gun buluyorum, çünkü eğer bilinçdışı bilince çıkarsa,
ya da bilince çıktığı oranda bilinçdışı olmak niteliğini
yitirir (elbet bu sözlerle anlatılmak istenen şeyin bilinç-
dışmın düşünce ve salt anlıksal anlayış biçimine dö
nüştürülmesi demek olmadığını akıldan çıkarmamak
gerekli). Kozmik bilinçdışı ancak bizimle bilinçdışı ara
sında bir bölüldük bir kesiklik olduğu sürece yani bi
zim gerçeği bilinçleştiremediğimiz sürece bilinçdışıdır.
Uyandığımız ve gerçekle ilişki kurabildiğimiz oranda bi
linçsizlik kalmaz. Gene şurasını da ekleyelim bilinç ye
rine kozmik büinçlilik deyimini kullanmakla kişiliğin
içinde bilincin kaplamış olduğu bir alan, bir yer değil
de ayırdmda olma işlevi daha iyi anlatılmış oluyor.
Zen Budizmle psikanaliz arasındaki ilişki bakımın
dan bütün bu tartışmalar bizi nereye getirmiş oldu?
Zen’in amacı aydınlanmaktır : Duygusal birikimle
rin bul aşıklığından ve düşünceye, yargıya dayalı anla
yıştan arıtılmış bir zihinle düşüncenin ötesinde dolay
sız, bir solukta gerçeği kavramam, benim evren için
deki yerimi ve evrenle olan ilişkimi içtenlikle anlamam-
dır. Bu yeni yaşantı çocuğun daha düşünce, yargı falan
söylemeden geçemeyeceğim. Büyük bilgi ve tecrübe sahibi bir ruh
hekimi olan Bucke aynı zamanda bireysel mülkiyetin kaldırılmasıyla
dünyayı zenginlik ve fakirlik denen iki büyük kötülükten birden bir
sosyalist toplumun kurtarabileceğine ya da kurtarması gerektiğine
candan inanan bir sosyalistti. Bu kitapta insan bilincinin evrimi so
nucu böyle bir sosyalist toplumun gelişeceğini varsayıyordu. Bu var
sayıma göre insan hayvansal «yalın bilinçten» insana özgü «özbilinç-
lilik», kendi kendinin bilincinde olma durumuna ulaşmıştır. Şimdi
de gelişmekte olan kozmik bilincin eşiğinde duruyor. Son iki bin yıl
içinde, olağanüstü nitelikte, sayılı kimselerde bu devrimsel olay ken
dini açığa vurmuştur. Bucke’nin Kozmik bilinç diye anlattığı şey
benim kanımca Zen Budizm’de satori adı verilen yaşantıyla tam
olarak aynı şey.
103
gibi anlıksal yetiler gelişmeden dolaysız, doğrudan ger
çeği kavramasının bir yinelenmesidir; ama daha baş
ka bir düzlemde insanın aklı, nesnel bakış açısı, birey
selliği tam olarak geliştikten sonra yinelenmesidir. Ço
cuğun bu dolaysız, doğrudan birlik içinde kavrayış ya
şantısı yabancılaşma ve özne-nesne ayrışması olgusun
dan öncedir, buna karşın aydınlanma yaşantısı bunlar
dan sonradır.
Psikanalizin amacı Freud’un dile getirdiği biçimiy
le bilinçdışmı bilince çıkarmak Id’in (İlkel Benlik) ye
rine Ego’yu (Benlik) getirmekti. Bilinçdışmın araştırı
lıp, ortaya çıkarılacak içeriği kişiliğin küçük bir bölü
mü olarak sınırlandırılmış, ilk çocuklukta yaşanıp son
ra unutulmuş, bellek yitimine uğramış olan, içgüdüsel
itkilere indirgenmişti. Bunları bastırılmış durumdan
kurtarıp yeniden belleğe çıkarmak analiz yönteminin
amacıydı. Bunun yanında, Freud’un kuramsal öğele
rinin doğrultusu dışında, bilinçdışmın hangi kesiminin
bilince çıkarılması gerektiğini bir de yok edilmesi iste
nen hastalık belirtilerinin türü belirliyordu. Hastalık
belirtilerinin oluşmasına neden olan kesimin dışında
kalan bilinçdışmın bilince çıkarılmasında bir yarar dü
şünülmüyordu. Yavaş yavaş ölüm içgüdüsü ve eros
içgüdüsü görüşlerinin içeri katılması ve son yıllarda
Ego konusundaki görüşlerdeki gelişmeler Freud’cu gö
rüşlere bir ölçüde genişlik kazandırdı. Freud’cu olma
yan okullar bilince çıkarılacak bilinçdışı kesimini adam
akıllı genişlettiler. En ileri giden Jung, ama Adler, Rank
ve ötekiler de, daha sonraları yeni Freud’cu (Neo-Fre-
udian) diye adlandırılan yazarlar da bu genişlemeye
yardımcı oldular. Ama (bir Jung’u aradan çıkarırsak)
böyle bir genişlemeye rağmen, giderilmesi gereken ya
şu, ya da bu hastalık belirtisine ya da nevrotik karakter
özelliğine göre bilince çıkarılacak kesimin büyüklüğü
104
nün saptanması durumu değişmeden kaldı. İnsanın
bütünlüğünü içeriye almadı.
Ama insan Freud’un asıl temel amacından ayrıl
maz da, sonucu her neye ve nereye varırsa varsın, bi-
linçdışmı bilince çıkarmayı amaç edinirse, öncelikle
Freud’un doğrudan doğruya kendisinin içgüdüsel yön-
lenişinin ve hastalık belirtilerinin giderilmesi işinin en
önde gelen sorun olarak ele almışının zorladığı sınırla
malardan kendini kurtarmalıdır. Eğer bir kimse bilinç-
dışının tam olarak bilince çıkarılması amacını sonuna
kadar götürecekse, o zaman bu iş, yalnız içgüdülerin
ya da diğer sınırlı yaşantı kesimlerinin bilince çıkarıl
masına indirgenemeyecektir. İnsanın varlığının bütün
lüğü içinde gerçekleştirdiği tüm yaşantıların bilince çı
karılması söz konusu olacaktır. O zaman da amaç çev
reyi algılayışımızdaki yabancılaşmadan özne-nesne ay
rışıklığından kendimizi kurtarmak olacaktır; böylece
bilinçdışmm bilince çıkarılması duygusal birikim bula-
şıklıklarmdan da, düşüncelerin, düşünselliğin araya gi
rişinden de kurtulmuş olmak anlamına geliyor, baskı
nın yokedilmesi, benim içimdeki kopukluğun yani ev
rensel insanla toplumsal insan arasındaki ayrıklığın yok
edilmesi anlamına geliyor; bilince karşı bilinçdışı ku
tuplaşmasının ortadan kaldırılması anlamına geliyor;
gerçeğin dolaysız olarak, çarpıtılmadan, bozulmadan ve
düşünce ve yargıya dayalı anlayış işe karışmadan kav
ranabilmesi anlamına geliyor; benliğe sıkı sıkı sarıl
mak, benliğe tapınmak tutkusundan vazgeçmek anla
mına geliyor; Mısır firavunlarının kendilerini sonsuza
kadar koruyacağını sandıkları mumyalar gibi, yokedi-
lemez kendimize özgü ayrı bir benliğimiz olduğu yanıl
samasından kendimizi kurtarmak anlamına geliyor. Bi-
linçdışmm bilincinde olmak demek, kendini algılara
105
Dostları ilə paylaş: |