TANRILAR VE İNSANLAR
Yunan şairi Pindaros: “Tanrılar ve insanlar hepimiz aynı ailedeniz. Hepimizi
aynı ana doğurmuştur” derken ne anlatmaya çalıştıysa, aslında “En el Hak”
diyen Hallac-ı Mansur da aynı şeyi anlatmaya çalışıyordu… İnsanlığın ilahi
bir kökene sahip olduğu…
Sık sık vurguladığımız başlangıçların mükemmelliyeti mitosu Yunan’da da
kendisini göstermektedir. Yunan Mitolojisi’nde insanların sonsuz bir saadet
içinde yaşadıkları dönemlerden bahsedilir. Bu devir “Altın Devir”di. O
devirde insanlar keder, üzüntü nedir bilmeden, yorgunluğu tatmadan yaşarlardı.
Onlar daima genç, çevik ve neşeliydiler. Ölüm saati gelince hastalığın acı
ıstıraplarını bilmeden gülümseyerek tatlı bir uykuya dalar gibi yaşama
gözlerini kaparlardı. Kronos saltanatının ilk dönemlerinde yaşanan bu altın
devirde tanrılarla insanlar aynı sofraya oturur, aynı yemekten yerlerdi. Burada
aynı yemekten beslenmek, aynı tesirlere muhatap olmak demektir. Fakat Zeus
Olimpos’ta krallığını ilan ettikten sonra iş değişti.
Altın devrini gümüş devri takip etti. Daha sonra Tunç ve nihayet bizim
devremiz olan “Demir Devri” başladı…
OLİMPOS DAĞI TANRILARI
12 büyük Tanrı’nın oturduğu söylenilen Olimpos Dağı mitolojik bir
semboldür. Daha sonraları Makedonya ile Tesalya arasında oldukça heybetli
sıra dağlarının en yüksek tepesine de bu ad verilmiştir.
Mitolojide Olimpos Tanrıları olarak geçen bu tanrılar şöyle sıralanmaktaydı:
Baş Tanrı: Zeus
Güneş Tanrısı: Apollon
Harb Tanrısı: Ares
Ateş Tanrısı: Hephaistos
Tanrıların Habersici: Hermes
Deniz Tanrısı: Poseidon
Zeka Tanrısı: Athena
Güzellik Tanrıçası: Afrodit
Ocak ve Aile Tanrısı: Hestia
Avcılar Tanrıçası: Artemis
Toprak Tanrıçası: Demeter
ve sonradan Olimposa alınan şarap Tanrısı: Diyonizos
Nasıl ki Olimpos başlı başına bir sembolse, Olimpos’ta oturduğu ifade
edilen bu 12 Tanrı’nın da her biri ayrı bir semboldür. Bunların hiç biri
“Yaradanı” ifade etmez. O devirde yaşayan insanların çok tanrı inancı birden
fazla Yaradan’a taptıkları anlamına da gelmez. Bütün bu Tanrılar, İnisiyastik
Bilgilerin halka şifrelendirilerek anlatılmasında kullanılan araçlardan ibarettir.
Yani bir senaryonun oyuncularıdır. Bunların her birinin ifade ettikleri anlam
başkadır.
Bunların içinden birkaç tanesini ele alalım ve gerçekte neyi ifade ettiklerini
ve neyin sembolü olduklarını, Ezoterik Bilgiler ışığında ortaya çıkartmaya
çalışalım…
TANRILARIN VE İNSANLARIN BABASI: ZEUS
Dünyanın sahibi, tanrıların ve insanların babasıydı. “Yıldırımlar Saçan
Tanrı” diye de anılan Zeus’un yıldırımları haksız olarak hiç bir ölümlüyü
inciltmiyordu.
Olimpos Tanrıları, bir meselenin anlatılmasında birer oyuncudur demiştik.
İşte bunun en canlı örneklerinden biri olan Philemon ile Baucis’in hikayesiyle
konumuza devam edelim…
Zeus ölümlü bir insan kılığına girerek Firigya’da oğlu Hermes ile beraber
dolaşıyordu. Fakat burada iyi karşılanmadılar. Bütün evlerin kapılarını
çaldılar ve Tanrı misafiri olarak kabul edilmelerini rica ettiler. Ne var ki bütün
kapılar yüzlerine kapandı…
Burada insanların gerçekleri açık olarak kavrayamadıkları anlatılmak
istenmiştir. Yani bazen gerçekler insanların burnunun dibine kadar gelse de,
ona sırt çevrilebilmektedir. Nitekim mitoloji bunu sembolik bir üslupla ortaya
koymaktadır. İnsanların ilahi bir kökene sahip olduklarını unutmaları da bu
bölümün bir diğer mesajıdır. Devam edelim…
…Sadece kenarda üstü kamışlarla örülmüş değersiz bir kulübede oturan iki
ihtiyar karı koca, kimsesiz yolcuları içeri aldılar. Philemon ile Baucis adlı bu
iki ihtiyar oldukça fakirdi. Köleleri ve hizmetçileri yoktu. Ev işlerini kendileri
görüyordu. Kulübeleri temiz ve her şeyleri yerli yerindeydi. İyi kalpli
ihtiyarlar kulübelerinde ne varsa hepsini konuklarına ikram ettiler…
“Philemon ile Baucis”: Bilgisiz ama iyi niyetli insanı sembolize eder. Aynı
zamanda inisiyasyona yeni girmiş adayın da sembolüdür. Ev, insanın yaşadığı
bir mekandır. Ezoterizm’de ise ev: İnsan anlayışının seviyesini gösteren bir
sembol olarak geçer. Burada da dikkat edilirse ev, eski ama her şey yerli
yerindedir. Burada eskilik bilgilerinin eski realiteye ait olduğunu gösterir. Aynı
zamanda dünya nimetlerine aşırı bağlanmamış olmalarını da ifade eder. Her
şeyin yerli yerinde olması da sahip oldukları bilgilerini yerli yerinde
kullanabilmelerinin sembolüdür. Fazla bir bilgileri olmayan ama vicdan
ölçülerinde yaşama başarısını gösteren insanın da sembolüdür. Her şeylerini
konuklarına ikram etmeleri de, dünya nimetlerine aşırı bağlı bulunmadıklarını
anlatır.
…Sonunda konuklar kendilerini tanıtırlar: “-Biz Olimpos’ta oturanlardanız.
Komşularınız
kalpsizliklerinin
cezalarını
çekecekler.
Yalnız
siz
kurtulacaksınız. Kalkınız ve bizim izlerimizden yürüyerek peşimizden geliniz.”
dediler.
İhtiyarlar ellerine birer baston aldılar. Ağır ağır yürümeye başladılar. Bir ok
atımı kadar uzaklaşmışlardı ki, bütün ovayı sular kaplamaya başladı. Kendi
kulübelerinin kocaman bir tapınak haline geldiğini hayretle gördüler. Bunun
üzerine Tanrı Zeus: “İyi kalpli ihtiyarlar ne dilerseniz, dileyin benden” dedi.
İhtiyar karı koca biraz kendi aralarında konuştuktan sonra kendilerinin tapınak
haline gelen evlerinde bekçi olarak kalmayı arzu ettiklerini söylediler. Ve
istedikleri oldu. Onlar mabedin bekçileri oldular…
“Hep kendini seyrettikçe tanrını göremezsin.” Ezoterizm’de geçen bu söz
birçok inisiyatik merkezde kullanılmıştır. Sufiler de kullanmıştır. Bu sözle her
şeyden önce dikkatini kendi egoizmandan kaydırman gerekir; aksi takdirde
gerçeklerle yüz yüze gelmenin mümkün olmadığı anlatılmak istenmiştir.
Mitolojide geçen ihtiyarların hikayesinde de bu bilgi verilmek istenmiştir.
Vicdani yaşamanın önemi vurgulanmış ve bu şekilde bir yardım görmeye hak
kazanmışlardır. Zeus burada inisiyatörü sembolize eder. Yanındaki Hermes ise
Mısır İnisiyasyonunda geçen Thot’un karşılığıdır. Yani Kökeni Atlantis’e
dayanan bilge rahiplerden birini sembolize eder. Bu bilgelerin verdikleri
bilgiler vasıtasıyla ihtiyarların evi mabede dönüşür. Suyun “Bilgi”nin sembolü
olarak Ezoterizm’de geçtiği dikkate alınırsa, her yeri suların kaplamasının ne
anlama geleceği açıkça ortaya çıkacaktır.
…Aradan yıllar geçer… Senelerin yükü altında ezilmiş bir hale gelmiş olan
bu ak saçlı ihtiyarlar, mabetlerinin kutsal basamakları üzerinde oturmuş,
vaktiyle buralarda olup biten olaylardan bahsediyorlardı… Birden bire
Baucis, Philemon’un yapraklanarak ağaç haline gelmeye başladığnı şaşırarak
izlemeye başladı. Philemon da aynı şeyi Baucis’te görüyordu. Onların ikisi de
şaşkın şaşkın birbirlerine bakarlarken süratle ağaç haline geliyorlardı…
Bir inisiyatik çalışmanın sonunda insanın uğrayacağı büyük değişim, her
halde ancak bu kadar güzel tasvir edilerek anlatılabilirdi. Burada her anlatılan
mesaj sembollerle adeta hem gizlenmiş, hem de bu semboller anlatılan
hikayeye güzel bir örgü motifi oluşturmuştur. Ağaç, Ezoterizm’in en genel
sembollerinden biridir. Tüm mitolojilerde ve tüm dinlerde kullanılmıştır.
Toprağa uzanan kökleri ve gökyüzüne çıkan dallarıyla tüm geleneklerde
yeryüzüyle gökyüzünün evliliğini yani vuslatı sembolize eder. Yeryüzü ile
gökyüzünün birleşmesini anlatır. Yani yeryüzü ile gökyüzü arasıda kurulan
Dostları ilə paylaş: |