36
düşünce ortamı yaratarak katkıda bulunduğu söylenebilir. Bir sonraki bölümde deist
ulûhiyet anlayışının değerlendirmesinde büyük ölçüde teizmden hareket edeceğimiz için
deizm-teizm ilişkisini burada daha fazla açmıyor ve oraya bırakıyoruz.
5. Deistik Ulûhiyet Anlayışının Doğurduğu Felsefi Problemler
Özellikle Hıristiyanlığın katı tutumunun yumuşatılması, batıl inanç ve taassuptan
arındırılması, diğer dinlere karşı daha makul bir tavrın benimsenmesi, Kilise baskısının
aşılması, dini ve toplumsal özgürlüklerin önünün açılması, akla ve bilime yapılan
vurguyla bilimin önünün açılması gibi olumlu etkileri yanında deizmin eleştiriye açık
pek çok yanı vardır.
Nitekim hem güçlü hem de zayıf yanını oluşturan katı bir akılcılığa dayanan deizm, akli
yaklaşımın dini konularda yetersiz olduğu anlaşılınca, rasyonel teizm gibi çözmekte
güçlük çektiği birtakım yeni problemlerle karşılaşmıştır. Tabiî din Anlayışı, ancak belli
bir aydın kesimine çekici görünmüş ve geniş kitlelere hiçbir zaman ulaşamamıştır.
Bilim alanında ün kazanmış birçok bilim adamının teizm’i savunması da deizme
beklenen desteğin gelmesine engel olmuştur. Dinin böyle akli bir çerçeveye oturtulması,
vahiy dahil din için önemli birçok konunun bir yana itilmesi, zamanla deizmin başını
ağrıtırken ateistin işine yaramıştır. Deist’in vahye dayalı dinlere yönelttiği tenkitleri,
ateist, gayet rahatlıkla, deizme karşı da yöneltmiş ve böylece bir taşla iki kuş vurmuştur.
Vahye, mucizeye, hatta ahiret hayatına yer vermek, Tanrı’yı âleme müdahale ettirmek
istemeyen bir din anlayışı, ateizme giden yolun yarıdan fazlasının kat edilmesine imkan
hazırlamıştır
96
. Nitekim daha önceleri genelde deizm olarak görülen ateizm
Rönesans’tan sonra artık gizlilikten kurtulup açıktan savunulmaya başlanmıştır
97
.
Yine Deizmin dinin “esrarengiz” yönünü tenkit ederken oldukça ifrada kaçması, birçok
deistin vahyi inkar etmesi de birçok problemi beraberinde getirmiştir. Çünkü, bir şeyin
esrarengiz olması, onun “bâtıl” olduğu anlamına gelmez.
Eğer esrarengiz olan her şey, akıl dışı görülerek bir tarafa itilseydi, bilimin ilerlemesi
imkansız olurdu. Zaten bilimin konusu olan evren de esrarengizdir. Yine dinî hayatın
mahiyet ve fonksiyonuna ters düşen bazı anlayışlara içinde yer vermesi de deizmin zayıf
96
Aydın, a.g.e., s. 176-177.
97
Topaloğlu, a.g.e., s.24.
37
karnını oluşturmuştur. Meselâ, bazılarının şaka yollu kullandığı “emekliye ayrılmış” bir
Tanrı anlayışı, dini duygu ve düşünceyi tatmin edememiştir. Çünkü, iman hayatında,
önemli bir yer işgal eden dayanma, bağlanma, teslim olma dua ve tövbe etmeye ihtiyaç
ve olanak tanımamıştır. Bırakınız kendisiyle, topyekün âlemle bile ilgilenmeyen bir
Tanrı’ya insan, nasıl ve niçin dua etsin, ibadet etsin ki? Böyle bir Tanrı’ya inanmak ne
işe yarar ki? Yine deizm birtakım kelâmı problemleri de beraberinde getirmiştir.
Meselâ, âlemle ilgilenmeyen bir Tanrı, acaba âlemi bilmekte midir? Alem üzerinde
doğru dürüst bir tasarrufu olmadığına göre, bu Tanrı güçlü müdür? O, bir şeyler isteyen
bir Tanrı mıdır? Kısaca, deizm, Tanrı hakkında konuşmayı en aza indirgemekte ve
Tanrı’nın ilmi, kudreti, iradesi, merhameti, adaleti vs. hakkında söyleyecek bir şeyi yok
gibi görünmektedir. Zaten bütün bu zayıflıklarından ötürü, deizmin dinin kendisi değil,
ancak solgun ve ölgün bir yorumu olduğu söylenmiş ve bunun için de panteizm ve
teizm gibi uzun ömürlü olmadığı iddia edilmiştir
98
.
Ancak ikinci bölümde geniş bir şekilde ele alacağımız gibi, deizmin asıl eleştirilmesi
gereken yönü belki de, dinî hayata darbe vuran sekülerizm sürecinin en temel
dayanaklarından birini oluşturmasıdır.
98
Aydın, a.g.e., s.176-177.
38
II. BÖLÜM
DE ZM N D NÎ HAYATA ETK LER
1. Tanrı’nın Sınırlandırılması ve Sekülerizm Süreci
Sekülerizm artık herkesin red ya da kabul edeceği bir fikirler dizisi değildir; en basit ve
masum kültürel ürünlere bile yerleşmiş, kamusal ve özel hayattaki davranışlarımız için
bilinçaltı bir temel ve zımni referans çerçeveleri teşkil eden bir dünya görüşüdür.
Hayatlarımız üzerinde müthiş bir tesir gücüne sahip olan çeşitli kurumlar (devlet, çok
uluslu şirketler vb.) ve zevk endüstrileri sayesinde, rüya görmek bile artık rastgele ya da
özel bir faaliyet olmaktan çıkmış ve kontrol edilir hale gelmiştir. Onlar hayatlarımızı,
gerçekte bize neyi arzulayıp arzulamamız gerektiğini dayatmakta, onları
ambalajlamakta, televizyon ekranları ve süpermarketlerde hatırlatmaktadır, ta ki biz ya
da en azından çocuklarımız onları içselleştirene ve onlara göre davranana dek.
Giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi, böyle bir dünya görüşünün oluşmasındaki
etkenlerin başında deizm düşüncesi gelir. Çünkü, deizmin iddiaları bu dünya görüşünü
açık bir şekilde desteklemekteydi. şte bu bölümde, deizmin dinî hayata etkilerini
görmek için, deizmin iddialarının sekülerizm sürecinde oluşan profan dünya görüşüne
nasıl temel ve zımnî referans çerçeveleri oluşturduğunu tahlil etmeye çalışacağız.
Kilise ve devletin ayrılması olarak anlaşılan mevcut sekülerizm tanımlamaları,
gerçekliğin bütün düzeylerinde, çok sayıda zımni ve zahiri mekanizmalarla işleyen
kapsamlı bir dünya görüşü olarak daha karmaşık bir paradigma ile açıklanmalıdır. Bu
durumda, sekülerizm modern Batı medeniyetinde ve benzer bütün modernitelerde
temelde yatan ve en başat paradigma olarak görülecektir.
Aslında bu argüman birçok yazarın eserlerinde zımnen yer alır. Örneğin Max Weber
“Sekülerize”, “modernize” ve “kutsallıktan arındırma” gibi terimler arasında bir