4. BÖLÜM – UYGULAMALAR
11
İşin Saçmalığı
Akşamüzerinin solan ışığı altında bir grup insan gevşek bir
çember oluşturuyor. Ciddiler; birbirlerinden birkaç ayak uzak
duruyor ve ortadaki liderlerine beklentiyle bakıyorlar. Lider
kocaman bir yün yumağı çıkarıyor, ipin ucunu tutuyor ve
yumağı çemberdekilerden birine fırlatarak bağırıyor: "Mike,
bence fikrin gayet iyiydi!" Mike ipi bir yerinden tutuyor ve
yumağı çemberin diğer tarafına, "Jo, bence gayet iyi sunum
yaptın" diyerek fırlatıyor. Jo da yumağı yakalıyor, ipin bir
kenarını tutuyor ve yumağı, performansına yönelik parlak bir
yorum eşliğinde Chris'e fırlatıyor. Böylece gittikçe küçülen
yumak, daima övgüler eşliğinde Chris'ten Jill'e, Jill'den
Dave'e, Dave'den Sue'ya, Sue'dan Bob'a, Bob'dan Jen'e
dolaşıyor ve son kişi yumakta kalanı, dizginler misali sıkı
sıkıya tutacak lidere geri fırlatıyor ve lider, ortaya çıkan
olumlama ağına gururla bakarak haykırıyor: "Böylesi harika
bir ekibe sahip olduğum için ne şanslıyım ben!"
"İşyerinden uzak işgünü", "ağ" adıyla bilinen bu törenle son
buluyor. Her ikisi de iş dininin, dünya dinlerine görece yeni
katılmış ama mürit ve köktenci bağnaz sayısı hızla artan dinin
yeni ayinleri.
Kopuş hiçbir yerde işyerinde olduğundan daha gerekli
değildir. Ama kopuş başka hiçbir yerde işyerindeki kadar da
zor değildir. Çünkü ev ve arabanın, kocaman kaşıklar ve
kolalı peçetelerle lokantalarda akşam yemeklerinin ve
taşrada begonvilli villalarda tatilin parasını iş öder
(alternatifiyse bir yan sokakta, alevli bidonun etrafında
sosyalleşmek olabilir pekâlâ). İşe verilen muazzam zaman ve
enerji yeterli karşılık almaya yönelik umarsız bir zaruret
doğurur; haliyle meslektaşlara, işin kendisine ve kişinin işe
kendi katkısına dönük bir "gereğinden fazla değer biçme
eğilimi" ortaya çıkar. Müthiş bir iş yapan müthiş bir grubun
vazgeçilmez üyesi olunduğu yanılsamasını edinmek gayet
kolaydır.
İş dininin esasında en büyük zaferi, uyum sağlama baskısını
artırırken uydumculuk konusunda neredeyse her türlü
farkında oluşu ortadan kaldırmasıdır. Eskiden insanlar
geçinmek, yaşamak için çalışırdı. Bugünse çalışmak yaşamak
haline geldi. Tıpkı alışveriş, yolculuk ve iletişimdeki gibi, araç
amaca dönüştü. Kişinin işi, kimliği ve statüsü hayatı oldu.
Krallar, başkanlar, suikastçılar, papazlar, şairler ve fahişeler:
Bugün hepsi sadece işlerini yapan kişiler oldukları iddiasında
ve iş dini böylece insanın güvenini artırıyor. 20. yüzyılda
yapılan, teknolojinin herkese lüks hayat yaşatacağı ve
bulacağımız onca boş zamana uyum sağlayamayacağımız
öngörüleri bugün ne kadar gülünç geliyor! (Hannah Arendt
gelecekte işten yoksun işçiler toplumu olacağından yakınırdı.)
Bugün önemli ABD ve İngiliz şirketlerinde haftada 70 saat
çalışma ve oldukça kısa tatil uygulaması bunca yaygınken
ortaçağda insanların haftanın sadece belli bir bölümünde ve
yılın sadece yarısında çalıştıklarını öğrenmek ne şaşırtıcıdır!
Erich Fromm'un vurguladığı üzere, "Tarihte özgür insanların
enerjilerini tümüyle tek bir amaca, işe verdikleri başka hiçbir
dönem yoktur."
[231]
Başarılı dinlerin sırrı iyicil paternalizmdir (ataerkillik). Din,
özgürlüğün teslim edilmesine karşılık sevecen ilgi ve her türlü
gereksinimi tatmin edebilme görüntüsü sunar. Şirketler de
kendi dükkânları, caféleri, barları, spor salonları, kuaförleri,
masaj salonları ve tıbbi tesisleriyle kendi içlerinde birer
dünyaya dönüşmüştür. İşyeri yeni köy, sadece iş ve statü
değil, her türlü elzem hizmeti, zengin, çeşitliliğe sahip sosyal
hayatı ve eğlenceyi sunan yeni mahalle veya semttir.
Arkadaş toplumu sosyal paylaşım şebekelerine gereksinim
duyar ve işyeri buna olanak sunan, hazır bir sosyal ağdır.
Neden başka yerde arkadaşlık aransın? Veya aşk? İşyerinde
ilişki tabusu gittikçe zayıflıyor. İş bulma web sitesi
CareerBuilder'a göre işyerinde gönül ilişkilerinin gizli tutulması
gerektiğini düşünen çalışan sayısı gittikçe azalıyor: "Tüyünüzü
şirketin mürekkebine batırmayın uyarısını duymuşsunuzdur
belki ama bugünün çalışanı için bu öğüt demode sayılıyor."
Şu yürek ısıtıcı haber New York Times'ta yayınlanmıştı:
"Sarah Kay ile Matt Lacks'in işyerinde gönül ilişkisine
girdikleri dedikodusunun yayılmasının üzerinden çok
geçmeden Bayan Kay İnsan Kaynakları Müdürü'nün
bürosuna çağrıldı. Bir zamanlar bu tür çağrılar ilişkinin ölüm
fermanına hatta çalışanların işten atılmasına işaret sayılırdı.
Ama Bayan Kay (29) neşeyle, müdürün, 'Bir arkadaş
edinmenize hepimiz çok sevindik' dediğini anlatıyor."
[232]
Kim meslektaşlarını asla seçemeyeceğini ve sokakta
karşılaşsa çoğundan kaçacağını hatırlamak ister artık? İş
ortamı bir iş kimliği, bir karakter dayatır: uysal, sığ, neşeli,
sürü halinde yaşamayı seven ve şakacı... Bu karakter sıklıkla,
genelde tek heceli, şirinleştirici yeni isimlerin kullanılışıyla
güçlendirilir. Bu yüzden modern işyerleri Jo'larla, Chris'lerle,
Jill'lerle, Dave'lerle, Sue'larla, Bob'larla dolup taşmaktadır.
Kendi işyerimde "Mike" diye tanındığımı söylememe gerek
yok herhalde. Tıpkı keşiş ve rahibelerin yeniden
isimlendirilmelerindeki gibi, bu yeni işyeri isimleri eski benliğin
reddedilişi ve yeni cemaatin değer ve uygulamalarına
adanışını işaret etmektedir. Benedict Birader misali,
Dostları ilə paylaş: |