Selçuk İletişim, 7, 3, 2012
224
mutsuz olmak da büyük bir günah. Mutsuzken
başka insanları incitirsiniz, kendinizi incitirsi-
niz”; ya da “Allah, bizi zorla yaşamaya mecbur
etmeyeceğinden dolayı çok yücedir. Belki bu
çözümü insana bağışlamasından dolayı affedici
olacaktır” gibi argümanlarla kendince intiharı-
na/İslami inanca göre Tanrıya karşı çıkışına bir
yol aramaktadır.
Bedii, kendisini gömecek birini bulma arayı-
şında ilk olarak kışlasına dönen bir askeri ara-
basına alır. Asker, okumamış, Kürt asıllı bir
çiftçidir. Ona ne istediğini anlatır ve para teklif
eder; ancak ikna edemez. Bedii, vazgeçmeye-
rek arayışına devam eder.
Arayışı yansıtan sahnelerde kullanılan sabit
kamera, izleyiciye, Bedii’in durağanlığına
karşın, canlı, hareketli bir hayatın görünümle-
rini yansıtır. Arabanın ikinci yolcusu Afgan bir
ilahiyatçıdır. Bedii, ona, “kendimi bu hayattan
kurtarmaya karar verdim” der; bir tükeniş ya-
şadığını, devam edecek gücü olmadığını söyler
ama bunun nedenlerini açıklamaz. Bu sahne-
lerde kamera, çıplak hayata bakar, üzerine
hiçbir şey eklemez, yalın gerçekliği verir. İla-
hiyatçı olan bu yolcuyla öykünün asıl sorunsalı
olan intihar, din, günah, mutluluk, mutsuzluk
olguları sorular ve cevaplar arayıcılığıyla sor-
gulanır. İntiharın nedenlerine hiç değinilmeyen
bu sekansta intihar olgusu, din-felsefe bağla-
mında ele alınırken çoğu diyalogların bu olgu-
ları açıklamaktan uzak olduğu görülür. İslam
dininde kişinin intihar etmesinin yasak olması
‘kendini öldürmeyeceksin’ ilkesi, Afganlı ila-
hiyatçı aracılığıyla verilir ve buna karşı verilen
cevap: “İntiharın büyük günahlardan olduğunu
biliyorum; fakat mutsuz olmak da büyük gü-
nah, mutsuzken başka insanları incitirsiniz, bu
da bir günah değil mi?” argümanına dayandırı-
lır. Mutsuz insanın çevresindeki insanlara zarar
verip incitmesiyle, intiharın günah terazisinde
denkliği öne sürülmüş olur. Bu diyaloglar izle-
yicide, insan dünyaya mutlu olmak için mi
gelir? Varoluşun nedeni bu mudur? Mutsuz
olan insan sırf bu yüzden varlığını yok mu
etmelidir ve asıl olarak, ölüm, varlığın zıttı
mıdır? gibi soruların oluşmasına ve yanıt bu-
lunmasına zemin oluşturur (Zaman 2011).
2.1.4.Umut ve Umutsuzluk
İslam kozmolojisinin insana yüklediği varlık,
hayat ve ölüm tanımlayışıyla Batı’nın yaşama-
ya ve bugüne odaklı, bu anlamda varoluşsal
bunalım yaşayan insanının ölüm algısı arasın-
daki fark, öyküde, Bedii’nin düşüncelerinde ve
eyleminde somutlaşmış olarak verilir. Bedii,
her iki algıyı da yaşayan ama her ikisinin de
düşünsel gereklerini yerine getiremeyen bir
kişilik olarak yansıtılır. Kişinin, iç dünyasını
gerçekten gören ve onu anlayan birilerinin
olmaması, yaşamanın ölümcül yoksunluğudur.
Bu nedenle denilebilir ki Bedii’nin aradığı
aslında kendisini gömecek birileri değil, onu
bir insan, bir değer olarak tanımlayan birileri-
nin arayışıdır.
Yönetmen, seyircinin kendi kaderi üzerine
düşünmesini sağlamak amacıyla, kamerasını
karakterlerden kasten fiziksel olarak uzak tut-
makta, panoramik görüntülere ve uzun çekim-
lere özellikle yer vermektedir. Bunların bazıla-
rı, intihar eğilimli Bedii'nin arabası tepeleri
geçerken, çoğunlukla Bedii’nin arabasına aldı-
ğı kişilerle konuşurken kullanılan uzak ve te-
peden çekimlerdir. Görsel olarak uzak tutulan
kişilerin görüntüleriyle, ön planda kalan diya-
logun sesi, bir arada yer almaktadır. Özel alan
ile kamu alanının bir arada var olması ya da
manzaranın sıkça araba camlarından çerçeve-
lenmesi gibi ‘uzak’lık ile ‘yakın’lığın bu bile-
şimi, belirsizliği yaratmanın bir yolu olarak
kullanılmaktadır
(Wikipedia 2012).
2.1.5.İnanç ve İnançsızlık
Bedii’in bu kez arabasına aldığı kişi, kanser
hastası çocuğu olan Bakari adında biridir. Bedii
talebini bu adama da anlatır. Bakari, teklif
edilen paranın çocuğunun tedavisi için yeterli
bir miktar olduğunu düşünür, ama yaşayacak
olan kendi çocuğuna karşılık ölecek olan birisi
vardır. Bedii’nin ölümü, bu anlamda bir çocu-
ğun yaşamı anlamına bürünmektedir. Ölüm ve
yaşam çizgisinin zıtlığına atıf verilen bu se-
kansta, izleyiciye önemli ile öncelikli olanın
aynı anlama gelmediği duyumsatılır. Artık
izleyicinin duyumsadığı bir intiharın kendisi
değil, ölüm ve yaşamın antagonist çizgileridir
(Hasar 2011).
Bakari ile olan yolculukta güzergâh, diğer
yolcularınkine göre farklılaşır; kamera, yol
kadar tabiata ait görüntüler ve renklerdeki
değişimleri yansıtır. Yine toprak görünümü
ağır basmaktadır ama bu kez toprağa eşlik eden
İran Yeni Dalga Sinemasında Varoluşsal Temalar… (218-233)
225
yeşillikler daha bir baskın ve farklı renklerle
yansımaktadır.
Daha önce arabasına aldığı insanları ikna et-
mek için konuşanın Bedii olmasına karşın, bu
kez daha çok Bakari konuşmakta ve Bedii de
onu dinlemektedir. O, Bedii’nin durumunu bir
fıkrayla özetler: “Türk’ün biri doktora gitmiş
ve doktor bey nereme dokunsam oram ağrıyor,
ayağıma dokunuyorum ayağım, göğsüme do-
kunuyorum göğsüm ağrıyor”, demiş. Doktor
hiç düşünmeden cevap vermiş: “Sizin bir şeyi-
niz yok, parmağınız kırık”. Bakari, devam
eder: “Hasta olan düşünceleriniz. Bakış açınızı
değiştirin. “Varlık sadece beden midir ve öl-
mek varlığın zıttı mıdır? Değildir. Ölüm, çare
değildir öyleyse; ama parmağınız kırıksa do-
kunduğunuz her yerde o acıyı hissedersiniz.
Hayata hep o acının merkezinden bakarsınız.
Her noktayı acıyor zannedersiniz. Öyleyse
kırılan parmağı düzeltmelidir insan, vücudu
ortadan kaldırarak acıya son vermeyi tercih
etmemeli ve hayatı mutluluk-mutsuzluk düz-
leminde bir varoluşa hapsetmemelidir”.
Bedii’in üzerine toprak atacak birini araması-
nın aslında ‘görülme’ ihtiyacı, ölümden
çok, ondan kaçma isteminin bir göstergesi
olduğuna daha önce değinilmişti. Bakari ile
yaptığı gezi sonrası Bedii’nin onun peşine
düşmesi, ondan yardım beklemesi, güneşin
batışını izlemesi, ümitsizce bu eylemden vaz-
geçmek için bir neden bulma çabası, ‘görülme’
arayışının bir dışavurumu gibidir. O, kendi
evinde de intihar eylemini rahatça gerçekleşti-
rebilecekken bu yolu tercih etmesiyle, içinde
bulunduğu halden kendisini kurtaracak biri-
ni/bir şeyi bulma beklentisiyle hareket ederek
arayışının asıl olanını ele vermektedir. Bedii,
bu kişiyi/şeyi bulamaz; artık karar kendisinin-
dir, başkasının kendisi adına veremeyeceği bir
cevabın/tercihin sonucunu yaşayacaktır (Za-
man 2011).
Bakari, kendisine sunulan teklifi kabul ettiğini
belirtir ama Bedii’ye başka yolların da var
olduğunu varoluşsal bir yönelim içinde gös-
termek ister: “Her sorun çözümünü içinde
barındırır. Eğer bizler her küçük sorundan bu
kararı verseydik yeryüzünde yaşayan insan
kalmazdı.” der: “…Şafakta güneşin doğuşunu
görmek, istemez misin? Gün batımında, güne-
şin kırmızısını ve sarısını, artık daha fazla gör-
mek istemiyor musun? Sen ayı gördün mü?
Yıldızları görmeyi istemez misin? Dolunaylı
geceyi, yeniden görmeyi istemez misin? Gözle-
rini kapatmak mı istiyorsun? Bir kez daha
ırmaktan su içmeyi istemez misin, ya da yüzü-
nü yıkamak istemez misin bu suyla? Tüm bun-
lardan vazgeçmek mi istiyorsun? Her şeyi
bırakmak mı istiyorsun? Kirazların lezzetini
bırakmak mı istiyorsun ?” diyerek hayatın
anlamının o kadar büyük şeylerde olmadığını,
dün fark edilmeyen ama bugün için çok değerli
olabilecek küçük şeylerde gizli olduğunu söy-
ler. Dini ya da değil, günah veya yasak, hayatın
kolay kolay vazgeçilmeyecek kadar değerli
olduğunu, bunu bazen kirazın tadında saklı
olabileceğini gösterir (Boz 2011).
2.2. Cennetin Rengi /Rang-eKhoda
Yönetmen: Majid Majidi; Oyuncular:
Mohsen
Ramezani, Behzad
Rafi, Elham
Sharifi,
Farahnaz
Safari,
Hossein
Mahjoub, Kamal Mirkarimi, Mohamad Rah-
mani, Morteza
Fatemi, Salameh
Feyzi;
Yıl:1999; Yapım: İran
2.2.1. Filmin Konusu
Öykü, çevresini sadece dokunarak ve duyarak
anlamaya çalışan görme engelli küçük Mu-
hammet’in dünyasını ve hayatı anlama çabasını
anlatmaktadır. Muhammet, Tahran'daki körler
okulunda yatılı olarak eğitim görmekte, zekâ
seviyesi normalin üstünde olan, dokunarak ve
duyarak, hissederek dünyayı gören umut dolu
bir çocuktur. Okul yaz tatiline girdiğinde baba-
sının gelip onu okuldan almasını bekler. Her-
kes çocuğunu almaya gelir, ancak Muham-
met’in babası geç gelir. Babası geldiğinde bir
süre Muhammet’e bakar ancak ses çıkarmadan
öğretmeninin yanına gider. Öğretmene çocuğu
alamayacağını söyler ve Muhammet’in okulda
kalması için ısrar eder. Ancak okul müdürü bu
durumu reddeder ve babaya oğlunu alıp gitme-
sini telkin eder. Baba oğlunu isteksizce okul-
dan köyüne götürür. Muhammet'i burada iki
kardeşi ve ninesi beklemektedir; annesi ölmüş-
tür, babası yeni bir evlilik planlamaktadır.
Özürlü bir çocuğun evlilik planlarını bozaca-
ğından endişelenen baba sürekli olarak ondan
kurtulmak için çareler arar ve onu önceden
konuşup anlaştığı kör bir marangozun yanına
çırak olarak verir. Babaanne bu durumu hiçbir
Dostları ilə paylaş: |