H firat küçük-Burjuva Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi


PARTİ SORUNUNA VE İŞÇİ SINIFINA YAKLAŞIMI



Yüklə 0,87 Mb.
səhifə3/10
tarix06.02.2018
ölçüsü0,87 Mb.
#26154
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10
PARTİ SORUNUNA VE İŞÇİ SINIFINA YAKLAŞIMI

A) YÖNTEME DAİR

"Yoldaşlar! Şu ya da bu grubun, şu ya da bu akımın,

şu ya da bu partinin devrimci bir öze sahip olup olmadığı konusunda denek taşı,

onların kendi açıklamaları veya deklarasyonları değildir.

Devrimci özün sınanacağı denek taşı şu ya da bu grubun,

şu ya da bu akımın, şu ya da bu partinin,

eylemleri, pratik faaliyeti, pratik planlarıdır.

İnsanların açıklamalarına ve deklarasyonlarına,

ne kadar etkili olurlarsa olsunlar,

eylemde güçlendirilmiyor ve eyleme dönüştürülmüyorlarsa inanılamaz..."

Stalin


Z. Ekrem, broşürünün “Partimizin Oluşum Süreci ve Sınıfla İlişkisi Sorunu Üzerine!” bölümüne şöyle başlıyor: “H. Fırat yoldaşa göre parti yazınımızda zaman zaman sözü edilmiş olsa da, partimiz, partiyi bilimsel sosyalizmle işçi hareketinin birliği olarak(52)ele alan bilimsel görüşten yoksundur.”

“Partimiz basınında, Mao Zedung eleştirilirken ‘onun teorisinin eklektik bir teori’ olduğu, onun eserlerinde zaman zaman Marksizm-Leninizm’in temel klasiklerinden alıntıların ve doğru düşüncelerin yer aldığı ancak bunların kimseyi yanıltmaması gerektiği belirtilmişti. Bu belirtilirken de, Mao’nun eserlerinden alıntılar yapılarak, pratikten somut örnekler verilerek gerçek durum kanıtlarıyla gösterilmişti. İdeolojik mücadelede ciddiyet bunu gerektirir. Bu ciddiyeti partimiz göstermiştir.”

“H. Fırat yoldaş, zaman zaman parti basınımızda yer alsa da, partimizin, ‘marksist-leninist bir partinin bilimsel sosyalizmle işçi sınıfı hareketinin bir birliği’ olduğunu içeren bilimsel görüşten yoksun olduğunu ileri sürerken, partimiz basınında Mao’ya yöneltilen eleştirileri çağrıştırmaya çalışıyor. Ancak partimizin bu bilimsel görüşten yoksun olduğunu’ içeren tek bir alıntı bile yapmıyor. Yapamaz da. Çünkü bu ‘bilimsel görüş’, özellikle 1978’den itibaren partimizin yayınlarında, Kongre Belgeleri'nde, Ekim Konferansı Belgeleri'nde sistemli bir biçimde işlenmiştir.” (Broşür, s. 12) Ve daha ilerde: “Partimizin yayınlarını izlemeyenlerde belki tereddütler yaratabilir. Ancak partimizin legal ve illegal basınına kabaca göz atıldığında bile, H. Fırat yoldaşın partimizin görüşleriyle partimize saldırdığı görülür.” (s. 14)

Bir başka yerde ise: “...bununla çelişen görüşler partimizin yayınlarında nasıl ve nerede yansıdı?” diye soruluyor.



Gündem önerisi ve Ciddiyet Bunalımı yazılarının TDKP’nin teorisinin doğruluğunu ya da yanlışlığını kanıtlama iddiasında olmadığı, o yazıların farklı bir amaçla kaleme alındığı daha önce ele alındığı için, bunu burada geçelim. Biz teorisyen Z. Ekrem’in ciddi iddia ve ithamlarını doğrudan muhatap alalım. Fakat sorunun “partimiz yayınlarında” nasıl yansıdığına geçmeden önce, bir siyasal hareketin geçmişini ve bugününü değerlendirmede leninist yöntemin ne olduğu üzerinde durmak gerekiyor.

Herkesçe bilinmelidir ki, şu dönemin TDKP içi tartışmaları, özel olarak da Z. Ekrem’le aramızdaki tartışma, hareketimizin geçmişini değerlendirme sorunundan kaynaklanıyor. TDKP on iki(53)yıllık bir siyasal harekettir. Kuruluş Kongresi’nin 1980 yılında toplanmış olması kimseyi yanıltmıyordur herhalde. 1975'ten itibaren partileşme sürecine girilmiş, 1978 Ekim Konferansı’nda ideolojik-siyasi inşanın tamamlandığı ilan edilmiş, örgütsel zaafların giderilmesi kavranacak halka olarak tespit edilmiş, 1980 Şubat’ında ise bu doğrultuda asgari adımların atıldığı kabul edilerek, 5 yıllık oluşumun adı konmuş ve partinin kuruluşu ilan edilmiştir. Kongre Belgeleri’nde bu dönem “kısa bir tarih” olarak değerlendirilmiş ve aynen şunlar söylenmiştir. “Bu tarih şanlı bir tarihtir. Bu tarih, Marksizm-Leninizm yolunda partinin kuruluşu yolunda kararlı, yılmaz, fedakar mücadelelerle dolu, her adımda Marksizm-Leninizm zaferleriyle dolu bir tarihtir.” (s.72)

Bu “şanlı tarih”in değerlendirme dışı tutulamayacağı ve bununla birlikte düşünüldüğünde, söz konusu olanın on iki yıllık bir siyasal hareketin değerlendirilmesi olduğu yeterince açıktır.

On iki yıllık siyasal geçmişi olan bir hareket teorisi, siyasal ve örgütsel çizgisi ve pratik faaliyetiyle bir bütün halinde değerlendirilir. Dahası, söz konusu olan yükseliş ve düşüş dönemlerini içeren on iki yıllık bir siyasal geçmiş olduğuna göre, sözünden çok eylemine bakılır bu siyasal hareketin. Leninist yöntem budur. Bu olduğunu az sonra daha ayrıntılı göreceğiz. Fakat teorisyen Z. Ekrem, temel görüş ve anlayışların söz konusu olduğu her meselede olduğu gibi, bilimsel parti görüşü meselesinde de bizi hep kağıt üzerindeki ölü sözlere ve alıntılara davet ediyor. “Partimizin yayınlarından alıntılar” yapmaya çağırıyor. Biz onu kırmayıp dediğini yapacağız. Ama önce, kağıt üzerindeki sözlerle kendini aklamaya çalışmanın, II. Enternasyonal’in ünlü oportünist yöntemi olduğunu da hatırlatarak...

Engels, daha II. Enternasyonal’in tarih sahnesine çıkmadığı bir sırada, Bebel’e yazdığı mektupta, “yeni bir program”ın öneminden, “genel olarak bir partinin resmi programı, onun ne yaptığından daha az söz konusudur” ön uyarısıyla birlikte sözediyordu.

Teori ile pratik, düşünce ile davranış, söz ile eylem arasındaki birlik ve tutarlılık, leninist yöntemin özü ve ana ilkelerinden biridir. Stalin, Leninizm üzerine yüksek bir soyutlamanın ifadesi olan(54)eserinde, “Leninist yöntemin özü ve temeli olan” üç ana ilkeden İkincisini şöyle ifade ediyor “II. Enternasyonal partilerinin siyasetini, (güvenilmez) slogan ve kararlarına bakarak değil, yaptıklarını, eylemlerini gözönünde tutarak sınamak gerekirdi.” (Leninizmin İlkeleri, s.18). Aynı yerde, Stalin, Lenin’in partileri “hareketlerine göre değil, kağıt üzerinde kalan sloganlarına ve kararlarına bakarak değerlendirme” çabalarını şiddetle eleştirdiğini belirtiyor ve ekliyor: “Devrimci slogan ve kararların eylemle gerçekleştirilmedikçe metelik etmeyeceği açık değil midir?” (age., s.21-22) II. Enternasyonal partileri kağıt üzerinde genel marksist fikirleri ve formülasyonları savunmuşlar, güzel değerlendirmeler yapıp çoğu zaman isabetli kararlar da almışlardır. Fakat bu partilerin sözleri başka eylemleri başka olmuş, “en güzel kararlar” kağıt üzerinde ve çekmecelerde kalmıştır.

Z. Ekrem, partimizin geçmişini değerlendirirken ve çeşitli konulardaki yaklaşımını tartışırken, bu tipik II. Enternasyonal yönteminden medet umuyor. Hareketin gerçek kavrayışını ve kaçınılmaz olarak bunun yansıması olacak olan siyasal faaliyetini değil de, kağıt üzerindeki kitabi sözlerini esas alıyor. Oysa “partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar” başkalarını değerlendirirken ve eleştirirken hiç de kağıt üzerindeki genel sözlerle yetinmiyorlardı. Örneğin onlar, bütünüyle doğru olan şu yaklaşımı savunuyorlardı: “Biz somut bir meselede, o meseleye bakış açısının, genelde söylenen sözlere göre çok daha önemli ve belirleyici olduğunu söylüyoruz.” (Halkın Birliği'nin Yarı-Feodalizm Anlayışının Eleştirisi, s.8) Başkalarına kimi zaman aşırı zorlamalarla uygulanan bu yaklaşımı, sıra kendilerine geldi mi unutuyorlar ve kitap özeti mahiyetindeki yazılarını öne çıkarıyorlar.

Teorisyenlerimiz bu çifte standartı hep kullana gelmişlerdir. Örneğin, 1971 'in siyasal hareketleri değerlendirilirken, M. Çayan ve İ. Kaypakkaya’nın yazılarındaki yüzlerce benzer cümle hiçbir şey ifade etmezken, Türkiye Devriminin Yolu broşürünün kitlelerden söz eden bir kaç cümlesi çok şey ifade eder. Bu bir kaç cümle “mikroskopla bulunur”, “aynalarla büyütülüp yansıtılır!” “THKO militanlarının halka ve devrime bağlılıkları”nın yanısıra, “Marksist-(55)Leninist doğrultudaki gelişme” neredeyse bu bir kaç cümleye bağlanır: “Broşürün en önemli yönelimlerinden biri... kitle mücadelesi ve kitlelerin kendi tecrübeleriyle pişmeleri ve devrimin zorunluluğunu kavramaları gerektiği anlayışının filizlenmeye başlamış olmasıydı. Marksist-leninist doğrultudaki gelişmenin beslendiği kaynaklardan birini teşkil eden ve özellikle ilk dönemlerde ilerlemenin önemli bir etkenini oluşturan bu yoldaki fikirler...” (Parti Bayrağı, sayı:8, s.22)

Bu bir kaç cümle “Marksist-leninist doğrultudaki gelişmenin beslendiği kaynak” oluyor da, Mahir Çayan’da ve özellikle de İ. Kaypakkaya’da daha açık ve net çok sayıda cümle neden benzer bir “kaynak” olmuyor diye teorisyenlerimize sormuyoruz. Zira “THKO militanlarının halka ve devrime bağlılıkları” şeklindeki asıl “tayin edici etken”i artık biliyoruz.

Fakat şunu yeniden sormadan edemiyoruz. Başkaları söz konusu olduğunda neden genel sözlerle yetinmeyip, gerçek kavrayışla ilgileniyorsunuz da, sizler söz konusu olduğunuzda genel sözlerle, havada kalmış ölü sözlerle yetiniyorsunuz?

Z. Ekrem’i bize “klinik bir olay” dedirtecek kadar öfkelendirse de biz görüşümüzü koruyoruz ve bir kere daha tekrarlıyoruz. “Parti yazınımızda zaman zaman sözü edilmiş olsa da, TDKP, partiyi bilimsel sosyalizmle işçi sınıfı hareketinin birliği olarak ele alan marksist bilimsel görüşten yoksundur”. Ve bu düşünceyi ileri sürerken, hiç de “partimizi basınında Mao’ya yöneltilen eleştirileri çağrıştırmaya” çalışmıyoruz. Olsa olsa Enver Hoca’nın Mao’ya dönük eleştirilerini çağrıştırıyoruz. Zira teorisyenlerimizin dayanaksız ve boş böbürlenmeleri ne olursa olsun, Mao eleştirisi hareketimizin gündemine kendi ideolojik evrimimizle değil, fakat bütünüyle ve dolaysız olarak AEP ve Enver Hoca sayesinde girmiştir. Bir partinin kağıt üzerindeki genel söz ve iddialarıyla yetinmeyip, gerçek bakış açısına ve siyasal-sınıfsal pratiğine bakmak şeklindeki leninist ilkeyi de, Mao eleştirisi vesilesiyle bir kere daha onlar vurgulamışlardır.(56)

B) “PARTİMİZİN OLUŞUM SÜRECİ” VE “PARTİMİZİN YAYINLARI”

Z. Ekrem’in broşürünün ara başlığı “Partimizin Oluşum Süreci...” ibaresini içeriyor ama, Z. Ekrem bu süreci nedense tartışmıyor. Oysa partiyi “bilimsel sosyalizmle işçi hareketinin birliği olarak ele alan bilimsel görüş”e sahip olunup olunmadığı açısından bu tartışma ne de çok aydınlatıcı olurdu.

Biz bu tartışmayı, “partimizin yayınları” çerçevesinde kısaca yapmaya çalışalım. Bu tartışmada, ikisi bizzat Z. Ekrem tarafından önerilmiş, üç temel belge kullanacağız. 1) 1971 Sol Hareketi, THKO ve Gelişmesi (Yoldaş, sayı: 12, Parti Bayrağı, sayı:8, Ekim 1978) 2) Ekim Konferansı Belgeleri (Yoldaş, sayı:13, Parti Bayrağı, sayı:9, Kasım 1978) 3) Kongre Belgeleri (Şubat 1980)

Bunlar, TDKP'nin üç temel belgesidir. Ortak bir özellikleri var; bu, “partimizin oluşum süreci”nin kilometre taşları olmaları, onun ideolojik, siyasal ve örgütsel gelişimini değerlendirmeleridir. Bu nedenle de, TDKP’nin “oluşum süreci”nde sahip olduğu gerçek ideolojik ve sınıfsal kavrayışı tespit etmede benzersiz belgelerdir. (Bunlara MK’nın ve MK-Sekretaryası’nın siyasal-orgütsel faaliyeti tespit edip yönlendiren genelge ve iç yazıları da eklenebilir. Biz tartışmamızda bunlardan da yararlanacağız.) Bu üç belgenin ortak bir başka özelliği, birincisinin tamamen, diğer ikisinin ise esas olarak, “partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar”ın kaleminden çıkmış olmalarıdır. Son bir nokta ise, bu üç belgenin üçünün de 1978 sonbaharı ve sonrasında kaleme alınmış olmalarıdır. Z. Ekrem “Bu ‘bilimsel görüş’, özellikle 1978’den itibaren partimizin yayınlarında ... sistemli olarak işlenmiştir” dediğine göre, bu üçüncü ortak özelliğin ayrı bir önemi vardır.

Şimdi bu üç belgeyi inceleyebiliriz. Şunu hemen belirtelim ki, “partimizin oluşum süreci”ni tartışmak doğal olarak hayli kapsamlı bir sorundur. Biz bu-süreci burada yalnızca “partiyi bilimsel sosyalizmle işçi hareketinin birliği olarak ele alan bilimsel görüş”e sahip olunup olunmadığı sorunuyla sınırlı olarak tartışacağız. Önce her üç belgenin “partimizin oluşum süreci”ni tanımlayışı(57)nı görelim. Her üç belge de THKO’nun 1975’te komünist bir örgüte dönüştüğünü iddia ediyor.

1. Belge: “Örgütümüz THKO, 1970’in sonlarından bugüne, uzun, zor ama şanlı bir mücadele içinde gelişerek devrimci demokratik bir örgütten gerçek komünist bir örgüte hemen hemen bütünüyle dönüştü.” (Parti Bayrağı, sayı:8, s.7)

“Türkiye’de küçük-burjuva ihtilalci bir örgüt (THKO) ... marksist-leninist bir teorik temel ve programa kavuşarak doğru bir siyasal çizgiye sahip bir komünist örgüt haline geldi. Ve bu gelişme içinde döküntülerin atılması ya da ayrılması dışında THKO bölünmedi, parçalanmadı.” (agd., s.25)

“Ülkemizdeki gelişmenin genelden farklılığı bu noktadan sonradır: Bizde, devrimci burjuva demokratik hareketin mirasını devralıp onun köklü bir eleştirisini yapan marksist hareket, devrimci bir burjuva demokrat hareket içinden çıkan marksistlerin kendi örgütlerini kurması yoluyla; ama eski örgüt burjuva demokratları elinde kalırken marksistlerin ayrı bir örgüt kurmasıyla değil, tek bir örgütün THKO’nun gelişmesi süreci içinde marksizmin hakimiyetini sağlayıp onun niteliğini değiştirmeyi başarmaları biçiminde gelişmiştir. THKO, devrimci burjuva demokrat bir örgüt iken, marksist bir örgüte dönüşmüştür.” (agd., s.27)

2. Belge (Ekim Konferansı Belgeleri): “Hepinizin bildiği gibi örgütümüzün ilk kuruluşundan bu yana 8 yıl geçti. THKO ilk kurulduğunda küçük-burjuva ihtilalciliğinin bir temsilcisi olan revizyonist-troçkist tezlerin etkisi altında şekillenmiş bir gerilla örgütüydü... O, devrimci mücadeledeki kararlı tutumu sayesinde (“THKO militanlığı”!) bir süreç içinde devrimi gerçekleştirmede en büyük silah olan M-L’yi benimsedi, kavradı ve bu silahı kullanmada oldukça ustalaştı. Bütün bunlara bağlı olarak örgütümüzün ilk kurulduğu zamanki niteliği değişti. Bugün o, parti öncesi ML bir örgüt, bir parti inşa hareketidir.” (Parti Bayrağı, sayı:9, s.12)

“Örgütümüz, 1975 yılında GMK etrafında birliğini gerçekleştirip, özeleştiri yaparak eski ideolojik siyasi çizgisini, örgütlenme ve çalışma anlayışını terkettiğinde...” (agd?, s.24)

“Örgütümüzü her alanda ve yeni bir siyasal temel üzerinde(58)yeniden inşa etmeye başladığımız 1975 yılından günümüze kadar...” (s.30)

THKO, bugünkü M-L hattının temel çizgilerini ortaya koyduğu 1975 yılından (bu iddiaya özellikle dikkat!) itibaren M-L bir örgüt haline gelmiş, 1975’ten bugüne bu hattı geliştirip olgunlaştırmıştır.” (s.49, vurgular bizim)



3. Belge (Kongre Belgeleri): “1971 döneminden sonra, ülkemizde Marksizm-Leninizm’in gelişme tarihi, aslında esas olarak THKO’nun gelişme tarihidir... (THKO) özeleştiri yoluyla-örgütsel bütünlüğünü koruyarak-niteliğinin değişimiyle marksist bir örgüte dönüştü ve gelişmesini bundan sonra daima Marksizm-Leninizm doğrultusunda sürdürdü.” (Kongre Belgeleri, s.48)

“THKO’nun yenilgisinin derslerini özetleme, nedenlerini bulma ve özeleştiri süreci, '71 yenilgisinin hemen sonrasında başladı. Ancak temel değişiklik ve gelişmenin başlangıcı esas olarak 1975 yılına tekabül eder. 1975 yılı hem proletaryanın ve halkın mücadele tarihinde ve hem de THKO’nun tarihinde son derece önemli gelişmelere yol açacak bir dönemi başlattı.” (age., s.49, vurgular bizim)

“... Marksizm-Leninizm’in evrensel gerçeğinin Türkiye gerçeğine uygulanması çabasına girişen, Marksizm-Leninizm’i kendilerine rehber edinen militanların (“THKO militanları”!) inisiyatifi ele alarak THKO’nun merkezi yapısını ve onun organı “Geçici Merkez Komitesi”ni kurmaları ve ‘THKO Merkez Yayın Organı’ olarak YOLDAŞ’ı yayınlamaya başlamaları tarihine (1975) kadar...” (age., s.51)

“THKO’nun merkezi yapısıyla yeniden örgütlenmesi, GMK’nın kurulması ve YOLDAŞ’ın yayınlanmaya başlaması (1975) THKO’nun gelişme sürecinde gerçek bir dönüm noktasıydı.” (age., s.52)

“THKO’nun komünist bir örgüte dönüştüğü 1975’te...” (age., s.87)

Bu alıntılar bir kaç misli çoğaltılabilir, fakat buna gerek yok. Bu kadarı “partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar”ın damgasını taşıyan ve iki tanesi bizzat Z. Ekrem tarafından önerilen üç temel(59)belgenin, THKO’nun 1975’te “bütünlüklü dönüşüm” yoluyla komünist bir örgüt haline geldiği ve “sonraki gelişimini hep Marksizm-Leninizm doğrultusunda sürdürdüğü” temel fikrini içerdiğini göstermek için fazlasıyla yeterlidir. İşte bu fikrin kendisi bile, partimizin ve özellikle de “partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar”ın tartışmamıza konu olan bilimsel görüşten yoksunluğu gösterir. Zira bu temel bilimsel görüşün kavranıp benimsendiğinin göstergesi, İ. Kaypakkaya ya da M. Çayan ile polemiklerde “proletarya partisi, işçi sınıfı hareketiyle Marksizm’in birleştirilmesidir” sözünün soyut, kuru, kitabi bir laf olarak tekrarlanması değil, bu fikrin temel siyasal yönelişe ve çabaya eksen edilmesidir. “Partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar”da bu fikir olsaydı, ne 1975 sonrası THKO’yu, ne 1977’de iflas eden sağ oportünist GMK'yı, ne de THKO’nun 1975-78 dönemindeki evrimini yukardaki gibi değerlendirirlerdi. “Yepyeni ve çürütülemez siyasal çizgi’leriyle THKO’nun semtine bile uğramazlardı.

Fakat temeldeki ideolojik sınıfsal kavrayış aynı olunca, “partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar” ile sağ oportünist GMK’nın 1978 başında henüz bütünüyle küçük-burjuva harekete dayalı küçük-burjuva bir örgüt olan THKO’da oportünist birlikleri kaçınılmazdı. Z. Ekrem bu gerçeği görüp kavramaktan o kadar uzaktır ki, broşürünün “oportünist uzlaşma” bölümünde, “bu uzlaşmadan ne kastediliyor?” diye hala saf saf soruyor. Oysa “partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar”dan öteki, Yıldırım, koltuğunu kaybetmenin hemen ardından; “partimizin tarihini yeniden yazmak gerekir” diyerek THKO’nun 1975 sonrasında bütünlüklü bir dönüşüm yaşamadığını, komünist bir örgüt haline gelmediğini, bürokratik-legalist bir örgüt olduğunu savunmuştu. Ve yukarıda andığımız belgelerde, kuruluşuyla THKO’nun bütünlüklü dönüşümünün “ikinci tayin edici etkeni” olduğu belirtilen GMK’nın ise, gerçekte reformist olduğunu bunlara eklemişti. (Bkz. Yoldaş, sayı:26) Elbette, bu arada asıl can alıcı sorunu, “partimizin teorisini geliştiren yoldaşların böyle bir önderlik ve onun yarattığı örgütlenmeyle neden birleştiğini, bu birleşmenin ideolojik-sınıfsal anlamını bütünüyle es geçerek.(60)

THKO, 1975’te yeniden örgütlendiğinde, çeşitli yönleriyle eleştirse de, eski küçük-burjuva devrimci çizgiyi hala savunuyordu. GMK’nın kuruluşu, gerçek anlamını, acı ve ağır bir yenilgi yaşayıp dağılan, teorisi ve pratiğiyle, mücadelesi ve örgütlenmesi ile devrimci proletaryanın proleter komünist anlayışı ve platformundan bütünüyle uzak, tipik küçük-burjuva özellikler taşıyan bir örgütü diriltmeye çabalamakta buluyordu. Bu çabanın devrimci-demokrasi açısından bir değeri elbette vardı ama, proleter sosyalizmi açısından kesinlikle. THKO’yu yeniden örgütleyen GMK’nın giriştiği çabanın esası, küçük-burjuvazi ve özellikle büyük şehirlerde öğrenci gençlik, taşrada köy gençliği (Çorum, Maraş, Malatya, Tunceli vb.) içindeki sempatizan çeperi toparlamak ve bunu dayanak yaparak küçük-burjuva demokratik hareket içinde THKO’nun siyasal etkinliğini güçlendirmekti. İşçi sınıfından ve marksist yönelişin esası olan işçi sınıfının sosyalist siyasi hareketini yaratmak hedefi ve çabasından tamamıyla uzaktı. Pratik çaba bir yana, böyle bir teorik birikim ve ufuk da yoktu. Parti Bayrağı'nin 8. sayısında (s.27-28) ve Kongre Belgeleri’nde (s.51) hemen hemen aynı sözlerle, “Marksizm-Leninizm’in evrensel gerçeğinin Türkiye gerçeğine uygulanması çabasına girişen ve bu konuda büyük bir potansiyele sahip marksistler” diye yüceltilen GMK, gerçekte bu özelliklerin hiçbirine sahip değildi. 1977’deki iflası bunu fazlasıyla kanıtladı.

THKO’nun 1975’te yeniden örgütlenmesi, küçük-burjuva devrimci demokrasisinden bir kopuş değil, 1971’in devrimci küçük-burjuva popülizminin yeni koşullarda (küçük-burjuva kitlesel hareket) ve yeni ideolojik biçimler altında (maoculuk) sürdürülüşüydü. 1975'lerde böyle bir kopuşu gerçekleştirecek ideolojik-sınıfsal kavrayış olsaydı eğer, hiç de THKO’nun yeniden diriltilmesi çabası gösterilmez; THKO’nun ve genel olarak küçük- burjuva ihtilalciliğinin teori ve pratiği red ve mahkum edilir, onunla her türlü ideolojik-siyasal ve örgütsel bağlar koparılır, proleter sınıf zemini üzerinde, eksenine proletaryayı alan bir ideolojik-siyasal ve örgütsel çaba içine girilirdi. Parti Bayrağı'nin 8. sayısında (s.26-27) küçük-burjuva demokrasisinden kopuştaki(61)orijinalitemiz diye belirtilen olgu, gerçekte, böyle bir kopuşun yaşanmadığının göstergesi ve kanıtıdır.

İşte komünistlerin sorunu ele alışı: “1968’lerde oluşan, 1970’lerde örgütlenen ve 1971’de silahlı eyleme girişen devrimci küçük-burjuva popülizmi, idealist bir felsefi temele sahipti. Türkiye toplumunun tarihsel gerçeğinden (sosyo-ekonomik) ve Türkiye toplumundaki sınıf ilişkileri ve sınıflar mücadelesinin nesnel gerçeğinden (sosyo-politik) bütünüyle kopuktu. Sübjektif ve iradeci idi. İşçi sınıfının tarihsel rolüne, devrimci siyasal eyleminin anlam ve önemine yabancıydı. Küçük-burjuvaziye dayalı idi; küçük-burjuvazinin demokrasi ve bağımsızlıkla sınırlı devrim ve mücadele perspektifine sahipti vb. Bu nedenle, eleştiri (‘71 Hareketi’nin eleştirisi-H. F.), devrimci popülist hareketin sınıfsal konumuna ve ideolojik, felsefi yönüne vurmalıydı öncelikle. Bu, hareketi, proletaryanın tarihsel rolünün teorik kavranışına ve toplumun en devrimci sınıfı olarak işçi sınıfına yönelişe götürürdü. Kazandırdığı proleter sınıf perspektifiyle küçük-burjuva sosyal zeminden koparır, işçi sınıfının o dönem sürekli gelişip güçlenen kendiliğinden hareketiyle ciddi ve organik bağlar kurmaya ve onu bağımsız siyasal sınıf hareketi düzeyine çıkarma çabalarına götürürdü. Teorik-siyasal gelişimi, Türkiye işçi sınıfının tarihsel ve güncel olarak belirlenmiş görevlerine, gelişen devrimci sınıf hareketinin gerçek sorunlarına ilgi ve çözüm arama temelinde yaşamaya götürürdü. Bu, dogmatizmden, kitabilikten, teori gevezeliğinden de kurtarırdı hareketi. Devrimci popülist akımın felsefi idealizminin bir ürünü olan ve çokça eleştirilen ‘ideolojik önderlik’ kavrayışının gerçekten aşılabilmesi de ancak böyle mümkün olabilirdi...”

“Oysa gelişim böyle olmadı. Geçmişin eleştirisi, bu ideolojik sınıfsal kavrayışla gerçekleşmedi. Geçmişin maceracı, kitlelerden kopuk devrim ve mücadele anlayışı eleştirildi, ama devrimci demokrat ufku aşılamadı. Proleter sınıf kavrayışı değil, ‘kitleler’ ve ‘halk’ kavrayışı kazanıldı. Maceracı ‘öncü savaşı’ bir yana bırakıldı, kitlelere gidildi; ne var ki, küçük-burjuva kitlelere... Yani aşılan maceracılıktı, küçük-burjuva sınıf konumu ve küçük- burjuvazinin popülist devrim ufku değil. Maceracılığın reddiyle(62)sınırlı bir eleştiri, dönemin, içinde küçük-burjuvazinin özel bir yer tuttuğu kitlesel mücadeleler ortamına ve maocu teorinin ‘kitleler’ edebiyatına uygun düşüyordu. Teorik sığlık, ufuksuzluk, proleter sınıf kavrayışından yoksunluk koşullarında, ötesi mümkün de değildi. Tam bir kendiliğindencilik vardı. Küçük-burjuvazinin anti-faşist, anti-emperyalist demokratik eylemine yetişilmeye, bu eylemin demokrasi ve bağımsızlıkla sınırlı ufku teorileştirilmeye çalışılıyordu."(Yakın Geçmişe Genel Bir Bakış, Eksen Yayıncılık, s.42-43)

“Partimizin yayınları”nda, “THKO’nun komünist bir örgüte dönüşümü” olarak değerlendirilen 1975 sonrası gelişmeyi biz işte böyle değerlendiriyoruz. 1977’nin ikinci yarısında “yeni ve çürütülemez çizgi’leriyle THKO’ya hakim olan “partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar” bu durumu aştılar mı? Biz aşmadıklarını düşünüyoruz. Bir şeyi aşabilmek için öncelikle onun gerçek niteliğini anlayıp kavramak gerekir. Teorisyenlerimizin, THKO’nun 1975-1977 dönemindeki evriminin gerçek niteliğini ve muhtevasını ne ölçüde ve nasıl anladıklarını ise, üç temel belgeden yaptığımız alıntılarla göstermiş bulunuyoruz. Onlar bunu anlamış olsalardı eğer, bunu anlayabilecek bir teorik ufka ve sınıf kavrayışına sahip olsalardı eğer, ideolojik şekillenişleriyle sağ oponünist, sınıfsal niteliği ve sosyal temeliyle tipik küçük-burjuva, örgütsel yapısıyla ise (ideolojik-sınıfsal yapısına uygun olarak) bürokratik legalist olan bir örgütün tepesine gelip oturarak, onun örgütsel zaaflarını sözde gidermek yoluyla proletaryanın komünist partisini kurmayı hedeflerler miydi? Komünist partisini “bilimsel sosyalizmle işçi hareketinin birliği olarak ele alan bilimsel görüş” ile teorisyenlerimizin bu davranışları arasında gerçekte tam bir uçurum yok mudur?

Teorisyen Z.. Ekrem bu bilimsel kavrayışa sahip olup olmadığını görmek için bu temel ideolojik-siyasal davranışlara bakacağına, İ. Kaypakkaya ile akademik polemiklere bakıyor. Oysa broşürünün 20. sayfasında sorunu ne de güzel özetliyor: “Bilimsel sosyalizm, bilimsel bir faaliyetin ürünüdür. İşçi hareketinin dışında ortaya çıkar. Bilimsel sosyalizm, bir teori olarak inşa edildikten sonra da her ülkede onunla ilk yüz yüze gelen aydınlardır. Bu nedenle her ülkede ilk marksist grupları aydınlar oluşturur ve marksist-(63)leninist teori işçilere bu gruplar tarafından taşınır. Bilimsel sosyalizmle işçi hareketinin bileşkesi olan marksist-leninist partinin oluşum süreci, ilk marksist aydınların ya da grupların oluşması ve işçi sınıfına yönelmeleri ile işçi hareketi bilimsel sosyalizme bağlanır. İşçi sınıfı partisi bu sürecin belli bir evresinde, marksist teorinin ülke koşullarına uygulanmasının bir ürünü, program ve tüzüğün netleşmesine ve program ve tüzüğün etrafında, komünistlerin örgütlü birliğinin sağlanmasına bağlı olarak kurulur...” (Broşür, s.20-21)

Bütünüyle doğru ve de özlü bu bakış açısıyla “partimizin oluşum süreci”ne bir dönüp baksa ya Z. Ekrem! Bunu yapmak demek, bu doğru bakış açısı ile TDKP gerçeği arasındaki uçurumu görmek demektir. Z. Ekrem hem doğruyu hem yanlışı, soyutta doğruyu somutta yanlışı (TDKP anlayışı ve pratiğini) savunuyor. Bu ise onun tutarsızlığını ve gerçekte sorunu kavrayamadığını gösterir yalnızca. Zamanında TDKP teorisyenlerinde doğru kavrayış olsaydı eğer, onlar “yepyeni ve çürütülemez çizgi”leriyle gelip devrimci-demokrasinin en etkin, en kitlesel örgütlenmelerinden biriyle; 1978’de “on binleri hareketlendirebilmekte, yönlendirebilmekte” (Parti Bayrağı, sayı:8, s.7) olan küçük-burjuva bir siyasal hareketle birleşmezlerdi. Dar bir marksist aydınlar grubu olarak, teorik-siyasal görüşlerinin işçiler arasında propagandasına, ileri işçileri komünizme kazanmaya ve işçi hareketine dönük genel siyasal ajitasyona girişirlerdi ve partiyi bu çaba içinde yaratırlardı. THKO’yu da kendi siyasal-sınıfsal konumu ve koşullarıyla baş başa bırakırlardı. Bu hiç de THKO’nun, yalnızca onun da değil, diğer küçük-burjuva devrimci örgütlerin saflarında yer alan ve işçi sınıfına yönelişte dayanak olabilecek komünist potansiyel taşıyan unsurların ideolojik mücadele ile kazanılması çabasına engel değildi.

Bu, küçük-burjuva devrimci demokrasisinden proleter sosyalist bir kopuş olurdu. Fakat bunun olabilmesi için de, “yepyeni ve çürütülemez siyasal çizgi”nin proleter sosyalist bir platformun ifadesi olması gerekirdi. Küçük-burjuva reformizminin tutarlı küçük- burjuva devrimciliği doğrultusunda aşılması, böyle bir köklü kopuş(64)için asla yeterli değildi. Ve zaten bütün sorun da buradadır. Z: Ekrem’in bugün göremediği, görmek istemediği gerçek de budur. Z. Ekrem’in burada yayınlanan ek yazısının baş kısmı, “Partimizin Oluşum ve Gelişim Süreci” bölümü okunduğunda kolayca görülebileceği gibi, o aslında epeyce şey görüyor; ama bütün bunlardan çıkarılması gereken sonucu çıkaramıyor, ya da çıkarmak işine gelmiyor. Z. Ekrem bu yazıda, “küçük-burjuva bir hareketin bağrında oluştuk” derken; “o dönemin koşullarında pek de küçümsenmeyecek küçük-burjuva sosyal temele sahip bir siyasal hareketi yönettik ve bu hareketin bağrında partimizi oluşturmayı üstlendik” derken, aslında, sonraki broşüründe inkar etmeye çalıştığı gerçekleri itiraf ediyor. Büyük tespitlerden küçük sonuçlar çıkarmasıyla ünlü teorisyen Z. Ekrem’e sormak gerekiyor İşçilere sosyalist fikirleri taşımak gibi hayati ve önemli, ayrıca da bir marksist için vazgeçilmez bir görev varken, “pek de küçümsenmeyecek küçük-burjuva sosyal temele sahip bir siyasal hareketi yönetmek” ve komünist partisini “bu hareketin bağrında oluşturmak” zorunluluğu nereden geliyordu? Bu, Gündem Önerisi yazısında da belirtildiği gibi, gerçekte tam bir “garabet” değil miydi?

Tartışmanın bu yönünü bitirmeden önce, Kongre Belgeleri’nin bizzat Z. Ekrem’in kaleminden çıkmış bölümünden tartışmamızı aydınlatıcı bir aktarma yapacağız: “THKO’nun komünist bir örgüte dönüştüğü 1975’te, eski sınıf niteliğinin kaçınılmaz bir sonucu olarak onun kadrolarını ve yakın çeperini sınıfsal konum ve kökleri itibariyle küçük-burjuva unsurlar oluşturuyordu. Özeleştiri kampanyasının ve buna bağlı olarak da THKO’nun marksist bir nitelik kazanmaya başladığı dönemde, geçmişinden devraldığı küçük-burjuva sosyal temeli değiştirebilmesi, saflarının sınıf bileşimi ve kitlelerle olan bağları açısından proletaryaya dayanabilmesi için, işçi sınıfı içinde çalışmak üzere seferber etmesi gerekirdi. Ancak THKO var olan bu güçleri tümüyle işçi sınıfı içinde çalışmak üzere seferber edemediği gibi, daha da önemlisi, onları geliştirmeye ve ortaya çıkarmaya da gereken önemi vermedi. Bu durum ise teorik tespitlerimize karşın -ki bir süre parti faaliyetine ilişkin teorik tespitlerimiz bugünkü gibi net değildi- pratikte işçi sınıfı içinde(65)çalışmaya gereken önemin verilmemesine yolaçtı.”(s.87-88, abç.)

Bu parçanın devamı da önemli. Fakat o kısmı bir başka vesileyle aktaracağız. Şimdilik aktardığımız kısım tartışmamız için yeterlidir. Kongre Belgeleri’nden yukarıya aktarılan ve Z. Ekrem’in kaleminden çıkan bu parça, bizim iddiamızın açık bir kanıtıdır. “Teorik tespitlere karşın... pratikte işçi sınıfı içinde çalışmaya gereken önemi vermemek” ile “parti yazınımızda zaman zaman sözü edilmiş olsa da, TDKP partiyi bilimsel sosyalizmle işçi hareketinin birliği olarak ele alan bilimsel görüşten yoksundu” tespitleri, birincisinin muğlak ve popülist bir ifade tarzı olması gerçeği dışında, işaret ettikleri olgu açısından birbirinden çok farklı şeyler ifade etmiyorlar. Birinci tespitin sahibi, söylediklerinin ne anlama geldiğinden bütünüyle habersiz olsa bile”! “ İşçi sınıfı içinde çalışmaya önem vermemek”, köylülük ya da örneğin gençlik içinde çalışmaya önem vermemeye benzemez. İşçi sınıfı, marksist bir hareketin maddi zemini, sınıfsal temelidir. Bir hareket düşünün ki, pratik çabasının odağında işçi sınıfı yok, küçük-burjuvazi var, fakat bu hareket marksist! Bu bilime ve mantığa aykırıdır.

“Gerçek bir marksist yönelişin özünü ve esasını, proletaryanın tarihsel rolünü kavrayış oluşturur. Bu kavrayışa ulaşmış ve dolayısıyla marksist-leninist sıfatını haketmiş bir hareket, teorik gelişiminin, siyasal faaliyetinin ve örgütsel şekillenişinin odağına yalnızca ve yalnızca işçi sınıfını koyar. Bütün teorik siyasal çabasını proletarya hareketinin sorunlarına, görevlerine ve bilinçli siyasal gelişimine hasreder. Bu kavrayışa ulaşmış bir hareket, her türlü bulanıklık ve muğlaklıktan bütünüyle uzak ve çok net olarak, parti sorununu, bilimsel sosyalizm ile proletarya hareketinin birliği olarak ele alır. Küçük-burjuvazinin bağrında, küçük-burjuvazinin ileri kesimlerini örgütleyerek, küçük-burjuva örgütlerin bir toplamı olarak parti kurmak, bunu ciddi ciddi iddia etmek, böyle bir hareket için akıl ve mantık dışıdır...’’(Yakın Geçmişe Genel Bir Bakış, s.47)

Z. Ekrem’in Kongre Belgeleri’nin ilgili bölümünde ne anlama geldiğini bilmeden itiraf ettiği ve bugün ise inkar ettiği, işte bu “akıl ve mantık dışı’lıktır.

Partimizin üç temel belgesinin “partimizin oluşum süreci”ni(66)ele alışından giderek, parti konusunda marksist bilimsel görüşe sahip olup olmadıkları sorununu ele aldık. Şimdi ise aynı şeyi bu belgelerin soruna doğrudan yaklaşımlarından giderek ele alalım.

Bilindiği gibi, birinci belge, THKO’nun 1975 sonrası “bütünlüklü dönüşümü”nü incelemekte, “1978’den 1975’e ve sonrası gelişme dönemine” bakmakta ve “THKO'nun katettiği muazzam mesafeyi” ortaya koymaktadır. Bu belgenin öneminden daha önce de okuyucuya söz edilmişti. Parti Bayrağı, tarihi önem taşıyan bir belge nitelemesinden başka, ön açıklamada şunları da söylemektedir: “Belgede... (THKO’nun) dünü, bugünü, geçirdiği değişiklikler, bugünkü ideolojik-siyasi çizgisi ve bugün ülkemiz sol hareketi içinde, devrimciler arasında en çok konuşulan konu olan, proletaryanın devrimci partisinin inşası konusundaki düşünceleri ve bu konuda tespit ettiği kendi yeri, en yetkili ağızdan, bizzat Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun kaleminden anlatılmaktadır.” (sayı:8,s.7) Bu kalemin teorisyenlerimizin kollektif kalemi olduğunu da bu arada biz belirtelim.

Teorisyen Z. Ekrem, “bu bilimsel görüş özellikle 1978’den itibaren partimizin yayınlarında... sistemli bir biçimde işlenmiştir” dediğine ve elimizdeki belge Parti Bayrağı tarafından, “bugün ülkemiz sol hareketi içinde, devrimciler arasında en çok konuşulan konu, proletaryanın devrimci partisinin inşası konusundaki düşünceler ... en yetkili ağızdan ... anlatılmaktadır” şeklinde tanıtıldığına göre, bu durumda, bu belgenin, parti konusundaki marksist bilimsel görüşü ve kavrayışı çok net bir şekilde içermesi gerekir. Oysa hiç de öyle değil. “Proletaryanın devrimci partisinin inşası” sorunuyla ilgili olarak kaleme alınmış bu belgede, parti inşası sürecini “bilimsel sosyalizm ile işçi hareketinin birleşmesi süreci olarak ele alan marksist bilimsel görüş”ün zerresi bile yoktur. “Kurulduğunda en fazla yüzlerle .sayılabilecek kişiyi yönetebilen örgütümüz, bugün on binleri hareketlendirebilmekte, yönlendirebilmektedir”, diyen ve övünerek bu iddiayı değişik vesilelerle tekrarlayan bu belgede her şey var, ama işçi hareketinden, işçi hareketine sosyalist bilinç taşımaktan, işçi hareketinin sosyalist siyasal gelişimini sağlamaktan, işçi sınıfının ileri unsurlarını komünizme kazanmak(67)tan, bu çaba içerisinde partiyi yaratmaktan, “proletaryanın en üst örgüt biçimi olarak parti”yi bu yolla inşa etmekten tek kelime (evet, tek kelime!) yok. Bunun yerine bol bol “kitleler”, “kitle mücadelesi”, “kitle hareketi” edebiyatı, demek oluyor ki, bütünüyle popülist bir terminoloji var. THKO’nun maceracı bir konumdan ve “öncü savaşı” anlayışından, kitlelere dayalı bir örgüt konumuna ve “devrim kitlelerin eseridir” anlayışına geçişinin izahı ve elbette, müstesna hasletleriyle bu geçişin “tayin edici etken”i olan “THKO militanları”nın övgüsü var. İşçi sınıfı içinde çalışmanın öneminden yalnızca bir yerde, fakat yazının kendisinde değil, Yoldaş-1’den bir başka amaçla yapılan bir alıntıda söz ediliyor (s.34). O kadar! Değerlendirme, parti konusunda ileri işçilere değil, “proleter devrimcilere” çağrıyla sona eriyor. Proletaryadan uzak “proleter” devrimcilere!

“Bu bilimsel görüş, özellikle 1978'den itibaren partimizin yayınlarında... sistemli bir biçimde işlenmiştir” diyen teorisyen Z. Ekrem, 1978 Ekim’inde yayınlanan ve bizzat konuyla ilgili olan bu temel belgede, “bu bilimsel görüş”ten eser olmamasını nasıl açıklayacaktır acaba?

Z. Ekrem soruyordu: “Eğer partimiz, bu görüşe sahip değildiyse, maoculuğu, Üç Dünyacı revizyonizmi ve halk savaşı stratejisini savunan akımları” nasıl eleştirdi (s.13). Yukarıdaki belgenin yayınlandığı tarihte ve bizzat bu belgenin kendisinde, henüz Mao Zedung'u, onun ÇKP’sini, “Marksist-Leninist Yeni Demokratik Devrim Tezi”ni ve halk savaşı stratejisini savunuyordu partimiz dersek, başkaca bir şey eklemeye gerek kalır mı acaba? (Bkz. Parti Bayrağı, sayı:8, s.9-11-12-23. vb.)

Diğer iki belgede (Ekim Konferansı Belgeleri ve Kongre Belgeleri) partiyi bilimsel sosyalizm ile işçi hareketinin birliği olarak gören bilimsel görüş, “sistemli bir şekilde” değilse de, iğreti bir lafız olarak var; ama kavrayış olarak maalesef yine yok.

Bunu daha yakından görelim. Ekim Konferansı Belgeleri'yle başlıyoruz.

Öncelikle, Z. Ekrem’in, “partimiz bu görüşe sahip değildiyse Maoculuğu ... nasıl eleştirdi?” itirazının bu belge için de geçersiz(68)olduğunu belirtelim. 1978 Ekim Konferansı, Mao’nun Uluslararası Komünist Hareketin saflarında tartışılmaya başlandığının ve AEP tarafından ise eleştirildiğinin bilindiği bir dönemde toplandı. Bu bilgi Konferans’ta da ele alındı. Mao konusunda belirli bir ihtiyatın gösterildiği bir dönemdi. Buna rağmen, Ekim Konferansı Belgeleri’ne bilinen maocu formülasyonlar ve “kitleler” edebiyatı hakimdir. Zaten Belgelerin yayınlandığı Parti Bayrağı sayısında ve "Marksist- Leninist İdeolojik-Siyasi Çizgimizi Kavrayalım ve Derinleştirelim" başlığı altında verilmiş eğitim programında da, en can alıcı konularla ilgili olarak, (’’Demokratik Devrimde Proletaryanın Rolü ve Amaçları”, “Sosyo-Ekonomik Yapı ve Sınıflar Mevzilenmesi”, “Çelişmeler Üzerine” vb.), Mao’nun Seçme Eserleri kaynak olarak önerilmiştir. (Bkz. Parti Bayrağı, sayı:9, s.93-95-101)

Ayrıca da, Ekim Konferansı Belgeleri' nde, başka tartışmalarımız için de bir hayli önem taşıyan samimi bir itiraf var: “Örgütümüz ve GMK, geçmiş ‘sol’ çizgisini terkederken M-L’i kavramakta daha bir hayli geri ve tecrübesizdi. Bu durumu göz önüne alarak O, Uluslararası M-L Hareketin genel çizgisini kendisine esas almayı ve bu çizgiyi kavrayarak onu süreç içinde ülkenin somut gerçeğiyle kaynaştırmayı kararlaştırdı.” (Parti Bayrağı, sayı:9, s.25) Burada sözü edilen “genel çizgi”nin, maocu teori ve ÇKP çizgisi olduğu ise her türlü kuşkunun ötesindedir. Teorisyenlerimizin bunun gereğini fazlasıyla yaptıklarını da biz ekleyelim.



Ekim Konferansı Belgeleri’nin esasını Konferans’a sunulmuş GMK raporu (ki Z. Ekrem tarafından kaleme alınmıştır) oluşturuyor. Raporun ana fikri ve de konferansın ana gündemi şudur: “Devrimci Komünist Partisi’nin kurulması ve inşa edilmesinin acil görevimiz olduğu günümüz koşullarında, marksist-leninist ideolojik-siyasi çizgi teorik temelleriyle birlikte yaratıldığından, bütün görevlerimiz içinde kavranacak halka, marksist-leninist örgütsel çizginin inşa edilmesi ve bu çizgi doğrultusunda bir örgütsel yapının inşasına başlanması, çalışma tarzının düzeltilmesi ve marksist-leninist kadroların yaratılmasıdır.’’(Parti Bayrağı, sayı:9, s.30-31) “Marksist-leninist ideolojik siyasi çizgi teorik temelleriyle birlikte yaratıldı”ğına göre; görev, bu fikirleri işçi hareketine taşı(69)mak, ileri işçileri bu fikirlere kazanmak, onlarla kadrolaşmak ve bu çaba içerisinde parti örgütlenmesini yaratmaktır herhalde, diye düşünülür. Ve Konferans Raporu’nun da, bu nedenle, işçi hareketinin durumunu, sorunlarını, sosyalist bir işçi hareketini yaratmaya girişmenin engellerini ve güçlüklerini, fabrika çalışmalarının sorunlarını vb., tartışıyor olması beklenir.

Fakat ne gezer! Bir önceki belgede olduğu gibi Ekim Konferansı Belgeleri'nde de, kitleler edebiyatı sınıf bakış açısını karartmış bulunuyor. Hep de “kitleler”! “Kitleler”in sınıflardan oluştuğu, işçi sınıfının bu sınıflardan yalnızca biri olduğu, bir komünist partisi kurmanın ilk adımında olduğumuza ve komünist partisi de işçi sınıfı partisi olduğuna göre, bizim için o dönemde aslolanın genel “kitleler” değil fakat işçi sınıfı olduğu perspektifi yok rapordaki değerlendirmelerde. Yalnızca en son bölümde, “Marksist-Leninist Partinin İnşasında İzlenecek Hat ve Örgütlenme İlkeleri” arabaşlığı altında, genel ve daha çok kitabi üslupla kaleme alınmış ve rapora bir eklenti olarak duran bölümde bu görüş var. Raporun esasını oluşturan bölümde ise, sadece bir yerde, “kadroların sınıf bileşimi sorunu”ndan söz edilirken, işçi sınıfının önemine değiniliyor. (s.36) Ötesi bütünüyle kitleler edebiyatı. Bu başlıklara bile yansımış: “Kitleleri Örgütlemede ve Kitleler İçinde Çalışma Tarzında Ortaya Çıkan Hatalar” (s.39) TDKP’nin o günkü durumunda, sözü edilen bu “kitleler”in işçi sınıfı değil de, esas olarak kent ve kır küçük-burjuvazisinin değişik kesimleri ve katmanları olduğunu belirtmeye gerek bile yok. ( İlgili bölümün okunmasıyla bu kolayca görülebilir). Oysa bu başlık “Sınıfı Örgütlemede ve Fabrika Çalışmasında Ortaya Çıkan Hatalar” şeklinde de olabilirdi. Fakat bunun olabilmesi için, parti inşa sürecinin “küçük-burjuvazinin bağrında” değil de işçi sınıfının bağrında yaşanıyor olması gerekirdi. Bu sürecin işçi sınıfının bağrında yaşanabilmesi için de, partiyi “bilimsel sosyalizm ile işçi hareketinin birliği olarak ele alan marksist bilimsel görüş”e her türlü bulanıklıktan uzak, net bir şekilde sahip olmak gerekirdi. Ve olmayan, olmadığı tarafımızdan iddia edilen de budur zaten.



Ekim Konferansı Belgeleri'nin tartışmamıza konu olan sorunla(70)ilgili kavrayışını tespit edebilmek için oldukça önemli bir başka örneğimiz var. Raporda bir ‘Birleşik Cephe Üzerine’ bölümü var. Bölümün girişinden aktarıyoruz: “Birleşik cepheden önce, cephe içinde proletaryanın önderliğini teminat altına alacak, cepheyi inşa edecek ve yönetecek proletarya partisinin kurulması meselesi hayati bir önem taşıyordu. Proletarya partisi inşa görevi asgari bir ölçüde halledilmeden cephe konusunda tutarlı, köklü ve kalıcı adımlar atılamazdı. Bugün, partinin inşasında ulaştığımız aşama bize cephe meselesinde köklü adımlar atma görevini yüklemektedir.” (s.41). Henüz sosyalist bir işçi hareketi yok, böyle bir işçi hareketini yaratmak için “köklü adımlar atma görevi” yok, TDKP’nin işçi sınıfı içinde kayda değer bir etkisi yok, ama “partinin inşasında ulaştığımız aşama, bize cephe meselesinde köklü adımlar atma görevini yüklemektedir”! Teorisyen Z. Ekrem’in kaleminden çıkmış bu maocu vaazlara yalnızca gülümsenir. “Cephe içinde proletaryanın önderliğinin teminatını”, bağımsız sınıf hareketinin, aynı anlama gelmek üzere, sosyalist sınıf hareketinin varlığından ayrı düşünülen bir parti varlığında görmek, maocu ideolojik önderlik anlayışının en çıplak ifadesi değilse nedir? Bu örnek, teorisyenlerimizin marksist bilimsel parti görüşünden yoksunluğunun yalnızca ek bir kanıtıdır. (“Birleşik Cephe”nin kendisi de ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.)

“Partimiz, ülkemiz komünistlerinin, işçilerinin, köylülerinin ve emekçi halkımızın emperyalizme, feodalizme, faşist diktatörlüğe karşı yürüttüğü uzun mücadelelerin bağrında doğmaktadır” diyen, yalnızca ileri işçileri değil, “toprak ve özgürlük mücadelesinin önder köylülerini” de, “saflarına, partinin kuruluşuna ve inşasına bizzat katılmaya” çağıran popülist hitabetin tipik bir örneği olan Konferans Bildirisi üzerinde ise durmaya bile değmez.

Şimdi de üçüncü temel belgeyi, Kongre Belgeleri’ni inceleyelim.

Kongre Belgeleri, partimizin en yetkin belgesidir. Uzun yılları alan ideolojik-siyasal ve örgütsel gelişimin en özlü ifadesidir; partinin üzerinde yükseldiği temeldir. Ayrıca da, “Maoculuğu, Üç Dünyacı revizyonizmi, köylülüğün ya da kırların temel alınmasını(71)içeren sözde halk savaşı stratejisini savunan akımları” eleştirdiğimiz dönemin sonrasına ait bir belgedir. Bu durumda, partiyi bilimsel sosyalizm ile işçi hareketinin birliği olarak ele alan marksist bilimsel görüşün, eğer partimiz bu görüşe sahiptiyse, Kongre Belgeleri'nde en açık, en net, en yalın şekliyle yer alması gerekir ve beklenir.

Gerçek durumun, bu beklentiden çok uzak olduğunu hemen belirtelim. Doğru ya da ileriye açık düşüncelerle, maocu popülist düşüncelerin içiçe yer aldığı, fakat bu İkincilerin esas içeriğini belirlediği eklektik bir belge olan Kongre Belgeleri, bu özelliğini tartışmamıza konu olan sorunda da yansıtıyor. Buna geçmeden şunu öncelikle ve bir kere daha belirtelim ki, Kongre Belgeleri herhangi bir belgeden çok farklıdır. O, bir partileşme çabası ve sürecinin muhasebesi, özeti ve tanımıdır. Ve bu temel üzerinde, bir partinin ilanıdır. Böyle olunca, esas gelişimini işçi hareketinin uzağında ve küçük-burjuva devrimci demokratik hareketin bağrında yaşamış bir siyasal oluşumu, “Türkiye işçi sınıfının örgütlü öncü müfrezesi” olarak ilan etmenin kendisi bile, onun kavrayışının en özlü bir ifadesi ve göstergesidir.

Biz yine de soruna daha yakından bakalım.

Kongre Belgeleri’nde, tartışmamıza konu soruna açıklık getirecek dört ana bölüm var. Bunlar Kongre Belgeleri’nin ilk dört bölümüdür. 1) “Ülkemizde ‘Sol’ Hareketin Tarihi ve Partimizin Şekillenip Gelişmesi”; 2) “Partimiz, Marksist-Leninist Bir Partidir”; 3) “İşçi Sınıfı İçindeki Sendikal Faaliyetimiz”; 4) Günümüz Koşullarında Türkiye”. Konuyla ilgili bu dört bölümün yalnızca birinde, Z. Ekrem tarafından kaleme alınmış ikinci bölümde, fakat o da bulanık ve eklektik bir şekilde, bu görüş var. Diğer üçünde ise kesinlikle yok. (Z. Ekrem, geçmişte, partimiz içinde kavrayışı ileriye açık bir yoldaştı. Gericileşmenin ifadesi şu son broşürüne kadar da öyleydi. Fakat biz burada Z. Ekrem’in değil, bir siyasal partinin, TDKP’nin kavrayışını tartışıyor, TDKP’yi değerlendiriyoruz.)

Kongre Belgeleri’nin birinci bölümünü, daha önce tartışıldığı için, burada kısa geçmek gerekiyor. Yalnızca şunu vurguluyoruz: Türkiye’de işçi hareketinin sürekli büyüyüp yayıldığı bir dönemde,(72)1975-80 döneminde, girişilmiş bu partileşme sürecini değerlendiren ve zaten bu nedenle de, “Partimizin Şekillenip Gelişmesi” başlığı taşıyan bu bölümde, işçi hareketinden, sosyalist bir siyasal işçi hareketi geliştirme çabasından, ileri işçileri komünizme kazanmak ve bunu örgütsel gelişimin ekseni yapmaktan tek kelime yok. Oysa, “Partimizin Şekillenip Gelişmesi” başlığı altında, eğer bu “şekillenip gelişme”, ideolojik gelişim ile işçi hareketinin birleşmesi kavrayışını ve bu kavrayışa uygun yaşanmış bir süreci ifade ediyorduysa, başka ne değerlendirilebilirdi ki? Bir bölümüyle daha önce üzerinde uzun uzadıya durduğumuz “1971 Sol Hareketi, THKO ve Gelişmesi" yazısının özet bir tekrarı olan Kongre Belgeleri'nin bu bölümü, bir siyasal hareketin evrimini ve partileşmesini (kendi ifadesiyle “gelişip şekillenmesini”) maddi sınıfsal koşullarından tamamen kopararak değerlendiriyor. Böylece metafızik-idealist yöntemin de bir örneğini veriyor. Ve tabii bir kere daha belirtelim ki, bu onun partileşme sürecini bilimsel sosyalizmle işçi hareketinin birliği olarak ele alan marksist bilimsel görüşten yoksunluğunun da açık bir göstergesi oluyor.

İkinci bölümü sona bırakıyoruz. Üçüncü bölüm, 1975-80 döneminde, yani “şekillenip geliştiği” dönemde, TDKP’nin çeşitli sınıf ve tabakalar içinde yürüttüğü faaliyetin değerlendirmesini içeriyor. Oluşumunun başlangıcındaki bir partinin, her şeyden önce kendi sınıfıyla birleşmesi gerekirken, faaliyetini tüm halk sınıf ve tabakalar içine yaymasının nasıl bir kavrayıştan kaynaklandığı, bunun neyi ifade ettiği sorunu üzerinde ayrıca duracağız. Tartıştığımız sorun açısından bakıldığında, bu bölümün işçi sınıfı içindeki faaliyetle ilgili arabaşlığı ve değerlendirmenin genel içeriği çok aydınlatıcı. Bu alt bölümün başlığı aynen şöyle: “İşçi Sınıfı İçindeki Sendikal Faaliyetimiz”. Bu, işçi sınıfı içindeki genel faaliyetin bir arabaşlığı değil, işçi sınıfı içindeki genel faaliyetin başlığıdır. Bu bölümden alıntılar yaparak, partimizin işçi sınıfına sosyalist bir perspektifle gittiğini kanıtlamaya çalışan Z. Ekrem (Broşür, s.25), durup bu bölümün başlığına bir baksaydı ve bunun ne anlam ifade ettiği üzerinde bir parça düşünseydi, çok daha yararlı bir iş yapmış olurdu. Bir komünist partisi düşünün ki, sınıf içindeki(73)çalışmasını sendikal çalışma düzeyine indirgiyor. Diğer sınıf ve tabakalar içindeki faaliyetinin genel siyasal bir değerlendirmesini yapıyorken, temsil ettiğini iddia ettiği sınıf içindeki faaliyetini sendikal bir faaliyet olarak ele alıp değerlendiriyor ve görevlerini de bu temelde saptıyor.

Oysa sendikal faaliyet, işçi sınıfı içindeki genel sosyalist faaliyetin bir parçası ve yalnızca bir yönüdür. İşçi sınıfı içinde siyasal faaliyet esastır; fabrikalar temel alınarak ve fabrika hücrelerine dayanılarak ya da böyle hücreler yaratılmaya çalışılarak yürütülür. Bu faaliyet elbette ki, sendikal faaliyetle kopmaz bağlar içindedir; fakat bu onun (sendikal faaliyetin) genel sosyalist çalışmanın bir yönü olarak görülmesi, böyle ele alınması anlamına gelir zaten. İşçi sınıfı içindeki faaliyetin sendikal faaliyete indirgenmesi ise, ekonomist-sendikalist bir bakışı ifade ettiği gibi, bunun bir uzantısı olarak da, dikkatlerin fabrika çalışmasından işkolu çalışmasına kayması demektir. Oluşum sürecinin son bir-iki yılında işçi sınıfına belirli bir ilgi ve yöneliş içine giren TDKP’nin fabrika çalışmasında başarı sağlayamamasının da bir nedenidir bu. Çok iyi bilinmektedir ki, bizim sınıfa yönelişimiz, gerçekte, işçi sınıfına küçük-burjuvaca bir bakışın ürünü olan DSM’lerde ifadesini bulan sendikal çalışmaya bir yönelişti. Faaliyetimizin esasını da bu oluşturuyordu. Bu nedenle, Kongre Belgeleri gibi temel bir belgede, işçi sınıfı içindeki faaliyetimizin, yalnızca sendikal bir faaliyet olarak değerlendirilmesine şaşırmamak gerekir.

İşçi sınıfına bu ekonomist-sendikalist bakış, “partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar”dan ötekinin, Yıldırım’ın yönetiminde çıkan dört yıllık Devrimin Sesi yayınında da (sayı: 15-53) kendini çok açık ortaya koymaktadır. İşçi sınıfını konu alan hemen her yazıda yalnızca sendikal-demokratik haklar ve sendikal görevler tartışılıyor. Örneğin, diyelim 1982 Anayasası çeşitli sınıf ve tabakalar açısından yorumlanıyor. Bu soruna köylülük açısından bakılırken olayın siyasal yönü (köylülüğün toprak ve özgürlük sorunu) tartışıldığı halde, aynı konu işçi sınıfı açısından yorumlandığında sorun yalnızca sendikal haklar olarak ele alınıyor. (Bkz. Devrimin Sesi, sayı: 21, Ekim 1982). Ve bu, hep böyle.(74)

Bir ikinci örnek vermekle yetinelim. Temmuz 1984 tarihli 37. sayıda “ İşçi Sınıfı Hareketleniyor” başlığı altında kaleme alınan ve işçi hareketinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret eden yazıda, işçi sınıfının sorunları ve talepleri sendikal sorunlar ve taleplerle sınırlanıyor; işçi sınıfına ekonomik-sendikal taleplerle sınırlı bir program öneriliyor. Yazıda tipik ekonomist bir bakış açısı var.

Yıllarca süren bu tutum hiç de tesadüfi değildir; tersine, Kongre Belgeleri'nin 3. bölümünde açık ifadesini bulan sınıfa ekonomist yaklaşımın bir uzantısıdır yalnızca. Sınıfa bu tür bir yaklaşım marksist bilimsel parti görüşünün neresiyle bağdaşabilir? Sosyalist bir siyasal işçi hareketi geliştirmek, bu bilimsel görüşün özünü oluşturur. Bu ise işçi sınıfına sendikalar penceresinden bakanların işi değildir.

Aynı şekilde, Kongre Belgeleri’nin (4.bölüm) Günümüz Koşullarında Türkiye başlıkla ara bölümü de doğrudan konumuzla ilgilidir. Ne var ki bu bölümde de, “işçi ve emekçi sınıflar üzerinde yoğunlaşan baskı ve sömürü” yinelemeleri ile karşı-devrim cephesindeki gelişmeler dışında bir şey yok. İşçi hareketinin durumu, sorunları, ihtiyaçları; partinin işçi hareketinin siyasal ve örgütsel gelişimi planında görevleri vb. açılardan sorunu ele alma ve tartışma perspektifi yok. Ya TDKP ve kitleler, ya da en fazla TDKP ve işçi ve emekçiler var: “Proletaryanın devrimci partisinin sadece bir propaganda örgütü olmadığını, onun kitleleri yöneten, seferber eden, bir öncü müfreze olduğunu unutmamalıyız. Bu özellikler ve bundan çıkan görevler ekonomik ve siyasi bunalımın derinleştiği, kitlelerde hoşnutsuzluğun ve öfkenin yükseldiği bugünkü koşullarda daha da önem taşımaktadır.” (Kongre Belgeleri, s.252)

Komünist partisi, elbette ki, işçi sınıfı dışındaki emekçi sınıf ve tabakalar içinde de çalışacak ve onları doğrudan kendi önderliği ve yönetimi altında birleştirmeye çalışacaktır. Fakat bunu başarıyla ve doğru bir temelde yapması, yapabilmesi, her şeyden önce kendi sınıfıyla birleşmesi, onu kendisi için sağlam bir maddi-sınıfsal zemini haline getirmesi ve aynı anlama gelmek üzere, sosyalist bir işçi hareketini geliştirmesiyle mümkündür. Bunu daha sonra(75)daha etraflı tartışacağız. Şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, sorunun böyle kavranmaması, devrimci küçük-burjuva popülizminin “ideolojik önderlik” anlayışının ince bir tezahürünü ifade eder. Sosyalist bir işçi hareketini geliştirmede daha ilk adım sayılabilecek düzeyde bile mesafe alınmamışken, küçük-burjuva demokrasisiyle kurulacak blokları ve cepheleri tartışan Kongre Belgeleri, gerçekte tartıştığı şeyin küçük-burjuva devrimci-demokrasinin kendi içinde bloklaşması ya da cepheleşmesi olduğunun farkında değildir.

Geriye Kongre Belgeleri’nin daha önce sözü edilen 2. bölümü kalıyor. Partimiz, Marksist-Leninist Bir Partidir başlığını taşıyan bu bölüm, marksist-leninist bir partinin temel özelliklerinden giderek TDKP’nin içe (kendine) dönük sorunlarını ve görevlerini tartışıyor. Partiye dair marksist bilimsel düşünce olduğu kadarıyla yalnızca bu bölümde var; fakat hiç de bir kavrayış olarak değil, fakat yalnızca kitabi bir bilgi şeklinde. Ve bu bölüm, tıpkı konferans belgelerinin ilgili bölümü gibi, Kongre Belgeleri'ne bir eklenti olarak duruyor.

Bu bölüm, Kongre Belgeleri’nin bütünü ile bir eklektizm oluşturmasının yanı sıra, kendi içinde de eklektik, çelişkili ve bulanıktır: “Ülkemiz komünist hareketi, örgütümüz, partiyi başından beri işçi sınıfı hareketiyle sosyalizmin bir bileşimi olarak ele aldı. Bu leninist teze sadık kaldı ve onu uygulamaya çalıştı. Örgütümüz, Türkiye proletaryasının devrimci partisinin ancak işçi sınıfı hareketiyle sosyalizmin birleşmesinin damgasını bastığı bir süreçte kurulup inşa edilebileceğini vurguladı.” (Kongre Belgeleri, s.84) Bunları söyleyebilen Kongre Belgeleri ya “işçi sınıfı hareketiyle sosyalizmin bir bileşimi”nin ne anlama geldiğini bilmiyor, ya da gerçeği bile bile tahrif ediyor. Biz birinci ihtimali geçerli görüyoruz. Yukardaki sözlerin ne anlama geldiği bilinseydi eğer, örgütümüz, partiyi başından beri işçi sınıfı hareketiyle sosyalizmin bileşimi olarak ele aldı. Bu leninist teze sadık kaldı.” diyebilmek için bir hayli yüzsüz olmak gerekirdi. Bu sözlerin anlamından habersiz olunduğu, devamında söylenenlerden de anlaşılıyor. Normal olarak böyle bir girişin ardından bu sözlerin ifade ettiği anlama uygun bir tartışmanın gelmesi beklenir. Oysa öyle değil; bu sözlerin devamında(76)teorik çizgimizin değeri ve kadroların teorik eğitimi tartışılıyor. Tıpkı Z. Ekrem’in broşürünün 20.sayfasında aynı konuda söylediği ve bizim daha önce aktardığımız doğru ve isabetli sözlerin, götürülüp isabetiz bir şekilde “komünistlerin birliği” sorununa bağlanması gibi.

“Örgütümüz, partiyi başından beri işçi sınıfı hareketiyle sosyalizmin bir bileşimi olarak ele aldı. Bu Leninist teze sadık kaldı.” diyen Z. Ekrem, yalnızca üç sayfa sonra, “örgütümüzün” küçük-burjuva sınıf zeminini aşamadığını, en iyi güçlerini işçi sınıfına yöneltemediğini söylüyor ve ekliyor: “Bu durum ise teorik tespitlerimize karşın -ki bir süre parti faaliyetine ilişkin teorik tespitlerimiz bugünkü gibi net değildi- pratikte işçi sınıfı içinde çalışmaya gereken önemin verilmemesine yol açtı” (age., s.87-88) Bu sözlerin nesnel ve mantıksal olarak tek bir anlamı vardır: “Örgütümüz” başlangıçta doğru bir görüşe sahip değildi; daha sonraları ise, bu tezi savunmakla birlikte hiç de “bu leninist teze sadık” kalmadı, pratikte işçi sınıfı içinde çalışmaya önem vermedi. Ve bu samimi itiraf ise, “parti yazınımızda zaman zaman sözü edilmiş olsa da, TDKP, partiyi bilimsel sosyalizmle işçi hareketinin birliği olarak ele alan bilimsel görüşten yoksundur” değerlendirmesi ile aynı anlama çıkar.

Kongre Belgeleri'nin ikinci bölümü tartışmamıza konu olan sorunla ilgili net bir görüşe sahip olsaydı eğer, önce söylediğini üç sayfa sonra boşa çıkaran sözler söyleme durumuna düşmezdi. Aynı şekilde, eğer bu bölüm konuya ilişkin olarak açık ve berrak bir görüşe sahip olsaydı, TDKP’nin “işçi sınıfından veya yarı-proleter unsurlardan çok öğrenci gençliğe ve şehrin küçük-burjuva tabakalarına dayandı”ğını (s.88), “modern sanayi işçileri arasında bizim durumumuz(un) pek de parlak ve iç açıcı olmadığını” (s.89), fabrikalarda “hücreler(imizin) yok denilebilecek kadar az” (s.97) olduğunu tespit ve ilan ettikten sonra, dönüp buna rağmen sayfalar boyu şehir küçük-burjuvazisi ve köylülük içindeki çalışmanın gereğini ve önemini (“II. Enternasyonal Oportünizmi ve Troçkizm”in sözde eleştirisi adına!) günün görevi olarak vurgular mıydı (s.89-90-91)? Daha sonra tartışacağımız bu soruna tekrardan(77)kaçınmak için burada girmiyoruz.

Partimizin Oluşum Süreci ve Partimizin Yayınları ana başlığı altında sürdürdüğümüz bu uzun tartışma neyi gösteriyor?

“Bu bilimsel görüş, özellikle 1978’den itibaren, partimizin yayınlarında, Kongre Belgelerinde., Ekim Konferansı Belgelerinde sistemli bir biçimde işlenmiştir.” “Saflarımızda partinin, daima işçi sınıfını, faaliyetinin merkezine alması egemen hale ... geldi” iddiasının (Z. Ekrem, Broşür) yanlışlığını;

“Parti yazınımızda zaman zaman sözü edilmiş olsa da, TDKP, partiyi, bilimsel sosyalizmle işçi hareketinin birliği olarak ele alan marksist bilimsel görüşten yoksundur” iddiasının ise (H. Fırat, Gündem Önerisi) doğruluğunu.

Kavranıp uygulanması yönünden koparılarak ele alınırsa, -ki böyle bir koparılma onun asıl değerini ortadan kaldırır, onu boş ve kitabi bir laf düzeyine indirger-, özellikle maoculuğun eleştirisinden sonra, bilimsel parti görüşünü çeşitli yazılarda savunduğumuz doğrudur. Ama hepsi bu! Son bir tanığımız, “partimizin teorisini geliştiren yoldaşlar”dan ötekidir; Yıldırım’dır. Şu ana kadar tartışmada kolaycılığa kaçmamak için değinmekten hep kaçındık. Şimdi ise yalnızca aktarmakla yetineceğiz. Zira aktaracağımız sözlerin kendi içinde hiçbir ek yoruma gerek bırakmayacak kadar açık ve net, tartışmamıza konu olan sorun için ise hayli aydınlatıcı olduğunu düşünüyoruz:

“Çok yazılıp çizilmesine rağmen, işçi sınıfının tarihi fonksiyonunun kavranmaması, Marksizm-Leninizm ile işçi sınıfı hareketinin kaynaşmasının işçi sınıfı devriminin vazgeçilmez baş görevi olduğunun kavranmaması, 12 Eylül öncesi hareketimizin en başta gelen zaafıydı.” (Devrimin Sesi, sayı:40, s.8, Ekim 1984)

’’İşçi sınıfının tarihi fonksiyonunun kavranamaması”! Bunun kavranamadığı yerde her şey boş bir laf yığınına dönüşür.

Teorisyen Yıldırım’ın bu açık yürekli sözlerini teorisyen Z. Ekrem’e ithaf ediyoruz!(78)


Yüklə 0,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə