Microsoft Word Brown, Dan Da Vinci Sifresi doc



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə109/116
tarix10.11.2017
ölçüsü5,01 Kb.
#9412
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   116

Bunu nasıl bilebilir, diye düşünmüştü Aringarosa. Opus Dei'nin yakın gelecekteki fesih 
kararından sadece Vatikan'ın birkaç kodamanının haberdar olduğunu sanıyordu. Haberlerin 
yayıldığı ortadaydı. Konu dedikoduları engellemeye gelince, dünyadaki hiçbir duvar 
Vatikan'ın etrafındakiler kadar gözenekli olamazdı. 
Öğretmen, "Benim her yerde kulağım var," diye fısıldamıştı. "Ve bu kulaklar sayesinde 
önemli bilgiler edindim. Senin de yardımınla sana muhteşem bir güç kazandıracak olan kutsal 
bir mirasın saklandığı yeri bulabilirim... bu güç Vatikan'ın önünde eğilmesine yetecektir. 
İmanı kurtarmaya yetecektir." Durmuştu. "Sadece Opus Dei için değil. Hepimiz için." 
Tanrı geri aldı... ve Tanrı yine verdi. Aringarosa bir umut ışığı görmüştü. Bana planından 
bahset." 
St. Mary's Hastanesi'nin kapıları  tıslayarak açıldığında Aringarosa’nın bilinci yerinde 
değildi. Silas girişte, yorgunluktan bitap düşmüş bir halde sendeledi. Dizlerinin üstüne 
düşerek yardım için feryat etti. Resepsiyondaki herkes, kanlar içindeki bir din adamı için 
yardım isteyen yarı çıplak Albino'ya hayretle bakıyordu. 
Silas'ın bitkin vaziyetteki piskoposu sedyeye kaldırmasına yardım eden doktor, 
Aringarosa'nın nabzını dinlerken hüzünlü görünüyordu. "Çok kan kaybetmiş. Ümitli değilim." 
Aringarosa'nın gözleri kırpıştı ve bir an için bilinci geri geldi. Bakışlarını Silas'a 
çevirmişti. "Evladım..." 
Silas'ın ruhunda pişmanlık ve intikam fırtınaları esiyordu. "Peder, tüm hayatımı 
harcayacak olsam da, bizi kimin aldattığını bulup onu öldüreceğim." 
Aringarosa başını iki yana salladı. Onu götürmeye hazırlandıkları  sırada oldukça üzgün 
görünüyordu. "Silas... benden hiçbir şey öğrenmediysen, lütfen... en azından  şunu öğren." 
Silas'ın elini tutarak sıktı. "Bağışlamak Tanrı’nın en büyük hediyesidir." 
"Ama peder..." 
Aringarosa gözlerini kapadı. "Silas, dua etmelisin." 


101 
 
Issız Papazlar Meclisi Binası’ndaki ufak kubbenin altında duran Langdon, Leigh 
Teabing'in silahına bakıyordu. 
Robert, benimle misin, bana karşı mısın? Kraliyet tarihçisinin sözleri Langdon'ın zihninde 
yankılanıyordu. 
Langdon pratik bir cevap olmadığım biliyordu. Evet cevabıyla Sophie 'yi satmış olacaktı. 
Hayır cevabını verirse, Teabing'in her ikisini de öldürmekten başka çaresi kalmayacaktı. 
Langdon'ın sınıflarda geçirdiği yıllar, ona silah namlusunun karşısında ne yapması 
gerektiğiyle ilgili bir yetenek kazandırmamıştı ama sınıflarda öğrendiği bir şey varsa, o da 
çelişkili sorulara cevap vermekti. Bir sorunun doğrıı cevabı yoksa, tek bir dürüst yanıt vardır. 
Evet ile hayır arasındaki gri bölge. 
Sessizlik. 
Langdon gözlerini elindeki kriptekse dikerek yürümeyi seçti. 
Gözlerini kaldırmadan, geniş odada geriye doğru adım attı. Tarafsız bölge. Kriptekse 
odakladığı bakışlarının Teabing'e işbirliğinin bir ihtimal olduğu izlenimini vermesini
sessizliğinin ise Sophie'ye onu yüzüstü bırakmadığını anlatmasını umuyordu. 
Bu sırada düşünmek için zaman kazanırım. 
Langdon, Teabing'in de ondan tam olarak düşünmesini istediğini sanıyordu. Kripteksi bu 
yüzden bana verdi. Bu sayede vereceğim kararın ağırlığını hissedeceğim.  İngiliz tarihçi, 
Büyük Üstat'ın kripteksinin Langdon'a içindekilerin büyüklüğünü fark ettirmesini, başka her 
şeyi bastıracak akademik merakını uyandırmasını, kilit taşını açamamalarının, tarihin 
kaybolacağı anlamına geldiğini anlamaya zorlamasını umut ediyordu. 
Odanın karşı tarafında namlunun ucundaki Sophie'ye baktığında Langdon, onu 
kurtarmanın tek yolunun kripteksin zor şifresini çözmek olduğu düşüncesiyle irkildi. Haritayı 
ortaya çıkarabilirsem, Teabing pazarlık yapacaktır. Dikkatini bu kritik göreve vererek, 
yavaşça uzaktaki pencerelere yaklaştı... zihninde Newton’ın mezarındaki sayısız astronomik 
simgeyi canlandırdı. 
 
A r a ,   k ü r e y i   k a b r e   a i t t i  
G ü l d ü   t e n i   d o l u y d u   g ö b e ğ i  
 
Onlara arkasını dönerek, yüksek pencerelerin yanına giderken vitray camlarından ilham 
almayı umut ediyordu. 
Dışarıdaki Fakülte Bostanı'na bakarken kendi kendine, Sauniére gibi düşünmeye çalış, 
diyordu.  Newton'ın mezarında hangi kürenin olması gerektiğini düşünüyordu? Yağan 
yağmurla birlikte yıldız, kuyrukluyıldız ve gezegen imgeleri yanıp söndü ama Langdon onları 
görmezden geldi. Sauniére bir bilim adamı değildi. O, beşeri bilimler, sanat ve tarih adamıydı 
Kutsal dişi... kadeh... Gül... sürgüne giden Magdalalı Meryem... tanrıçanın düşüşü... Kutsal 
Kâse. 
Efsane, her zaman için Kutsal Kâse'yi. gözlerden uzaktaki karanlıkta dans eden, kulağına 
fısıldayarak insanı cazibesinin tuzağına düşüren sonra sislerin içinde kaybolan zalim bir 
metres gibi betimlemişti. 
Fakülte Bostanı'nın hışırdayan ağaçlarına bakan Langdon, onun ne seli varlığını hissetti. 
İşaretleri her yerde görmek mümkündü. İngiltere'nin en eski elma ağacının dalları, sisin 
içinden fırlayan şakacı bir siluet gibi beş yapraklı tomurcuklarla bezenmişti ve hepsi de Venüs 
gibi parlıyordu. Tanrıça  şimdi bahçedeydi. Yağmurda dans ediyor, asırlık sarkıla söylüyor, 
sanki Langdon'a bilgi meyvesinin elini uzatsa alabileceği mesafede olduğunu hatırlatmak 


istermişçesine tomurcuklu dalların arkasından bakıyordu. 
Odanın karşı tarafındaki Teabing, büyülenmiş gibi pencereden dışarı bakan Langdon'ı, gönül 
rahatlığıyla seyrediyordu. 
Tam beklediğim gibi, diye düşündü Teabing. Dediğime gelecek. 
Teabing bir süredir, Langdon'ın Kâse'ye giden anahtara sahip olduğundan şüpheleniyordu. 
Langdon'ın Jacques Sauniére ile buluşacağı gece Teabing'in planını başlatmış olması bir 
tesadüf değildi. Müze müdürünü dinlemeye alan Teabing, adamın Langdon ile özel olarak 
buluşmak için sabırsızlanmasının tek bir sebebi olduğuna emindi. Langdon'ın gizemli 
çalışması tarikattakilerin damarına bastı. Langdon gerçeği tesadüfen buldu ve Sauiniére, 
onun açıklamasından korkuyor. Teabing, Büyük Üstat'ın Langdon'ı susturmak için onunla 
buluşma ayarladığına emindi. 
Gerçek yeteri kadar susturuldu! 
Teabing hızlı davranması gerektiğini biliyordu. Silas'ın saldırısı iki amaca hizmet 
edecekti. Sauniére'in Langdon'ı sessiz kalması yönünde ikna etmesini engelleyecek ve 
Teabing kilit taşını eline geçirdikten sonra ihtiyaç duyması halinde Langdon hâlâ Paris'te 
olacaktı. 
Sauniére ile Silas'ın ölümcül randevusunu ayarlamak fazlasıyla kolay olmuştu. Sauniére'in 
en büyük korkusu hakkında içeriden bilgi aldım. Bir gün önce, akşamüstü Silas, müze 
müdürünü telefonla aramış ve çok endişeli bir papaz gibi davranmıştı. "Monsieur Sauniére, 
beni bağışlayın ama sizinle hemen görüşmem gerekiyor. Asla günah çıkartmanın kutsallığını 
bozmamalıyım ama bu kez sanırım, bozmam gerekiyor. Ailenizin bireylerini öldürdüğünü 
iddia eden bir adam bana günah çıkarttı." 
Sauniére  şaşırmış ve aynı zamanda endişelenmişti. "Benim ailem bir kazada öldü. Polis 
raporu yeterince açıktı." 
Yemi elinden bırakmayan Silas, "Evet, bir araba kazasıydı," demişti. "Konuştuğum adam 
arabayı yolun dışına ve nehre doğru ittiğini söyledi." 
Sauniére'in sesi kesilmişti. 
"Monsieur Sauniére, bu adam şimdi sizin güvenliğiniz konusunda beni 
endişelendirmeseydi, bu telefonu size asla açmazdım." Durmuştu. "Adam aynı zamanda 
torununuz Sophie'den de bahsetti." 
Sophie'nin adının geçmesi akan suları durdurmuştu. Müze müdürü hemen harekete 
geçmişti. Silas'a derhal, bildiği en emin yerde kendisini görmesini söylemişti... Louvre'daki 
ofisinde. Ardından tehlikede olabileceğini söylemek için Sophie'yi aramıştı. Robert 
Langdon'la içeceği içki o anda iptal olmuştu. 
Şimdi Langdon, odanın diğer tarafındaki Sophie'den uzakta dururken, Teabing iki dostu 
birbirinden başarıyla uzaklaştırdığını hissediyordu, Sophie Neveu karşı koyuyordu, fakat 
Langdon'ın olaylara daha geniş açıdan baktığı belliydi. Şifreyi tahmin etmeye çalışıyordu. 
Kâse'yi bulmanın ve onu esaretten kurtarmanın önemini biliyor. 
Sophie soğuk bir sesle, "Onu senin için açmayacak," dedi. "Açabilecek olsa bile." 
Teabing elindeki tabancayı Sophie'ye doğrulturken Langdon'a gözucuyla baktı. Artık 
elindeki silahı kullanmak zorunda kalacağına emin gibiydi. Bu fikir onu rahatsız etse de, iş o 
noktaya geldikten sonra tereddüt etmeyeceğini biliyordu. Ona doğru olanı yapma fırsatım 
tanıdım. Kâse her birimizden daha önemli. 
O sırada Langdon pencereye arkasını döndü. Aniden gözlerindeki umut ışığıyla onlara, 
"Mezar..." dedi. "Newton’ın mezarında nereye bakmamız gerektiğini biliyorum. Evet, sanırım 
şifreyi bulabilirim!" 
Teabing'in kalbi yerinden oynadı. "Nereye Robert? Söyle bana!" 
Sophie'nin sesi dehşet doluydu. "Robert, hayır! Ona yardım etmeyeceksin, değil mi?" 
Langdon kripteksi önünde tutarak kararlı adımlarla yaklaştı. Leigh'e dönerken bakışları 
sertleşmişti. "Hayır," dedi. "Senin gitmene izin verene kadar etmeyeceğim." 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   105   106   107   108   109   110   111   112   ...   116




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə