Dionysios'tan çok daha yetkili birçok tanığım var. Bu gerçekleri kendi
buldu ya da öğrendiyse, bunları özgür bir ruhun eğitimine yardım edecek
değerde buluyorsa, nasıl oluyor da (olağanüstü bir adam değilse), bu
konularda kendisine kılavuzluk eden birini aşağı görüyor? Onu ne için
aşağı gördüğünü, şimdi söyleyeceğim.
Biraz sonra, o zamana dek Dion'un mallarına dokunmamış, gelirinden
yararlanmasına izin vermiş olan Dionysios, mektubunda yazdıklarını
tümüyle unutmuş gibi davrandı; Dion'un işlerine bakanlara, Peloponessos'a
hiçbir şey göndermemelerini buyurdu. Bu malların Dion'un değil, oğlunun
olduğunu; oğlu da kendi yeğeni olduğundan, yasa gereği onun vasisi
sayılacağını söylüyordu. İşte bu ana dek Dionysios böyle davranmıştı.
Bense felsefeye nasıl bir sevgi beslediğini anlamaya başlıyordum,
kızmamak elimden gelmiyordu. Mevsim yazdı, gemiler de limandan çıkıyordu.
Ben, yalnızca Dionysios'a değil, kendime de, beni üçüncü kez olarak
Skylla boğazını geçip
"uğursuz Kharybdis ile karşılaşmaya"
zorlayan kimselere de kızmam gerektiğini düşünüyordum.
Dionysios'a, Dion'a karşı böyle aşağılamayla davranıldıkça, yanında
kalamayacağımı söyledim. Beni yatıştırmaya çalıştı; böyle çabucak gitmem,
bu haberleri yaymam, onuruna dokunacağından kalmamı diledi. Üstelediğimi
görünce, gezim için gereken hazırlıkları kendisinin yapamayacağını
söyledi. Bense ilk kalkan gemiye binmek istiyordum: Çok kızmıştım;
yolumda durulacak olursa her şeyi göze almaya hazırdım; çünkü hiçbir
suçum olmadığı gibi, asıl yakınan da bendim. Dionysios kalmak
istemediğimi görünce, beni yolculuk mevsimi geçinceye kadar alıkoymak
için şu hileyi düşündü: Konuşmamızın ertesi günü yanıma geldi ve şu
kurnazca sözleri söyledi: "Aramızda Dion ve onun çıkarları var;
ayrılığımızın nedeni de bu. Gel, bu engeli ortadan kaldıralım. Sana olan
saygımdan, bak Dion'a nasıl davranacağım: Malını mülkünü kendisine vermek
doğru olacaktır: Peloponessos'da otursun, ama sürgün olarak değil;
kendisi, ben ve siz, dostları bir anlaşmaya varınca buraya
gelebilecektir; ama doğallıkla, bana karşı koymamak koşuluyla. Bundan sen
ve dostlarınla Dion'un akrabaları sorumlu olacaktır: Dion da böyle bir
şey yapmayacağına size söz verecektir. Payına düşen malı mülkü, Atina ya
da Peloponessos'ta sizin seçeceğiniz kimselere emanet edilecektir. Dion,
bunlardan yararlanacak, ama izniniz olmadan bunları alamayacaktır. Çünkü
Dion'a, böyle büyük zenginlikleri eline geçirdikten sonra, bana bağlı
kalacağına inanacak denli güvenemiyorum.Daha çok sana ve senin dostlarına
güveniyorum. İşte, istersen bu koşullar altında bir yıl daha kal; gelecek
mevsimde, Dion'un malını mülkünü alarak gidersin. Dion da eminim, böyle
bir hizmet gördüğün için sana minnet duyacaktır."
Bu sözleri epey canımı sıktı; bununla birlikte düşüneceğimi ve vereceğim
kararı ertesi gün kendisine bildireceğimi söyledim; anlaştık. Yalnız
başıma kalınca, düşündüm, taşındım, ne yapacağımı bilmiyordum. Aklıma ilk
gelen şey şu oldu: Ya Dionysios verdiği sözü tutmak niyetinde değilse ve
ben gittikten sonra Dion'a hem kendisi bir mektup gönderir, hem
adamlarından birçoğuna yazdırır da, bugün bana yaptığı önerileri bildirir
ve kendisinin bunları yerine getirmeye hazır olduğu halde benim hiç
aldırmadığımı, Dion'un çıkarlarını hiç gözetmediğimi söylerse; ya
Dionysios gitmemi istemiyorsa ve bu yolda hiçbir gemi kaptanına
söylemeden, herkese, kendi isteğine karşı yola çıktığımı duyurursa,
sarayından kaçınca beni gemisine alacak kimse bulunur mu? Büyük bir
talihsizlik olarak sarayına bitişik olan bahçede oturuyordum; kapıcı da,
Dionysios'dan buyruk almazsa, beni dışarı bırakmazdı. Öte yandan burada
bir yıl daha kalırsam, Dion'a durumumu ve ne yaptığımı anlatırdım:
Dionysios da verdiği sözü azıcık olsun tutarsa, davranışım pek gülünç
olmazdı. Çünkü tam olarak hesaplanırsa, Dion'un serveti yüz talanttan
aşağı değildi. Ama olaylar düşündüğüm gibi durum alırsa, o zaman ben ne
olurdum? Her neyse, bir yıl daha sabretmek, Dionysios'un hilelerini
olayların ışığıyla ortaya koymak gerektiğini düşündüm.
Bu karara vardıktan sonra, ertesi gün Dionysios'a şunu dedim: "Kalıyorum,
ama rica ederim beni Dion'un bütün işlerinin sorumlusu sayma. Ona ikimiz
de mektup yazalım, kararımızı bildirelim; bir diyeceği var mı, yok mu,
soralım. İşlerinin başka türlü ele alınmasını istiyorsa, hemen yazsın.
Şimdilik bir şey değiştirmeyelim; her şey olduğu gibi kalsın." İşte aşağı
yukarı bunları söyledim; ikimiz de böyle davranmaya karar verdik.
Biraz sonra, gemiler yola koyuldu; ben de artık gidemezdim. O zaman
Dionysios, Dion'un mülkünün yalnızca yarısının onun olduğunu, öteki
yarısının oğluna kalması gerektiğini söylemeyi uygun buldu. Bütün malını
satacak, sattıktan sonra da paranın yarısını götürmem için bana verecek,
öteki yarısını da çocuk için alıkoyacaktı. Bundan daha haklı bir düzen
olamazdı. Bu sözleri beni şaşkınlık içinde bıraktı; bir sözcük bile
eklemeyi gülünç buldum. Yalnız Dion'un mektubunu beklememiz, bu
değişikliği ona bildirmemiz gerektiğini söyledim. Ama Dionysios, bu
konuşmamızdan sonra, Dion'un bütün mülkünü, hiç aldırmadan, istediği
kimselere, orada, burada, gelişigüzel sattı; bana bir şey söylemeye bile
gönül indirmedi. Ben de onun gibi davrandım; Dion'un işlerinin sözünü
bile etmedim. Ne dersem diyeyim, bir işe yaramayacağını biliyordum.
İşte o zamana dek felsefeye ve dostlarıma böyle yardım ettim. Ondan sonra
da Dionysios'la ben şöyle yaşadık: Ben, kafesten uçmaya can atan bir kuş
gibi hep dışarlara bakıyordum, o beni yatıştırmak için elinden geleni
yapıyor, ama Dion'un mülkünden bir şey vermiyordu. Bununla birlikte,
bütün Sicilya'ya birbirimizin dostuymuşuz gibi görünüyorduk. Bu sıra,
Dionysios, babasının yaptığının tersine, askerlerinin ücretini kısmak
istedi. Askerler de kızdı; hep bir araya gelerek böyle bir şeye
katlanamayacaklarını, karşı koyacaklarını bildirdiler. Dionysios zora
başvurdu, Akropolis'in kapılarını kapattı; ama askerler, barbarların
savaş şarkılarını söyleyerek, duvarlara saldırdılar; Dionysios öyle
korktu ki, istedikleri her şeyi kabul etti; o sıra toplanmış olan
peltastların (6) bile ücretini artırdı.
Bütün bu karışıklıkları Herakleides'in çıkardığı sözü her yana çabucak
yayıldı. Herakleides de bunu haber alınca, kaçtı, gizlendi. Dionysios onu
yakalamak istiyordu, ama bunu nasıl yapacağını bilemiyordu. Theodotes'i
bahçesine çağırttı; ben de o sıra oralarda geziniyordum. Önce
birbirlerine ne dediler, konuşmalarını işitmediğimden bilmiyorum; ama
Theodotes'in Dionysios'a yanımda söylediklerini biliyor ve anımsıyorum:
"Platon," dedi, "Herakleides'i kendisine yüklenen suçlara yanıt vermek
üzere buraya getirebilirsem, Dionysios da artık Sicilya'da kalmasına izin
vermemek gerektiğini düşünürse, hiç olmazsa, karısı ve çocuklarıyla
Peloponessos'a gidip Dionysios'a hiçbir zararı dokunmadan yaşamasına ve
gelirinden yararlanmasına izin versin diye Dionysios'u kandırmaya
çalışıyorum. Ona haber yolladım; şimdi gene birini yollayacağım. Belki ya
ilk çağrımı ya da şimdikini dinler de gelir. Dionysios'tan şunu
istiyorum, şunu rica ediyorum: Herakleides'i kırlarda ya da burada
bulurlarsa, Dionysios başka bir karar verinceye dek, başına ülkeden
uzaklaştırılmaktan başka bir kötülük gelmesin." Sonra Dionysios'a
dönerek, "Razı oluyor musun?" dedi. Dionysios, "Peki", dedi, "Onu senin
evinin yakınında bulsalar bile, başına, bu karar verdiğimizden başka
hiçbir kötülük gelmeyecektir."
Ertesi akşam Eurybios'la Theodotes, büyük bir telaş ve heyecan içinde
evime geldiler. Theodotes söze başlayarak, "Platon!", dedi "Dionysios,
Herakleides için sana da, bana da ne söz vermişti, biliyorsun.".
"Elbette!" dedim, "Ama şimdi onu yakalamak için peltastlar her yanı
araştırıyor; olasılıkla, bulunduğu yer de buradan uzak değil. Onun için,