Fuad köPRÜLÜ’NÜn bugüNKÜ edebiyat adli eserinde



Yüklə 252,5 Kb.
tarix23.08.2018
ölçüsü252,5 Kb.
#63837
növüYazı

MEHMED FUAD KÖPRÜLÜ’NÜN BUGÜNKÜ EDEBİYAT

ADLI ESERİNDEN HAREKETLE EDEBİYATA DAİR GÖRÜŞLERİ1

Kadriye Yılmaz


Özet

Mehmed Fuad Köprülü, Türk edebiyatını geniş bilgisi ve araştırmaları ile bütüncül olarak eserlerinde ortaya koymuştur. Bu yazıda onun edebiyat hakkındaki görüşleri, Türk edebiyatının dününe, bugününe ve yarınına bakışı, Bugünkü Edebiyat adlı eserinden hareketle genel olarak değerlendirilmiş ve bunlar Edebiyatın Tanımı, Edebiyatın Kaynağı, Edebiyat ve Toplum İlişkisi, Millî Edebiyat başlıkları altında sunulmuştur.

Anahtar kelimeler: Mehmed Fuad Köprülü, Bugünkü Edebiyat, Edebiyatın Tanımı, Edebiyatın Kaynağı, Edebiyat ve Toplum, Millî Edebiyat.
Abstract

Mehmed Fuad Köprülü have been introducing Turkish literature as totalitarian with his wide knowledge and researches in his books. His opinions about literature, his critics about Turkish literature’s past, present and future is evaluated widely by affecting his book called Bugünkü Edebiyat. These are presented below the topics which are the Definition of Literature, the Resource of Literature, the relationship Literature and Society and the National Literatural.

Key words: Mehmed Fuad Köprülü, Bugünkü Edebiyat, definition of literature, sociaty and resource of literature, the relationship literature and society, the National Literatural.

Giriş

Mehmed Fuad Köprülü (1890-1966), başta Türk edebiyatı olmak üzere pek çok sahada eser vermiş bir bilim adamıdır. Edebiyat tarihi, Türk halk edebiyatı, Türk din tarihi, biyografi, dil tarihi, tarihî ıstılahlar, hukuk tarihi, iktisat tarihi, epigrafi, nümismatik, Türk sanat tarihi gibi alanlarda verdiği eserler onun bilimde çalışmalarını dar bir alana bağlamadığını, ilgisinin geniş sahalara yayıldığını gösterir.2

1908 yılında Mehâsin mecmuasında yayınlanan şiirleriyle edebiyat dünyasına adım atan Mehmed Fuad3, bundan sonra Servet-i Fünûn Mecmuası’nda yayınlanan 20’den fazla şiiri ile ve her hafta edebiyat, felsefe ve estetik hakkında yayınlanan makaleleri ile genç bir araştırmacı olarak tanınmaktadır.4 Burada yayınlanan yazılarından o tarihlerde sosyolojiye de ilgi duyduğu anlaşılmaktadır.5 1910’da “İlm-i Cem’iyyet” adı altında sosyolojiyi konu edinen beş seri makalesi Servet-i Fünûn’da yayınlanır. Köprülü’nün 1908-1912 yılları arasında bu mecmuada toplam 73 makalesi neşredilir.6

İlk kitabı olan Gustave le Bon’un Psychologie des foules adlı eserinden Rûhu’l-cemâat1909 ismiyle yaptığı tercümesi bu ilginin çok erken yaşlarda başladığınının işaretidir.7

Köprülüzâde, sosyolojiye olan vukûfiyetini daha sonraki eserlerinde Türk edebiyatının mahiyeti, tarihî seyri, meseleleri gibi konuları araştırırken kullanmasını bilir. Sosyolojinin prensipleri ile zenginleştirdiği Türk Edebiyatı tarihçiliği hâlâ onun attığı temeller üzerinde gelişmektedir.8

1912-1913 yılları Köprülü’nün şiirleri ve yazılarının çeşitli dergilerde yayınlanmaya devam ettiği yıllardır. Tasvîr-i Efkâr, Türk Yurdu gibi dergiler bunlardan bazılarıdır. Bu sıralar Ziya Gökalp’i tanıma fırsatı bulur ve onun sosyoloji ile ilgili görüşlerini yakından takip etme imkânı kazanır.

1913 yılında Bilgi Mecmuası’nın ilk sayısında yer alan “Türk Edebiyatı Tarihi’nde Usûl” adlı makalesiyle edebiyatımızın incelenmesinde takip edilmesi gereken en son metotları tetkik ederek dikkatleri üzerinde toplar.

Ziya Gökalp’in 12 Temmuz 1917’de neşrine başladığı Yeni Mecmua’nın kadrosunda Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Refik Halit, Ahmet Refik, Ömer Seyfettin, Faruk Nafiz, Orhan Seyfi, Ahmet Haşim, Yahya Kemal gibi değerli isimlerin yanında Fuad Köprülü de bulunur.

Dönemin siyasî, sosyal, edebî ve iktisadî olaylarının yakın takipçisi olan Yeni Mecmua’nın dikkatle ele aldığı konulardan biri sosyoji olmuştur. Gökalp, burada sosyoji ilmi hakkındaki görüşlerine sistematik olarak yer verir.

Köprülü’nün Yeni Mecmua’da şiirlerinin yanında9 Türk edebiyatı ile ilgili görüşleri ve incelemeleri de yayınlanır. Köprülü’nün ilk yazısı “Millî Edebiyat” başlığı ile çıkar. Bunun dışında Edebiyatta Şahsiyet, Edebiyatta Marazîlik, Bir Medeniyet Zümresine Mensup Edebiyatlarda Müşterek Kıymetler: Şekil, Bir Medeniyet Zümresine Mensup Edebiyatlarda Müşterek Kıymetler: Esas, Hayat ve Edebiyat, Vezin Meselesi gibi yazıları buradan okuyucusuna ulaşır. Birinci sayıdan itibaren seri olarak yayımladığı bu yazılarını daha sonra Köprülü, Bugünkü Edebiyat adlı eserine dâhil edecektir.

Bu yazıda, Fuad Köprülü’nün edebiyata dair düşünceleri, daha önce Yeni Mecmua ve diğer bazı dergilerde yayınladığı makalelerini topladığı kitabı olan Bugünkü Edebiyatİstanbul 1924’tan hareketle değerlendirilecektir. Edebiyatın Tanımı, Edebiyatın Kaynağı, Edebiyat ve Toplum, Millî Edebiyat Anlayışı başlıkları altında onun bazı temel görüşlerine yer verilecektir.

Bugünkü Edebiyat, Köprülü’nün millî edebiyat meseleleri başta olmak üzere devrin güncel edebî eserlerini ve değişik vesilelerle dönemin edebiyatçıları hakkında yazdıklarını ve İran edebiyatı ile ilgili Hüseyin Dâniş ile yaptığı tartışmalarını içeren 6 yazıyı ve daha başka edebî konularda yayımlanan 32 yazıyı bir araya getirdiği derleme bir kitap hüviyetini taşır.

Eser, esas olarak üç bölümden oluşur. İlk bölüm olan Millî Edebiyat Meseleleri, Köprülü’nün toplam 15 yazısını içerir (5-155 s.). İkinci bölüm Eserler Arasında başlığını taşır ve içinde 13 yazı yer alır (155-186 s.). Maziden Gölgeler başlığını taşıyan 3. ve son bölümse 4 yazı ile kitabın en küçük bölümünü teşkil eder (286-322 s.).

Bugünkü Edebiyat’ın ikinci ve üçüncü bölümü, daha çok tenkidî ve güncel kitap tanıtımlarına, ilk bölümü “Millî Edebiyat Meseleleri” ise adından anlaşıldığı gibi, Köprülü’nün daha önce bazı dergilerde millî edebiyat, vezin konusu, edebiyatın hayatla ve ilimle olan ilgisi gibi, belli bir şahıs veya eserin tanıtımı ve tenkidinden çok teorik konuları değerlendirdiği yazılarına ayrılmıştır.

Kitabın 2. bölümü olan “Eserler Arasında”, Köprülü’nün gündemdeki yeni çıkan eserleri ve muharrirlerinin tanıtımını ve değerlendirmelerini içeren yazılarının bulunduğu kısımdır. Hakkında yazılar yazdığı bu eserlerin kitaptaki başlıkları ve bu başlıkların altında yer alan künyeleri ile ilgili Köprülü tarafından yapılan açıklama cümleleri aşağıya aynen alınmıştır:



Mev‘ûd Hüküm Muharriri: Hâlide Edib Hanım –1330, (s. 157-168)

Firâk-ı Irâk Muharriri: Süleyman Nazîf Bey –İstanbul, 1917- 61 sahife; Ressam Namık İsmail Beyin iki levhasını muhtevi

Aydemir Muharriri: Müfide Ferid Hanım –Halk Kütüphanesi, İstanbul 1917 -184 sahife

Binnaz Muharriri: Yusuf Ziya –Üç Perdelik Manzum Facia, 76 sahife- İstanbul, 1919

Fırtına ve Kar O. Seyfi Beyin –Şiir Kütüphanesi: Dördüncü Kitap, 45 sahife –Halk Kütüphanesi, 1919

Yıldızlar ve Gölgeler Şükûfe Nihâl Hanımın –İstanbul, Halk Kütüphanesi, 1919 -40 sahife

Sihâm-ı İlhâm Halil Nihâd Beyin –Muhmud Bey Matbaası, 1921 -256 sahife

Makber Münâsebetiyle Abdülhak Hamid: “Makber” ve “Ölü”, Temsil-i Kat‘î –Müellifin yeni bir resmi ve mukaddimesiyle muvaşşah –Orta hacimde 154 sahife, Matbaa-i Âmire 1922

İran Tarih-i Edebiyatı Muharriri: Hüseyin Dâniş –Matbaa-i Âmire, 1332 –100 sahife

Rübâiyyat-ı Ömer Hayyâm Muharriri: Rıza Tevfik ve Hüseyin Dâniş –Büyük hacimde 368 sahife müteaddit resimlerle müzeyyen -Evkaf Matbaası, 1922.

Aşağıda kitaptaki bütün yazılar ve bu yazıların yayınlanış tarihleri tablo hâlinde görülmektedir:



adı

nu

Yazı Adı

Sayfa

Tarih

I. Millî Edebiyat Meseleleri

1

Millî Edebiyat

7

12 Temmuz 1917

2

Edebiyatta Şahsiyet

17

19 Temmuz 1917

3

Edebiyatta “Marazî”lik

30

26 Temmuz 1917

4

Bir Medeniyet Zümresine Mensup Edebiyatlarda Müşterek Kıymetler: Şekil

40

2 Ağustos 1917

5

Bir Medeniyet Zümresine Mensup Edebiyatlarda Müşterek Kıymetler: Esas

53

9 Ağustos 1917

6

Millî Vezin

63

2 Eylül 1917

7

Millî Edebiyatın İlk Mübeşşirleri

77

24 Kânûn-ı Evvel 1921

8

Bir İstimzâc Münâsebetiyle

82

27 Kânûn-ı Evvel 1917

9

Vezin Meselesi

98

16 Ağustos 1917

10

Evzân

110

6 Eylül 1917

11

Hayat ve Edebiyat

117

11 Teşrîn-i Evvel 1917

12

Bugünkü Edebiyat

127

Teşrin-i Sânî 1919

13

Yapma Edebiyat

134

Kânûn-ı Evvel 1919

14

Adaptasyon” Merakı

141

Kânûn-ı Sânî 1919

15

Edebiyat ve İlim

149

Şubat 1920

II. Eserler Arasında

1

Mev‘ûd Hüküm

157

15 Şubat 1919

2

Firâk-ı Irâk

169

Kânûn-ı Sânî 1919

3

Aydemir

172

24 Şubat 1919

4

Binnaz

181

2 Mart 1919

5

Fırtına ve Kar

188

24 Şubat 1919

6

Yıldızlar ve Gölgeler

192

12 Mart 1919

7

Sihâm-ı İlhâm

195

1 Eylül 1921

8

Makber Münâsebetiyle

201

1922

9

İran Tarih-i Edebiyatı

207

31 Kânûn-ı Evvel 1918

10

Hüseyin Dâniş” Beye

221

21 Mart 1918

11

Hüseyin Dâniş” Beye:

245

16 Mayıs 1918

12

Hüseyin Dâniş Beye

255

4 Temmuz 1918

13

Rubâiyyat-ı Ömer Hayyâm

271

1 Eylül 1922

III. Maziden

Gölgeler

1

Üstâd Ekrem

289

7 Şubat 1914

2

Nigâr Hanım

297

11 Nisan 1918

3

Ebuzziyâ Tevfik Bey

314

1913

4

Ali Nusret Bey

319

-

Yazının bu bölümünde Köprülü’nün temel olarak Bugünkü Edebiyat adlı eserinin “Millî Edebiyat Meseleleri” kısmından hareketle edebiyata dair görüşleri ele alınacaktır. Bunu yaparken Köprülü’nün Türk Edebiyatı Tarihi’nin özellikle giriş bölümüne, Türk Edebiyatı Tarihi’nde Usûl, Türk Edebiyatı’nın Menşe’i gibi önemli diğer yazılarına gidilerek görüşleri arasında bağlar kurulmaya uğraşılacaktır.

Edebiyatın Tanımı


Köprülü, temel olarak edebiyatın iki ayrı tanımı olduğu görüşündedir:

“Evvelâ, edebiyat kāri’lere göre târif olunabilir: Edebî eser bir sınıf kāri’in zevk, veya fikirce istifade maksadiyle okuduğu, heyecan duyduğu, hissettiklerine kalplerde ma‘kes bulduğu eserlerdir.”10

Köprülü’ye göre bu tanım, edebiyatı bütünüyle kapsamaz. Söz konusu tanım, merkeze eserden ziyade okuyucuyu yerleştirir. Köprülü, yukarıdaki tanıma ikinci bir tanım daha ekler. Edebiyatın “hâricî” değil, “dâhilî” amacını gösterir; bu tanımı ise şu şekilde yapar:

“Edebî eserin tabiatini gösteren nişânelerden biri, onda bir maksat, bir san‘at gāyesi bulunması, yâni şekil ve mâna itibariyle güzelliği hâiz olmasıdır.”11

Bunlara, edebî eserin ifâde ettiği hisleri okuyucular zümresine aynı kuvvetle hissettirmesi şartını da eklemektedir.

Görüldüğü gibi Köprülü, edebiyatın iki ayrı cephesi üzerinde durmaktadır:



  1. eserin dışında ve okuyucuyu ilgilendiren; alıcı merkezli yönü,

  2. edebî eserin metnini merkeze alan yönü.

Köprülü’nün bu tespitlerinde Fransız edebiyat tarihçisi Gustave Lanson (1857-1934)’un tesirinden söz etmek yerinde olacaktır. Lanson, edebiyat ile medeniyet arasında illiyet’in varlığı üzerinde durmaktadır. Ona göre edebî eser, medeniyet ile ilintilidir ve sanatkârın yaşadığı devir, sosyal çevre, iktisadî şartlar ve gelenek ile izâh edilebilir. İçinde oluştuğu medeniyet dairesini en mükemmel şekilde yansıtabilen, bir okur kitlesinin kendi ruhunu ve temayüllerini bulduğu eser, edebiyatlar içinde şaheserlik derecesine ulaşır.12

Lanson, Tarih-i Edebiyatta Usûl (Méthodes de l’histoire littéraire, Paris 1925) eserinde, edebiyat ve tarih arasındaki müşterekleri ve farkları sayar. Lanson, edebiyatı iki şekilde tanımlamakta ve edebiyatın okuyucu açısından tarifini edebî eser ile ilmî eser ayrımını göz önünde bulundurarak izâh etmektedir:

“Edebî eser, bir şube-yi ilmiyyede ihtisas kesp etmiş bulunanlara mahsus olmak ve hususî bir talim veya hususî bir gaye istihdâf etmek üzere kaleme alınmış olmayan eserdir ki sadece zevklerini veya fikrî inkişaflarını arayan külliyetli bir kâri zümresi tarafından okunur.”13

Edebî eser için yaptığı diğer tanımı olan “öz, esasî, intenseque” tanımını Lanson:

“Manalarının ve tesirlerinin tamamiyle meydana çıkması, şekillerinin bediî bir tahliline mütevakkıf olan bütün eserlerden müteşekkildir.”14

şeklinde verir.

Köprülü, Bugünkü Edebiyat adlı eserinde Bir Medeniyet Zümresine Mensup Edebiyatlarda Müşterek Kıymetler: Şekil ve Bir Medeniyet Zümresine Mensup Edebiyatlarda Müşterek Kıymetler: Esas başlığı altındaki yazılarında bu konu hakkında değerlendirmelerde bulunur. Bu yazılarda Köprülü, şekil (eda, forma, exécutıon) ve anlam (esas, ruh, tefehhüm, telâkki, conception)ın edebî eseri oluşturan unsurlar olmasını medeniyetlere ait edebiyatların ortak ögeleri olarak açıklar.

Köprülü söz konusu yazısında şekil kelimesi yerinde eda, forma, exécutıon’u da kullanır. Köprülü’ye göre edebî şekil:

“Bediiyyat tetkiklerinde sık sık tekrar eden belli başlı kelimelerden biri de “şekil forme” kelimesidir; ekseriyetle “esas fond” mukabili olarak kullanılan bu kelimeye karşı, yine hemen hemen aynı mefhumu ifade eden, “eda Exécution” tabiri de vardır ki, bunun mukabili “tefehhüm, telakki Conception”dur.15

Köprülü, şekli lirizm, destan ve dramın konulduğu kalıplar olarak tanımlar:

“umumiyetle kabul olunan üç büyük edebî nev‘in –yani “lirizm, destan, dram”ın –haricî, “gayr-i mücerret Concret” tezahürleri”dir; yani “herhangi cemiyette olursa olsun edebî mahsullerin aldığı muayyen birtakım tarzlardır: Meselâ, Garp edebiyatlarında “trajedi”, yahut “roman”, veya romanın diğer ikinci derecede taksimatı nasıl birer edebî şekil ise, bizde de “gazel”, “kaside”, “Şehnâme”, yahut “manzum hamse” de yine aynı mahiyette birer şekildir.”16

Köprülü, edebî şekillerin kaynağını dinî ayinlere kadar götürür. Ona göre, İslâmiyet’ten önceki “kavmî devre”mizde şekiller oldukça azdır ve bireyin üstündedir. Çünkü bu ilk dönemde henüz ferdî şahsiyetler oluşmamıştır. Şekillere âdeta dindarâne bir bağlılık vardır. Köprülü’ye göre bu ilk dönemlerde şiir, dans ve müzik içiçedir.

Görüldüğü gibi Köprülü, edebî şekilleri sosyoloji ile izâh eder. Türk edebiyatındaki şekillerdeki artışın diğer kavim ve medeniyetlerin şekillerinden etkilenmesi sonucunda oluştuğunu izah eder:

“Şekl”i yalnız basit bir “teknik tarzı”ndan ibaret farz ederek onun büyük bir “bediî kıymet”i olduğunu ve hatta bu itibariyle bediiyatçı için hemen hiç bir ehemmiyeti bulunmayacağını söylüyorlar. Hâlbuki, kavimlerin ilk edebiyatları biraz tetkik edilecek olursa, “şekl”in, “müşterek telakki Conception Collective”nin “ananevî ifadesi” olduğu, yani, şahsın fevkınde “bediî bir şe’niyyet” gibi telakkisi icap ettiği derhâl anlaşılabilir.”17

Köprülü’ye göre edebî eseri şekille birlikte oluşturan ikinci ve asıl unsur “esas” veya “ruh” unsurudur.

Ona göre eserin mana yönünü oluşturan temel unsurlar, toplumun ruhundan, müşterek telakkiler (Conception Collective)’inden gelmektedir. Toplumun ruhunu ise estetik, ahlâk, din ve hukuk meydana getirir.


Edebiyatın Kaynağı


Fuad Köprülü, Millî Tetebbular Mecmuası’nda Eylül-Ekim 1915’te yayımlanan “Türk Edebiyatı’nın Menşe’i” adlı makalesinde Fransız sosyoloğu Emile Durkheim (1858-1917)’in görüşleri doğrultusunda bu konu hakkında şunları ileri sürer:

“Umumiyetle güzel san‘atlar -ve pek tabiî olarak onun kısımlarından olan şiir- menşe’leri itibariyle, din ile çok alâkadardır: Oyunlar ve güzel san‘atların başlıca şekilleri dinden doğmuş ve uzun müddet dinî bir mâhiyeti muhâfaza etmiştir.”18

Durkheim’in bu konudaki görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

Durkheim, dini metafizik bir hadise olmanın ötesinde sosyal bir kurum olarak görür. Ona göre dinin kaynağı toplumdur. Durkheim için din, bütün sosyal kurumları yaratmış bir ana kurumdur. Her dini, daha ilkel bir dinin değişmiş şekli olarak algılar. 19

Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserinin “İlk Şiirler ve Şairler” bölümünde de sanatın kaynağının din olduğu düşüncesini şu şekilde ifade eder:

“Güzel san’atlar ismi altında toplanan” şiir, musiki, heykeltrâşî, resim, mimârî, raks’ önce dinden yâni dinî âyinlerden doğmuş, uzun müddet tamâmiyle dinî bir mahiyette kalmıştır. İnsan cemiyetlerinde insanlığın zihnî faaliyetleri yavaş yavaş “dinî şekiller”den “Lâdinî= dindışı” şekillere geçerek “Dinî ayinler” daha sonra “din dışı oyunlar” mâhiyetini alır; ve itikadları doğuran faaliyet, san’at eserlerini de vücûde getirir.”20



Türk Edebiyatının Menşe’i adlı yazısında Durkheim’in yalnız sanatın değil, insanlığın zihnî faaliyetlerinin başlangıçta dinî olduğu fikrine katılır:

“Umumiyetle güzel san‘atlar ve – pek tabiî olarak onun kısımlarından olan şiir –, menşe’leri itibariyle, din ile çok alâkadardır. Oyunlar ve güzel san‘atların başlıca şekilleri dinden doğmuş ve uzun müddet dinî bir mâhiyet muhâfaza etmiştir. Durkheim’in uzun uzadıya izah ettiği gibi, insanlığın zihnî faâliyeti yavaş yavaş dinî şekillerden dinî olmayan şekillere geçerek, dinî ayinler dinî olmayan oyunlar mâhiyetini alır ve i’tikadları doğuran faâliyet eserleri san‘atı vücûda getirir.”21

Köprülü’ye göre iptidaî cemiyetlerde estetik (bediî) hissin ilk görünüşü ‘raks’ şeklindedir; fakat bunda ‘şiir’ ile ‘musiki’nin ilk tohumları vardır.22 Ona göre ilk dönemlerde sanatlar iç içe ve karma bir hâldedir. Şiir, önce danstan ayrılır ve daha uzun müddet müzik ile ilgisini korur. Bir beste yahut musiki âletinin eşliğinde terennüm olunur. İlk dönemlerdeki ilkel kavimlerin şiirleri hiç kimseye ait değilken sosyal iş bölümünün teşekkülü ile mugannî-şair zümreleri oluşur.

Köprülü’ye göre sanat, din için bir süs değil zarurî bir unsurdur. Âyin sırasında vücûda gelen eserler, “gerek şeylan’lardaki kasideler, gerek sığır’lardaki destanlar, gerek yuğ’lardaki mersiyeler, ilk önce dinî bir mâhiyeti hâiz ve ibâdet edilen mâbutlara mahsus birer ilâhî (hyme) iken, yavaş yavaş, dinî-sihirbâzâne bir mâhiyet almış ve nihayet din dışı kalmıştır”23



Durkheim (1858-1917)’in Din Hayatının İptidaî Şekilleri (les Formes Elémentaires de la Vie Religieuse, 1912) kitabından hareketle Köprülü, Türklerin ilk şiirlerinin de diğer bütün kavimlerde olduğu gibi önceleri lirik, epik ve dramatik unsurların birbiriyle karışmış bir hâlde olduğunu iddia eder.

Edebiyat ve Toplum

Köprülü, edebiyatın toplumu ile ilişkili olduğu görüşünü şöyle değerlendirmektedir:

“Edebiyat, din, lisan, ahlâk gibi, en iptidaî cemiyetlerden bugünkü en yüksek milletlere kadar bütün insan cemaatlerinde mevcut içtimaî bir mahsuldür. Meselâ Avusturalya’nın yahut Afrika’nın nîm-vahşi kabileleri nasıl kendi zevklerini aks ettiren bir edebiyata malikse, Almanla, Ruslar, Norveçliler de kendi edebî vicdanlarının makesi olan bir edebiyata maliktirler.”24

Burada Köprülü, edebiyata sosyolojik açıdan bakar. Bu yaklaşımı, Türk Edebiyatı Tarihi 1926 adlı eserinin ilk sayfalarında şu şekilde ifade eder:

Bir milletin edebiyâtı, millî ruhu ve millî hayatı göstermek için en samimî bir ayna sayılabilir. “Bir millet hayatı nasıl görüyor? Nasıl düşünüyor? Nasıl hissediyor?” Biz bunu en doğru ve en canlı olarak o milletin fikir ve kalem mahsûllerinde bulabiliriz.25

Köprülü, edebiyatı sosyal bir kurum olarak kabul eder. Bir edebî eseri anlamak için eserin devrini tanımak, o devir insanının hayata ve dünyaya bakışını öğrenmek gerektiği kanaati söz konusu yazının devamında şöyle verilir:

Hakikaten bir milletin coğrafî çevresiyle, sonra dinî, iktisâdî, hukukî, ahlâkî, bediî, siyâsî hayâtiyle edebiyatı arasındaki bağlantılar o kadar açıktır ki, bu husuta izahatı bile fazla görüyoruz.26

Köprülü’nün bu fikirlerinde Gökalp’in etkisi hiç şüphesiz inkar edilemez.

Bununla birlikte Hippolyte Taine (1828-1893)’in görüşlerinin yansımalarını da gözlemlemek mümkündür. Batıda edebiyata daha çok sanatkârın psikolojisi açısından bakan Sainte Beuve (1804-1869)’27ye mukabil Taine ve Lanson, edebiyat araştırmalarında dış ve toplumsal âmillerin önemine dikkatleri çekerler.28

Taine, sanat eleştirisine pozitif anlayışı ve determinist görüşü getirir. Ona göre doğa ve biyolojik bilimlere uygulanan yöntemler sanata da uygulanabilir. Sanat eserleri ile doğa olaylarını denkleştirir ve onları bazı formüllerle gruplandırır. Sanata ve tarihsel bilimlere tümdengelim metodunu uygular.29

Taine, edebiyatı daha çok sosyolojiyi ve dış etkenleri ele alarak anlamaya çalışır. “Taine’nin teorisi insanın yarattığı şeyleri iklim, biyolojik yapı ve toplumla ilgili etkenlerin bir birleşmesi şeklinde açıklar”30.

Taine, Irk-muhit-an (Avâmil-i Selâse Nazariyesi) şeklindeki teorisiyle sanatı etkileyen âmiller üzerinde durur. Irk’ın, fiziksel çevrenin ve zamanın, sanat ve edebiyat eserlerinin oluşumundaki etkilerini araştırır. Taine’e göre düşünmenin, duymanın ve ruh durumlarının bazı genel biçimleri vardır. Genel olarak doğuştan gelme ve kalıtımsal ruhsal eğilimler bütünü olarak ırkı görür. Halkın ruhunun geliştiği nokta olan çevreden zamanın da ayrı olamayacağını düşünür.31

Taine’e göre bu üç unsur, bazı devirlerde bazı sanatları etkiler. Örneğin Eski Yunan, heykeltraşlık; Ortaçağ, mimari; XVII. yüzyıl Fransası, trajedi; XIX. yüzyıl: musiki sanatlarında gelişmiştir.

Köprülü’de, Taine’in bu görüşlerinin yansımalarını “Türk Edebiyatı Tarihi’nde Usûl” makalesinde görmek mümkündür: Köprülü, edebî eseri araştırma yollarını verirken “eserin meydana geldiği muhit ve zaman ile, muharririne göre, yâni daha ziyade tarihî bir görüş noktasından tedkik olunmalıdır.”32 zorunluluğunu fark ettirir. Köprülü’nün Taine’in fikirleri ve perspektifini dikkatle değerlendirdiği anlaşılmaktadır.

Köprülü, “Türk Edebiyatı Tarihi’nde Usûl” makalesinde Taine’e ait cümlelerden önemli gördüklerini kendi fikirlerini açıklamak için iktibas eder.33

Lanson da Taine doğrultusunda edebiyat ve toplum arasındaki etkileşimi araştırır. Edebiyatı toplumun tamamlayıcı parçası olarak değerlendirir:

“Edebiyat, cemiyetin ifadesidir: Bu itiraz kabul etmez bir hakikat olmakla beraber bir çok hatalar tevlit eylemiştir. Edebiyat, çok defa, cemiyetin mütemmimidir. Çok defa, edebiyat, başka hiçbir yerde kuvveden fiile çıkamayan şeylere tercüman oluyor.”34

Köprülü, Lanson’un edebiyat tarihini medeniyet tarihinin bir parçası kabul ettiği görüşünü Lanson’a ait olan şu cümleler ile delillendirir:

“Fransız edebiyatı millî hayatın bir tazâhür simasıdır; o, zengin ve uzun tekemmülünde siyasî ve içtimaî vak‘alar kadar te’siri devam eden fikrî ve hissî hareketleri kaydetmiş, hattâ fazla olarak, fiiliyat âlemine çıkamayan elem ve hayallerden mürekkep, gizli, dâhilî hayatı göstermiştir. Bizim en yüksek vazifemiz, okuyanları, Montaigne’in bir sahifesinde, Corneille’in bir piyesinde, hattâ Voltaire’in bir sonnet’sinde, bütün beşeriyete, yahut Avrupa’ya, veya Fransa’ya has medeniyetin inceliklerini tanımaya sevketmektir.”35

Köprülü, Lanson’un edebiyat tarihçisinin amacının medeniyetin inceliklerini göstermesi gerektiği idealinin Türk edebiyatı için de aranması ve uygulanması gerektiği kanaatindedir.

Köprülü’ye göre “Sanat, her milletin kendi ruhundan doğan ve o ruhu tamamiyle aksettiren en samimî bir mahsuldür; o mahsul ne kadar ibtidai bir mahiyette bulunursa bulunsun, dahilî tekamülüyle yavaş yavaş yükselmeye ve yükseltmeye namzettir.”36

Edebiyat, sosyal bir kurum olduğundan hayat ile kuvvetli bir ilişkiler ağına sahiptir. Hayat ile bağı olan edebiyat, samimî bir edebiyattır:

“Hayatı en gizli, en karışık köşelerine kadar göstermeyen, ruhlarımızın yükselme hamlelerini anlatmayan, duygularımızı tıpkı hayatta olduğu gibi saf ve derin bir surette duyurmayan, elemlerimizi, felaketlerimizi, ahlakî yaralarımızı açık açık aksettirmeyen bir edebiyat, hayat ile rabıtasız ve sahte bir edebiyattır.”37

Bir sanatkârın eserinin başarısı, içinde bulunduğu ortamı göz ardı etmemesi ile gerçekleşecektir:

“Her sanatkâr sanatının unsurlarını muhitinden, zamanından alarak milletinin duyup da ifade edemediği hislere bir tercüman olur; bu millî hislerin mutlaka filan veya falan şekilde bulunması, vatanperverane veya gayr-i vatanperverane olması iddia edilemez; muhitte dolaşan müphem, umumî temayülleri duyarak onları kelimelerle, renklerle, seslerle ifade etmek, sanatkârların vazifesidir.”38

Köprülü, edebiyatın bir bütün, “küll” olduğunu savunur. Ona göre bugün kaleme alınan bir eser, ancak bütün bir edebiyat geleneği içinde anlaşılabilir.

Bu külliyet ve bütünlük fikri onu, Türk edebiyatı tarihi araştırmalarını İslâmiyet öncesine kadar götürmeye sevk eder. Türk tarihini ve edebiyatını bir bütün olarak görüp Anadolu sahasından başka Azerî ve Çağatay sahasını da bu bütünlük içinde konumlandırır. Edebiyat tarihimiz için yaptığı tasnifinde kendinden önceki edebiyat tarihçilerinin Türk edebiyatını hep Osmanlı sahası ile sınırlamalarına kesin bir son verir.

Onun Türk edebiyatını, İslâmiyetten evvel Türk Edebiyatı, İslâm medeniyeti tesiri altında, Avrupa medeniyeti tesiri altında Türk Edebiyatı şeklindeki üçlü tasnifi bugün hepimizin malûmudur. Medeniyet tarihi esas alınarak kendi ifadesi ile “tarihî icablara riâyet”le ve “içtimaî müesseselerin tetkiki”39 ile yapılan bu tasnif, onun edebî eserle toplum ve medeniyet arasında bulunduğu savunulan derin bağın bütün bir edebiyat tarihimize uygulanması şeklinde açıklanabilir.


Millî Edebiyat Anlayışı


Köprülü’nün eserlerindeki düşünceleri arasında yer alan bir diğer konu da onun Millî edebiyat hakkında gelişen ve değişen fikridir. Burada şunu ifade etmek gerekir ki Köprülü’nün yazılarına bakıldığında millî edebiyat kavramının farklı iki anlamı karşıladığı görülür. Bunlardan ilki, muhtevasını milletten alan ve henüz ideal hâlinde olan bir edebiyattır. Bu, belli bir zamana mukayyed değildir. Diğeri ise devrinde kendisinin de içinde yer aldığı Millî Edebiyat hareketidir.

Mehmed Fuad, ilk gençlik dönemlerinde Servet-i Fünûn dairesinde şiirler kaleme almaktadır. 24 Şubat 1910 tarihinde Servet-i Fünûn’da yayınlanan Fecr-i Âti Beyannâmesi’ne imza atan 21 isim arasında Köprülü de vardır.

Köprülü’nün Servet-i Fünûn’da yayınladığı Millî Edebiyat haraketi ile ilgili ilk yazıları onun tenkidî görüşlerini verir.40. O sıralar, Genç Kalemler’in başlattığı Millî Edebiyat hareketine karşı duran Cenap Şehabettin ve Rıfat Celal ekseninde yer alır. Servet-i Fünûn’da “Edebiyat-ı Milliye” başlığıyla (16 Mayıs 1911’de) yayınlanan yazısında başta “ırk” kavramının Millî Edebiyatçılar tarafından yanlış anlaşıldığı yönünde tenkitler getirir.41 Köprülü, bu sıralar Millî Edebiyatçıların ileri sürdüğü o günkü edebiyatın “millî ruhtan” yoksun olduğu şeklindeki iddialarını reddetmekte ve ırk mefhumunun dikkatsizce kullanımına karşı çıkmaktadır. Bu yazıda ırkın, tek ve sabit bir anlama sahip olmadığını, coğrafî çevrenin ve sosyal çevrenin değiştirdiği bir yapısı olduğunu açıklar42. Köprülü, Millî Edebiyatçıların “ırk”ı algılayışlarında gördüğü müphemliği, Batılı bilim adamlarının görüşlerine –Taine ve ardından Fransız düşünürü Ernest Renan (1823-1892)– dayanarak tenkitlerde bulunur:

“Henüz fikirlerini izah edemedikleri cihetle “Edebiyat-ı Milliye” taraftarlarının bu terkip ile ne demek istediklerini, nasıl bir nokta-i nazar takip ettiklerini lâyıkıyla bilmiyorum; yalnız görüyorum ki ortada –belki kendilerini taraftar addedenlerin bile mahiyetini tayin edemeyecekleri –dûrâdûr, boş bir gürültü var : Edebiyat-ı Milliye olmalı, bizde Edebiyat-ı Milliye yoktur, Fransa’nın yahut İskandinavya’nın gibi millî bir edebiyata mâlik olmalıyız ...ilh.”43

Bu tenkidî dönemin ardından Köprülü de gittikçe etkisini gösteren Millî Edebiyat hareketine kayıtsız kalamayacaktır. O sıralarda yalnız sade ve destansı şiir tecrübeleri ile Millî Edebiyat’a katılmakla kalmamış; aynı zamanda millî bir edebiyat anlayışının ne olduğunu izah eden bir fikir adamı olarak da Millî Edebiyat hareketine dâhil olmuştur:

1911’de Servet-i Fünûn’da yayınlanan “Edebiyat-ı Milliye” başlıklı yazısı ile 12 Temmuz 1917’de Yeni Mecmua’da neşredilen “Millî Edebiyat” yazısı mukayese edildiğinde Köprülü’nün Millî Edebiyat hakkındaki görüş açısındaki değişmeyi görmek mümkündür. Köprülü bu ikinci yazıda uzun müddet Millî Edebiyat meselesinin yanlış anlaşıldığını beyan eder:

“İtiraf edelim ki uzun müddet hepimiz bu meseleyi yanlış, karışık hatta ters anladık: Bazıları bunu “kavimlerin eski seciyelerini gösteren bir edebiyat” tarzında tevil ederek destan ve koşma tarzına döndüler; bazıları “mahallî renkleri aks ettiren bir edebiyat” sanarak eski “gül, bülbül, lâle, piyâle, ney, mey” mefhumlarından tekrar ilham almak istediler; millî edebiyatın gazel ve koşmadan ibaret olduğuna bir türlü inanamayanlar da, büsbütün makûs bir düşünceyle hareket ederek, “yeryüzünde tek bir medeniyet varken, bugünkü medenî milletlerin arasına Çin’dekini hatırlatan yeni bir set çekilemeyeceğini” iddia ettiler...”44

Yeni Mecmua’da yayınlanan bu yazısında millî bir edebiyatın, Türklüğün en eski devirlerine gidip koşma ve destan tarzının yeniden canlandırılması anlamına gelmediğini açıklamaktadır: “Millî edebiyat iptidaî edebiyat değil, asrî yani tekemmül etmiş bir edebiyattır.”45 Gazel ve kaside tarzını yeniden dirilterek “gül, bülbül, lâle, piyâle, ney, mey” mazmunlarından tekrar ilham almak da değildir. “Millî edebiyat, şekil itibarıyla bugünkü Avrupa edebiyatlarından farksız olmakla beraber, esas itibarıyla tamamen şahsî ve ibdaî bir edebiyat demektir.”46

Bu dönemde “En yüksek edebiyat, en ziyade şahsî olan yani en çok kendine benzeyendir”47 diyen Köprülü, kendi milletini ve ruhunu en güzel tarzda ifade eden edebiyatı, millî edebiyat olarak kabul eder. Ona göre muhtevayı milletin harsından almak millî edebiyat için yeterli değildir. Bu konuları işleyip süslemenin gerekli olduğu fikrindedir.

Millî edebiyatın var olabilmesi için ne gerekir?

“Bir defa ‘millet’ yani bugünkü manasıyla ‘asrî bir cemiyet’ mevcut olmayınca Millî edebiyat vücuda gelemez. Asrî bir cemiyetin vücuda gelmesi için ise, onun dinî, hukukî, ahlâkî, iktisadî, lisanî ve bediî müesseseleri bütün hususiyetleriyle meydana çıkarılarak sair muasır milletlerde olduğu gibi tanzim ve ıslah edilmelidir.”48

Köprülü, üst tabaka ile alt tabaka arasında karışma ne kadar çok olursa ve yukarı tabaka aşağıdan ne kadar çok unsur alırsa o kadar millî bir edebiyat teşekkül edeceğini düşünmektedir:

“Millî dediğimiz şey, hiç bir zaman o aşağı tabaka değil; yalnız unsurları oradan alınarak yukarı tarafın ortaya koyabildiği bir şeydir”.49

Köprülü, Millî Edebiyatı, edebiyatta “halkçılık” olarak görür. Köprülü’ye göre halkçılık, “halkın dilini, halkın veznini alarak bu milletin ruhunu edebî eserlerde dile getirmek, bunun felâketlerine ağlamak, bunun sevinçlerinin sırdaşı olmak”50 demektir.

“Bizim istediğimiz edebiyat bütün unsurlarını milletten alan, böylelikle Rus romanı, Norveç tiyatrosu gibi kendine mahsus belirli bir şahsiyete sahip olan edebiyattır. Bir edebiyat ki onda bu memleketin her köşesini bulmak, her türlü güzelliklerini görmek; ruhunun en gizli kalmış bölgelerini bile meydana çıkarabilmek mümkün olsun.”51

Böylece Köprülü, muhteva (“esas/ruh”)’yı milletten almayı millî bir edebiyatın varlığı için ön şart kabul eder.

Türk edebiyatında daha önce millî bir edebiyatın olup olmadığını şöyle değerlendirir:

“Lisan ve edebiyatımızın her türlü içtimaî ve muzır tesirlerden kurtularak müstakil ve şahsî bir mahiyet alması gayesini takip eden “Millî Edebiyat” cereyânı, bazılarının iddia ettiği gibi şu son senelerin doğurduğu alelâde bir bidat değildir. Bunun çok uzun bir mazisi, şimdiye kadar her nedense meçhul kalmış eski taraftarları, ve şu son senelerde ise esbâb-ı muvaffakiyeti hazırlayan bir çok içtimaî ve derin âmilleri vardır. Türklerin şimdiye kadar gâh Acem gâh Avrupa tesiri altında kalan, kendi ruhunu, kendi hususiyetlerini bir türlü gösteremeyen fakir ve mukallit edebiyatının yerine, köklerini tamamen halktan alan ve doğrudan doğruya kendi ruhundan doğan rengîn, canlı bir edebiyat vücuda getirmek ihtiyacı, artık bugün herkesçe teslim ve itiraf edilmiştir.”52

Ona göre İslâmiyetten önce ortaya konan eserlerimiz, toplumun ortak ürünü olduğundan millîdir.

“millî edebiyat, iptidaî edebiyat değil, asrî yani tekemmül etmiş bir edebiyattır. Yalnız bu ilk devir edebiyatı, kavmin ruhuna bütün samimiyetiyle ma‘kes olduğu gibi yabancı tesirlerden de azamî derecede uzak bulunduğundan, millî edebiyatı teşkil edecek unsurları ihtiva eder: Lisan, vezin, esâtir, hatta bazı aslî şekiller gibi.”53

Gerçekte Millî edebiyatın geçmişte değil, gelecekte aranması gerektiği fikrindedir.

“Millî edebiyat, koşma ve destan tarzının, gazel veya şarkı vadisinin yeniden canlandırılması , eski basit şekillere yahut ibtidaî duygulara yeniden rücu edilmesi demek değildir. Biz, Millî edebiyatı mazide değil ancak istikbâlde aramak lazım geldiğine kâniyiz. Yarınki millî Türk’ün edebiyatı, mevzularını eski il devri esâtirinden, ümmet devri hatıralarından, bugünkü millet hayatından alabilir; fakat bütün bunlar kendi ruhundan kopmak, doğrudan doğruya kendi şahsiyetinden çıkmak, yabancı edebiyatlardan tercüme edilmemek şartıyla!... Bizim vazifemiz, bu tabii istikbali şimdiden görmek ve onu imkan mertebesinde kolaylaştırmaktan ibarettir.” 54

Bir milletin edebiyatı Köprülü’ye göre iki hâlde bulunabilir:

1. Tabiî (Normal)

2. Marazî (Pathologue)

Tabiî edebiyatın anlaşılması, marazîliğin izâhına bağlıdır. Köprülü, 1917 yılında Yeni Mecmua’da neşredilen “Edebiyatta Marazîlik” adlı makalesinde bu meseleyi detaylı bir şekilde ele alır55.

Bu makalede dile getirdiği görüşlerini şu şekilde toparlamak mümkündür: Edebî eserin malzemesi, his ve fikirdir. Edebiyat duygu ve düşüncenin dile bürünmesidir. Duygulardaki aşırılık marazîliği meydana getirir. Duyguların marazîleşmesi toplumla ve hayatla bağının kopmasının bir sonucudur.

Marazî duygu ne demektir? Bu tür duygular kendi kendilerinin tekrarıdırlar. Hep aynı nokta üzerinde kalırlar. Okuyucuya bir mesaj veremezler. Genellikle karamsar ve melankolik bir içeriğe sahiptirler. Bunlar sanatkârın dünya görüşünden ileri gelebilir. Bazı sosyal, kültürel veya siyasî kaynaklar da marazîliği etkiler.56

Köprülü, edebiyatta marazîlik hâlini tarihsel olarak iki şekilde inceler:


  1. Millî edebiyat şahsiyetlerinde marazîlik,

  2. Ferdî edebiyat şahsiyetlerinde marazîlik.

Millî edebiyat şahsiyetlerinde marazîlik milletlerin kavmî hars ve ümmet devrelerini kapsadığı hâlde, ferdî edebiyat şahsiyetlerinde marazîlik ferdî şahsiyetlerin ancak ortaya çıktığı üçüncü devrede, yani şuurlu medeniyet döneminde yaşanır. Her iki hâlde de toplumsal hayatla edebiyat arasında bulunması gereken bağların kopması söz konusudur. Bu da göstermektedir ki Köprülü, edebiyatta hastalık hâlini toplumsal bir perspektiften araştırarak sosyolojik bir yaklaşım sergiler.

Köprülü’nün Bugünkü Edebiyat kitabının ilk bölümündeki yazılardan biri olan ve kitaba adını veren “Bugünkü Edebiyat” adlı 7 sayfalık yazısı döneminde oluşan Millî Edebiyat’a dair görüşlerini içerir (yayınlanış tarihi Kasım 1919).

Söz konusu yazı “Eski gazel edebiyatının uzun zamanlar şiddetle aleyhinde bulunan eski bir arkadaş”la karşılaşmaları ve karşılıklı konuşmaları Türk edebiyatının dünü ile devrindeki (bugünü) Türk edebiyatını değerlendirmeleri bir tahkiye hâlinde verir.

Yazıda iki zaman dilimi vardır. Birinci karşılaşmada eski edebiyat hakkında konuşan ve aleyhinde olan arkadaşı, 6 senelik aradan sonra gerçekleşen ikinci karşılaşmada gündemdeki edebiyat için şunları söyler:

Geçen gün, altı senelik uzun bir ayrılıktan sonra, tekrar eski dostuma rast geldim. Geçen zamanlardan, tatlı bir rüya gibi bahs ettik, saatlerce konuştuk. Zavallı, edebiyat merakını hâlâ bırakmamış; bana uzun uzun, bugünkü edebiyat hakkındaki tenkitlerini, kendi tabiriyle şikayetlerini, dertlerini saydı döktü:

Genç şairlerin beş altı senedir yazdıkları şu yeknesak aşk şiirlerini okudukça, bizim eski gazelcileri tenkit edemez oldum.57

Yazının sonunda bu eski dostun son sözleri şunlardır:

(...) Nice son neslin asıl yoksulluğu, bütün evvelki nesillerle birlikte, hep burada toplanıyor. Halkın yalnız lisanını ve veznini almakla “Millî Edebiyat” yahut alafranga tabiriyle “İbdaî Edebiyat” yapılamaz; bunun için, evvela onun ruhunu dinlemeli, zevkini anlamalı ki ruhlarımızı yüzlerce yıldır kaplayan Acem ve Frenk’in tesirinden kurtulmak kâbil olsun.. Yoksa, bugün sade lisanla ve millî vezinle yazılan eserler, belki eski gazellerden daha fazla, halka bîgâne ve Türklükten uzaktır. Çünkü şekilden ibaret, kelimeden ibaret; çünkü ruh yok, sanat yok. Yazılan şeylerin yüzde beşi Paris üzerine yazılmış sahte kahramanlık destanları; gerisi de aşk, aşk, aşk...58



Sonuç

Buraya kadar Bugünkü Edebiyat adlı kitabından hareketle Köprülü’nün edebiyat anlayışı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak Köprülü’nün edebiyatı bütünlük (külliyet) içinde gördüğü anlaşılmaktadır. Bu bütünlük bakışını üç noktada birleştirmek mümkündür:



  1. Edebiyatların toplumları ile olan bütünlükleri,

  2. Edebiyat sanatı ve diğer sanatların bütünlüğü,

(müzik, şiir-edebiyat, dans),

  1. Edebî eserin iç bütünlüğü (şekil ve muhteva bütünlüğü),

Edebiyat kendi içinde şekil ve anlamında bir bütün olduğu kadar kendi dışındaki sanatlarla da bütünlük oluşturur. Köprülü’ye göre, müzik, şiir, dans gibi sanat dalları başlangıçta bir bütün hâlindedir ve zamanla birbirlerinden ayrışmışlardır. Sanat ve mesleklerdeki ayrışmanın toplumsal iş bölümlerinin oluşması ile gerçekleştiği görüşündedir. Bu ayrışma edebiyatın diğer sanatlardan ayrılmasına da yansımıştır.

Köprülü, bütün bu külliyetlerin üstünde edebiyat ve toplum arasında da bir birliktelik olduğu fikrindedir. Edebiyat ve sosyoloji arasında bağlar kurar. Böylelikle de edebiyatımıza sosyolojik yaklaşımı getirir.

Daha önce çeşitli yerlerde yer alan Millî edebiyatla ve devrin yazarları ve eserleri ile ilgili konuları topladığı Bugünkü Edebiyat adlı kitabının ilk bölümünü Millî Edebiyat meselelerine ayırır. Bu kitabında edebiyat ve millet arasındaki bağlara işaret eder. Toplumunun dününü, bugününü yansıtmayan bir edebiyatı, marazî (hasta) olarak nitelendirir. Sağlıklı ve ideal edebiyat olarak içinde bulunduğu toplumun ruhunu ifade eden gelecek bir edebiyatı düşler. Burada sözü edilen ideal edebiyat, geçmişten ve bugünden; olandan hareket eden ve gelecekte olması temenni edilen bir edebiyattır.

Kaynakça

Aksaraylı, İsmail, Şahabettin Süleyman ve Mehmet Fuat Köprülü’nün Malumat-ı Edebiyyesi Üzerinde Bir Araştırma, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: Rıza Bağcı), Manisa 1997.

Ömer Faruk Akün, “Mehmed Fuad Köprülü”, TDVİA, C. 28, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2003, s. 471-486.

Berkaltay, Emine, Mehmet Fuât Köprülü’nün Fecr-i Âtî Dönemindeki Edebi Faâliyetleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: Halim Serarslan), Selçuk Üniversitesi, Konya 1996.

Carloni, J. C.–Filloux, Jean C., Eleştiri Kuramları, (çev.: Tahsin Yücel), Multilingual, İstanbul 2000.

Çetin, Nurullah, Tanzimat’tan Fuat Köprülü’ye Kadar Bizde Edebiyat Tarihçiliği, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: İsmail Parlatır), Ankara Üniversitesi, Ankara 1988.

Ercilasun, Bilge, Yeni Türk Edebiyatı Üzerine İncelemeler, Akçağ Yayınları, Ankara 1997.

Ezik, Yıldız, Milli Edebiyat Tartışmalarının Servet-i Fünun’a Yansımaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi (Danışman: Rıza Filizok), Ege Üniversitesi, İzmir 1996.

Genç, Ernur, Türk Milliyetçiliği ve Fuat Köprülü, Köprülü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: M. Aytül Kasapoğlu), Niğde Üniversitesi, Niğde 1998.

İzler, Aynur, “Fuad Köprülü’nün İlk Yazıları”, Türk Kültürü, nr. 47, Ankara, 1966/Eylül, s. 60.

Köprülü, M. Fuad, Bugünkü Edebiyat, İkbâl Kütüphanesi, İstanbul 1924.

______________, Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1966.

                     ,“Edebiyat-ı Milliye”, Servet-i Fünûn Mecmuası, nr. 1041, 3 Mayıs 1327, s. 3-7.

                     , Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Yayınları, 2. Basım, İstanbul 1980.

Lanson, Gustave, Tarih-i Edebiyatta Usûl (çev.: Şerif Hulusî), Matbaa-i Âmire, İstanbul 1926.

Ongun, C. Sena, “Durkheim”, Filozoflar Ansiklopedisi, C. I, Remzi Kitabevi, Ankara 1974, s. 580.

________________________, “Taine”, Filozoflar Ansiklopedisi, C. IV, Remzi Kitabevi, Ankara 1976, s. 361-365.

Polat, N. Hikmet, Şahabeddin Süleyman, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987.

Selvi, Ahmet, Yeni Mecmua’nın Tahlili, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: Hülya Argunşah), Erciyes Üniversitesi, Kayseri 1992.

Ünaydın, R. Eşref, Diyorlar Ki, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 1985.

Wellek, Réne–Varren Austin, Edebiyat Teorisi (çev.: Ömer Faruk Huyugüzel), Akademi Kitabevi, İzmir 1993.


1 Bu yazı daha önce Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, İzmir 2008, S. 14, s. 171-192’de neşredilmiştir.

 Ar. Gör., Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. kyilmaz32tr@gmail.com

2 Ömer Faruk Akün, “Mehmed Fuad Köprülü”, TDVİA, C. 28, Türkiye Diyanet Vakfı Yay. Ankara 2003, s. 479.

3 Ö. F. Akün, a.g.m., s. 472.

4 Emine Berkaltay, Mehmet Fuât Köprülü’nün Fecr-i Âtî Dönemindeki Edebi Faâliyetleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: Halim Serarslan), Selçuk Üniversitesi, Konya 1996, s. 22-231.

5 Burada “İlm-i Cemiyet” (nr. 998-999-1001)’ten başka “Din ve Edebiyat” (nr. 1047-1048), “Edebiyat ve Ahlâk” (nr. 1053-1054-1055-1056), “Sanatkâr ve Hayat” (nr. 1067), “Millî Aruz Meselesi” (nr. 1073), “Millî Terennümlerimiz” (nr. 1127) başlıklarını taşıyan bazı yazılarında Köprülü’nün daha o sıralar sosyolojiye ilgisi ve edebiyat ile sosyoloji arasında kurduğu bağıları görmek mümkündür.

6 Aynur İzler, “Fuad Köprülü’nün İlk Yazıları”, Türk Kültürü, nr. 47, Ankara, 1966 / Eylül, s. 60.

Köprülü, Servet-i Fünûn Mecmuası’nda “Edebiyat-ı Milliye” başlıklı yazısında Millî Edebiyat konusunu ele alır ve edebiyatımızın millî ruhtan yoksun olduğu iddialarını reddeder. Bu sıralarda Genç Kalemler’e karşı çıkmakta ve onların görüşlerini eleştirmektedir. Burada “Halk ve Edebiyat” adlı yazısında edebiyatın toplumu yansıtması fikrinin müphemliğine işaret eder. Servet-i Fünûn’da “Edebiyatlar Arasında” başlıklı yazısında ise Genç Kalemler’in Türk edebiyatını o sıralar Batı edebiyatı taklitçisi olduğu fikrine eleştiriler getirmesi bu dönemde Köprülü’nün Millî edebiyat konusunda ilk fikirlerinin mahiyetini vermektedir. Bk. Yıldız Ezik, Milli Edebiyat Tartışmalarının Servet-i Fünun’a Yansımaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: Rıza Filizok), Ege Üniversitesi, İzmir 1996, s. 112.



7 Ö. F. Akün, a.g.m., s. 472.

8 Müstakil olarak Edebiyat tarihi hakkında ilk kitapları 1913 yılında Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı (Şahabettin Süleyman ile); Türk Tarih-i Edebiyatı Dersleri-I-II (1921) ve 1926’da Türk Edebiyat Tarihi adlı eserleridir.

Nazım H. Polat, Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı’nın Köprülü imzası taşımakla beraber Şahabettin Süleyman tarafından yazıldığı düşüncesindedir. (bk. Nazım H. Polat, Şahabeddin Süleyman, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987, s. 118-119; İsmail Aksaraylı, Şahabettin Süleyman ve Mehmet Fuat Köprülü’nün Malumat-ı Edebiyyesi Üzerinde Bir Araştırma, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: Rıza Bağcı), Manisa 1997, s. 2.)



9 Akıncı Türküleri, Deli Ozan, Yamaçlarda Kaval, Altın Sal, Kurbağalar, Hakan, Ortaç Yolcuları bu şiirlerinden bazılarıdır. bk. Ahmet Selvi, Yeni Mecmua’nın Tahlili, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, (Danışman: Hülya Argunşah), Kayseri 1992, s. 42.

10 Fuad Köprülü, “Türk Edebiyatı Tarihi’nde Usûl”, Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1966, s. 24.

11 F. Köprülü, a.g.e., s. 24-25.

12 Gustave Lanson, Tarih-i Edebiyatta Usûl (çev.: Şerif Hulusî), Matbaa-i Âmire, İstanbul 1926.

13 G. Lanson, a.g.e., s. 7.

14 G. Lanson, a.g.e., s. 7.

15 F. Köprülü, “Bir Medeniyet Zümresine Mensup Edebiyatlarda Müşterek Kıymetler: Şekil”, Bugünkü Edebiyat, İkbâl Kütüphanesi, İstanbul 1924, s. 40.

16 F. Köprülü, “Bir Medeniyet Zümresine Mensup Edebiyatlarda Müşterek Kıymetler: Şekil”, Bugünkü Edebiyatı, s. 40-41.

17 F. Köprülü, “Bir Medeniyet Zümresine Mensup Edebiyatlarda Müşterek Kıymetler: Şekil”, a.g.e., s. 42-43.

18 F. Köprülü, “Türk Edebiyatı’nın Menşe’i”, Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1966, s. 50.

19 Cemil Sena Ongun, “Durkheim”, Filozoflar Ansiklopedisi, C. I, Remzi Kitabevi, Ankara 1974, s. 580.

20 F. Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Yayınları, 2. Basım, İstanbul 1980, s. 66.

21 F. Köprülü, “Türk Edebiyatı’nın Menşe’i”, Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1966, s. 50.

22 F. Köprülü, “Türk Edebiyatı’nın Menşe’i”, a.g.e., 52.

23 F. Köprülü, “Türk Edebiyatı’nın Menşe’i”, Edebiyat Araştırmaları, s. 101.

24 F. Köprülü, “Millî Edebiyat”, Bugünkü Edebiyat, İkbâl Kütüphanesi, İstanbul 1924, s. 8.

25 F. Köprülü, Türk Edebiyat Tarihi, Ötüken Yayınları, 2. Basım, İstanbul 1980, s. 1.

26 F. Köprülü, a.g.e., s. 1.

27 J. C. Carloni-Jean C. Filloux, Eleştiri Kuramları, (çev.: Tahsin Yücel), Multilingual, İstanbul 2000, s. 32-33.

28 Nurullah Çetin, Tanzimat’tan Fuat Köprülü’ye Kadar Bizde Edebiyat Tarihçiliği, Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: İsmail Parlatır), Ankara Üniversitesi, Ankara 1988, s. 38.

29 Cemil Sena Ongun, “Taine”, Filozoflar Ansiklopedisi, C. IV, Remzi Kitabevi, Ankara 1976, s. 361-365.

30 Réne Wellek-Austin Varren, Edebiyat Teorisi (çev.: Ömer Faruk Huyugüzel), Akademi Kitabevi, İzmir 1993, s. 85.

31 J. C. Carloni- Jean C. Filloux, a.g.e., s. 45.

32 F. Köprülü, “Türk Edebiyatı Tarihi’nde Usûl”, Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1966, s. 40.

33 F. Köprülü, “Türk Edebiyatı Tarihi’nde Usûl”, a.g.e., s. 19.

34 G. Lanson, Tarih-i Edebiyatta Usûl, (çev.: Şerif Hulusi), Matbaa-i Âmire, İstanbul 1926, s. 23.

35 F. Köprülü, “Türk Edebiyatı Tarihi’nde Usûl”, Edebiyat Araştırmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1966, s. 19.

36 F. Köprülü, “Adaptasyon Merakı”, Bugünkü Edebiyat, İkbâl Kütüphanesi, İstanbul 1924, s. 144.

37 F. Köprülü, “Hayat ve Edebiyat”, a.g.e., s. 117.

38 F. Köprülü, “Yapma Edebiyat”, Bugünkü Edebiyat, s. 135.

39 F. Köprülü, Türk Edebiyat Tarihi, Ötüken Yayınları, 2. Basım, İstanbul 1980, s. 5.

40 Yıldız Ezik, Milli Edebiyat Tartışmalarının Servet-i Fünun’a Yansımaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi (Danışman: Rıza Filizok), Ege Üniversitesi, İzmir 1996, s. 114-122.

41 F. Köprülü, “Edebiyat-ı Milliye”, Servet-i Fünûn Mecmuası, nr. 1041, 3 Mayıs 1327, s. 3-7.

42 Ernur Genç, Türk Milliyetçiliği ve Fuat Köprülü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Danışman: M. Aytül Kasapoğlu), Niğde Üniversitesi, Niğde 1998, s. 95.

43 F. Köprülü, a.g.y., Servet-i Fünûn Mecmuası, nr. 1041, 3 Mayıs 1327, s. 4.

44 F. Köprülü, “Millî Edebiyat”, Bugünkü Edebiyat, İkbâl Kütüphanesi, İstanbul 1924, s. 7.

45 F. Köprülü, “Millî Edebiyat”, Bugünkü Edebiyat, s. 12.

46 F. Köprülü, “Millî Edebiyat”, a.g.e., s. 14.

47 F. Köprülü, “Millî Edebiyat”, a.g.e., 10.

48 F. Köprülü, “Millî Edebiyat”, a.g.e., s. 15.

49 R. Eşref Ünaydın, Diyorlar Ki, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 1985, s. 204.

50 R. Eşref Ünaydın, a.g.e., s. 213.

51 R. E. Ünaydın, a.g.e., s. 214.

52 Köprülü, “Millî Edebiyatın İlk Mübeşşirleri”, Bugünkü Edebiyat, İkbâl Kütüphanesi, İstanbul 1924, s. 77.

53 F. Köprülü, “Millî Edebiyat”, a.g.e., s. 12.

54 F. Köprülü, “Millî Edebiyat”, Bugünkü Edebiyat, s. 16.

55 F. Köprülü, “Edebiyatta Marazîlik”, a.g.e., s. 30-39.

56 Bilge Ercilasun, Yeni Türk Edebiyatı Üzerine İncelemeler, Akçağ Yayınları, Ankara 1997, s. 409-420.

57 F. Köprülü, “Bugünkü Edebiyat”, a.g.e., s. 130.

58 F. Köprülü, “Bugünkü Edebiyat”, a.g.e., s. 131-132.


Yüklə 252,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə