Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə39/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   71

tığı için önemlidir.  İkincisi, savaş karşıtlığını resmî ideoloji/Ke­
malizm içinde  temellendirmesiyle önemlidir.  Zira bu temellen­
dirme ( “yurtta sulh cihanda sulh”), Türkiye’de her dönemde ve 
her bağlamda savaş karşıtlığının “kolay” bir dayanağını oluştu­
rurken, aynı zamanda milliyetçi, araçsalcı argümantasyonu ne­
deniyle bu  talebi kırılganlaştıran bir geleneğin oluşumunda rol 
oynamıştır.
Sol-sağ siyasal kutuplaşmasının en sahici dönemi olan  1960- 
1980  döneminde,  barış  konusu  ve  talebi,  bir gündem  madde­
si  değildi.  Barış  talebi,  1990’a  dek,  bizzat sol içinde  de  “Sovye- 
tik bloka”  sempati  belirtmenin bir yolu  olarak algılandı.  SSCB 
merkezli  uluslararası  “barış”  kampanyalarının,  -N âzım ’ın  şiir­
lerinin anlık olarak dağıtabildiği- yapay  havası,  başka bir algı­
lamaya pek imkân bırakmıyordu.  Nitekim  1970’lerin sonların­
da  kurulan  Barış  Derneği  de -bü tü n   mensuplarıyla  değil-  So­
ğuk Savaş’ta SSCB’nin pozisyonuna en azından hayırhâh yakla­
şan bir tutumla malûldü. Ancak bu girişimin müstakil bir poli­
tik  talep  olarak  “barış”ın  tartışmaya getirilmesine katkısı  oldu.
12  Eylül  rejiminin  “emsal”  davalarından  birine  konu  olması, 
kendi başına, bu yönde bir katkıdır!  1980’lerin başında koğuş- 
turmaya  uğrayan  Nükleer  Savaşa  Karşı  Hekimler  Demeği  için 
de benzer şeyleri söyleyebiliriz.
Bu  dönemde  milliyetçi-muhafazakâr  ideoloji,  “barışperest- 
liğe”,  gerek  “kötü  niyetli”  ( “Rusçu”)  çeşidiyle  gerekse -a slın ­
da mevcudiyetine inanm adığı- “sâfiyâne”  çeşidiyle, aşağılaya­
rak  baktı.  İkinci  Dünya  Savaşı  Türkçülüğünün  çizgisini  sür­
düren  bu  aşağılama,  özü  itibarıyla,  bakîdir.  “Barışperestlik”, 
“arkasındaki  m aksat”tan,  bir  bozgunculuk  alâmeti  sayılma­
sından bağımsız  olarak,  millî  mefâhire ve  hamâsete  aykırı sa­
yılır;  militarizm  ve  erkek  ideolojisinin  refleks  tepkisiyle  kar­
şılaşır.
1960’lar/70’lerin  saadet  devri,  sol  muhalefet  içinde  de  barış 
talebine ve  “ilkesine” sinik bir bakışın hâkimiyetini tesis etmiş­
tir.  Barışçılığı, onu  “soyut hümanizmin” bir belirtisi olarak teş­
his  eden Brechtyen  sinizmle  karşılama  alışkanlığı yerleşmiştir. 
Ki  bu  sinizmle,  bir  “materyalizm”  efekti  olarak  gönül  rahatlı­


ğıyla üstlenilen  o  meşhur  Clausewitz  “bilgeliği”  ( “savaş  politi­
kanın başka yöntemlerle sürdürülmesidir...”)  arasındaki  mesa­
fe pek uzak değildir!
Anti-militarizm
Barış yanlılığının Batı illerindeki karşılığı olan “pasifiznTin ke­
lime anlamından gelen olumsuz çağrışımlar, bir apolitizm kuş­
kusunu  içerir.  Sol  açısından  da  varit bir  kuşkudur bu:  Bir po­
litik  hedefi,  bir  ütopyası  olmayan,  “barışçıllık”  adına  statüko­
yu, dünya hallerinin değişmezliğini savunan bir düşünce karşı­
sında olunduğu kuşkusu. Bu kuşkuyu izâle etmek için, yukarı­
da  mâdunlar  ve  barış  talebi  bağlamında  düşündüklerimizi  ha­
tırlamalıyız;  barış  talebi salt negatif bir talep  olmayabilir,  sade­
ce sağ değil aynı zamanda esen olma halini, insanî/sosyal şartla­
rı  olan bir barış halini  tanımlayabilir.  Bunun yanında, barış  ta­
lebinin, salt savaş  karşıtlığı veçhesinin de vazgeçilmez önemini 
gözden kaçırmamalıyız.
Çünkü  militarizmin  sorgulanması,  anti-kapitalizmin ve  ka­
pitalizm  eleştirisinin olmazsa olmaz bir boyutudur.  1970’lerde 
dünya kapitalizminin ‘merkez’ ülkelerinin iktidar blokunu  “as- 
kerî-smâî kompleks”  olarak  tanımlayan  tezlerin kuramsal  çer­
çevesi  eskimiş  olabilir  fakat  nesnesinin  eskidiğini  söyleyeme­
yiz!  Askerî  sanayi,  kapitalist  İktisadî  üretimin  ve yeniden  üre­
timin  ağırlıklı  bir  sektörüdür.  Askerî  güç,  ekonomi-dışı  zor­
la  ekonomik  zorun -v e  elbette  ataerkilliğin- eklemlenme  mo­
menti  olarak,  kapitalist  egemenliğin  gerek yapısal  gerek  ‘akut’ 
biçimlerinin  taşıyıcısıdır.  Militarizm,  bunların  ötesinde,  biza­
tihi yöntem dir:  Özetle,  toplumsal  ilişkilerin  düzenlenmesinde, 
politik sorunlarda nihâî  kerte  olarak örgütlü  şiddetin varsayıl- 
masını,  meşru  addedilmesini  ifade  eder.2  Bu,  örgütlü  şiddetin 
beraberinde getireceği iktidar yoğunlaşmasını ve merkezleşme­
sini de bir ‘idari-teknik’ zaruret olarak kabullenmek demek ola­
caktır.  Savaşı bir çözüm ve  “yöntem”  olarak varsaymanın,  do­

Ekkehart Krippendorff,  M ilitârkritik,  Suhrkamp Verlag,  Frankfurt a.M.  1993, 
s.  18 vd.


ğallaştırmanın bu  içerimlerini  görmezden  gelmek,  ikincil  say­
mak,  solun ve sosyalizmin kaldırabileceği bir yük değildir.3
Velhasıl  anti-militarizm,  doğrudan  doğruya  orduya,  askerî 
faaliyetlere  inhisar etmez;  aksine,  militarist ideolojinin  asıl  as- 
keriye-dışı  alanlardaki  nüfuzunu  sorunsallaştırır.  Yöntemsel 
veya  esastan  bir  eleştiri  oluşu,  askeriyenin/ordunun  ve  askerî 
mantığın,
  amaç-araç  aritmetiğiyle meşrulaştırılmasına  karşı bir 
uyarıdır.  Askeriye/ordu,  kendi  kendisinin  yapısal  varoluş  ko­
şullarını  oluşturur ve  yeniden  üretir;  amaç-araç  faydacılığına 
direnen bir tabiatı vardır.  Bu dikkat, doğrudan doğruya, şiddet 
ve güç’ün ‘nötr’ değerler olarak kabullenilmesine dönük bir ah­
lâkî ve politik sorgulamayla bağlantılıdır.
Anti-militarist  eleştirinin  bir  başka  düzeyi,  askeriyenin,  er­
kekliğin  inşasını  gerçekleştiren  bir  kurum  oluşuyla  ilgilidir. 
Askerlik dili,  erkekliği  yüceltir -kadınlığı/kadınları  horlar,  ta­
bileştirir- ve bütün er kişileri her an erkeklik ‘şerefinden’ sına­
va  çekilme tehdidi altında teyakkuz halinde  tutar.
Göz ardı edilmemesi gereken ve zorlu bir eleştiri düzeyi, tek­
noloji eleştirisidir.  Silah sanayi ve silah  teknolojisi olgusu,  tek­
niğin  doğayı  alt  etmek/denetlemek/dönüştürmek  için  kullanı­
mında  sorunsal  bir  dönüm  noktasını,  teknolojik  ilerlemenin 
insanlık  için  (insanlığın  ‘potansiyelleri’  ve  bizzat  fizikî  varlı­
ğı için)  bir tehdide dönüştüğü uğrağı  temsil eder.  Bu, bir “yön­
tem’  olarak  savaşın,  araçsal  düşünülemeyeceğine  dair bir  uya­
ndır aynı zamanda.
Yeni zamanların savaş makinelerinin, nükleer silâhlar vd. ile, 
gerçekten salt “güç”  tartma bâbında ele alınamayacak bir tahrip 
potansiyeli ortaya çıkarttıklarını da eklemeliyiz.
Velhâsıl banş savunuculuğunun, somut bir savaş  tehdidinin 
taraflarına  ve  haklılık/haksızlık  ölçütüne  tâbi  ad  hoc  bir  kar­
şı  çıkış  olmayıp,  bizatihi bir  siyasal  duruşun  ifadesi  olmasının

Savaşla gerçekten bir zorunluluk, bir dayatma olarak yüzleşmenin insani bir du­
rum olduğu açık, sol/sosyalizm adına bunun tarihsel örnekleri de biliniyor. Ay­
nı tarihsel  örnekler gösteriyor ki,  zorunluluğun gereklerinden vazife çıkartarak 
militarizmi içselleştirmek, kurumsal ve ideolojik yenilginin hazırlayıcısıdır.  “Sa­
vaşla sınanma" durumlarında solun/sosyalizmin arayacağı epik, -ilkesel anti-mi- 
litarizme gönül indiremiyorsa-, sahici bir istisna ve “günah” bilinci olmalıdır.


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə