet için de böyledir.
Devlet gerektiği gibi doğru yolda yürür de kendisini ilgilendiren bir
nokta üzerinde öğüt isterse, aklı başında bir adam ona bu öğüdü verir;
ama doğru yoldan tümüyle uzaklaşan, bunun izinden bile gitmek istemeyen,
kendisine öğüt verenleri ölümle korkutarak yönetim düzenini olduğu gibi
bırakmalarını, hiçbir şeye dokunmamalarını söyleyen devletlere gelince;
bu devletler, kendilerine öğüt verenlerin, hırs ve isteklerine boyun
eğmelerini, bunları her zaman en kolay, en çabuk yolla doyurmak için
yollar bulmalarını isterlerse, onlara bu yolda öğüt veren kimseler bence
birer alçaktan başka bir şey değildirler; bu isteklerine boyun eğmeyen
kimseleri de gözüpek sayarım.
İşte düşündüklerimi söyledim. Şimdi bana biri gelse de, zenginlik elde
etmek ya da ruh ve vücudunun bakımını sağlamak gibi yaşamını ilgilendiren
bir konuda danışsa; gündelik yaşamını gerektiği gibi geçirdiğini ve bana
sorduğu konularda öğütlerimi dinleyeceğini anlarsam, ona seve seve öğüt
veririm; onu başımdan savmak için gelişigüzel bir yanıtla da kalmam. Ama
bana danışmazsa, sözlerimi de tutmayacağını anlarsam, böyle bir adama
(oğlum bile olsa) kendiliğimden öğüt vermem; onu zorlamam da. Bir köleye
öğüt verebilir, bunu dinlemezse, zorla dinletirim. Ama (akıllarını
yitirmiş değillerse) anamı babamı zorlayacak olursam, dine aykırı
davranmış olurum. Onlar, kendilerinin hoşlandıkları, benim hoşlanmadığım
bir yaşam kurmuşlarsa, onları ne ayıplayarak rahatsız ederim, ne de
okşayarak ve hırslarını (ki ben bunlara kapılmaktansa ölümü göze alırım)
doyuracak yollar göstererek onlara hizmet ederim. Aklı başında bir kimse
de, ülkesine böyle davranmalıdır. Ülkesi iyi yönetilmiyor mu; sözlerinin
boşa gitmeyeceğini, kendisinin de ölüm cezasına çarpılmayacağını
sanıyorsa, konuşsun; ama en iyi yönetim biçimini kurmak, ancak birtakım
yurttaşları sürmek ve öldürmekle olacaksa, yönetimi değiştirmek yolunda
ülkesini zorlamasın, sussun; kendisinin ve yurdunun esenliği için
Tanrılara yalvarsın.
İşte size vereceğim öğütler: (Genç) Dionysios'a da babasının başına
gelenlerden kurtulması için gündelik yaşamını kendinin efendisi
olabilecek bir yolda düzenlemesini; dost ve yandaş edinmesini, Dion'la
birlikte söylemiştim. Babası, barbarların yakıp yıktıkları birçok Sicilya
kentini geri alarak yeniden kurmuş, ama bunların yönetimini,
yabancılardan ya da kardeşleri arasından (kendisinden genç oldukları için
kendisinin yetiştirdiği, sıradan kimseler oldukları halde her birini
birer baş yaptığı, yoksul oldukları halde büyük zenginlikler elde
etmelerine yardım ettiği kardeşleri arasından) seçeceği dostlara emanet
etmemiş ve bu yüzden kendisine bağlı devletler oluşturmayı başaramamıştı.
Bu devletleri kendi erkiyle işbirliği etmeye ne inandırabilmiş, bunu ne
öğretebilmiş, ne de iyilikler ya da aile bağlarıyla böyle bir şeyi
sağlayabilmişti. Böylece Dareios'tan (5) yedi kat aşağı olduğunu
göstermişti. Dareios, kardeşlerine ya da kendisinin yetiştirdiği
kimselere değil, yalnızca o Medli iğdişi ortadan kaldırmasına yardım
etmiş olanlara güvendi; ülkesini, her biri bütün Sicilya'dan daha büyük
olan yedi bölüme ayırdı. O güvendiği kimseler, kendisiyle de,
birbirleriyle de kavga etmediler; ona bağlı iş ortakları oldular.
Dareios, iyi bir yasa koyucunun, iyi bir kralın nasıl olması gerektiğinin
bir örneğini verdi; çünkü, yapmış olduğu yasalar Pers devletini bugün de
korumaktadır. Atinalılara bakın; barbarların ele geçirmiş olduğu birçok
Helen kentini geri aldılar; bu kentleri dolu bulup kendileri
yerleşmedikleri halde, altmış yıl egemenlikleri altında tuttular; çünkü
her birinde kendilerine bağlı birçok dost edinmişlerdi. Oysa Dionysios,
bütün Sicilya'yı tek bir devlet halinde bir araya getirdiyse de, yalnızca
kendisine güvendi, güçlükle tutunabildi; çünkü çok dostu ve bağlı yandaşı
yoktu. Bir insanın yanında böyle adamların bulunup bulunmaması da
erdeminin ya da düşkünlüğünün en kesin belirtileridir.
İşte Dion'la ben, (genç) Dionysios'a bu öğütleri veriyorduk. Çünkü,
babasının vasiliği altında bulunmuş olduğundan, ne konumuna uygun bir
eğitim görmüş, ne de bu yolda bir ders almıştı. Dionysios'u, akrabaları
ve kendi yaşındaki gençler arasında erdem bakımından birbirleriyle
anlaşmış dostlar edinmesi ve hele, çok gereksinmesi olduğundan, kendi
kendisiyle anlaşması yolunda çabalamaya yüreklendiriyorduk. Doğal olarak
bunu açıkça söylemiyorduk; böyle bir şey tehlikeli olabilirdi. Ama,
kapalı sözcüklerle, ona bir insanın ancak bu ilkeleri göz önünde tutmakla
kendisini ve yönettiği kimseleri koruyabileceğini; başka bir yoldan
giderse, büsbütün ters sonuçlara varacağını göstermek için elimizden
geleni yapıyorduk. Kendisine gösterdiğimiz yolda yürür; düşünceyle,
akılla davranırsa ve o zaman Sicilya'nın yıkılmış kentlerini yeniden
kurmak; bunları, barbarların saldırılarına karşı, kendisine ve
birbirlerine bağlayacak olan bir devletler birliği durumuna getirmek
isterse, babasından kalan devleti iki katına değil, on katına çıkarırdı;
çünkü, böyle bir şey başarılırsa, Dionysios Kartacalıları, Gelon'un
yaptığından daha kolaylıkla alt ederdi. Oysa babası, barbarlara vergi
vermek zorunda kalmıştı.
İşte yer yerde dolaşan sözlere, Dionysios'un inandığı ve bu yüzden Dion'u
sürüp, bizi de korku içine düşürdüğü sözlere göre, Dionysios'a karşı kötü
niyetleri olan bizlerin ona söylediklerimiz, ona verdiğimiz öğütler...
Her neyse, birbiri ardından gelen olaylarla dolu öykümü bitireyim: Dion,
Peloponnessos ve Atina'dan geldi ve böyle yapmakla Dionysios'a bir ders
vermiş oldu. Kenti kurtarıp, ikinci kez Syrakusalılara teslim ettiği
halde, Syrakusalılar Dion'a; Dion, Dionysios'u dersleriyle yönetmeye
uygun bir kral yapmaya çalıştığı ve bütün eylemlerinde kendisine uymasını
istediği zaman Dionysios nasıl davrandıysa, öyle davrandılar. Dionysios
daha çok kara çalmacılara güveniyor; bunlar da, Dion'un bütün çabalarının
hedefinin tyrannosluğu devirmek olduğunu söylüyorlardı. Sözde Dion,
Dionysios'un felsefe araştırmalarına duyacağı sevgi dolayısıyla,
işleriyle artık ilgilenmeyeceğini, yönetimi kendi eline bırakacağını
umuyormuş; böylece yönetimi tümüyle eline alacak, Dionysios'u da bütün
işlerden kurnazlıkla uzaklaştıracakmış. O zaman hedefe ulaşan bu kara
çalmalar, Syrakusa'da ikinci kez gene hedeflerine ulaştı; bunları yayan
kimseler de saçma, çirkin bir başarı kazanmış oldular.
Bundan sonra olup bitenleri, şimdiki işlerde yardımımı isteyen sizlere
söylemeliyim. Dion'un dost ve iş ortağı olan Atinalı ben, kavga ve
anlaşmazlıklar yerine bir dostluk kurarım umuduyla tyrannosun yanına
geldim; ama kara çalmacılar beni alt ettiler. Dionysios, bana onurlu
konumlar vererek, paralar armağan ederek, beni kendi yanına çekmeye
çalıştı; Dion'u sürmesini haklı gösterecek bir dost ve tanık kazanmak
istiyordu. Bütün çabaları boşa gitti. Daha sonra, Dion yanında iki
kardeşiyle yurduna döndü. Aralarındaki dostluk felsefeden değil, büyük
küçük değişik gizlere ermiş kimseler ve konuklar arasında olagelen ve
birçok dostluğun kaynağı olan o olağan arkadaşlıktan ileri geliyordu.
İşte Dion'la birlikte gelenler böyle dostlardandı; bundan dolayı ve
Dion'a yurduna dönmek için yaptıkları yardımdan ötürü arkadaşları
olmuşlardı. Ama Sicilya'ya geldikleri zaman, Dion'un, kurtarmış olduğu
Sicilyalıların kara çalmalarına uğradığını, tyrannosluğa geçmek istemekle
suçlandığını görünce, arkadaş ve konuklarına sırt çevirmekle kalmadılar;
ellerinde silahlarla Dion'u öldürenlere yardım ettikleri için, onun
öldürmenleri (katilleri) de oldular. Bu çirkin ve dine aykırı öldürüyü
[cinayeti] ne saklamak, ne de anlatmak isterim: bunu, şimdi olduğu gibi,
gelecekte de birçok kimse övüp duracaktır. Yalnızca Atinalılar için
söylenenlerle, bu iki adamın kentimizi lekeledikleriyle ilgili olarak
söylenenlere yanıt vereceğim. Şunu ileri sürebilirim ki, Dion'a sırt