164
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
Bir şey için ‘bu nedir’ sorusu, gerçek-
te iki farklı soru içerir: İlkin ve önce-
likle onun varlık olarak, yani nesne
olarak ne olduğunu sormak, sonra ise,
o nesnenin içeriğinin, kavramının ne
olduğunu sormaktır. Bu nedenle “Fel-
sefe nedir?” sorusunun ilk bölümü,
“Felsefenin nesnesi nedir?”, ikinci
bölümü ise “Bu nesnenin içeriğinde
yani kavramında ne içerilidir?” de-
mektir.
Kavram olarak kavram, nesnesi ile
ilişkisinde iki kipte görünür.
1.Birinci kip
ki;
zamansal olarak değil, mantıksal ola-
rak varlığa, yani nesnesine önsel olan,
varlığın formu ya da verili usu ola-
rak ondaki, O; onu o yapan, varlıkta
koşulsuz olan ya da koşulsuz varlık.
Heraklitos, her şeyi kaplayan değişi-
min, ‘değişmeyen bir varlığı’ zorunlu
olarak gereksindiğini kanıtlamış ve
bu varlığa, dolayısı ile bu varlığın
kavramına LOGOS demiştir.
2. İkinci kip,
kav-
ramın nesnesine dair reel, bu andaki,
şimdiki bilgimizdir. Bu bilgimiz, nes-
nenin başka belirlenimlerinin keşfi ka-
dar genişlemeye açık olacaktır.
Kullanımdaki her Kavram sözcüğü
bu iki kipten birindedir.
İkinci kipte, kavramın ‘Bilgi’ (bizim
için kavram) olarak varlığına, man-
tıksal açıdan, bir varlık önseldir. Bu
önsel varlık, kavrama nesne olan var-
lıktır. Nesne, bizim için ‘Kavramın
kaynağı’ olarak görünür.
Birinci kipte, ‘Kendinde kavram’ için
ise diziliş, tam tersidir. Kendinde kav-
ram, mantıksal olarak temsil ettiği
varlığa önseldir. Başka bir ifade ile,
birinde varlıktan kavrama, öbüründe
kavramdan varlığa doğru bir ilerleyiş
söz konusudur.
Üçüncü kip bizim için kavram ile
kendinde kavramın birliği olarak so-
mut olandır ki başlangıç noktaları ola-
rak hem kendinde nesne ve kendinde
kavram hem de bizim için kavram
noktaları ortadan kalkar. Her nokta
bizim için olduğu kadar kendindedir,
evrik olarak başlangıç olduğu kadar
bitiştir. Bir dairede işaretlenecek her
noktada olduğu gibi.
İlk sorumuz, ‘Felsefe ve mantık kav-
ramlarının nesnesi nedir?’ dir. Ancak
bu sorunun yanıtını aramaya başla-
madan önce kavram ve onun varlığı-
na, yani nesnesine ilişkin başka soru-
lara da ihtiyacımız olacaktır. Nesnesi
olmayan bir kavram olabilir mi? Ola-
bilir ise bu, boş kavramdan başka bir
şey olabilir mi? Bir kavram yanlış bir
nesne ile eşlemlenebilir mi? Felsefe-
nin, bu yaşlı entelektüel kavramın, bir
nesnesinin olmama olasılığı var mı-
dır? Bütün felsefe tarihinin, nesnesi
olmayan boş bir kavramla uğraşı tari-
hi olarak sürmüş olması mümkün mü-
dür? Yoksa, insanın entelektüel bilin-
ciyle yaşıt ve her dönemde neredeyse
bütün bilimi altına alan bu kavramın
bir nesnesinin var olup olmadığını
sorgulamak aptallıkların en büyüğü
müdür? Büyük bir entelektüel üretim
kütlesi, nesnesi olmayan bir kavram
etrafında üretilebilir mi? Felsefe kav-
ramını ve onun nesnesini sorgulamak
bütün bir felsefe tarihine karşı bir
saygısızlık mıdır? Böyle bir sorunun
bütün büyük filozofların ilgisinden
kaçmış olması mümkün müdür? Bu
soruların tümü, ‘Felsefenin nesnesi’
sorununun çözümlemesi içine girer.
Anımsanmalıdır ki, salt soruların çö-
zümünün değil düşüncelerin soru ve
sorun haline gelişinin de tarihi vardır.
Bir soru durup dururken ve bir çırpıda
ortaya çıkmaz; süreci gereksinir çün-
kü sorunun ortaya çıkışı bir dizilişin
oluşudur ya da bir oluşun dizilişidir.
Her oluş süreçseldir. Soru ve sorun,
mantıki olarak her zaman çözüme
önseldir, ama süreçte aynı anda bulu-
nurlar.
Kavram nesnesinde içkindir, nesne
ise kavramında /bilgisinde. Bu neden-
le belirli bir kavram, belirli bir şeyin
kavramıdır. “İnsan anlığının edimsel
varlığını oluşturan ilk şey, edimsel
olarak var olan tekil bir şeyin idea-
sıdır” Spinoza. Ya da evrik olarak
belirli bir varlığın bilgisi, belirli bir
kavramdır. Öyleyse bir varlığın belir-
lenimini onun kavramı, bir kavramın
belirlenimini onun nesnesi verir. “Ru-
hun ve her tözün başına gelen yalnız-
ca kavramının bir sonucudur”
1
Bilinç
ve nesnesinin, varlık ve kavram ola-
rak bu konumlanması ayrımların bir
ve birliğin ayrımı hem diyalektik
hem kurgul kıpıyı kapsar. Bu birlik
zorunludur. Çünkü ikisi arasında bir
birlik olanaklı değilse bilgi de olanak-
lı değildir, ikisi arasında ayrım olma-
sa idi bilgiyi aramaya gerek olmaya-
caktı; varlık kendini bilince doğrudan
bilgi kipinde sunmuş olurdu ki bilinç
hiçbir zaman hazır bilgi kipinde var-
lıkla karşılaşmaz.
Felsefe gibi binlerce yıl kullanılan bir
kavramın, nesnesi konusunda kuşku
varsa, kavramı konusunda da kuşku
vardır. Alışılmış kullanımlar içinde-
ki kuşku unsurları, çoğunlukla, uzun
zaman kendilerini insan anlığından
gizleyebilirler. Biraz parlamış bir
çelişki, çözülmediği zaman sonra-
ki kuşaklar için yeniden silikleşir ve
gözden kaybolur ve tekrar parlatılma
zamanını beklemeye koyulur. Kuşku-
nun ortadan kaldırılması için ilgimi-
zin, kolayına kaçarak ilk yöneldiği
şey kavramın filozoflarca yapılmış ta-
nımları olur. Çünkü o kavramı en çok
kullananlarca yapılan tanımlar, kavra-
mın nesnesi ve içeriği ile ilgili en özlü
çıkarımlar olması beklenir.
Modern felsefenin bu yönde yapılmış;
“Felsefe dünya görüşüdür”, “Felsefe
bir disiplindir”, “Felsefe dil oyunu-
dur”, “Felsefe dünyayı olduğu gibi
bırakır”, “Felsefe bir öğretidir”, “Bu
dünyaya bir kez yerleştirilmiş oldu-
ğumuza göre, felsefeye düşen ilk gö-
rev betimleme oluyor” vb. tanımlar ve
anlatımlar daha da az üzerinde durul-
mayı hak ederler. Klasik filozofların
1
Leibniz,
. Arya
Yayıncılık. s.109.
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |