- 541 -
hayat membalarını başka milletlerin elinde bulundurmanın zararlarını göremiyorlardı. Asîl milletimiz sanattan
mahrumdu. Sanatkârlar azdı. Mevcut olanlar da icap eden derecede sanatta mahir değildi. Arkadaşımız beyanatında
demişlerdir ki, işgalciler, şunlar, bunlar, Ermeniler sanat ocaklarımızı işgal etmişler ve bu memleketin sahibiymiş
gibi davranmışlardır. Şüphesiz haksızlığın ve küstahlığın bundan fazlası olamaz; Ermenilerin bu feyizli ülkede
hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün Türk’tür ve ebediyen
Türk olarak yaşayacaktır. Gerçi bu güzel memleket, eski asırlardan beri çok kere yabancı istilalarına maruz kalmıştı.
Aslen Türk ve Turanî olan bu ülkeleri İbranîler zapt etmişlerdi. Sonra bu yerler İbranîleri yenen İskender’in eline
düşmüştü. Onun ölümü ile ülkesi bölündüğü vakit Adana yöresi de Silifkelilere kalmıştı. Bir aralık buraya Mısırlılar
yerleşmiş, sonra Roma yani Bizanslıların eline geçmiş, daha sonra Araplar gelip Bizanslıları kovmuşlardı. En
sonunda Asya’nın göbeğinde daima kaynayan Türkler, Türk soyundan ırkdaşlar, buraya gelerek memleketi eski
hayatına kavuşturdular. Memleket en sonunda asıl sahibinin elinde kaldı. Ermeniler vesairenin burada hiçbir hakkı
yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir.” (
Hâkimiyeti Milliye, 21 Mart 1923; Akçiçek,
Karayaman, 2003: 87) Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Devleti’nin yaptığı hatalardan dolayı Çukurova’da
sanat ve ticaret hayatının Ermenilerin eline geçtiğini; fakat tarihsel gerçekliğe değinerek bu coğrafyanın bir
Türk coğrafyası olduğunu vurgulamıştı.
Mustafa Kemal Paşa, sözlerinin devamında ekonomi ve sanatın daha fazla önemini ortaya çıkartmak
ve Çukurova’nın potansiyelinin tam olarak anlaşılabilmesi için “Milletleri vatanlarında takarrür ettirmenin,
millete istikrar vermenin vasıtası sabandır, saban, kılıç gibi değildir. O kullanıldıkça kuvvetlenir. Kılıç kullanan
kol çok geçmeden yorulduğu halde sabanını kullanan kol zaman geçtikçe toprağın daha çok sahibi olur. Kılıç ve
saban bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima mağlûp oldu . Bilirsiniz, Ruslar İsveç’in mahkûmuydu. Büyük
Petro çok kanlı mücadelâttan sonra Rus istiklâlini temin etti. Fakat istiklâli kurtarır kurtarmaz derhal memleketin
içinde ziraat ve sanatı asırların icabatına göre yürütmeğe tevessül etti. Bizler de selâmeti hakikiyeye ermek
istiyorsak, çok kan dökerek, kazandığımız muzafferiyetlerden sonra çok fedakârlık yaparak ziraat, ticaret, sanat
sahasında emniyetli adımlarla yürümeğe bakalım, burada kağnı ile otomobile, yelken gemisiyle vapura rekabet
edilemeyeceğini, memleketimizdeki ulaştırma vasıtalarının ilkel mahiyette olduğunu medeniyette nasıl geri
kaldığımızı, bu yüzünden Amerikan buğdayı ile rekabet edemediğimizi, tarihin bütün vakaları ve hâdiseleri
hayatin bütün müşahedeleri bunu teyit ediyor. O zaman vazifemi emniyetle yapabilmek için, bir Halk Fırkası teşkili
emelindeyim.”
sanat öğrenmenin toprak kazanmaktan daha önemli olduğunu, Rusya’nın buna en iyi örnek
olduğunu ve bu konularda halkı bilinçlendirmek için Halk Fırkası gibi siyasi bir oluşumun gerekli olduğunu
ifade etmiştir. Paşa, “Bildiğime göre Mısır’ın asıl kıymetli sahası olan delta kısmı 16 bin kilometre
murabbaındadır. Hâlbuki Adana’nın aynı kıymette bulunan toprakları 50 bin kilometre murabbaındadır. Bu saha
içinde ovalar parçası ile Seyhan ve Ceyhan arası 20 bin kilometre murabbaındadır. Bu kısım bile mesaha
itibariyle Nil deltasından büyüktür. Sonra Mısır toprakları asırlardan beri işlene işlene çok eskimiştir. Adana iklim
olarakta Mısır’dan daha çeşitlidir. Adana’daki 400 bin nüfusa mukabil Mısır’da on beş milyon nüfus var. Bunun
dokuz milyonu Adana ovasından daha küçük olan Mısır deltasında bulunuyor. Adana senevi 35 milyonu yalnız
pamukla pekâlâ temin edebilir.
”( Hâkimiyet-i Milliye, 21 Mart 1923) Adana’nın bu fark edilmeyen
zenginliğinin Adana gençliği vasıtasıyla hayat bulacağını ve Adana’nın Mısır’a kıyasla daha iyi kaynaklara
sahip olduğunu, bunun iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın farklı
illerdeki Türk Ocakları’nı ziyaretlerine göz attığımızda her şehrin kendine has özelliklerinden yola çıkarak
bazı tavsiyelerde bulunduğu görülmektedir. Trakya bölgesindeki Türk Ocaklarını ziyaretinde bölgede
ekonomik kaynakların Yahudilerin elinde olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak, Türklerin de bu
kaynaklara sahip olabilmesi ve ticareti elinde tutabilmesi için yerli unsurların bu alana kanalize edilmesini
tavsiye etmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın değerlendirmelerinden yola çıkılarak Trakya ile Çukurova
bölgesinde ekonomiyi elinde tutan sınıfların benzer olduğu görülmüştü.
Adana siyasi, askeri ve iktisadi öneminden hükümetin önemli isimlerinin ziyaretlerine de ev
sahipliği yapmıştı. Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ile Büyük taarruzun önemli
kumandanlarından Fahrettin (Altay) Paşa da 14 Mayıs 1923’te şehri ziyaret etmişti. ( Altınyurd, Cilt:1, Sayı:1,
15 Mayıs 1923: 11) Fevzi Paşa, Türklüğün kökenlerinin doğuda olduğunu, ekonomik temellerinin de Adana
gibi sahil kesimlerinde olduğunu ortaya koyarak, Adana Türk Ocağı’nın inkılapların toplum nezdinde
içselleştirilmesi için önemli görevler üstlendiğine vurgu yapmıştı. (Altınyurd, Cilt:1, Sayı:2, 31 Mayıs 1923:
20) Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Paşa’nın dışında önemli devlet erkânının ziyaretlerinde de sürekli
Türklük düşüncesi ve ekonomi üzerinde durulmuştu.
Mustafa Kemal Paşa, 1925 ziyaretinde çok kısa kalmasına rağmen toprak meseleleri üzerinde
durmuş, Türk Ocağı’nda yaptığı toplantıda Adana ve çevresinde bulunan göçebe aşiretlerin düzensiz bir
şekilde hareket etmelerini engellemek için Adana ve Dörtyol’da iskânı hakkında bir çalışma yapılmasını
istemişti. ( Cumhurbaşkanlığı Arşivi, A 4-9,D,57,F.10-3)
Çukurova bölgesinde yaşanan ekonomik kriz ile birlikte para darlığı baş göstermişti. Çiftçiler
bankaya borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmişti. Mustafa Kemal Paşa, durumu yerinde incelemek için
Çukurova seyahatine çıkmıştı. (Toros, 1939: 56) Bu gezinin en önemli amacı, SCF’nin bölgede Belediye