64
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
sözcüğünü, şu dönemin, ancak kısa yazı “oku-
yucuları” için
olması gerektiğinin bilinci
ve kabulüyle başlatayım fakat değinilmesi gereken
başlıkların paylaşımı için “çerçeve”(lendirme) sözcüğünü
kullanmayı yeğleyerek başlayalım,
olan yolculu-
ğumuza.
Varolan(lar)ın dikkate alınmasıyla başlamak durumunda-
yız, herhangi bir
ve/veya
kavramından
bahsedeceksek.
Evrendekileri ve kendimizi, duyularımızla, daha çok da
dokunabildiklerimiz, görebildiklerimiz üzerinden algıla-
maya başladığımızı ve düşünebilmeyi becerebildiğimizi
göz önünde bulundurursak, bir şeyin varoluşunun dibinde
ve/veya öteki ucunda, “yokluk” ile de en belirleyici olan ve
olması gereken
da anımsamak zorundayız-
dır. Varoluşumuzun, kısa sürede yok olmaması, yani sürek-
liliği için de bir hareket alanını, bir aralığı belirlemek ve
kabul etmek durumundayızdır.
Dünyanın dörtte üçünün sudan oluştuğunu göz önünde bu-
lundurarak, sudan/denizden arta kalan dörtte birlik kara/
katı arasındaki fark(lar), aralık ve eşik(ler), bize, ilk ve en
öncelikli ayrımlardan birini göz önünde bulundurmamız
gerektiğini sürekli olarak anımsatır. Denizden sonraki nok-
tada da yolların tükendiği uclar ve uçurumlar, tekrar göste-
rir ve anımsatır,
var olduğunu.
Buradan da gövdemize geçerek devam edelim ilk
keşfetmeye ve/veya anımsa(t)maya. Varoluşumuzun
ilk fiziksel/“kaba” göstergesi olan gövdemizin bütünselli-
ğinde de kendiyle birlikte çeşitli
bulunmaktadır.
Öncelikle, için, dıştan ayrılması, korunması, bütünlüğü ve
varoluşunun sürekliliği için gerekli geçiş aralıkları, (yarı/
az/çok) (“)denetimli/denetimsiz(”) giriş ve çıkış
/
eşikleri/kapıları/delikleri kullanılmaktadır. Göz kapakları-
mız ve dudaklarımız da için dışla olan
, ilk ve en
işlevsel olanlarıdır. Bunların ve öteki doku, kas, sinir ve
olanaklarımızın yönetimi, bazı/belirli dönem, yaş, bi-
linç ve koşulların gerçekleşmesinde saklıdır ve bir o kadar
B
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
65
da zorunludur. Bir çocuğun tuvalet eğitimi, 30 aylık [2,5
yaş] dönemindeki doğal/fizyolojik gelişimindeki
dan sonra geçerlidir ancak. Bu eşikten önceki beklenti ve
zorlamalar ise ilkokul öğrencisini, birkaç zekâ belirtisinden
dolayı üniversiteye göndermek gerektiğini düşünmek ka-
dar güdük/olanaksız bir yaklaşım ve beklentidir.
Bunun gibi binlerce örnek, fiziksel alanda verilebileceği
gibi milyonlarcası da zihinsel alanda verilebilir. Felsefe ve
bilim alanındaki sorgulamalar, araştırmalar ve çalışmalar,
ileri seviyelere de ulaşmıştır ve devam da edecektir. Bu-
güne kadar, tüm alanlardaki çalışmaların süreç ve sonuçla-
rında/n elde ettiğimiz veri ve bilgilerin, bireysel olarak her
birimizde aranması ve bulunması gereken karşılıkları ise
bu bilgileri, uygulama alanlarına,
çekmemizi gerektirmesidir.
bilemeyeceğimiz kadar geniş/derin ve “duyu/
algı/fizik/gövde
” yaşamımızdaki en önemli aracımız
olan aklın, dış sınırlarının,
olduğunu gördüğü-
müz gibi, eşikte, “kendimiz”le birlikte ve/veya
kendimizden ayrı olan,
olmak üze-
re bir de
bulunmaktadır. O
da zamandır
ve ancak
’(lar/da)dır. Yaşamı, yaşam; bizi, biz yapan
tek gerçeklik ise,
’da, AN
“AN , AN
AN
AN”],
’daki yaşanı-
lanların farkında olabildiklerimizde, içini/dışını, tüm çevre-
sini ve
farkındalığıyla deneyimlene(bile)n her
bir
’ımızda(kilerle) yaşanabilmesidir.
Zaman ve zeminle birlikte
nin,
uygulama alanına geçmemizi sağlayacak öncelikli koşul-
ların başında da, ortak alanlarda, çeşitli koşul ve olanak-
larda,
temelli bir
etkileşim ve ilişki yapısını gerçekleştirebilmemiz, davra
özen aracılığıyla birbirimize gös-
tereceğimiz
geçmektedir.
Bugüne kadarki tüm filozof, biliminsanı ve sanatçıların ayrı
ayrı görüş ve katkılarının yanı sıra, üzerinde uzlaştıkları/
uzlaşabilecekleri tek nokta,
’tır. Kendi-
mizi tanımanın en öncelikli koşullarından biri de kendimizi,
ancak ve ancak
tanım(lam)ayla
olanaklı kılınabileceğidir.
Bunların da çeşitli örneklerini verebilecek olmamızın yanı
sıra ve ötesinde, tüm çözümlerin ve sürekliliğin,
le-
rimizden önce, “
larımızda olduğunu,
’mizden
önce
’ımızda
yattığını anımsamamız yeterlidir.
Bunu sağlamak üzere de yapacağımız herhangi bir işte, söy-
leyeceğimiz herhangi bir sözde,
ve yapıla-
cak işe, söylenilecek söze
menin önemi, yani
önceliği ve
yatmaktadır.
Bir başkasının
başladığı yerde, bizim
bittiğini/başladığını anlayarak ve anımsayarak, öteki-
nin haklarının söz konusu olduğu yerde, kendi haklarımızın
korunması için kendimizi, kendi bilinç, vicdan ve sorumlu-
luklarımızla
gerektiğinin bilgi ve bilinciyle,
uygulamasıyla başlamaktadır her şey.
“Yasak” olarak tanımlanan uygulamaların, öncelikle, ortak
alanda birer yaşama kuralı ve
olduğunu,
bu
olmadan hiçbir yolun oluşamayaca-
ğını ve herhangi bir paylaşımın gerçekleşemeyeceğini an-
layarak,
“küçük/geçersiz/gereksiz”
gö(ste)rmenin, “kişisel haz ve çıkarlar”ın “önde tutulması”
yönünde gösterilecek “tepkilerin”, tamamen karşılıksız ve
çocukça olduğunu da anlamak ve anımsamak gerekmek-
tedir.
Kişinin, “istediği” “her” zaman, zemin ve koşulda, çevre-
sin(dekiler)i dikkate almaksızın “küfür etmeyi/edebilmeyi
istemesi ve bunu bir hak görmesi”; bir başkasının okuması
için hangi ortamda/ “hızda” olursa olsun tüm yazdıkların-
da, dilin en temel kurallarını bile yerine getirmeye özen-
memesi, hatta bozmaya çalışması; “istediği reklâmı/gör-
seli, istediği yönde, kişileri ve toplumu sömür(t)ecek ara-
cı[çocuğu/ünlüyü] ve yöntemi kullanması”; “sigara/puro/
pipo/nargile vs.” yakarak çevresini rahatsız etme hakkı
olduğunu zannetmesi; evsizlerin, engellilerin, yayaların,
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |