luğun mekânsal-kültürel ve her türlü tecride uğradığı zamanı
mızda, bu kapıdan sızacak ışık önemlidir. Yardım edenler, ba
ğışçılar, paralarım değil zamanlarını ve emeklerini veriyorlar.
Sözün özü, bu sosyal yardım tarzında dayanışm a ruhu vardır.
D ayanışm a
kavramı üzerinde duralım.10 Latincesi, in soli-
dum’
dan geliyor; ‘Bütün için’; Bütün’le ilgili sorumlu olmak an
lamında. Antik Yunan’ın cumhuriyetçi yurttaşlık ve arka d a ş
lık
kavramına uzanan bir kökü var dayanışmanın. Akrabalığın
ve sair birincil ilişkilerin tikel alâka ve sevgi bağlarından üstün
politik cemaat bağını vurgulayan yurttaş dostluğu... Birbirin
den ve yurttaşlar cemaatinin bütününden sorumlu hissetmek...
Fransız Devriminin Ûzgürlük-Eşitlik-Kardeşlik teslisi, bil
hassa buradaki ka rd eşlik ilkesi, Antik Yunan-Roma üzerin
den gelen cumhuriyetçi yurttaşlık dayanışması ve dinsel kar
deşlik geleneklerini birleştirdi ve kavramsal dönüşüme uğrattı.
Demokratikleştirici ve sekülerleştirici/dünyevîleştirici bir dö
nüşümdü bu: ayrıcalık ve merhamet yerine, hak tanımı yapı
yordu. Köleleri, kadınları vs. dışlayan seçkinci antik yurttaş
lığın yerine herkesi kapsayan yurttaşlık; öteki dünyayı kazan
maya dönük ‘soyut’ sevgi ve zahidâne hayır-hasenat yerine, ha
yatı bu dünyayı iyileştirmeye, insanları bu dünyada güçlendir
meye dönük somut yardım... İnsan haklarına veya ‘yurttaş mil
leti’ tasarımına dayanan sahih yurtseverliğin11 (patriyotizm)
bakış açısından, gerçekten herkes yurttaş, herkes buralı, her
kes ‘bizden’di. Jakoben Tallien’in ifadesiyle: “Fransa’da yalnız
ca kötü yurttaşı yabancı sayarız”. Uygulan(a)mayan 1791 Ana
yasası, insan ile yurttaş arasındaki açıyı kapatıyor, tâbiyetine/
yurduna bakmadan her insanı yurttaş sayıyordu; zira toplum
sal varlığıyla insan=yurttaş demekti. Halk egemenliğinin herke
si
içermesini güvenceleyen insan hakları anlayışı; demokrasi
nin çoğunluk hâkimiyeti olmaktan çıkıp tüm/toplam egemen
liği kısıtlaması olarak kavranabiliyordu. Bu eşitlikçi radika
10 Hauke Brunkhorst, Solidaritât- Von der Bürgerfreundschaft zur globalen Rechts-
genossenschaft.
Suhrkamp, Frankfurt a.M., 2002.
11 ‘Sahih’ yurtseverlik hakkında: Tanıl Bora, “Sol ve Yurtseverlik’’, Medeniyet
Kaybı
içinde, Birikim Yayınlan, İstanbul 2007, 3. baskı, s. 263 vd.
lizm, herkesin reşit, herkesin özne olmasını temin etmeyi he
defleyen organik dayanışm ayı, özgürlük ilkesinin gerçekleşme
sinin de koşulu addediyordu. Dayanışma böylece cumhuriye
tin ve demokrasinin (demokratik cumhuriyetçiliğin) kurucu il
kesi oluyordu.
‘M illî’ parantez: Mustafa Kemal’in “Cum huriyet bilhassa
kimsesizlerin kimsesidir” sözünün ilham kaynağı da bu eşitlik-
çi-dayanışmacı Cumhuriyetçi radikalizmdir. Fakat Türk Cum
huriyetçiliğinin
Cumhuriyeti = Devlet olarak okuduğunu unut
mayalım.12 Bu söz de, neticede vesayetçi-otoriter Cumhuriyet
yorumunun bir rüknüdür.
Jakoben Cumhuriyetçiliğinin de vesayetçi bir otoriterliğin
hatta totaliterliğin yokuşundan yuvarlandığını biliyoruz. Jako-
benlerin yuvarlandığı yokuştan, cumhuriyeti devlet hüküm
ranlığına, yurttaşlar topluluğunu millete, insan haklarına da
yalı patriyotizmi milliyetçiliğe kilitleyen ulus-devlet tecrübesi
tırmandı. Kardeşlik şiârı da, milliyetçilik tarafından gaspedildi.
Özgürlük vaadini kimsiz-kimsesiz bırakmamayı yükümlenen
kardeşlik ilkesini, dayanışm a sloganına inkılâp ettirerek, işçi sı
nıfı hareketi, sosyalist hareket devraldı. 19. yüzyıl işçi örgüt
lenmeleri, güçlerini birleştirmek yanında, birbirinden sorumlu
olmayı ve aynı zamanda şuurlanarak, irfana ererek rüşd kazan
mayı talim eden bir karşı-kültür yarattılar. Günde on küsur sa
at siftinen adamların, kadınların “işçi kardeşliği” derneklerin
de koro çalışması yapmasındaki hikmet buydu.
Velhâsıl dayanışma fikrinin tarihsel geleneği, onu özgürlü
ğün koşulu olarak kavrayan bir idrake dayanır. Herkesin her
kesten sorumluluğunu vaz’eden bu etik temelde, dayanışmacı
bakış açısından yoksulluk, hele insanların canını burnuna ge
tiren ağır yoksulluk, merhamet duygularından öte insan haysi
yetine dokunan bir zillettir. İnsanlık sorunudur ve politik bir
sorundur.
Son yirmi yılda global düzlemde derinleşen ve yaygınlaşan
kitlesel yoksulluk, bütün politikayı bitirebilecek ehemmiyette
12 “Türk” cumhuriyetçiliği hakkında: Tanıl Bora, “Cumhuriyet, demokrasi ve
muhafazakâ Türk cumhuriyetçiliği”, Medeniyet Kaybı içinde, s. 17-36.
ki bu politik sorunu gitgide büyütüyor. Geniş kitlelerin mutlak
sefalete itilerek, sınırlar kapatılarak, “kâğıt verilmeyerek”, kimi
temel ve sosyal haklardan istisna edilerek vb. muhtelif yöntem
lerle dışlandığı dünya, kadim Yunan’daki-Roma’daki aristokra
tik yurttaşlık statüsünün hortladığı bir dünyadır.13 Kapitalizmin
hayatın her alanını sömürgeleştirmesi ve derinleşen atomizas-
yon, dayanışmayı Jürgen Habermas’m ekonomizme nazire ya
pan ifadesiyle bir “kıt kaynak” haline getiriyor.
Bu vasatta, dayanışma deneyimleri yaratmak, yoksullukla
mücadele stratejilerine dayanışma ruhu katmak, ekmek-su ka
dar aziz, alternatif enerji kaynaklan kadar kıymetlidir.
Öz-örgütlenme
Yoksulluk yalnızca ‘maddî’ mahrumiyet değildir. Yoksullar,
topyekûn dışlanırlar. Tehlikeli ve tekinsiz görünürler; mitsel
“sosyal patlama” tehdidini cisimleştirirler. Görülmezler: ya za
ten ‘insan içine’ çıkmayacak yerlerde görünmezdirler ya da göz
göre göre görmezden gelinirler. Sessizdirler. Neoliberal çağın
yurttaşlıktan dışlayıcı dinamiğine bağlı olarak bütün dünya
da yoksulların eğitim imkânlarından gitgide uzak düşmesiy
le pekişen bir durum bu: ‘bilgi’den uzaklaşıyor, ‘söz’ün acemi
si oluyorlar.
Salt nesnel bir durum olarak düşünmemeli bunu. Yoksullu
ğun topyekûn öznelik kaybı demek oluşuyla birlikte düşünme
li. Maddî güçsüzlük ve acz hali, beraberinde özsaygı yitimini
getirir, kendinden utandırır. Aşağılayıcı, horlayıcı bakışlara (ya
da onları görmeyenlere) tepki gösterdiklerinde bile, doğru lâfı
bilememe endişesi, söz alma isteğinin, sesini duyurma isyanı
nın ayağına dolanır.14
13 Zamanımızın ‘büyük’ düşünürlerinden Etienne Balibar’ın bu meseleye adan-
mışlığı takdire şayandır. Bu konudaki yazılarının bir toplamının Tûrkçesi:
Biz., Avrupa Halkı. Ulusaşın Yurttaşlık Üzerine Dûşünümler
(kitabın orijina
linde başlık “Biz Avrupa vatandaşları mıyız?”), çev. Kutlu Tunca, Aralık Yayı
nevi, 2008.
14 9. dipnotta anılan Yoksulluk Halleri kitabında Necmi Erdoğan bu ‘darlığı’ ana
liz eder: Özellikle 16, 23, 58. sayfalar.
Dostları ilə paylaş: |