Friedrich nietzsche zerdüŞt böyle söYLÜyordu “İnsanüstünü” (Übermensch) nün Felsefesi



Yüklə 424,77 Kb.
səhifə5/13
tarix06.05.2018
ölçüsü424,77 Kb.
#41524
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13

ÖTE DÜNYALILARA DAİR

Bir zaman Zerdüşt de her fani gibi hayatın “öte yanı” hülyasını taşıdı. Adın bana bir mustarip tanrının eseri gibi görünürdü. O zaman dünya bana bir rüya ve bir tanrı şiiri, bir ilahi gayri memnunun gözleri önünde renkli bir duman gibi görünürdü.

İyi ve kötü, zevk ve elem, sen ve ben: yaratıcı önünde kar bir duman gibi görünürdü.

"Halik gözlerini kendinden ayırmak istiyordu. O zaman dünyayı yarattı. Bu, ıstırap çekenlere kendini kaybetmek ve gözlerini ıstıraptan ayırmak için çılgın bir zevk kaynağıdır.

Dünya bana vaktiyle çılgın bir zevk ve bir “kendini kaybetme” gibi göründü. Ebedi eksik, ebedi bir tenakusun ve eksikliğin timsali, eksik halikı için çılgın bir zevk; dünya bana bir zaman böyle göründü.

Ben de her fani gibi insanın ötesi hülyasını kurdum. Hakikatte insanın ötesi nedir?

Ah kardeşlerim, benim yarattığım bu tanrı, bütün tanrılar gibi insan eseri ve insan hülyasıdır.8

O, insandı ve hem de zayıf bir insan parçası, “ben”: bu hayalet gerçek öte dünyadan değil, kendi alev ve külümden geliyordu. Ne oldu kardeşlerim, ben acı çeken, kendimi yendim, kendi külümü dağa taşıdım ve kendime daha aydın, daha parlak bir şule yarattım. Ve bak, hayal o zamandan uzaklaşıverdi.

Böyle hayallere inanmak bana ve nekahettekilere ıstırap olurdu, bana acı ve hakaret olurdu. Fanilere şöyle hitap ediyorum.

Bütün “öte dünya” ları acı bir şey bir kudretsizlikti.

O ancak en mustaribin tadabileceği kısa bir saadet hülyasını doğurdu.

Bir adımda, ölüm adımı, son ereği isteyen hiç bir şey dileyemeyen miskin ve aciz bir yorgunluk bütün tanrıları ve öte dünyaları bu doğurdu.

Kardeşlerim bana inanın: bedende aciz getiren bedendi. Bu beden, çıldıran bir ruhun parmaklar ile son duvarlara sürtünüyordu.

Kardeşlerim bana inanın: arzda perişan olan, çaresiz kalan bedendi. O beden, varlığın kendine hitabını dinliyordu.

Böylece kafası ile ve yalnız kafası ile değil, bütün varlığı ile son mâniaları aşarak öte dünyayı istedi.

Fakat o ahiret, insandan saklıdır, bir semavi hiç, insansız ve insanlıksız âlem! ve varlık insana, insan olarak hitap ediyor.

Gerçek varlığın ispatı ve anlaşılması zordu.

Kardeşler söyleyin: en mucizeli şeyler, en alâ ispat edilmiş değil midir?

Evet, bu “ben” ve “ben” in tenakusları ve girdibatları (azman ve melezleri), en açık surette kendi varlığını anlatıyor. Bu, yaratan, dinleyen, bekleyen ve her şeyin ölçüsü ve kıymeti olan “ben”!

Bu açık varlık “ben” bedenden hitap eder. Ve şiir yaptığı, parçalanmış kanatlarla hülya kurduğu zaman da yine bedeni ister.

“Ben” daima daha iyi hitap etmesini öğrenir ve öğrendikçe beden ve toprak için daha fazla söz ve iltifat bulur.

Benim “ben”im bana yeni bir gurur öğretti. Bunu insanlara öğretiyorum: Artık kafayı en simâvi (yüze görünen) şeylerin tümüne gömmeyin, serbest taşıyın. Hayata hedef verecek bir “arz kafası” taşıyın.



İnsanlara yeni bir irade öğretiyorum:

Hastalar ve ölüm döşeğindekilerin körü körüne gittiği yoldan ayrılın. Bedeni ve toprağı hakir görenler, hastalar ve ölüm döşeğinde olanlardır. Bunlar “semaviyi”, kurtarıcı kandamlasını buldular:

Fakat bu tatlı ve kara zehri bile topraktan ve bedenden aldılar.

Onlar acılarından kaçmak istiyorlardı; fakat yıldızlar çok uzaktı.

O zaman içlerini çektiler. “İnsanı başka bir varlığa ve saadete ulaştıracak “ilahi” yollar olsa!” dediler, böylece kanlı içkilerini; öte dünyalarını buldular.

Bu nankörler, bu topraktan ve bedenden sıyrılmak sevdasına düştüler, fakat bu sıyrılmanın da hareket etmek ve saadetini kime medyundular? Bedenlerine ve bu toprağa.

Zerdüşt hastalara karşı mülayimdir. Onların tesellilerine ve nankörlüklerine kızmaz, onlara şifa nasip olsun ki: kendilerini yensinler ve kendilerine daha yüksek bir beden yaratsınlar. Gece yarısı, tanrının mezarına sokulmak hülyasını güden hastalara da kızmaz. Fakat hasta beden ve gözyaşları bana kalıyor.

Şair ve dindarlar arasında çok hastalar vardır.

Bunlar idrak edenlerden nefret ederler ve açıklığı, faziletlerin en körpesini, sevmezler.9

Hepsi geriye, karanlık zamanlara doğru bakarlar: O zaman hayal ve iman başka şeylerdi. Anlayışın taşkınlığı, Tanrı benzerliği ve şüpheler günahtı.

Bu Tanrı benzerlerini pekiyi tanırım: Onlar kendilerine inanılmasını isterler. Ve “Şüphe günahtır” derlerdi. Kendilerinin asıl neye inandıklarını pek iyi tanırım.

Gerçek bunlar bu öte dünyaya ve kurtarıcı kandamlasından değil, kendi bedenlerine inanırlardı. Ve kendi bedenleri onlar için her şeydi.

Fakat hasta bir şey: Derilerinden sıyrılmak dilerlerdi. Onun için ölüm telkincilerini dinler ve kendileri de öte “dünya” telkin ederlerdi.

Kardeşlerim, daha iyisi beni, sağlam bedenin sesini dinleyin.

Bu daha açık, daha temiz bir sestir. Tam ve sağlam yapılı beden daha açık ve daha temiz söyler arzî gayeden bahseder. Zerdüşt böyle söylüyordu.


BEDENİ HAKİR GÖRENLERE DAİR

Bedeni hakir görenlere hitap etmek istiyorum.

Bildiklerinizi değiştirecek değilsiniz, yalnız bedeninizden ayrılın, yani susun.

Ben, beden ve ruhum” çocuk böyle söyler.. Niçin çocuklar gibi söylememeli?

Fakat bilgiç kâhil (saçına ak düşmüş adam) der ki:

Ben “Tamamen bedenim, başka bir şeyim yok”

Ruh ise bedende mevcut bir şeyin adıdır.

Beden; büyük bir şuur, tek manalı birçokluk, bir kavga ve barışına, bir sürü ve bir çobandır.

Kardeşim senin ruh dediğin şey, küçük bir şuur, bedenin bir âletidir.

Büyük şuurun küçük bir âleti ve oyuncağı.

“Ben” diyorsun ve bu söze mağrursun. Fakat bunun daha büyüğü ki buna inanmak istemez misin, senin bedenin ve onun büyük şuurudur.

Bu, “Ben” demez fakat" “Ben” i yapar.

Duygunun duyduğu, fikrin kavradığı şeyin hiç bir zaman kendiliğinden bir ereği yoktur. Fakat fikir ve ruh, biz her şeyin hedefiyiz diye seni kandırmak isterler.

Onlar bu kadar kibirlidirler.

Fikir ve ruh, âlet ve oyuncaktır. Bunların arkasında büyük kül (bütün) vardır.

Bu kül, duygunun gözleri ve ruhun kulakları ile araştırır.

Bu kül, daima araştırır ve arar: Mukayese eder, zorlar, fetheder, tahrip eder, hükmeder ve “Ben” in hükümdarıdır.

Kardeşim, fikirlerinin ve duygularının arkasında kudretli bir âlem, meçhul bir üstat vardır. Onun adı küldür. Yeri Bedenindir.

O senin bedenindir. Bedeninde en parlak fikrinden ziyade şuur vardır.

Kim bilir bedenin, senin en yüce fikrîni ne için kullanır.

Senin külün “Ben” in ve onun mağrur adımları üstünde güler.

Kendi kendine der ki:

Fikrin bu atlayışları, bu uçuşları nedir? Benim hedefim için bir dolambaçlı yol. Ben; “Ben” in güzergâhı ve ona mefhumlarını fısıldayanım.

Beden “Ben” e der ki: “Şuran ağrısın” ve orası ağırır. Ve ağrısının durmasını düşünür. O, yalnız bunu düşünür.

Beden “Ben” e derki: “Şurada haz duy”, orası hazlanır ve sık sık nazlanmayı düşünür. Ve yalnız bunu düşünecektir.

Bedeni hakir görenlere bir söz söyleyeyim: O hâkir görme onların saygısıdır.

Saygı ve hakareti, kıymeti ve iradeyi yaratan nedir?

Yaratıcı beden, kendine hürmet ve hakaret yarattı, zevk ve elem yarattı

Yaratıcı beden, iradesinin kulu olarak kendine ruhu yarattı.



Ey bedeni hakir gürenler: Kendi hakaret ve deliliğinizle bedeninize hizmet ediyorsunuz. Size söylüyorum, bedeniniz bizzat ölmek istiyor ve hayata sırtını çeviriyor. Kendisinin en çok istediğinden başka bir şeye gücü yetmez. “Kendisinden ötesi için yaratmak”, en çok bunu ister, bütün hasreti budur. Fakat bu işte geç kalmıştır. Bunun için ey bedeni hakir görenler, bedeniniz göçmek istiyor. Ondan hayatı, bedeni tahkir ediyorsunuz!

Çünkü kendinizden ötesi için artık bir şey yaratamazsınız.

Ondan hayata ve toprağa öfkeleniyorsunuz.

Hakaretinizin manasız bakışında şuursuz bir haset gizlidir.



Bedeni hakir görenler! Sizin yolunuzdan yürümeyeceğim. Sizler benim için “insanüstünü” birer köprü değilsiniz.

Zerdüşt böyle söylüyordu.





Yüklə 424,77 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə