değişimlere sahne oldu ve küresel ölçekte piyasa faaliyetlerini yaygınlaştırdı.
Uzlaşının hükümleri; özelleştirmelerin yaygınlaştırılması, kamu kesiminin
küçültülmesi, finansal liberalizasyona önem verilmesi, devletin piyasa işleyişine
sağlanması amacıyla her türlü kısıtlayıcı unsurların ortadan kaldırılması olarak
796
Uçkaç A (2019). Neoliberalizm ve Küreselleşmenin Eğitim Üzerindeki Etkisi.
Mülkiye Dergisi
, 43 (4), 785-809.
Görüldüğü üzere kapitalizm sermaye birikimiyle ilerlemekte ve sermayenin
ihtiyaçları doğrultusunda toplumsal yeniden üretim gücüne sahip olan aygıtları
bünyesinde taşımaktadır. Kapitalist toplumsal oluşumlarda egemen olan bu
aygıtlar Althusser tarafından okul, aile, kültür, sendikalar, basın vs. olarak
ele alınmakta ve bunlar devletin ideolojik aygıtları olarak tanımlanmaktadır.
Dolayısıyla toplumsal yeniden üretimin gerçekleşmesi, üretim araçlarının ve
emek gücünün yeniden üretimini içermektedir (Althusser, 2014).
Makale açısından önem taşıyan toplumsal yeniden üretim kavramı, “verili bir
toplumun işlemesi için gerekli fiziksel, toplumsal, politik ve ideolojik koşulların
yeniden yaratılmasını sağlayan birleşik mekanizmalar” (Amin, 2014: 186)
olarak tanımlanmaktadır. Bahsi geçen toplum durağan bir toplum olmak
zorunda değil, tam tersine küresel oluşumlara bağlı olarak dinamik ve hatta
niteliksel bir dönüşüm geçirmekte olan bir toplum da olabilir. Toplumsal
yeniden üretim, üretimin sürekliliğini sağlamak için gerekli olan sermaye
mallarının yeniden oluşturulmasını gündeme getirmektedir. Dolayısıyla üretici
güçlerin toplumsal yeniden üretimi, üretimin başlangıç koşullarının yeniden
yaratılmasıyla birlikte üretim mekanizmasının dinamik genişlemesini de
kapsamaktadır. Burada sistemin bir fonksiyonu olarak devreye giren işgücünün
eğitimi özellikle sistemin devamı açısından önem taşımaktadır (Amin, 2014:
186-187).
Dolayısıyla toplumsal yeniden üretimin inşasında devlet, eğitimi hızla değişen
piyasa koşulları doğrultusunda yeniden düzenlemektedir. Tekelci kapitalizm
aşamasında devlet, insanları bilgi ekonomisi temelinde birer girişimci varlık
olarak biçimlendirmek için gerekli olan bilgiyle donatılmasını sağlamaya
çalışırken, küreselleşmenin hız kazanmasıyla oluşan günümüz finansal
kapitalizm aşamasında ise küresel şirketlere güç sağlamak yönünde eğitimi
ve amaca uygun bireyi yeniden şekillendirmeye yönelmiştir (Davies ve Bansel,
2007: 248).
Mevcut şartlar altında eğitimde uygulanan yapısal uyum politikaları, ücretsiz
kitlesel eğitimden ücretli ticarileşmiş eğitime geçiş dönemini yansıtmaktadır.
Dolayısıyla, küresel sermayenin biçimlendirdiği eğitim sistemindeki
yapılanmanın temel amacı işgücünün ekonomiye uyumunu sağlamak,
tüketicileri eğitmek ve teşvik etmek ve sistemi piyasaların işleyişine açmaktır.
Söz konusu oluşumlarla eğitim sistemi ekonomik rekabeti daha etkin şekilde
sürdürebilme amacını gütmektedir. Bu yönüyle eğitimin ticarileşmesinin
boyutu günümüzde 21.yüzyıl şirketlerinin özellikleri dikkate alınarak
genişletilmiştir. Bu durum 20.yüzyıl boyunca kapitalist eğitim sistemlerinin
geçirdiği uzun evrimde yeni bir süreci başlatmıştır (Hirtt, 2005: 110-111).
797
Uçkaç A (2019). Neoliberalizm ve Küreselleşmenin Eğitim Üzerindeki Etkisi.
Mülkiye Dergisi
, 43 (4), 785-809.
Neoklasik iktisatta bireyler beşeri sermaye olarak değerlendirildiği için eğitim
hizmeti beşeri sermaye yaratan bir yatırım olarak görülür. Bu çerçevede
bireyler hem piyasada hem de sosyal çevrede girişimci benlik özelliğiyle
tanımlanır. Girişimci benlik açısından yaşam bir üretim süreci, eğitim ise bireyin
kendisini yeniden üretmesi ve inşa etmesi yönünde bilgi edinmesine yönelik
bir öğrenme ve şekillendirme sürecidir. Bu bağlamda okullar girişimci benliğin
üretilmesinden sorumlu kurumlardır. Girişimci bir öğretmen de öğrencilerin
müşteri olduğu bilinciyle girişimci aktif bireylerin üretilmesine önem verir. Bu
nedenle okul ve yaşam organik bir süreçle birbirini etkilemeye devam eder
(Becker, 1994; Masschelein ve Simons, 2002: 592-599).
Küresel yapılanma altında piyasa sürecindeki rekabetin eğitim alanında da
kendini göstermesiyle eğitim hizmetinden yararlanamayacak durumda olan
yoksullar ve diğer dezavantajlı gruplar, tamamen bu sürecin dışına itilmektedir.
Bu durum sosyal ve ekonomik eşitsizliğin yarattığı çok katmanlı bir toplumda
fırsat eşitliği ilkesini ve tüm bireyler için eğitimin kalitesini yükseltmeye
yönelik kolektif davranışı ve eğitim hizmetini elde etme olanaklarını ortadan
kaldırmaktadır (Whitty’den aktaran Apple, 2004: 103). Oysa eğitimden eşit
yararlanma olanağı toplumun verili insan kapasitesinden en yüksek verimin
alınmasını sağlar. Yoksul olduğu için eğitim hizmetinden yararlanamayan kimi
zihinsel kapasitelere gelişme olanağının sağlanmaması sadece ilgili kişinin
değil, aynı zamanda toplumun da kaybını oluşturmaktadır.
Ülkeler, küresel ekonomilerde başarı için eğitimi önemli bir girdi olarak kabul
etmektedir. Bu nedenle eğitim, ekonomik değişimin ihtiyaçlarına göre
belirlenir
ve bu bağlamda beşeri sermaye teorisi de küresel ekonominin ihtiyaç duyduğu
eğitim tartışmalarına egemendir. Beşeri sermaye teorisi bağlamında eğitim,
hem dışsal yarar oluşturan toplumsal yatırımı hem de ekonomik büyümeye
katkı sağlayacak insan kaynaklarını oluşturmaktadır (Spring, 1998: 5-6).
Sonuç olarak eğitim; eğitim politikası, finansmanı ve müfredata ilişkin olarak
iktidarın ve ideolojinin iç içe geçtiği alanlardan biridir. Bu nedenle eğitim,
toplumsal ve ekonomik kalkınmaya ilişkin nedenleri belirlerken, aynı zamanda
sonuçları da ortaya koymaktadır. Bu açıdan eğitim kendi başına önemli bir
etken iken; iktidar ve sermaye ideolojisinin iç içe geçmesi durumunda edilgen
konuma indirgenmiş bulunmaktadır (Apple, 2004: 96-97).
Dostları ilə paylaş: