Filozoflar
X-Robots-Tag: otherbot: noindex, nofollow
almadığından kuşku duyduğum zaman kendimi delilik kuşkusu altına düşürürüm.’’
Schopenhauer’ın bu yaklaşımın ‘‘bilinçaltı’’ ve ‘‘baskı’’ kavramları ile ve ruhçözümleme
kuramına götüren tarihsel olaylar süreklisi ne tarihsel ne de mantıksal bir ilgisi vardır. Freud hiç
kuşkusuz böyle bir ilginin olduğunu ileri sürmez, ve kendisinin Rank’ın gözlemine dikkati
çekmedeki amacı unutma (baskı) ve sinirce arasındaki ilişki olgusuna dışsal bir koşutluğun
kavranışını göstermek olabilir. Schopenhauer şöyle sürdürür: ‘‘Kendi deneyimim beni deliliğin
en büyük sıklıkta aktörler [oyuncular] arasında görüldüğü görüşüne götürmüştür,’’ çünkü ‘‘her
gün yeni bir rolü ezberlemek ya da eskisini silmek zorundadırlar.’’ ‘‘Bu tür şeyler deliliğe götüren
yolu hazırlar.’’ Bu bir ruh-çözümleme değildir. Ne de herhangi bir mantıksal çıkarsamadır.
Bütünüyle dışsal bir nedensellik zinciri kurmayı amaçlayan bir yapaylıktır. Yalnızca birinin ona
kişisel kanıları zemininde anlamlı görünen gözlemleri mantıksal hiçbir zemin olmaksızın felsefe
diye kağıda geçirmesidir. Bu açılışı daha sonra salt düzeneksel bellek olayları üzerine gözlemler
izler. Schopenhauer’in bakış açısı sıradan anlağın sıradan ‘‘unutkanlık’’ üzerine çalışıp
çabalamasını anlatır, ve kendi yaşamının ‘‘baskı’’nın katıksız bir kristalleşmesi olması
ölçüsünde, bilincinde ‘‘baskı’’ kavramına yer yoktur. Schopenhauer için istek ve istenç insan
ruhundan çok başka yerlerdedir. Onun için özdeksel olgusallık ‘‘istenç’’tir. Schopenhauer’in
‘felsefe’sinin asıl özünü anlatan bu ilke bir eğretileme değildir. Schopenhauer’in irrasyonel bakış
açısında evren, dünyalar, yıldızlar, dağlar, taşlar vb. vb. herşey ‘‘istenç’’tir. Ve bir ‘‘istenç’’ olan
olgusallık karşısında olmak birey için hiç kuşkusuz yansız, nesnel, ussal bir olgusallık
karşısında olmakla aynı şey değildir. Schopenhauer’i anlamak için onun mantığını izlemeli,
kendimizin onda görmek istediği şeyleri ona yüklememeliyiz. Kötümser, irrasyonalist, yalnız bir
insan olan Schopenhauer’in kendi olgusallığı insana sonsuza dek yabancı kalacak, düşman
kalacak bir Güç ve İstençti. Ruhçözümlemeyi öncelemesi bir yana, ruhçözümlemenin onu
öncelemesine çok ciddi gereksinimi vardı.]
3. Ruhçözümleme üzerine kurulu
ruhbilimde başlangıç noktamız olarak almaya alıştığımız şey özgünlükleri ile çözümleme yoluyla
tanıştığımız bilinçsiz ruhsal süreçlerdir. Bunları daha eski ve birincil süreçler olarak, içinde biricik
ruhsal süreç türü oldukları bir gelişim evresinin kalıntıları olarak görürüz. Bu birincil süreçlerin
boyun eğdikleri başlıca eğilimi tanımak kolaydır; bu haz-hazsızlık ilkesi, ya da kısaca haz ilkesi
5
olarak belirtilir. Bu süreçler haz kazanmaya doğru çabalarlar; ruhsal etkinlik hazsızlık
üretebilecek her olaydan geri çekilir (baskı). Geceleri düşlerimiz ve kendimizi acı verici
izlenimlerden kurtarmak için uyanma eğilimimiz bu ilkenin egemenliğinin kalıntıları ve gücünün
tanıtlarıdır.
5
[‘‘Lustprinzip/haz ilkesi’’ anlatımı Freud’un çalışmalarında ilk kez burada görünür. Düşlerin
Yorumu’nda yalnızca ‘‘Unlustprinzip/hazsızlık-ilkesi’’ kullanılır (örneğin P.F.L., 4, 759.]
Ruhçözümlemede Başlangıç Noktamız Bilinçsiz Ruhsal Süreçlerdir; Ve Bunlar Birincil Ruhsal
Süreçlerin Kalıntılarıdır.
Birincil/Kökensel Ruhsal Süreçler Haz-İlkesine Altgüdümlüdürler: Haz Kazanmaya, Ve
Hazsızlıktan Geri Çekilmeye (Baskı) Çabalarlar.4. Başka bir yerde,
6
ruhsal dinginlik durumunun
başlangıçta iç gereksinimlerin buyurgan istemleri tarafından rahatsız edildiğini varsaydığım
zaman geliştirmiş olduğum düşünce çizgilerine döneceğim. Bu olduğu zaman, düşünülen
(istenilen) herşey yalın olarak sanrısal bir biçimde temsil edilirdi, tıpkı bugün bile her gece
düş-düşüncelerimiz durumunda olduğu gibi.
7
28 / 36
Filozoflar
X-Robots-Tag: otherbot: noindex, nofollow
Yalnızca beklenen doyumun yer almaması, yaşanan düşkırıklığı idi ki bu sanrı aracılığıyla
doyum girişiminden vazgeçmeye götürüyordu. Onun yerine, ruhsal aygıtın dışsal dünyadaki
olgusal durumların bir tasarımını oluşturmaya karar vermesi ve olgusal bir değişim yapmaya
çabalaması gerekli oldu. Böylece ruhsal etkinliğin yeni bir ilkesi getirildi; tasarımlanan şey artık
hoş olan değil ama olgusal olandı, üstelik nahoş olması gerekse bile.
8
Olgusallık ilkesinin bu kuruluşu çok önemli bir adım olduğunu tanıtladı.
6[
Düşlerin Yorumu’nun Genel Kesiminde, Bölüm VII. Bkz. özellikle P.F.L., 4, 718-21 ve 757 ss.]
7
Uyku durumu ruhsal yaşamın olgusallığın kabul edilmesinden önceki biçimini yeniden
getirebilir, çünkü uyku durumu olgusallığın amaçlı olarak reddedilişini (uyku-dileği) bir öngerek
olarak alır.
8
Yukardaki şematik açımlamayı daha öte birkaç ayrıntı ile tamamlamaya çalışacağım. Haklı
olarak karşı çıkılacaktır ki, haz ilkesine köle olmuş ve dışsal dünyanın olgusallığını gözardı
etmiş olan bir örgütleniş diriliğini en kısa bir zaman için bile sürdüremez, öyle ki, herhangi bir
biçimde varoluş kazanması bile söz konusu olamazdı. Gene de eğer bebeğin — annesinden
gördüğü ilgiyi de katma koşuluyla — bu tür bir ruhsal dizgeyi hemen hemen gerçekleştirdiği
düşünülecek olursa, böyle bir kurgunun kullanılışı aklanabilir. Bebek büyük bir olasılıkla içsel
gereksinimlerinin yerine getirildiğini sanrılar; bir uyarı artımı ve doyum yokluğu durumunda,
bağırma ve tepinme gibi motor boşalım yoluyla hazsızlığını ele verir, ve o zaman sanrılamış
olduğu doyumu yaşar. Daha sonra, büyük bir çocuk olarak, bu boşalma anlatımlarını amaçlı
anlatım araçları olarak kullanmayı öğrenir. Çocukların daha sonraki bakımları bebeklerin
bakımları üzerine modellendiği için, haz ilkesinin egemenliği gerçekte ancak büyüklerden tam
ruhsal kopuş yerine getirildiği zaman sona erebilir. — Dışsal dünyanın uyarılarına kapatılmış ve
beslenme gereksinimlerini bile (Bleuler’in terimi ile [1912]) autistik/içeyönelik olarak doyurmaya
yetenekli tam bir ruhsal dizge örneği kabuğu içindeki yiyecek donatımı ile bir kuş yumurtası
tarafından sunulur; onun için annesi tarafından sağlanan bakım sıcaklığın sürdürülmesi ile
sınırlıdır. — Bunu tartıştığımız şematik tablonun bir düzeltilmesi olarak değil, ama bir
genişletilmesi olarak göreceğim, eğer haz ilkesine göre yaşayan bir dizgenin onu olgusallığın
uyarılarından geri çekmeye yetenekli kılacak düzenlemelerininı olması gerektiğinde diretilirse.
Böyle düzenlemeler ancak ‘‘baskı’’nın bağlılaşığıdırlar — baskı ki, acılı içsel uyarıları sanki
dışardan geliyorlarmış gibi karşılar, ve buna göre onları dışsal dünyaya iter. Doyum
Yoksunluğu (Hazsızlık) Olguları Değiştirmenin Güdüsü Olur.
Olgusallık İlkesi Doyumsuzluğun/Hazsızlığın Kabul Edilebilmesini Sağlar. 5. (1) İlk olarak, yeni
istemler ruhsal aygıtta bir dizi uyarlamayı zorunlu kıldı ki, yetersiz ya da sağlam olmayan
bilgimizden ötürü, bunları ancak yaklaşık olarak belirleyebiliriz.
Ansal Aygıtın Olgusallık İlkesine Uyarlanması
6. Dışsal olgusallığın artan önemi o aynı dışsal dünyaya yönelik duyu-örgenlerinin, ve bunlara
bağlı bilincin de önemini arttırdı, ve bilinç şimdi ona o güne dek ilgi çekici gelmiş tek yan olarak
haz ve hazsızlık niteliklerinin yanısıra duyusal nitelikleri de kavramayı öğrendi. Özel bir işlev
gelişti ki görevi dışsal dünyayı dönemsel olarak araştırmaktı, öyle ki ivedi bir içsel gereksinim
doğacak olursa bu dünyanın bilgisi önceden tanıdık olabilsin — dikkat işlevi. Bu etkinlik
duyu-izlenimlerinin ortaya çıkışını beklemektense onları yarı yolda karşılamaktan oluşur. Aynı
zamanda, büyük bir olasılıkla, görevi bilincin bu dönemsel etkinliğinin sonuçlarını biriktirmek
29 / 36