170
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
tarihi tarafından doluşturulmuş ve salt
bilgi ve nesnesi- karmaşasına, yine
felsefe tarihi tarafından yol açılmıştır.
Bacon’un, metafiziğin bir kip oluşunu
anlatan güzel bir imgesel ifadesi var-
dır: “Duyular dünyanın yüzünü gös-
teren, ama göklerin yüzünü kapatan
güneşe benzerler”. Yine Hegel’in şu
cümlesi, metafiziğin, bir kipten başka
bir şey olmadığını vurgular, kendi-
si tam olarak bu amaçla söylememiş
olsa da. “Görüngü dünyası ile karşıt-
lık içinde, kendi içine yansımış
” (bu
dünyanın adı metafiziktir) Hegel, bi-
lim derken mantığı kastediyordu, yine
de Felsefenin bilim olmasından da ne-
redeyse aynı biçimde söz ederek, iki
kavram arasındaki belirsiz sınırı öy-
lece bırakmıştır. Leibniz, Hume, Kant
bilim derken metafiziği kastediyordu
ki, ancak Kant’ta metafiziğin artık
mantığa dönüşmüş olduğu Hegel ta-
rafından vurgulanıyordu.
Şimdi şu sorunun zamanıdır. Felsefe
ya da metafizik ya da mantık, bu ka-
dar filozofun çabası, ürettiği gereç ve
ateşli beklentisine karşın, her ne adla
olursa olsun neden bir bilim olarak
gerçekleşmemiştir. Kanımızca durum
o kadar kötü değildir. Hegel’in lojik
kitapları bu bilimin yaratıldığının gös-
tergesidir. Bu kitaplarda içerik, felse-
feye bilim olma hedefi koyan öteki
filozofların, bu bilim için yarattıkları
gereçten biçim ve öz olarak farklı
değildir. Hegel’in çalışmasının bir bi-
lim olabilecek bir biçime geliştirilmiş
olması onun bölümlemesinin, ya da
içeriğinin kendi içinde bir bütün dü-
zeyine çıkarılmış olmasıdır. Bir bütün
ki; ister varlıktan kavrama ister kav-
ramdan varlığa doğru ilerlensin, aynı
bütünsel sürecin içinden geçilir, ve
süreç kendini tamamlar, ya da başla-
dığı noktaya geri döner. Hegel, büyük
mantığın ikinci basımı için yazdığı
ve elinden en son çıkan metin olduğu
söylenen önsözde; hem kendisinden
önce bu bilimin gerecinin birleşti-
rilememiş dağınıklığını vurgular ve
kendisinin ortaya koyduğu biçimiyle
bile mantık biliminin eksikliklerinden
dolayı affını isterken bu isteminin ge-
rekçelerini söyle vurguluyor.
“Ama böyle bir istemin gerekçesi ilk
olarak hiç kuşkusuz içerik için ön-
ceki metafizikte ve mantıkta başlıca
salt dışsal gerecin bulunması üzerine
dayandırılabilir. Özellikle sonuncusu(
yani mantık) günümüze dek olmak
üzere, ikisinin de evrensel olarak ve
yineleyerek işlenmiş olmalarına kar-
şın, böyle bir çalışma kurgul yan ile
çok az ilgilenmiştir; gerçekte, bütü-
nünde aynı gereç yinelenmiş, kimi
zaman önemsiz ve yüzeysel olma
noktasına dek inceltilmiş ve kimi
zaman eski yükün çoğu yeniden or-
taya getirilerek mantığın yanı sıra
sürüklenmiş, ama sık sık bütünüyle
ve yalnızca düzeneksel olan böyle bir
çaba yoluyla felsefe içerik hiçbir şey
kazanamamıştır. Düşüncenin ülkesini
felsefe olarak, kendi içkin etkinliği
içinde, ya da, yine aynı şey, zorunlu
gelişimi içinde sunmanın bu nedenle
yeni bir girişim olması ve ona baştan
başlanması gerekiyordu; ama o kaza-
nılmış gereç, tanıdık düşünce biçim-
leri çok öneli bir kaynak olarak ve
minnettarlıkla kabul edilecek bir ön
gerek olarak kabul edilmelidir, üstelik
sundukları, yalnızca şurada ya da bu-
rada zayıf bir ipucu ya da bir iskeletin
dirimsiz kemiklerinin üst üste atılmış
düzensiz bir yığını olsa da.”
10
1. Herkesin, ondan farklı bir şey an-
ladığı varlık ve kavram olamaz. Buna
rağmen varsa, ancak kavramın bizim
için olan yanıdır, evrensel değil, öz-
neldirler ve onlar üzerine bilim kuru-
lamaz. Bilimin ihtiyacı evrensel kav-
ramdır. Öznel, yani bizim için kavram
değil. Çünkü öznel kavram, öznel
olan nesne veya varlık demektir ve
öznel nesneler bir bilimin ve gerçek-
liğin nesnesi değil, öznel düşüncele-
rin nesneleri olabilirler. Bütün bunlar
Felsefe kavramı için de geçelidir.
10
Hegel, Büyük Mantık, s.19
2. Matematiğin ilk bilim oluşu rast-
lantı değil zorunluluktur. Matematik
öteki bilimlere giriş için zorunlu ko-
şuldur, çünkü ölçü ve oranın bilimi
olarak öteki bilimlerin niceliksel yanı
matematiksiz olanaksızdır. İkinci ola-
rak matematik gereci niteliklerden
oluşan öteki bilimlerden daha az kar-
maşıktır, daha biçimsel ve nedensellik
bağları daha yüzeydedir. Çünkü hem
gereci hem de ürünü soyut ögelerin
biçimsel bağıntısıdır. Antik Yunan
okullarında matematik neyin zemini-
dir? Her şeyin; ontoloji, epistemoloji,
mantık, teoloji, etik, tohum halinde
tinsel bilimler, doğa bilimleri ve bir
kez daha her şey. İşte, bu ‘her şey ’in
adıydı felsefe. Tüm bilimler felsefey-
di ve felsefe tüm bilimlerdi, bütün bi-
limlerin içinde olduğu bir bilim. An-
cak böyle bir bilim yoktu, olamazdı;
çünkü ayrımsız her şeyi içinde taşıyan
bir şey, bilim olamaz; sınırı yoktur.
Bilim, içeriğinin sınırlarını ön gerek-
tirir. Sınırsız olan
yani sonlusuz sonsuz. Sonlusuz son-
suz boş belirlenimdir, boş belirlenim
olmayandır, bilim ise var olanı ve bu
nedenle sınırları belli olanı nesne alır.
3.Tüm bilimleri kapsayan ‘eski’ fel-
sefe içinden sınırlar belirdikçe her
bir sınır tekil bilimlerin nesnelerinin
sınırı olarak ortaya çıktı, yeni sınırla-
rın belirlenimi yeni bilimlerin doğuşu
demekti.Ama oluşan bu sınırlardan
doğan bilimler felsefe değildi, bu ne-
denle felsefe bilim oldukça ve olduğu
kadar bilim olma karakterini de yitir-
di. Bir başka ifade ile felsefe bilim-
lerin karmaşasıydı, sınırlanarak yasa
altına giren her alan gibi bir tikelin
bilim nesnesi olarak bu karmaşadan
kurtuldu ve aydınlandı. Giderek kar-
maşadan geriye kalan, boşluk oldu.
Böylece felsefe olarak anlaşılan ana
tanrıçadan doğan her bilim, onun içe-
riğinin boşalmasına yol açtı; kargaşa
bitti ama biz aydınlanmış alanlarda
bilimleri ayırarak, kendi bitirdiğimiz
kaostan, her şeyin bilimi olan felse-
feden, bu kez de kendimizi ayırama-
dık. Böylece karmaşa bir alandan bir
başka alana kaydı, belirsiz ögelerin
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |