97
üzere bu hareketin bazı şekillerini sert bir biçimde eleştiren âlimler tarafından da saygı
ve takdirle karşılanmıştır. Bununla beraber bu dönem tasavvufu da tartışma ve
eleştiriye açık bazı konular içermektedir. Öteden beri tartışılan ve eleştirilen bu
konular tasavvufun özü ve geneliyle ilgili değildir. Münferit konulardır, ayrıntıyla
ilgilidir.
207
Bazı noktalarda tasavvufun farklı dış kaynaklarının bir ürünü olduğu
düşüncesinde olanlar bile şöyle bir yaklaşımı kabul etmişlerdir: ― Tasavvuf, Hz.
Peygamber devrinde fiilen var olan zühd hareketinin, zamanla çeşitli amillerin neticesi
gelişmesiyle gün yüzüne çıkmıştır. Yani tasavvuf zühd hareketinin bir uzantısıdır.
Kısacası bütünüyle tasavvufu inkâr eden bir İslâm âlimi yok gibidir.
208
Herhangi bir dış tesir altında kalmadan bir felsefe meydana getirmek için
tasavvuftan daha müsait bir zemin yoktur. Sufî ve zahit her şeyden evvel amel
sahibidir. Ahlâk esaslarına göre hareket eder. İbadet ve taatle meşgul olur. Sonra
yaptığı işler üzerinde düşünür. Amelini değerlendirir. Daha doğru bir hareket tarzını
araştırır. Bu çeşit manevî tecrübe neticesinde bir takım bilgiler (marifet) meydana
gelir. Bu bir nevi fiil ve amelin (aksiyonun) felsefesidir ki harici tesirlerle hiçbir ilgisi
yoktur.
209
Kuşeyrî‘nin belirttiğine göre, tasavvuf Ehl-i sünnet‘in bünyesinden
doğmuştur. İlk sûfîlerin hepsi Sünnî‘dir. Sûfîliğin ortaya çıktığı dönem İslâm
dünyasında çeşitli ilimlerin kurulduğu, değişik mezhep ve akımların ortaya çıktığı bir
207
Komisyon, a.g.e., ss.57-58.
208
Abdulhakim Yüce,
Râzî’nin Tefsirinde Tasavvuf, İzmir 1996, s.10.
209
Kuşeyrî, a.g.e., s.24.