Fransızca'dan çeviren: Bekir Karaoğlu



Yüklə 421,15 Kb.
səhifə6/9
tarix18.06.2018
ölçüsü421,15 Kb.
#49746
1   2   3   4   5   6   7   8   9

O zamana kadar yabancıya kuşkuyla bakan yargıç sonunda ona derin bir saygı duydu; sonraki konuşmalarında ona kibar davrandı ama Safdil bunun farkında olmadı.

Matmazel de Saint-Yves Huronların ülkesinde insanların sevgilerini nasıl gösterdiklerini merak ediyordu. Safdil "Sevdiğiniz insanlara güzel davranışlarda bulunarak," dedi. Tüm konuklar şaşırarak alkışladılar. Matmazel de Saint-Yves kızardı ama hoşuna gitti. Matmazel de Kerkabon da kızardı, ama iltifat kendisine yapılmadığı için biraz bozuldu; fakat iyi bir kadın olduğundan Huron'a olan sevgisi azalmadı. Tatlı bir sesle ona Huron ülkesinde kaç sevgilisi olduğunu sordu. Safdil "Yalnızca bir sevgilim oldu: dadımın arkadaşı Bayan Abacaba. Irmak sazları gibi düzgün, kakım postu gibi beyaz, koyun gibi yumuşak, kartal gibi gururlu ve geyik kadar kıvrak bir kızdı Abacaba. Bir gün köyümüzden elli fersah ötede bir tavşanı kovalıyormuş. Terbiyesiz bir Algonquin kızılderilisi onun tavşanına el koymuş; ben bunu duyunca gittim, baltamın tersiyle Algonquin'i devirip el ve ayaklarını bağladım ve sevgilimin ayaklarının ucuna sürükledim. Abacaba'nın anne ve babası onu yemek istediler, ama ben bu tür şölenlerden zevk almıyordum; onu özgür bıraktım ve arkadaş olduk. Abacaba benim davranışımdan o kadar duygulandı ki tüm âşıkları arasında en çok beni arar oldu. Bir ayı onu yemeseydi, şimdi hâlâ beni severdi. Ayıyı cezalandırdım; uzun süre onun postunu giydim, ama üzüntüm geçmedi."

Matmazel de Saint-Yves bu anlatılanlardan gizli bir mutluluk duydu, çünkü Safdil'in yalnızca bir sevgilisi olmuştu ve Abacaba artık yaşamıyordu; ancak mutluluğunun kaynağını pek çözemedi. Konuklar gözlerini Safdil'den ayıramıyorlardı; herkes onun bir Algonquin'i yenmekten kurtarmasını beğenmişti.

Yargıç sorgulama huyundan kolay kurtulamadığı için merakını yenemeyip Huronyalı gencin hangi dinden, Anglikan, Galikan veya Protestan mı olduğunu sordu. Safdil "Ben kendi dinimdenim, tıpkı sizin kendi dininizden olduğunuz gibi," dedi. Matmazel de Kerkabon haykırdı: "Ah! Görüyorum ki bu talihsiz İngilizler onu vaftiz (7) etmeyi düşünmemişler." Matmazel de Saint-Yves sordu: "Tanrım, neden Huronlar Katolik değiller? Cizvit misyonerler onları dinimize döndürememişler mi?" Safdil ona ülkesinde kimsenin kimseyi din değiştirmeye zorlamadığını, hatta dillerinde dinsiz sözcüğü olmadığını söyledi. Bu son sözler Matmazel de Saint-Yves'in çok hoşuna gitti.

Matmazel de Kerkabon rahibe dönerek "Onu vaftiz edelim, " dedi, " Kardeşi siz olursunuz, ben de analığı olurum. Rahip Saint-Yves onu çeşmeye getirir. Bu çok güzel bir tören olur ve tüm Aşağı Brötanya'da bundan söz edilir." Tüm konuklar ev sahibine katılarak "Onu vaftiz edelim!" diye tempo tutmaya başladılar: Safdil onlara İngiltere'de insanları rahat bıraktıklarını söyledi. Bu öneriyi hiç beğenmediğini, Huron geleneklerinin Aşağı Brötanya geleneklerinden daha aşağı olmadığını, üstelik yarın gideceğini anlattı. Sonra onun getirdiği Barbados şişesi boşaltıldı ve herkes yatmaya gitti.

Safdil odasına götürüldükten sonra Matmazel de Kerkabon ve arkadaşı de Saint-Yves bir Huron'un nasıl uyuduğunu merak ederek anahtar deliğinden baktılar. Genç adam yatak örtüsünü yere sermiş, masum bir biçimde uyuyordu.

 

 



 

2.

SAFDİL ADINDAKİ HURON AKRABALARINA



KAVUŞUYOR

 

Safdil alıştığı biçimde güneşin doğuşuyla ve ülkesinde gündüz trompeti denen horozların ötüşüyle uyandı. O, günün yarısını yatak keyfiyle geçiren ve yine de yaşamın çok kısa olduğundan yakınan insanlardan değildi.



Erkenden iki üç fersah dolaşıp, bir avuç saçmayla otuz kuş avladıktan sonra Notre Dame de la Montagne Manastırı'na döndüğünde rahip ile kızkardeşini bahçede gezinirken buldu. Onlara tüm avını verdi ve boynuna astığı küçük bir kolyeyi konukseverlik gösterdikleri için armağan etti: "Bu sahip olduğum en değerli şeydir; bunu taşıdığım sürece mutlu olacağımı söylemişlerdi; sizin mutlu olmanız için onu size veriyorum."

Rahip ve matmazel onun saflığından çok duygulandılar. Bu kolyenin ucuna oldukça kaba çizilmiş iki insan portresi asılmıştı.

Matmazel de Kerkabon ona Huronya'da ressam olup olmadığını sordu. Safdil "Hayır, bu kolyeyi dadım vermişti; onun kocası da bunu Kanada'da savaştığı Fransızlardan, ölen birinin üzerinden almış; tüm bildiğim bu," dedi.

Resimlere daha dikkatli bakan rahibin rengi uçtu, elleri titremeye başladı: "Aman Tanrıım! Bunlar yüzbaşı kardeşim ve eşinin resimleri." Kızkardeşi de resimleri aynı heyecanla inceledikten sonra aynı sonuca vardı. İkisi de şaşkınlık ve acıyla karışık bir sevince boğuldular ve ağlamaya başladılar. Bir yandan resimlere bir yandan da Huron'a bakıyorlar, çığlık atıyorlar, genç adama bu resimlerin dadısının eline nerede ve ne zaman geçtiğini soruyorlardı. Kaptanın yola çıkış zamanıyla karşılaştırıyor, hesaplar yapıyorlardı.

Safdil onlara anne ve babasını tanımadığını söylemişti. Akıllı bir adam olan rahip Safdil'in biraz sakalının çıktığını fark etti; Huronların sakalı olmadığını biliyordu. "Çenesi tüylenmiş olduğuna göre Avrupalı olmalı. Kardeşim ve eşi 1669'daki Huron seferinden sonra kayboldular; yeğenim o zaman kucakta bir bebek olmalıydı; Huron dadı onun yaşamını kurtarmış ve ona annelik etmiş olmalı." Kısacası, yüzlerce sorudan sonra rahip ve kızkardeşi bu Huron'un kendi yeğenleri olduğu sonucuna vardılar. Gözlerinden yaşlar akarak onu kucakladılar; genç adam, bir Huron'un Aşağı Brötanyalı bir rahibin yeğeni olmasını anlayamadan gülümsüyordu.

Komşular haberi duyunca koştular. İyi bir fizyonomist olan Rahip de Saint-Yves resimleri ve Safdil'i inceledi; onun gözlerinin annesine ve burnuyla alnının merhum yüzbaşı de Kerkabon'a benzediğini, yanaklarını da her ikisinden aldığını belirledi.

Matmazel de Saint-Yves, anne ve babasını hiç görmediği Safdil'in onlara tıpatıp benzediğini söyledi. Herkes Tanrı'nın gücüne ve dünya olaylarının gidişine şaşırıyordu. Çevresindekilerin bu kadar emin olduğunu gören Safdil, başka biri kadar sevebileceği rahibin amcası olduğunu sonunda kabul etti.

Onlar manastıra şükretmeye giderken Safdil, ilgisiz bir tavırla, evde kalıp içmeyi sürdürdü.

Onu getirmiş olan ve dönmeye hazırlanan İngilizler dönüş zamanının geldiğini haber verdiler. Safdil onlara "Anlaşılan siz amca ve halalar bulamadınız; ben burada kalıyorum, siz Plymouth'a dönün. Eşyalarım sizin olsun, artık bir rahibin yeğeni olduğuma göre, dünya malına gereksinmem kalmadı," dedi. İngilizler Safdil'in Aşağı Brötanya'da akrabası olmasına ilgi göstermeden yelken açtılar.

Amca, hala ve diğer komşular manastırda Te Deum duası okuduktan, yargıç Safdil'i sorularıyla yine sıkıştırdıktan ve şaşkınlıkla sevincin söyletebileceği tüm sözler söylendikten sonra Safdil'in en kısa sürede vaftiz edilmesi kararlaştırıldı. Ancak, yirmi iki yaşındaki bir adam hiçbir şeyden habersiz bir bebek gibi vaftiz edilemezdi; ona kuralları öğretmek gerekiyordu, çünkü Rahip de Saint-Yves'e göre Fransa'da doğmamış kişilerde görgü kuralları gelişemiyordu.

Safdil'e önce hiç kitap okuyup okumadığı soruldu. O da Rabelais'nin İngilizce çevirilerini ve Shakespeare'den birkaç parça okuduğunu, bu kitapları da onu Amerika'dan Plymouth'a getiren kaptandan aldığını söylediği. Yargıç bu kitaplardan ne anladığını sordu. Safdil "Vallahi, bir şeyler anlar gibi oldum, ama aklımda kalmadı," dedi.

Bu sözler üzerine Rahip de Saint-Yves bu kitapları kendisinin de okuduğunu, ancak insanların genelde hiç okumadıklarını söyledi. Sonra Safdil'e "Herhalde İncil'i okumuşsunuzdur?" dedi. "Hayır, sayın rahip; kaptanın kitapları arasında bu yoktu; adını hiç duymadım."

Matmazel de Kerkabon "Ah bu İngilizler," diye söylendi, "bir Shakespeare kitabına, erik pudingine veya bir rom şişesine kutsal kitaptan daha fazla önem verirler; zaten bu yüzden Amerika'da kimseyi hıristiyan yapamadılar. Tanrı onları bir gün ilençleyecek ve biz Jamaica ve Virginia'yı onlardan geri alacağız."

Sonra Safdil'i baştan ayağa giydirmek için Saint-Malo'nun en iyi terzisi getirildi. Topluluk dağıldı; yargıç sorularını başka yerde sormaya gitti. Matmazel de Saint-Yves ayrılırken dönüp Safdil'e bakmak ve durup durup diz bükmekten kendini alamıyordu.

Bu arada yargıç üniversiteyi yeni bitirmiş olan iri yapılı oğlunu Matmazel de Saint-Yves'le tanıştırmak istedi; fakat genç kız Huronyalı gencin kibarlığından o kadar etkilenmişti ki yargıcın oğlunun yüzüne bile bakmadı.

 

 



 

3.

SAFDİL'İN DİN DERSLERİ



 

Rahip de Kerkabon artık yaşlanmakta olduğundan, Tanrı'nın kendisine gönderdiği bu yeğeni vaftiz ettikten sonra onu hizmetine alıp yerine geçirebilmeyi umuyordu.

Safdil'in belleği güçlüydü. Aşağı Brötanya toprağı Kanada iklimiyle bütünleşince sağlam bir vücut ve sağlam bir kafa oluşmuştu. Kafasına vursan acımıyor, ne öğretirsen ezberliyor ve hiç unutmuyordu. Özellikle çocukluğunda bir sürü safsatayla doldurulmadığı için, öğretilen şey kafasında daha duru oluyordu. Rahip ona Yeni Ahit İncilini okutmak istedi. Safdil onu büyük zevkle bir solukta okudu. Ancak, bu anlatılan olayların nerede ve hangi zamanda geçtiğini bilmediğinden, bunların Aşağı Brötanya'da olup bittiğini sandı; Caifus ve Pilatus'u yolda görürse kulak ve burunlarını keseceğine ant içiyordu.

Bu güzel gelişmeden hoşnut olan amcası onu kısa sürede yetiştirdi. Safdil'in heyecanını övdü; ancak, bu heyecanın gereksiz olduğunu, çünkü bu olayların yaklaşık bin altı yüz yıl önce geçtiğini anlattı. Safdil kısa sürede tüm din kitaplarını okudu. Sorduğu bazı zor sorularla rahibi terletiyordu. Rahip bu durumda meslekdaşı Saint-Yves rahibini çağırıyordu; ikisi de yanıtlayamazsa bir cizvit papazını çağırıyorlardı.

Sonunda mucize gerçekleşti; Safdil Hıristiyan olmaya söz verdi. Ancak önce sünnet olması gerektiğine inanıyordu; rahibe "Çünkü, bana okuttuğunuz kitaplarda sünnet olmamış kimseye raslamadım; benim de sünnet olmam gerektiği açık; bir an önce olsam iyi olur," diyordu. Hiç vakit yitirmeden köydeki cerrahı çağırdı ve sünnet olmak istediğini söyledi; böylece Matmazel de Kerkabon ve diğerlerini daha mutlu edeceğini sanıyordu. Daha önce hiç böyle bir ameliyat yapmamış olan cerrah aileye haber verdi; rahip ve kızkardeşi kıyameti kopardılar. Matmazel de Kerkabon yeğeninin bu işi kendi başına ve acemice yapmaya kalkışmasından endişelendi; olabilecek bir kaza kasabadaki bayanları çok üzebilirdi.

Rahip Safdil'in yanlışını düzeltti: Ona, sünnetin artık modasının geçtiğini, oysa vaftiz olmanın daha basit ve sağlıklı olduğunu, Tanrı'nın kurallarının biçimci olmadığını anlattı. Dürüst ve doğru düşünebilen Safdil önce tartıştı ve sonunda, tartışan Avrupalılar arasında pek raslanmayan bir davranışla, yanılgısını kabul etti; ne zaman isterlerse vaftiz olacağını söyledi.

Bunun için önce günah çıkartması gerekiyordu ve burada zorluk çıktı. Amcasının verdiği kitabı cebinden ayırmayan Safdil bu kitapta günah çıkartmış bir tek havariye raslamadığını söyledi. Rahip ona Aziz Küçük Jacques ile ilgili bölümde, günümüzde bile dinsizleri çileden çıkaran şu tümceyi gösterdi: " Birbirinize günahlarınızı söyleyin." Safdil kabul etti; genç bir rahibi çağırarak ona günah çıkardı. Fakat, bitirdikten sonra genç rahibin kolundan tuttu, önünde diz çöktürerek ona "Şimdi de sen bana işlediğin günahları söyle bakalım, yoksa buradan çıkamazsın," dedi. Bunu söylerken diziyle onun göğsüne bastırıyordu; rahibin çığlıkları manastırda yankılanıyordu. Gürültüye koşanlar Safdil'in genç rahibi Aziz Küçük Jacques adına dövmekte olduğunu gördüler. Ancak, Aşağı Brötanyalı bir İngilizi vaftiz etmek o kadar önemliydi ki bu tuhaflıkların üzerinde durmadılar. Bazı din adamları da günah çıkarmanın gerekli olmadığını, vaftizin her şeyi kapsadığını ileri sürdüler.

Hazırlıklar bitince Saint-Malo piskoposundan gün aldılar; bir Huron'u vaftiz etmekten gurur duyan piskopos tüm yardımcılarıyla birlikte, gösterişli bir törenle geldi. Matmazel de Saint-Yves dualar edip en güzel giysisini giydi ve Saint-Malo'daki berbere saçlarını yaptırdı. Sorgu yargıcı tüm kasabayı getirdi. Manastır görkemli bir biçimde süslenmişti. Ancak, vaftiz çeşmesine getirmek için Safdil'i almaya gittiklerinde onu bulamadılar.

Amcasıyla halası onu her yerde aradılar. Alışkanlık edindiği gibi yine ava gittiğini düşündüler; tüm konuklar ormanı ve komşu köyleri karış karış aradılar; fakat Huronyalı genç yoktu.

Artık onun İngiltere'ye dönmüş olmasından korkuluyordu; çünkü birkaç kez orayı çok sevdiğini söylemişti. Rahip ve kızkardeşi İngiltere'de kimsenin vaftiz edilmediğinden emin olduklarından yeğenlerinin ruhu için endişe ediyorlardı. Piskopos şaşırmış ve geri dönmeye hazırlanıyordu, yargıç gelen geçen herkesi ciddi bir yüzle sorguluyordu. Matmazel de Kerkabon ağlıyordu. Matmazel de Saint-Yves ağlamıyor, ancak bu dinsel törenden duygulandığı izlenimi verecek biçimde içini çekiyordu. İki kadın üzüntü içinde Rance ırmağı kıyısındaki söğüt ve sazların arasında gezinirlerken ırmağın ortasında bir adam gördüler: Çırılçıplak ve kollarını göğsüne kavuşturmuş olan bu adamı tanıyarak çığlık atıp kaçtılar. Ancak sonra, merak diğer duygulardan daha güçlü çıkınca, sazların arasına saklanıp onu seyrettiler.

 

4.

SAFDİL'İN VAFTİZ EDİLMESİ



 

Rahip ve meslekdaşı koşup geldiler, Safdil'e orada ne yaptığını sordular. Safdil kaşlarını çattı: "Baylar, vaftiz edilmeyi bekliyorum. Bir saattir suyun içindeyim, beni böyle bırakmanız hiç hoş değil."

Rahip tatlılıkla "Sevgili yeğenim, Aşağı Brötanya'da vaftiz böyle olmaz; giysilerinizi alın ve bizimle gelin," dedi. Sazların arasında Matmazel de Saint-Yves arkadaşına "Acaba giysilerini giymesi uzun sürer mi?" diye sordu.

Fakat Safdil giyindikten sonra da rahibe karşı çıkışını sürdürüyordu: "Bu kez beni kandıramazsınız; vaftiz konusunu iyi çalıştım, başka türlü olması olanaksız. Kraliçe Candace'in hadımağası bir ırmakta vaftiz edilmiş; bana verdiğiniz kitapta bunun başka türlü olduğunu gösteren bir satır bulamazsınız. Ben bu ırmaktan başka yerde vaftiz olmam." Ona uzun uzun geleneklerin değiştiği anlatıldı; fakat hem Huron ve hem de Bröton olan Safdil inatçıydı. İkidebir Kraliçe Candace'in hadımağasından söz ediyordu. Gerçi sazların arasından onu gözlemiş olan iki matmazel, böyle bir adamı kendisiyle kıyaslamasının haksızlık olduğunu ona söyleyebilirlerdi; ama kibarlık edip seslerini çıkarmadılar. Piskopos da oraya gelip onu caydırmaya çalıştı, ama boşuna; Safdil onunla da tartıştı: "Amcamın bana verdiği kitapta, ırmak dışında vaftiz edilmiş birini gösterin, her istediğinizi yaparım," diyordu.

Bu arada yanlarına gelen iki matmazeli selamladı. Halası onun diz bükmeyi öğrendiğini görünce mutlu oldu, özellikle Matmazel de Saint-Yves'i daha derin selamlamıştı. Bunun üzerine hala genç kıza dönüp Safdil'i inandırması için yardım istedi.

Matmazel de Saint-Yves bu kadar önemli bir görev almanın verdiği gizli zevkle kızarmıştı; Safdil'e yaklaşıp onu elinden tuttu: "Bunu benim için yapmaz mısınız?" diyerek baygın gözlerle ona baktı. Safdil "Ah! Siz isterseniz su, ateş veya kan vaftizi, ne olursa olsun yaparım," dedi. Böylece, rahip, yargıç ve piskoposun yapamadığını Matmazel de Saint-Yves iki sözcükle başardı. Başarısından mutluydu, ancak bunun derecesini tam bilemiyordu.

Böylece vaftiz töreni tüm görkemi ve ciddiliğiyle yapıldı. Amca ve halası Safdil'i çeşmede tutma onurunu Rahip Saint-Yves ve kızkardeşine bıraktılar, Matmazel de Saint-Yves analık olma sevincini yaşadı. Bu unvanın kendisine ne gibi sorumluluklar yüklediğini bilmiyordu, ama ciddi sonuçlarını bilmeden kabul etti.

Hiçbir tören sonunda şölen eksik olmayacağı için, vaftizden sonra bir yemek verildi. Yemekte şakacılar vaftiz edilemiyecek tek şeyin şarap olduğunu söylüyorlardı. Rahip Hazreti Süleyman'ın sözüyle şarabın insanın yüreğini ısıttığını belirtti. Piskopos Juda papazlarının eşeklerini asma ağaçlarına bağladıklarını, fakat Tanrı''nın üzüm vermediği Aşağı Brötanya'da böyle yapılamamasının çok yazık olduğunu söyledi. Herkes Safdil'e ve analığına vaftizle ilgili övgüler yağdırıyordu. Hiç vazgeçmeyen yargıç Safdil'e vaftiz sırasında verdiği sözleri tutup tutmayacağını sordu. Safdil "Matmazel de Saint-Yves'in ellerini tutarak verdiğim sözleri nasıl tutmam?" diye yanıtladı.

Huronyalı genç bol bol analığının onuruna içtikçe kafası bir hoş oldu; ona "O soğuk suyu kafamdan aşağı piskopos yerine siz dökmüş olsaydınız, herhalde ensem ateş alırdı," dedi. Yargıç bu sözleri anlayamadı, Kanada geleneği olduğunu düşünerek çok şiirsel buldu. Fakat analığı zevkten kızardı.

Safdil'e vaftiz adı olarak Herkül adını koydular. Saint-Malo piskoposu hiç adını duymadığı bu azizin kim olduğunu sordu. Pek bilgili olan cizvit papazı bunun on iki mucize göstermiş bir aziz olduğunu söyledi. Aslında Herkül'ün on üçüncü mucize sayılabilecek bir yanı daha vardı ama cizvit ondan söz etmedi: Bir gecede elli kızı kadın yapmıştı. Çağrılılar arasındaki bir şakacı bu mucizeyi hemen anlattı. Tüm bayanlar bakışlarını öne eğerken Safdil'in, adını taşıdığı bu azize layık olduğunu düşünüyorlardı.

 

 

 



5.

SAFDİL'İN AŞKI

 

Vaftiz töreni ve şölenden sonraki günlerde Matmazel de Saint-Yves, piskoposun kendisine Herkül Safdil'le ilgili bir törende yine görev vereceğini umuyordu. Ancak, çok terbiyeli ve utangaç olduğundan duygularını kendi kendine bile açmaya çekiniyordu. Safdil'in yanında olduğu zamanlarda bakışları ve davranışları elinde olmadan utangaç bir havaya bürünüyordu.



Piskopos ayrıldıktan hemen sonra Safdil ve Matmazel de Saint-Yves nasıl olduğunu anlayamadan bir araya geldiler. Ne dediklerini bilmeden söyleştiler. Safdil onu bütün yüreğiyle sevdiğini, ülkesinde sevmiş olduğu Abacaba'nın onun yanında sönük kaldığını söyledi. Matmazel her zamanki yumuşaklığıyla ona, bu konuyu rahip amcası ve halasına açmasını, kendisinin de kardeşi Rahip de Saint-Yves'e bir iki söz edeceğini, herkesin olurunu alacaklarını umduğunu anlattı.

Safdil kimsenin oluruna gerek olmadığını, ne yapacaklarını başkalarına sormanın gülünç olduğunu, iki kişi uygun görüyorsa diğerlerinin buna saygı göstermesi gerektiğini söyledi. "Uyumak, yemek yemek veya ava gitmek istediğimde kimsenin görüşünü almıyorum. Sevgi söz konusu olduğunda sevilen kişinin rızasını almak elbette doğrudur. Ama ben amca veya halama âşık olmadığımdan, onlara başvurmayı düşünmem; bana sorarsanız, siz de Rahip de Saint-Yves'in oluruna bakmayın."

Güzel kız Huron sevgilisinin direncini kırabilmek için zekâsının tüm inceliklerini kullandı; önce gücendi, sonra yumuşadı. Akşam olup rahip kardeşi onu eve götürmek için geldiğinde tartışma sürüyordu. Safdil, amcası ve teyzesi törenden yorgun düştükleri için o gün konuyu onlara açmadı. Gecenin büyük bölümünü sevgilisine Huronca dizeler yazmakla geçirdi; aşk her ülkede sevenleri şair yapar.

Ertesi gün amcası, Matmazel de Kerkabon'un yanında ona geleceği konusunu açtı: "Sevgili yeğenim, Hıristiyan ve Bröton olduğunuz için Tanrı'ya şükredin; fakat bu yeterli olmayabilir. Kardeşimin bana bıraktığı küçük toprak pek bir şey getirmiyor; bu manastırın geliriyle geçiniyoruz. Eğer manastırda çömezlik eğitimine girerseniz, size bu görevi bırakırım; rahat bir yaşam sürersiniz."

Safdil yanıtladı: "Amcacığım, Tanrı size uzun ömürler versin. Çömezliğin ne olduğunu bilmiyorum, ama Matmazel de Saint-Yves'le birlikte olacaksam kabul ediyorum." Rahip şaşırdı: "Yeğenim, ne diyorsunuz? Siz o kızı seviyor musunuz?" "Evet, amcacığım." "Üzgünüm, yeğenim, onunla evlenemezsiniz." Safdil "Pekâlâ evlenirim; dün onunla konuştum, ikimiz de aynı düşüncedeyiz," dedi. Rahip "Bu olanaksız, yeğenim; o sizin vaftiz analığınız oldu. Analığın oğluyla evlenmesi hem tanrısal ve hem de toplumsal kurallara aykırıdır," dedi. Safdil şaşırdı: "Benimle şaka etmeyin, amcacığım; insanın analığı hem genç ve hem de güzelse niçin evlenmesin? Bana verdiğiniz kitaplarda gençlerin vaftiz anasıyla evlenmesini yasaklayan bir şey görmedim. Vallahi, sizler burada kutsal kitapta yazılı olanları yapmıyor, yazılı olmayan bir sürü tuhaf şey yapıyorsunuz. Kafam iyice karışmaya ve kızmaya başladı. Vaftiz oldum diye güzel Saint-Yves'le evlenmeme engel olunursa, onu kaçırır ve vaftizlikten çıkarım."

Rahip ne diyeceğini şaşırdı; kızkardeşi ağlamaya başladı. Sonra ağabeyine dönerek "Sevgili kardeşim, yeğenimizin ruhu ilençlenmesin; kutsal babamız papa hazretleri ona ayrıcalık tanırsa, sevdiğiyle evlenir ve Hıristiyanlıktan çıkmamış olur," dedi. Safdil halasını kucakladı: "Seven gençlere anlayış gösteren bu iyi adam nerededir? Onunla hemen konuşmalıyım."

Ona Papa'nın kim olduğunu anlattılar. Safdil iyice şaşırdı: "Kitabınızda papadan söz eden bir tek sözcük yoktu, amcacığım. Ben ve Matmazel de Saint-Yves burada okyanus kıyısında yaşıyoruz; şimdi kalkıp buradan dört yüz fersah ötede Akdeniz kıyısında yaşayan ve dilini bilmediğim bir adamdan sevgilimle evlenebilmek için izin isteyeceğim! Bu gülünç bir şey. Şimdi bir fersah ötedeki Rahip de Saint-Yves'e gidip konuşacağım ve bugün sevgilimle evleneceğim."

O sırada içeri giren yargıç alışkanlığı üzere Safdil'e nereye gittiğini sordu. Safdil "Evlenmeye gidiyorum," diyerek bir koşuda evden çıktı. Matmazel de Kerkabon içini çekerek "Ah kardeşim, korkarım ki yeğenimizi çömez yapamayacaksınız," dedi.

Yargıç Safdil'in gittiği yeri öğrenmekten hoşnut olmadı; çünkü oğlunun Saint-Yves'le evlenmesini istiyordu; oysa bu çocuk babasından daha kalın kafalı ve çekilmez biriydi.

 

6.



SAFDİL SEVGİLİSİNİN EVİNE KOŞUYOR

VE ÇILGINA DÖNÜYOR

 

Safdil sevgilisinin evine gelir gelmez yaşlı hizmetçiden hanımın odasını öğrendi; hemen yatak odasına girip yatağa yöneldi. Matmazel de Saint-Yves uyandı ve bir çığlık attı: "Ah, siz misiniz? Ne yapıyorsunuz?" Safdil "Sizinle evleniyorum," diyerek yatağa daldı. Genç kız namusunun bütün gücüyle direnmese gerçekten de evlenecekti.



Safdil bu karşılamayı hiç anlamadı, şakadan da hoşlanmıyordu: "Ülkemde Matmazel Abacaba böyle davranmazdı; bana evleneceğimizi söylemiştiniz, ama evlenmek istemiyorsunuz; sözünde durmamak kötü bir şeydir; sizi doğru yola getirebilmek için bunu öğreteceğim."

Safdil adaşı Herkül gibi güçlüydü ve dediğini yapmak üzereydi. Genç kızın çığlıkları üzerine Rahip de Saint-Yves, yaşlı dadı ve kapıcı koştular. Onları gören genç adamın hevesi azaldı. Rahip "Hey, komşum, ne yapıyorsunuz?" diye sorunca Safdil "Görevimi yapıyorum, komşu; sözümü yerine getirmek istiyorum," dedi.

Matmazel de Saint-Yves üstünü başını düzeltti, Safdil'i başka bir odaya aldılar. Rahip ona davranışının yanlış olduğunu anlatmaya çalıştı. Safdil doğa yasalarını örnek göstererek karşı çıkıyordu. Rahip insanlar arasında bir takım kurallar konulmazsa  doğa yasalarının  karışıklığa yol açacağını söyledi: "Bu iş için rahipler, tanıklar, evlilik cüzdanları, harcamalar gerekir," dedi. Safdil de "Birbirinize karşı bu kadar önlem aldığınıza göre sizler dürüst insanlar değilsiniz," dedi.

Rahip bunu yanıtlamakta güçlük çekiyordu: "Aramızda dürüst olmayan birçok kişi olduğu doğrudur; tıpkı Huronlarda olduğu gibi. Ancak, akıllı, dürüst ve aydın insanlar çoğunluktadır ve yasaları onlar yapar. İnsan ne kadar iyiyse yasalara da o kadar uymalı, kötülere örnek olmalıdır."

Bu yanıt Safdil'i şaşırttı. Adil bir düşünceye sahip olduğunu daha önce söylemiştik. Böylece ona umut verip, övgü yağdırarak yumuşattılar: her iki yarımkürede insanları tuzağa düşürmenin bu iki yolu vardır. Bu arada makyajını tazeleyen Matmazel de Saint-Yves'i de karşısına çıkardılar. Her şey uygar bir yola girdi. Fakat yine de Herkül Safdil'in gözleri çakmak gibi parıldıyor, sevgilisinin ve ev halkının yüreğini hoplatıyordu.

Sonunda güçlükle onu evine yolladılar. Güzel Saint-Yves'in onun üzerindeki etkisi belli oluyordu. Yalnız kaldıklarında genç kızın üzüntüsü arttı. Rahip Saint-Yves kardeşinin velisi sayılırdı; onu bu yaman âşığın elinden kurtarmaya karar verdi. Gidip yargıca danıştı. Oğlunu Matmazel de Saint-Yves'le evlendirme umudu taşıyan yargıç zavallı kızı bir manastıra kapatmayı önerdi. En ilgisiz kızın bile ağlayarak karşı çıkacağı bu öneri seven bir kızın yaşamını karartabilirdi.

Safdil eve dönünce olanları bütün saflığıyla anlattı; onlar da aynı gerekçeleri öne sürdüler; o bunları mantığıyla kabul ediyor, ama duygularına dinletemiyordu. Ertesi gün sevgilisinin evine gittiğinde karşısına dikilen yargıç Saint-Yves'in manastıra kapandığını söylerken zevkleniyordu. Safdil "Öyleyse bu manastıra gideyim," deyince yargıç "Hayır, bu mümkün değil," dedi ve nedenini anlattı. Safdil tüm bunlardan manastırın genç kızları kapattıkları bir tür tutukevi olduğunu anladı. Huronlarda raslamadığı bu korkunç geleneğe karşı, tıpkı adaşı Herkül'ün Kral Oechalie, kızı İole'yi vermeyi reddettiği zaman yaptığı gibi, öfkeye kapıldı. Gidip manastırı ateşe verip sevgilisini kaçırmak veya onunla birlikte yanmak istiyordu. Matmazel de Kerkabon bir yandan ağlıyor, bir yandan da yeğeninin çömez olması düşlerinin bittiğini görüyordu; sanki vaftiz edildiğinden beri Safdil'in içine şeytan girmişti.


Yüklə 421,15 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə