Makedonya’da 6, 7 ve 8. Sınıf Türkçe Tarih Ders Kitaplarında Osmanlı-Türk Algısı
[803]
“Osmanlı Devleti” alt başlığında yer almıştır. Bu alt başlıkta ilk olarak Selçuklu
Türklerinden bahsedilmişken, Selçukluların göçebe bir yapıya sahip oldukları
ve doğuda Moğol baskısından kaçarak Anadolu’ya geldikleri bilgisine yer
verilmiştir. Ayrıca Selçukluların siyasi yapısının küçük Türk beyliklerinden
oluştuğu bilgisinin içerisine o dönemdeki diğer Türk beylikleri göz önüne
alındığında ve çok da doğru olmamakla birlikte Osmanlıların bu beylikler
içerisinde en güçlü olduğu verisi de ilave edilmiştir. Yine aynı alt başlıkta
Osmanlıların diğer beylikleri birleştirmeyi başardıkları ve kendilerine Osman
Bey’in isminden türetilen “Osmanlılar” denildiği aktarılmıştır. Ayrıca bize göre
de doğru bir bilgi olmakla beraber Osmanlı Devletinin XIV. asırda küçük
Asya’nın en güçlü devleti olup, yine bu yüzyılın ortalarından itibaren Balkanlar
istikametinde ilerlediği belirtilmiştir (Başkoski ve diğerleri, 2005: 75).
Kitapta yeni bir sayfa ve “Osmanlı Düzeni” ismiyle oluşturulan bir alt
başlıkla aktarılan bilgilerde Osmanlıların siyasi, askeri ve sosyal yapısı
hakkında yine çok kısa bir izahat yapılmıştır. Bu izahatta kısaca “sultan”
ismindeki kişinin devletin başında geniş yetkilerle yer aldığı ve sultandan sonra
en yetkili kişinin de “vezir-i azam” olduğu söylenirken, ayrıca “divan” isminde
bir meclisin de varlığından söz edilmiştir. İdari manada ise Osmanlı sultanının
devletini daha iyi yönetebilmek maksadıyla topraklarını “sancaklara” böldüğü
ve sancakların başındaki kişilere de “sancak beyi” isminin verildiği yorumu
yapılırken, idari sistemin de sancak, vilayet, kaza ve nahiyelere ayrıldığı
aktarılmıştır. Osmanlı Devletinin en yetkili gücü olan sultan idaresinin
merkezinde de güçlü bir ordunun olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca Osmanlı
ordusunun en iyi eğitim almış kısmının sultanın muhafız birliği olan
“yeniçerililer” olduğu söylenirken devletin kurulduğu dönem itibariyle bir İslam
devleti olduğu da bilgiler arasına ilave edilmiştir. Aynı paragrafta Osmanlıların
dini eğitime büyük önem verdikleri belirtilmiş ve halkını da “kutsal savaş” için
hazırladığı aktarılmıştır (Başkoski ve diğerleri, 2005: 75-76). Bu bilgilerin de
aktarılış tarzı ve bilimsel içeriği incelendiğinde Osmanlılarla ilgili bilgilerin son
derece kısıtlı tutulup özellikle son bölümünde yer alan dini eğitim ile kutsal
savaş ifadelerinin hiçbir açıklama yapılmaksızın içinin boş bırakıldığı fark
edilmiştir. Ayrıca Osmanlıların savaşlarının dini bir nitelik taşıdığı bilgisi kalın,
göze çarpıcı bir ifade ve yazım şekliyle verilmişken, Türk olmayan birçok
araştırmacının bile hemfikir olduğu Vatikan’ın öncülüğü ve gayreti altında
Avrupa devletleri ile Balkanlardaki birçok milletin Osmanlılara karşı
başlattıkları “Haçlı ittifaklarından” ise hiç bahsedilmemesi gözden kaçmamıştır.
Selçuk Ural
[804]
Oysaki Haçlı Seferleri, Ahmet Refik Altınay’ın da ifadesiyle ve daha
Osmanlılardan da önce Hıristiyanlığın İslamiyet’e husumetinden doğmuş gayri
meşru bir feverandan ibarettir. Bu hareketi meydana getirenlerin kuru bir
taassup için milyonlarca insanın kanının dökülmesine sebep oldukları da
unutulmamalıdır (Altınay, 2007: 106-112).
Aynı sayfanın “Toplumsal İlişkiler” alt başlığında Osmanlıların iktisadi
sisteminden çok kısa bir şekilde ve devlet topraklarının has, zeamet
1
ve tımar
olarak sipahiler ile yöneticiler arasında paylaştırıldığı şekliyle bahsedilmiştir.
İlaveten Osmanlı ülkesinde halkın Müslüman olmayan kısmının tümünün
“reaya” olarak nitelendirildiği bilgisine yer verilip, tüm vergilerin bu Müslüman
olmayan halktan toplandığı ifade edilmiştir (Başkoski ve diğerleri, 2005: 76).
Bu bilgi de yanıltıcı olup Osmanlı toprak sisteminin en temel düsturunun
toprağın boş kalmaması, işlenmesi olduğu ve ayrıca halkın vergi anlamında
bölgedeki Osmanlı öncesindeki derebeylerin yönetim şekline nazaran
ezilmediği gerçeği ifade edilmemiştir. En azından Osmanlılar öncesinde
bölgedeki küçük feodal senyörlerin toprak ve köylüler üzerindeki
hâkimiyetlerini pekiştirmek adına onlara daha ağır vergiler ve emek
yükümlülükleri bindirmelerinden bahsedilebilirdi. Yine bu eski derebeyi ya da
lordların Osmanlıların oluşturdukları güçlü merkezi sistemin bir parçası
oldukları ve toprakların yani tımarların sahiplerinin yine bu kişiler oldukları da
(İnalcık, 2000: 50-51) söylenebilirdi. Paragraf için bir art niyetten bahsetmesek
de bu şekliyle öğrencilerin zihninde Osmanlılar, vergileri Müslüman
olmayanlara yükleyen ve onları zorla askeri sisteme dahleden zorba ve baskıcı
bir idari anlayış şeklinde tezahür edebilir.
“Balkan Ülkelerinin Osmanlı İdaresi” başlığı altında da XIV. yüzyılda
Bizans’ın hanedan karışıklıkları ve Bizans’la Balkan topluluklarının
mücadeleleri işaret edilip, bu mücadelelerin aslında “ortak düşman” ifadesiyle
verilen Osmanlılara karşı yapılmış olmasının daha yararlı olabileceği fikri
üzerinde durulmuştur. Bu yüzden de Osmanlıların Balkanlara girişinin
önlenememesinin nedeni olarak Balkan toplulukları, derebeylikler ve Bizans’ın
ortak akıl üretememesi gösterilmiştir (Başkoski ve diğerleri, 2005: 77). Bu
meyanda açıklamalara ek olarak Bulgaristan, Sırbistan ve Arnavutluk
topraklarının Osmanlıların eline geçişi Sırp, Bulgar ve Arnavut derebeylikleri
ve köklü ailelerinin kendi aralarında anlaşmazlık içine düşüp birlikte hareket
1
Burada Osmanlı toprak sisteminin temel dinamiklerinden biri olan “zeamet” kelimesi sanırız bir
yazım hatasından ötürü “ziyamet” şeklinde hatalı olarak yazılmıştır.